bugün

(bkz: fyodor mihailovic dostoyevski)
kitaplarini kucuk yaslardan beri defalarca okudum. dogru bir baslangicmiydi bilemiyorum ama rus edebiyatini onunla tanıdım ve sevdim. her okuduğumda bu nasil bir betimleme gucu, bir insan nasıl boyle yazabilir diye dusunmekten kendimi alamiyorum. yalniz uyarayim kaliteli ceviri, iyi bir yayin evi baskisi sart.
inanılmaz derecede kumar oynamayı seviyor. Bir süre sonra kumar oynamak için kumar oynar hale geliyor. Hiç bir şey rulet masası kadar onu heyecanlandıramıyor.
Evet,belki bir namuslu insansın, fakat namuslu bir insanım diye övünülür mü hiç? Herkes namuslu olmak zorunda değil midir?

Suç ve Ceza.
"Baş kaldıranları her zaman yenecek üç güç vardır yeryüzünde bunlar; mucize, sır ve otoritedir."
Başkalarının zavallılığına bakıp kendi haline şükredenlerden tiksiniyorum.
insanlar seni çözemedikleri zaman, ön yargılarını kullanır.
asıl mesleğinin mühendis olmasıyla ilgili olarak kendi dünyamda hep bir mutlu olmuşumdur.
"Hayatta hep mutlu olursam, hayalini kuracak neyim kalır."
Sen nasıl bir kralsın . Hayata yeniden başlasaydım, saniyelerin nabzını tutardım.
dostoyevskiyi elbet eserleri ile sevmiş olsakta bana asıl sevdiren türk sanat sinemasının, minimal sinemanın öncülerinden (bkz: zeki demirkubuz dur) zeki demirkubuzun ilham almakla kalmayıp artık eserlerini sömürdüğü bir yazardır bunu en güzel (bkz: bekleme odası) filminde yapar bu filmde kendisine bir özeleştiri yapmaktadır.
hermann hesse'ye göre eserlerini anlayabilmek için acının ve yalnızlığın sınırlarında epeyce dolaşmış olmak gereken yazar.

benim için kendisi yalnızlığın yazarıdır.
görsel
elimde baltamla günlerce sokaklarda gezdiğimi bana hayal kurdurtan zat, kendisini herkesten çok severim.
Yeraltından Notlar'daki en etkili tespiti "Her şeyi fazlasıyla anlamak bir hastalıktır, gerçek tam manasıyla bir hastalık.."
Bir kişi var mı lan şu sözlükte dostoyevski okumuş?
Ecinniler’deki toplantı sahnesiyle anarşistlerin trajikomik hâllerini şahâne resmetmiştir.

(M-me Virginskaya:
— Ben sadece: “Biz toplantıda mıyız?” sorusunun oya konulmasını teklif ediyorum, dedi.
Sesler duyuldu:
— Ben de iştirak ediyorum, ben de.
Virginski:
— Sanırım ki daha ziyade intizam olur, diye tasdik etti.
Ev sahibesi:
— Öyleyse oya geçiyoruz, diye ilâve etti. Lyamşin, rica ederim piyanonun başına geçin: oyunuzu oradan da verebilirsiniz.
Lyamşin:
— Gene! diye bağırdı; size yeteri kadar çaldım.
— Sizden ısrarla rica ediyorum, oturun çalın; davaya faydalı olmak istemiyor musunuz?
— Sizi temin ederim ki, Arina Prohorovna, dışarıdan kimse dinlemez. Bu sadece sizin kuruntunuz. Hem pencereler de yüksek, hem zaten dinleyecek bile olsalar bir şey anlayamazlar ki.
Bir ses:
— Meselenin ne olduğunu kendimiz bile anlamıyoruz, diye homurdandı.
— Bense her zaman ihtiyatlı olmak gerek, diyorum. Yani olur da hafiyeler dinlerse, diyerek manalı manalı Verhovenski’ye baktı, varsın bizde doğum günü kutlandığını ve müzik çalındığını duysunlar.
Lyamşin:
— Hay, Allah kahretsin! diye küfretti, piyanonun başına geçti ve tuşlara hemen hemen yumruklarıyla vurarak boşuna bir vals çalmaya başladı.
M - me Virginskaya:
— Toplantı olmasını isteyenlerin sağ ellerini havaya kaldırmalarını teklif ediyorum, dedi. Bazıları kaldırdı, bazıları kaldırmadı. Ellerini önce kaldırıp sonra yine indirenler, indirdikten sonra yine kaldıranlar oldu.
Bir subay:
— Hay Allah kahretsin! Ben bir şey anlayamadım, diye bağırdı.
Bir başkası:
— Ben de anlamadım, diye bağırdı.
Üçüncüsü:
— Hayır, ben anlıyorum, dedi evet ise el havaya kalkacak.
— iyi ama evet ne demek?
— Toplantı olsun demek.
— Hayır, olmasın demek.
Lise talebesi, M-me Virginskaya’ya:
— Ben toplantı için oy verdim, diye bağırdı.
— Öyleyse niçin elinizi kaldırmadınız?
— Hep size bakıyordum, siz elinizi kaldırmayınca ben de kaldırmadım.
— Ne manasızlık, ben teklif sahibi olduğum için elimi kaldırmadım. Baylar, yeniden aksini teklif ediyorum: toplantı olmasını isteyenler, varsın yerlerinde otursunlar ellerini de kaldırmasınlar, istemeyenler sağ ellerini kaldırsınlar.
Liseli:
— istemeyenler mi? diye tekrar sordu.
M-me Virginskaya öfke içinde:
— Siz mahsus mu yapıyorsunuz? diye bağırdı.
— Hayır, müsaade buyurun, isteyenler mi, yoksa istemeyenler mi, bunu daha açıkça belirtmek gerek.
— istemeyenler, istemeyenler.
Bir subay:
— Peki ama ne yapmamız gerek istemeyen olursa elini kaldıracak mı, kaldırmayacak mı? Diye bağırdı.
Binbaşı:
— Hey gidi, anayasaya henüz alışmadık! diye işaret etti.
Topal öğretmen:
— Bay Lyamşin, öyle hızlı çalıyorsunuz ki kimse bir şey duymuyor, diye işaret etti.
Lyamşin:
— Vallahi, Arina Prohorovna kimse dinlemiyor, diyerek yerinden fırladı. Hem çalmak istemiyorum, ben size misafirliğe geldim, davul çalmaya değil!
Virginski:
— Baylar, diye teklif etti, hepiniz cevap verin: biz toplantı halinde miyiz değil miyiz?
Her yandan:
— Toplantı, toplantı, diye bağırıştılar.
— Öyleyse oya koymaya lüzum yok, yeter. Memnun musunuz, baylar, koymak lâzım mı?
— istemez, istemez, anladık!
— Belki toplantı olmasını istemeyenler vardır?
— Hayır, hayır, hepimiz istiyoruz.
Bir ses:
— iyi ama toplantı ne demek? diye sordu, ona cevap vermediler.
Her yandan:
— Başkan seçmek gerek, diye bağırıştılar.
— Ev sahibini, tabii ev sahibini!
Seçilen Virginski:
— Baylar, mademki öyle, demin yaptığım ilk teklifimi ortaya atıyorum: işle daha yakın ilgisi olan bir şey söylemek veya açıklama yapmak isteyen varsa zaman kaybetmeden hemen başlasın.
Herkes sustu. Herkesin gözü yine Stavrogin ile Verhovenski’ye çevrildi.
Ev sahibesi doğrudan doğruya:
— Verhovenski bir şey söylemek istemiyor musunuz? diye sordu.
Öteki oturduğu sandalyede gerinerek:
— Hiçbir şey, dedi. Ama bir kadeh konyak isterdim.
— Stavrogin siz istemiyor musunuz?
— Teşekkür ederim, içki içmem.
— Konyak değil bir şey söylemek istemiyor musunuz?
— Neye dair konuşacağım? Hayır, istemiyorum.
Ev sahibesi, Verhovenski’ye:
— Size konyak getirecekler, diye cevap verdi.)

*Dünya Edebiyatından Tercümeler, Rus Klâsikleri:73, Ecinniler III, Dostoyevski, M.E.B. Yayınları, 11. ve 14. sayfalar arası.
Ölü evinden anılar adlı kitabını beğenerek okuduğum yazardır.
''ya hatalarınla yüzleşir, ya da hatalarınla yüzsüzleşirsin. cahil olmak ayrı, pislik olmak ayrıdır.''
ADAMDIR. TOLSTOY'UN mk.
"Bu dünyada doğruyu söylemekten daha zor, dalkavukluk yapmaktan daha kolay bir şey yoktur."

bir de doğrularla yüzleştirmeyecek kadar ezikliğin egosu vardır.
turganyev'i gömmeye gerek yok, babalar ve oğullar tek başına yeter.
"gerçeğin, her şeyin üstünde, zavallı egoların bile üstünde tutulmasını isterim"
Açık ara en iyi yazardır.
--spoiler--

günlük yaşamlarında hemşireler gibi olan kadınlar vardır. onlardan hiçbir şeyinizi, en azından ruhunuzdaki acılarınızdan hiçbirini gizleyemezsiniz. acımız olduğunda cesaretle, umutla, onları sıkacağımızdan korkmadan gideriz onlara. ayrıca, bazı kadınların kalbinde belki de ne sınırsız sabırlı bir sevgi, merhamet, her şeyi bağışlama bulabileceğimizi de çok azımız biliriz. bu temiz kalplerde bütün bir sempati, avutma, umut hazinesi vardır. ne var ki, onların çok seven, çok acı çeken kalplerinin de sık sık yaralandığı olur. ama bu yara, meraklı gözlerden ne denli gizlenirse gizlensin, derin hüzün kendini daha derine saklar, gizler.

--spoiler--