bugün

hani bir kuyruktasındır. ister ekmek kuyruğu, ister otobüs kuyruğu ne dersen artık adına(biz otobüs kuyruğu diyelim). bin kişi vardır seninle sırada bekleyen. herkes farklı yerlerden, ama amaç aynı. yavaş yavaş beklemenin verdiği bacak ağrılarına, zamanın heba olmasına içinden söylenirken, bir bakmışın arkandaki adam da senin gibi mırıldanmaya başlıyor. kelimeler aynı, cümleler aynı...

hareket memuru ise sürekli sıranın bozulmaması, araya kaynama yapılmaması üzerine anons üstüne anons yapıyor...

sen bin kişiyle sıranı beklerken, malum yakınmaları yaparken, sıranın gelmemesinin otobüsün azlığından olduğunu düşünürken, senden saatleeeeerr sonra gelen adam otobüsün içine yerleşmiş, şoförle muhabbete dalmış oturuyor.

haydaaaa....

bin kişi bekliyor arkada halbuki...

işte bu adaletsizliktir. bu ki dünyanın kendisidir(geç anlaşılmış olsa bile)
(bkz: eşitsizlik)
insanın belki de en çok gücüne giden olaylardan biridir. insan yaradılışından dolayı eşitlik ister. nolursa olsun düzenin sağlanması, egemenliğin güçlü sınıflara verilmemesi için gerekli olan bir kavramdır. *
Belli bir toplumda, belli bir tarihsel dönemde bir toplumsal olgunun haksız sayılarak kınanması tutumu.
(bkz: adriana lima)

dünya'nın en çok kazanan mankeni olmasının tek sebebi sadece ve sadece allah vergisi güzelliğidir.

hemcinsim bile değil ama çok kıskanıyorum lan napim.
geçtiğimiz günlerde haberlerde görmüştüm:

gaziantep'te spor akademisine giriş için yapılan maraton koşusunda, genç bir kız yarışı kazanamadığından ötürü hıçkıra hıçkıra ağlamaya başlamıştı. sinir krizi geçiriyordu ve "yarışı kazanamadım dimi?" diye çevresindekilere sorular soruyordu. bir iş bulabilmek için muhteşem bir çaba göstermişti, fakat olmadı. kameralar karşılığında akıttığı her damla göz yaşı yüreğimi burktu.

bilal'in dövizliye verdiği paranın bilal için çerez parası olduğu bir ülkede o para için her türlü fedakarlıkları yapabilecek insanların var olması ve kimisinin elinin tersiyle ittiği işlere, üstelik asgari ücret karşılığı çalışacak insanların olmasıdır adaletsizlik. ülkede günden güne artan zengin fakir uçurumudur.

--spoiler--
türk-iş, asgari ücretin 527 tl olduğu türkiye’de, ocak ayı itibariyle dört kişilik bir ailenin yoksulluk sınırının 2 bin 395, açlık sınırının 735 tl olduğunu belirledi.

--spoiler--

başbakan ne demişti bi de ona bakalım

--spoiler--
ticaretten kazancım olmasa başbakanlık maaşıyla geçinemem.

--spoiler--

başbakanlık maaşı: 9.433 tl

hatta bunca çarpık ekonomik tablolara rağmen "ak partinin ülkeyi 100 yıl ileri götürmesi " şeklinde başlık açmaktır adaletsizlik.
dünyanın üzerine kurulu olduğu düzen.

bu hayatta asıl hayalperestlik adalet istemek mi acaba?
(bkz: adetsizlik)*
Devlet büyüklerinin dün kü söyledikleri ile bugün kü konuşmaları arasında 180 derece dönüş olduğu cümlelerdir. Bu kadar mı politika yapılır. Pes diyorum!
insansız adalet olmaz.Adaletsiz insan olur mu? Olur, olur tabi ama olmaz olsun...
1 eksinin -3, bir şu(u-ü)kelanın 1 karma getirmesi. bu dengesizliği sağlamak için, azıcık ıyy bulduğum entrye 1 eksi-2 şuku ya da az daha iğrenç olmasına bağlı kalarak 1 eksi-1 şuku vermek zorunda kalmam.
bir başka tanımla birden fazla şukularken beklemek zorunda kalmazken birden fazla eksilerken beklemek zorunda kalmak.
sözlükteki küfürbaz ve sapıkların çaylaklık yüzü görmemesi, ama bazılarımızın iki seferdir 3 tane silik entrysi biriktiğinde hemen çaylak olması durumu.*
tam olarak budur: (bkz: #12904207)

görüldüğü gibi din insanların beyninde öylesine dejenarasyon yaratıyor ki yaptığı tanımları kendi içinde inkar ettiriyor.
adaletsizlik;
ogün samast ın 18 yaşından küçük gösterilip az ceza yemesi, erdal eren in ise 18 yaşından büyük gösterilip idam edilmesidir.
bir babanın çocuğunu* imam hatip lisesi ve türevi liselere zorla göndermesi, sistemin kölesi yaptıktan sonra sözde ''özgür'' bırakması. 17 yaşındaki bir çocuğun 2 yıldır puşi taktığı için içeride olması, okulundan uzaklaşması. birileri 700 liraya 12 saat çalışırken, kimilerinin gününü gün etmesi.
bu dünyada öyle adaletsizlikler oluyor ki, tanrı'nın buna neden izin verdiğini merak ediyorum?
38 yıl devlete hizmet etmiş babam 10 yıl kredi çekerek ancak bir ev alabiliyorken tiki kızın babasına ''ya baba ben audi tt istemiyorum mini cooper istiyorum.'' demesidir.
insanların sadece kendi başlarına geldiğinde düşündükleri adaletin olmadığı durum.
Dünya diye kısacık bir cevap verebilirim direkt tanımı olur.
dünyaya hakim olan bir duygudur. bazı zaman yaratıcının kusuru olarak gösterilmektedir.
yaratıcının bir sıfatı olarak da karşımıza çıkmaktadır.
kişinin yenilgiye uğradığında, bütün hayalleri cam kırıkları gibi yerde uzanırken bahsedilen tek duygudur.
dünyanın sonuna kadar var olacak bir duygudur.
aslında kıyamet* zamanında bile kendini gösterebilir.

aslında hayatın her alanında karşımıza çıkan tek olgudur kimi zaman, hukuk, ahlak, din konuşurken hep bu kelimeyi kullanmıyor muyuz ?
dünya düzeni bunun üzerine mi kurulu yoksa?
meğerse hayatın olmassa olmazı ' adaletsizlik' miş.
ülkemizde fazlasıyla mevcut olan durumdur. yüzde yüz adaletin olacağı bir dünya düzeni mevcut değildir. adaletli olup adaletsiz yaşam düzenine alışmak zorundayız ne yazık ki!
... Radyoda beyazıt öztürk çalıyordu. Çocuk, dayısının Almanya'dan getirdiği nutellayı yerken tam olarak onu dinliyordu. Aylardan soğuk bir aydı, kar vardı. Sabah yanan sobanın öğlenleyin biraz daha soğumasıyla üşümüş, battaniyenin altına girip uyumuştu. 2. sınıftı; çarpım tablosu ve okumaya alışma derdi onun için en zor olandı. Hayatında ilk defa ''şunu da bi atlatayım başka bi şey istemiyorum'' sözünü belki de ilk defa o zaman kullanıyordu. Ne de olsa yarına ezberlemesi gereken bir parça vardı. Annesini bekleyecekti. Şimdiye kadar kendisine hiçbir ödevinde yardım etmemişti ama ne yapıp ne edip onu kandıracak, ödevini yaptıracaktı.

Uykudan kalktı. Maxi Tv'de action man vardı. Pokemon yoktu. Dedektif Gadget vardı; ne bileyim Cedric vardı, Casper, Jetgiller, Fantastik 4'lü vardı. izledikçe izledi. Hava kararmaya yakın annesi geldi. Üstünü çıkarıp mutfağa geçti. Bulaşıkları yıkıyordu. Arada elini sudan çekiyordu ki, suyun soğukluğundan sızlamasın. Sinirlenmişti birazcık. Çünkü çocuk kendisinin yaptığı yemekleri değil, dayısının getirdiği çuklatı yemişti.

Çocuk ehliyle biraz çelimsizdi. Koskocaman kemik gözlükleri vardı. Power Rangers hastasıydı. Yaşıtlarından genelde dayak yerdi. Pek yalan söyleyemezdi. Annesinin ona hediye ettiği kalemi gidip arkadaşının verdiği kartlarla takas etmiş, annesi kalemini sorunca bi de utanmadan kartlarla değiştirdim demişti. Annesi kalemi geri almasını isteyince gidip o çocuktan tekrar dayak yemiş ama kalemini almıştı.

işte öyleydi. Annesi işini bitirmişti. Babası gelinceye kadar televizyon karşısına geçip zaplamaya başlamıştı. En sevdiği trt'deki kıvırcık saçlı ressamdı. Biraz gecikmişti sanki. Adam tualini bitirip nasıl yaptığını anlatıyordu. Gerçi hep anlatırdı.

Baba da gelmişti artık. E haliyle Soba da yenilenmişti. Ayaklar sobada ısıtılırken eritilen çorapların haddi hesabı yoktu. Biraz geç olmuştu saat. Artık anneyle berabr ödevin yapılması gerekiliyordu. Çekingen tavırlarla kitabın yetmiş bilmem kaçıncı sayfasındaki okuma parçasını gösterdi. ''bunu bana hızlı hızlı okur musun?'' dedi. ''e iyi o zaman 1. sınıfa tekrar geçirelim meral hanımla konuştum. sınıfta çok güzel okuyormuşsun burda neden yok?'' cevabını aldı. ''nolur ya? bak bi daha bi şey istemeyeceğim, hadi..'' dedi. tamam dedi anne. ''ama bi anlaşma yapacağız; ben sana göstercem sen kendin akıcı okuyacaksın.'' dedi. anlaşma kabul edildi ve okunmaya başlandı.

''Bir sonbahar zamanı birbirinden güzel yavruları olan anne leylek, yine aynı aylarda onlara yemek getirebilmek için gün boyu geziyormuş. Havalar soğudukça anne leylek de gecikmeye başlamış ama eninde sonunda yavrularının karnını doyurup onlara güzelce bakıyormuş. Gün gelmiş, kış gelmiş, anne yemek bulamaz olmuş. Yavrular sıskalaşınca anne leylek çok üzülmüş. Bütün isteği gün boyunca gezip yavrularının karınlarını doyurabilmek için az da olsa bir şeyler bulabilmek olmuş. Yavrular o gün mutlularmış. Çünkü akşam yine karınları doyacakmış. Aradan epey zaman geçmiş yavrular birbirlerine sokulmaya başlamışlar. Hava soğudukça onlar birbirlerine sokulmaya devam etmişler. Anneleri hala ortada yokmuş. Neşeli sesleri, yerini biraz daha kısıkça sese bırakmış. Akşama doğru birkaç yabancı geliyormuş uzaktan. Göz kapakları yarı yarıya açık olan yavrular, olanca güçleriyle kafalarını kaldırıp anneleri sanmışlar gelenleri. Anneleri geliyormuş esasında ama bir büyük kareli bir torbanın içinde geliyormuş. bağırdıkça bağırmışlar. Biraz da sevinmişler fakat gelenler avcılardan başka birileri değilmiş. Anne torbanın içinde boynu bükük ve cansız bi şekilde yatıyormuş. Yavrular annelerinin arkasından bakmışlar. Boyunlarını biraz daha küçülterek annelerinin gidişini izlemişler. Sonra sesleri kısıldıkça kısılmış. Gece olmuş. Yuvadan artık hiçbir ses gelmiyormuş...''

Hikaye bitmişti. Anne kitabı indirip çocuğuna ''tamam mı hadi git sorularını cevapla şimdi'' diyecekti ki çocuğu hıçkıra hıçkıra ağlar bir halde buldu. Yüzünde hafif tebessümle ''noldu, üzüldün mü yoksa?'' dedi. Çocuk kitabı alıp yere vurdu. Odasına gidip ağlamaya devam etti.

Ertesi gün ödevini yapmayan tek çocuk olarak 57 akranının önünde, tek ayak üstünde durdu.

Bazen hayatın size getirdiklerini sorgularsınız, bazen de getirmediklerini. Adaletsizliğin neden kitaplara dahi yansıdığını sorgularsınız bazen. Ama bazen o soruların cevabını ilkokul ikinci sınıf hayat bilgisi kitabının yetmiş bilmem kaçıncı sayfasında bulursunuz.
günümüzün trendidir. bazı orospu evladı faşistler tarafından yaratılmaktadır.
en meşhuru siyasal iktidarın yaptığıdır. muktedir olunca adaleti gözden keçırırlar veya kendilerine göre adalet şekillendirirler.
dünyaya sinen şeydir.