bugün

dünyaya gelmemize yol açtığı için bazen sevdiğimiz bazen nefret ettiğimiz; bizi karşılıksız seven; "biz ondan bir şey aldık, o bizde biraz yaşayacak denilen"; bazı gerçekleri ancak ölümüyle, doğal ki gecikmiş olarak fark edebileceğimiz; ataol behramoğlu'nun bir dizesindeki "artık kimse beni onun sesiyle çağırmayacak" biçimindeki yürek burkan duygunun cisimleşmiş hali.
babayı ozlemek..geç yada erken herkesin belli bir zaman dilimi içinde özlemini duyacağı duygudur..
derdım ise bu duyguyla erken tanışanlar ıcındır:

ve olmek ve bağırmak ve susmak

her sey yolunda olduğunu zannettığınız bir gunde tanısırsınız aslında onla..önce nefes alamaz,sonra elleri titrer ve gider..
olmek değildir bu..susmak ise hıc değildir olsa olsa doğmaktır.doğar o..belkı gozunu kapatır,belkı gozlerı sıze bakar son dev(i)rimınde,belkı ellerınızde doğar..ama doğar ınatla doğar..bağıramaz içindeki ateşi..
onun yerıne sen bağırırsın,sen susarsın ama o ateş hep kalır orda..
sonra içinizden sunlar geçer:
'bir gunde öldün
bir gün daha kalsaydın'

ve gıtmek ve doğmak

var(dı)(olmustu)ama yok.var(olmayacak)...
artık bunla yasamaya başlarsınız,doğduğunu bilerek yaşamaya başlarsınız.Bır kelıme(hayat) sızı yaşatmaya çalısır.içiniz acır,çevrenizdeki oyunların boşluğunu anlarsınız..Ruyalarda sevişirsiniz onla.sevişmek ne kelıme,oyunlar oynarsınız,hatta dayak bile yersınız..ne 'guzeldir' bilirmisiniz o tokat?..

ve susmak
susmak,bağıramamak..boğaz tellerin koparcasına bağırmak ama duyduramamak.kulakların sağır olması bu olsa gerek..sonra yıne susmak yıne susmak yıne yıne yıne..ama o ates hep ordadır..o ates ordadır..

'bir günde doğdun
ama yınede bir gun daha kalsaydın'...**
uzun süre küs kalıp barıştığınızda da hissedebileceğiniz duygu.
küs kalındığında da duyulur bu özlem ama en çok koyanı bu değildir. eğer bir daha asla dönmeyeceği biliniyorsa babanın işte bu çok koyar insana.
babanın yıllar öncesinde seni hayatta yalnız bırakmasının akabinde hissedilen en kabarık duygudur.bazen bıyığı,bazen gözleri,bazen taviz vermez "baba" duruşu,bazen ise size yukardan bakışı özlenebilir.
insanın içinde açılan o kadar büyük bir boşlukturki, kimse yada hiçbirşey kapatamaz. kapatmayı geçtim acısını dindirmenin kenarından bile geçemez.
kimsenin yerini dolduramadığı o büyük boşluktur.artık kimse sana "ben burdayım sakın korkma tamam mı" demeyecektir; desede babanız gibi diyemeyecektir...
mecazen söz konusu insanın çok yaramaz oldugunun da göstergesidir. sonunda babalara gelir.bi' nevi uslanır.
eger baba öldüyse o özlem asla ve asla bitmez. azalmayi birak, her gün daha da artar. insan belki babanin yokluguna alisabilir fiziksel olarak, ama ruhsal olarak her gun daha da büyür babanin icinizde yarattigi bosluk. her fotograflara bakisinizda iciniz burkulur, garipsersiniz. o özlem sizi yoklar her seferinde. en ufak sarkida hüzünlenirsiniz. her ismi gectiginde iciniz bi garip olur. insan nasil herhangi bir fiziksel kusuruyla ya da kötü bir huyuyla yasamayi benimsiyor, ögreniyorsa; o özlem ve boslukla da yasamayi ögrenmek gerekir. her zaman var olacaktir.
hiç gelmeyecekse bir daha baba, ölüm gibi bir şeydir.

ansızın belirir bu özlem. hiç hesapta yokken çıkar karşınıza. gözyaşlarınızı tutamazsınız. ağlamak istersiniz, haykırmak... özlersiniz sadece çok özlersiniz. özlersiniz bir daha özlersiniz. ağlamak geri getirmez bilirsiniz ama yine de ağlarsınız. can çekişirsiniz adeta onu düşündükçe. yatması gereken yerin tahtaların ardı değil, hemen yanınızda ki sıcacık yatağı olmasını düşünürsünüz. bağırırsınız avazınız çıktığı kadar ama nafile. yine de sadece özlersiniz...
babalarla geçirilen zamanın annelere oranla az oluşu onlara olan özlemi daha farklı kılar, büyüdükçe garip bi mesafe oluşur, eski çocukluk zamanı gibi olunamaz ve onun yaşlandığını görmek sizi derinden yıkar. babaya olan sevgi de uzaktandır, bu yüzden hep bi açlık vardır, yaşarken bu mesafeyi kırabilmek en güzelidir.
küçükken " büyüyünce gecer " diye düşünürsün; ama yaş ilerledikçe anlarsın ki, büyüdükçe daha çok işlermiş özlem insanın içine...
yanında olmasını istediğin senin için en önemli zamanlarda olmayışında, sürekli verdiği sana saçma sapan gelen nasihatların o gittikten sonra çok fazla anlamlı gelmesinde, yaşayamadığınız anları düşünmede, giderken bir elveda diyememesinde, herzaman isteyip o gitmeden boynuna sıkıca sarılamamada, hayatın da örnek aldığın tek insanın o olduğunu anladığında ve bir çok yaşanmış yaşanmamış anılarda anlaşılan ve hiç bir zaman içinden çıkamayacağın bir durumdur. alışmak vardır ama babayı özlemeye alışmak kendini avutmaktır.çok özliceğim insan
sicil kayıt örneği alınırken aynı soyad a geçmiş, babanın nüfusuna kayıtlı 2 kız çocuğu ve bir moldova kökenli bir kadını görünce kaybolan his.
yolunu gözlediğin, sevdiğin ilk adamı, koca ama sevimli devi özlemektir.
daha özlemenin kelime anlamını bilemeden, bu duygunun tam ortasına düşmektir.
haykırmaktır; ama ben daha sana sarıladım ki! bu kadar az mı öpecektim seni baba! diye...
yalnızlıktır kimi zaman, kalabalığın ortasında sessiz çığlıklar atmaktır!

özlemektir delicesine ve beklemek mahşeri; öpmek için o koca devi... *
ağlardım...
aklıma geldikçe sen,
tutamazdım kendimi,
ağlardım...
gidişin gelirdi aklıma, beni burda bir başıma bırakıp gidişin.
küfürle karışık yağardı gözyaşım.
sel alırdı odamı ve ben her gece, binlerce kere boğulurdum o selde...
kurtaran olmazdı hiçbir zaman,
imdat etmezdim:
karıştığım o selde seni bulurdum çünkü...

özlerdim...
her an özlerdim seni.
içim yanardı, dışım buz tutardı.
kendimeydi sitemim ve beni bırakıp gittiğin o güne...
mecbur muydun sanki?
çok mu iyi oldu gittin de?
söylesene, aklına geliyor muyum hiç?

gülerdim...
hatırladıkça o günleri,
gülerdim ama bir yanım daima buruk...
ne çok takılırdın bana,
ne çok gülerdik beraber...
biliyor musun? ben hep öylece kalmak istedim seninle...
peki ya şunu biliyor musun?
ben hiç gülemedim senden sonra...

ölürdüm...
ama her an her gün istisnasız ölürdüm ben...
sen yoktun ve ben ölmeliydim.
sebebim yoktu ki yaşamak için.

cevap versene, neden gittin?
çok yakın bir zamanda kaybettiğim,canım,birtanem,herşeyim,taptığım babamı anmak.
Baba kavramına duyulan hasretti belkide,

yıllar yılı her arkadaşının dilinde babasının kendisi için yaptığı fedakarlıklar varken, sen kendini eksik hissediyorsundur. Baba ne demekti ? eğer benim evimdeki baba kavramı ise diğerlerindeki neydi. Nasıl bir hazineye sahiptiler ve ben nasıl bir yokluğun içinde kıvranıyordum..

Baba kelimesi ne kadar uzak ne kadar soğuk geliyordu kulağa.. babayı özlemeye başladın sonra gerçek olması gereken babayı.
uğruna dünyaları vereceğim varlıktır. yanımdayken bile özlediğim olur. ölümü durumunda ne yapacağımı bilemediğim çok b*ktan bir durumdur. allah başımızdan eksik etmesin...
erkek kankanla tokalaşıp öptüğünü gören kıskanç babanın, üzerinden 2 hafta geçmesine rağmen seninle konuşmamasıdır. kabul etmez arkasından sayarsın ama, özlersin.
o'nsuz bir gün yine başlamıştı. yaklaşık iki buçuk yıldır, her sabah olduğu gibi bu sabahta uyanır uyanmaz "ben nerdeyim, niye uyandım" mallığında atıverdim elimi sehpa üzerindeki sigara paketine. yaktım ve çektim ciğerlerime boğulurcasına, yaşamla inatlaşırcasına. sonra, yine gece boyunca açık kalan televizyonu kapadım. öylesine yorgun ki beynim, ölüm gibi uyuyorum yastığa çeyrek kala. gözlerim açıkken başladığım dualarıma, düşlerimde devam ediyorum her seferinde. öksürük nöbetleri tutarken beni, küfrediyorum her tıksırmada. sonra bir sigara daha, bir sigara daha...

adı geçen her cümlede buğulanıyor gözlerim, farkettirmeden içerime sızdırıyorum damlaları. doldukça doluyor hüzün denizim. dalgaları güçleniyor, her seferinde daha şiddetli çarpıyor bam telime ama ben farkedemiyorum içten içe tahtaları kopan iskelemi...

beynime hapsettiğim, zaman zaman parmaklıklar arasından gözlediğim, içeri girmeye endişe duyduğum, o'nun için sıradan kelimelere bile milyonlarca anlam yüklediğim karanlık bir zindandayım. müebbet yediğimin de farkındayım. "allah kurtarsın" demeyin, ben bu zindanla çok rahatım.
madden var olsa da * mannen onu hissedememektir bazen. özlemlerin en büyüğü.
her akşam aynı sofrada yemek yediğin, aynı televizyonun karşısında vakit öldürdüğün insanla konuşmayınca da gerçekleşen durumdur.
birbirini çok seven ve karşılıklı ama içten içe ona bir şey olmasın diye dua edilen kişiyi yanındayken özlemek zorunda kalmaktır...
(bkz: inadını babadan almak)
gelmeyeceğinden emin olunduğu halde; evinizin yanındaki yokuşa bakarak onu oradan çıkıp gelirken hayal etmeye çalışmak ve bu kadarcık hayalle bile mutlu olmaya çalışmaktır.
sizinle oturup yemek yemeyeceğinden emin olunduğu halde her akşam bıkmadan sofraya onun için de bir tabak koymaktır.
henüz yaşıyorken ve onların canınızı çok acıtacak sıkıntılar vermedikçe üzülen babaların evlatlarına kızmakla ve her şeye rağmen onları kıskanmakla geçen zamanlar demektir.
sizi zamansız bıraktığı için onu affedememek, sonra onu affedemediğiniz için kendinizi affedememek gibi çılgın düşüncelerle kafanızı karıştırıp; yaşasaydı size çok kızacağı durumlara sokmaktır kendinizi...
ben özlemedim . babam bu hayat fani herşey yerli yerin de kalmaz bunu bil yeter, özlemek sakın ha dedi söz verdim özlemeyeceğim diye . ama olmuyor olmuyor işte .