bugün

entry'ler (64)

din derslerinin kaldırılması gerekliliği

din dersi kaldırılmalı, yerine ilkokuldan itibaren felsefe getirilmeli ve bütün dinler bu felsefe derslerinde "din felsefesi" adı altında işlenmeli. zira "din" dersinde ateizm, deizm vb. gibi konuları fazla konuşamazsınız çünkü bunlar bir "din" değil, "görüş"tür. bu yüzden bu konuları ancak bu kadar geniş bir yelpazede sunarsanız bireye arasından seçmesi için yeterince seçenek sunmuş olursunuz. ayrıca kişi, seçeneğinde karar kıldıktan sonra bu dini veya görüşü kendisi araştırarak öğrenmelidir, ne kadar en zoru olsa da, en sağlıklı öğrenme yolu budur.
şu anki sistem ise öğrencilere dayatma üzerine. bugün aranızda hala müslüman fanatizanlığı yapanlarınız varsa suçlusu budur.

ha bir de görsel sanatlar ve müzik dersleri kaldırılıp yerine sanat tarihi getirilmeli ve bu ders gerektiği gibi işlenmeli. beden eğitimi "bu gün boğuns pas öğreneceğiz çocuklaaaar" sığlığından çıkarılıp her öğrencinin bir spora yöneleceği bir hale getirilmeli ve bu spor sadece futbol olmamalı.

bunlar olur mu? tabii ki *

fear 2 project origin

gerçekten hayatımda oynadığım en gereksiz, en salak fpslerden birisi. her yönden zayıf.
zaten ilk f.e.a.r.'ın da hayranı değildim fazla, ama severdim. level design iyiydi, ai her görevde canımdan bezdiriyordu, milletin üstüne slow-mo'da koşup drop-kick atmak aşırı zevkliydi, atmosfer, hikaye anlatımı açısından da gayet ortalamanın üstündeydi. e peki madem bu kadar güzel, niye hayranı değilsin, hayranı olunmayacak ne var derseniz, şöyle ki bu oyun action-horror dediğimiz, benim pek tutmadığım bir janraya dahil olmakta. bazen sanki god mode açmışsınız gibi hissediyorsunuz, bazen de deli gibi tırsıyorsunuz. sinir bozuyor yani. ama bu durum ilk oyunda, bu zıkkım ikinci oyuna göre çok daha iyi oluşturulmuş, dengelenmiş ve oturtulmuştu.

işte ilk oyunun başarılı olduğu ne kadar nokta varsa, ikinci oyun hepsinde birkaç adım gerisinde.
aklıma gelen birkaç görev dışında level design berbat, level design kötü olunca ai'dan da verim alamıyorsunuz. habire bomba atıyorlar, ki bu güzel aslında, biraz koşturuyor adamı, ama sonra mal gibi duruyorlar, çıkıp vuruyorsunuz.
en zorda oynamanıza rağmen hiç zorlanmıyorsunuz. zaten hitboxlar o kadar geniş ki, nişan almanıza bile gerek yok sağı solu tarayın illaki birkaç adam öldürüyorsunuz.
silahlar deseniz aşırı güçlü kalıyor düşmanlar karşısında, yani kısacası zaten deli gibi kolay oyun bir noktadan sonra daha da aşırı bir şekilde kolaylaşıyor.
işte bu bence oyunun düzenlenişindeki en sikim hatadır. hani bir oyunun en zor modda dahi kolay olması zaten kabul edilemez de, bu tarz bir oyunda durum iyice kötü bir hal alıyor.
şöyle ki, şimdi oyunda nerede gerileceğiniz ve nerede adam vuracağınız açık şekilde size belli ediliyor ve bunun sizi korkutması bekleniyor. ama siz zaten kolaylaşmış oyunu iyice taşak modunda oynamaya başladığınızdan alma'yı falan siklemeden bildiğin depar atarak geçiyorsunuz sözde "korkunç" bölümleri.
zaten salak salak jumpscarelere dayalı olan korku faktörü böylece çökmüş ve oyunun büyük bölümünü oluşturması gereken "gerilim" olayı bir anda yok olmuş oluyor.
yahu şu oyunu azcık zor yap. bırak alma'yı, karşıma en zayıf askerlerden dahi çıkınca gerileyim yani. öyle yap ki, oyun sıkacağına heyecanlandırsın. bir hareket olsun. ilk oyunda vardı bu. hatta şu nailgun tarzı silahı olan adamlarla ilk karşılaşmamı hala hatırlarım. onu da zorda oynamıştım. alma'yı çatışmaya yeğler duruma geldiğim noktalar vardı. açmaya çekindiğim kapılar vardı lan. bunun yanına dahi yaklaşılamamış. bilmiyorum belki de bu oyundan önce call of cthulhu'yu bitirdiğim için böyle geldi bana. yine de bu yönden kesinlikle zayıf olduğu kanaatindeyim.
ayrıca artık türk korku filmlerinde bile kullanılması günah sayılacak olan jumpscare olayına yönelmek de ayrı aptallık. ilk oyundaki psikolojik gerilimden eser yok, cutsceneler aşırı özensiz zaten.

sonuç olarak bence monolith, fear 2'yi ciddiye alarak, ilk oyundaki istekle yapmamış. zaten oyun konsollar için birçok yönden kırpılmış bir halde piyasaya çıktı. büyük ihtimalle yapımcı firmanın istekleri çerçevesinde de ellerinden ancak bu kadar derli toplu bir şey çıkabildi.
evet oyunu bu kadar yerdim. ama türü seviyorsanız, ilk oyunu bitirdiyseniz ve sizi kesmediyse gayet açıp oynanacak bir oyun olmuş. onun dışında bitirdikten sonra silip bir daha da aklınıza getirmeyeceğiniz oyunlar listesine de kafadan girmiş.

haluk levent

zannımca ününün zirvesini hayatı filme çekilince falan yaşacaktır. tabii o zamana kadar ölmüş olmazsa.
gayet melankolik, siyah-beyaz bir film çıkar gibi duruyor, türk rock temasını da döşersin sağa sola, daha ne...

florürsüz diş macunu

diş çürüklerine karşı dişleri savunmasız bıraktığının düşünülmesi istenilen bir şey. alakası yok. florürsüz kullanın.

dolmuş şoförü

eğer dolmuşlar orta çağ avrupasında da kullanılsaydı, bu adamlar köylüler ile burjuvalar arasında ayrı bir sosyal sınıf olarak anılırdı.

louie

şu aralar tam istediğim şeydi lan. "şöyle 20 dakikalık bir dizi olsa, hafif tempoda arada bir kahkaha attırarak devam etse, istediğim zaman bırakıp, istediğim zaman devam edebilsem, fallout'a abur cubur arası verdiğimde açıp izleyebilsem" falan diyordum, önce louis c.k. stand uplarından başladım, sonra da bu diziden devam ettim. olm harika ya.

tüm cahilliğimle söylüyorum louis c.k. en iyilerden birisi. hatta en iyisi böyle.

yazarların zamanı durdurmak istediği anlar

herhangi bir an. böylece gün bittiğinde "ulan bugün de kimseye bir faydamız dokunmadı, ne gereksiz insanız" gibi düşüncelere de mahal verilmemiş olunur, mutlu mesut hiçbir şey yapılmamaya devam edilir.

gecenin üçünde yanmayacağı tutan tuvalet ışığı

az önce okuduğu cinli başlıklara götüyle gülen o arkadaşın başına gelebilecek en manider olaydır. fakat sıçırtıyor.
bu gibi bir durumda mum da bulunamaz zaten. el fenerini bulmayı geç, icat etmen lazım. üzücü. insana "allah var ulan!" falan dedirtiyor.

fatih tezcan

Bana akşam akşam şahan'ın komik olduğu zamanları hatırlatarak, beni hüzünlendirmiş kişidir. böyle tiplemelere gülerdik. gerçek olunca o kadar da hoş olmuyormuş.

yazarların şu an dinlediği şarkılar

http://www.youtube.com/watch?v=ckqO2zjL5Wk

hiçbir şeyde yedinci olmak

az önce kişisel istatistiklerimi karıştırırken daha önce gerçekleştirdiğimi fark ettiğim eylem.

görsel

bunun birincisi de var mı lan acaba?

seviyorum ama olmaz diyen eski sevgili

kimi sevdiğini belirtmediğinden, bu cümle gayet normal karşılanabilir.

- ayrıl ondan, gel yine beraber olalım.
- seviyorum ama, olmaz. siktir git.
- tamam.

depresyon belirtileri

Vikipedi aracılığı ile küçük bir test halinde sunulabilecek belirtilerdir.

Bir depresyonun erken uyarı semptomları:

- Yorgunluk, bitkinlik, enerjisizlik
- Bezgin ruh hali, moral bozukluğu
- Artan dinlenme ihtiyacı
- Azalan kendine güven, kendinden kuşku duyma
- Artan derin düşünce, dalgınlık ve kendinden endişe etmek
- ilgisizlik, keyifsizlik
- Uykuya dalma veya kesintisiz uyuyamama bozukluğu
- Günlük yükümlülüklerin ihmal edilmesi
- Konsantrasyon güçlüğü (düşünmenin zor gelmesi)
- Azalan cinsel ilgi
- Ürkeklik, sinirlilik
- Azalan dayanıklılık ve kapasite
- Her şeyi kendi üstüne alınma, başkalarının kendisi hakkında kötü konuştuğu duygusuna kapılma
- Günlük yaşam seyrinde değişiklikler
- Bedensel rahatsızlık
- Artan alkol tüketimi
- Gerginlik, huzursuzluk
- Aşırı duyarlılık

http://tr.wikipedia.org/wiki/Bipolar_bozukluk

0 ile 3 arası "derdini sikeyim".
4 ile 7 arası 03:00'dan sonra gelen mutsuzluk.
8 ile 14 arası kısa dönem depresyon.
15 ile 18 arası hayırlı olsun.

benimkisi 17 çıktı mesela.

mutluluğun tek gerçek anahtarı

(bkz: okuyamadık kardeş mutluluğumuz yoktu)

içerisinde (cümle)*boşluk*(soru işareti) diziliminde cümleler bulunan şeyleri okuyamam zaten.

fallout 2

haritada dolaşırken rastgele karşılaşmaların birinde alien filmindeki alien'la karşılaştırmasıyla "sikmeseler bari" diye düşündüren oyun. tasarım olarak birebir aynısı değil elbetteki, kafa kısmı aynı ama.
ilk oyunu oynamamış birisi için hiçbir farkı yokmuş gibi gelebilir ama ciddi anlamda çok daha güzel, çok daha oynanılabilir, çok daha zevkli. questler daha güzel, ana hikaye de ilk oyundan daha güzel denilebilir. mekanlar çok daha çeşitli ve oynanış süresi ilk oyuna kıyasla aşırı fazla. enclave bana göre super mutantlarlardan çok daha "kötü" bir kötü oluşum zaten. vault dweller'in torunu olan bir karakteri oynatmak da güzel düşünülmüş. npcleri ile girdiğiniz diyaloglarda ilk oyundaki işlerinizi duymak cidden insana "ne günlerdi lan" falan gibi şeyler düşündürüyor. zaten seri rpglerin olmazsa olmazı gibi bir şey bu, ama bahsi geçen kişinin "isimsiz bir şampiyon" falan değil de sizin atalarınız olması garip bir his harbiden.

eğer "ulan hayatta oynamam ben bunu ya" falan diyorsanız kendinize, seriye üçüncü oyundan başlayın. fallout 3'ü bitirin, ki zaten kolaydır fallout 3, kastırmaz fazla, sonra zaten seriye baştan başlama gereği duyarsınız. bende öyle oldu. gerçi ben "hayatta oynamam ben bunu ya" değil de "hayatta oynayamam ben bunu ya" falan dedim. fakat oynanıyor, öyle easy falan da kasmanıza gerek yok.
oynayın.

robin williams

intiharıyla insanın amına koyabilmiş adam.

görsel

daha önce fark edilemeyen "vurun beni" bakışına lanet olsun lan.
fakat insan harbiden üzülüyor böyle dünya çapında seveni olan insanların intihar etmesine. "ulan benim sevenlerimi toplasan maksimum 2 falan eder, ben neden yaşıyorum ki?" falan diye de merak edilmiyor değil.

what difference does it make

bana hep the collector'ü anımsatmış şarkıydı. "ulan" dedim, "bu kadar da olmaz". küçük bir google araştırmasından sonra öğrendim ki bu single'ın kapağını the collector'ün filminin setinde çekmişler.

kapak bu:
görsel

filmin başrolü terence stamp, resimdeki adam yani, bir yerden sonra "istemiyorum bu kapağı artık" falan yapmış, bu sefer de elinde süt tutan bir morrissey'i kapak yapmışlar.

orijinal kapakta terence elinde plastik bir paketin içinde kloroformlu bez tutuyor. genelde hanımkızımızı bayıltmak için kullanıyor falan. fakat morrissey versiyonunda eldeki paket süt dolu bir bardak oluyor. ki aradaki farkı fark etmek harbiden zor.
bu da morrisseylisi. hatta ben orjinalini ilk gördüğümde paketi direkt süt sanmıştım. *
görsel

orijinali çok daha güzel tabii. terence da daha sonra vazgeçiyor, onun olduğu kapakla devam ediyorlar. morrisseyli versiyonu da çok nadir bulunuyor zaten fazla üretilmediğinden. bayağı bir değerli oluyor.
neyse.

sonuç olarak, the collector'le bir bağlantısı var. sözleri de hiç öyle biten bir ilişkinin ardından yakılmış ağıt falan olmuyor bu durumda.
sözler hep Frederick Clegg karakterinin ağzından yazılmış. belli oluyor. bu yüzden birazcık bitmiş ilişki görünümü var.

--spoiler--
üç dizede neredeyse bütün kitabı işlemişler işte. kız kaçırılıyor, ağır laflar ediliyor, bizimkisi vazgeçmiyor. "senin için kendimi kurşunun önüne atarım" gibi laflar etmeye devam ediyor. kaçıranın kendisi olmasına rağmen, sanki mağdur olan da kendisiymiş gibi kızın kendisini utandırmasından şikayetçi oluyor. "ulan iki elim var, nasıl yetişeyim" gibi laflar ediyor.
yani "ben seni ne olursa olsun seviyorum, hep seviyorum" diyor, "ne fark eder nasıl tanıştığımız, seni kaçırmış olmam, beni sevmiyor oluşun, benim alt sınıftan, cahil birisi olmam" falan diyor. ikinci dizenin son mısrasında da "bakalım ön yargın seni bu gece ısıtabilecek mi?" diyor, ki kadın zatürreden ölüyor daha sonrasında.
son dizede de kız öldükten sonra clegg'in düşünceleri verilmiş işte. "şimdi hakkımdaki gerçeği biliyor olsan da artık beni görmeyeceksin, ki seni hala seviyorum", "ama artık özür dilemek yok", "çok yorgunum" falan hep.
--spoiler--

çok güzel lan.

sevdiğin kızın doğum gününde yoğun bakıma girmesi

Bu gibi şarkılar dinlenmemelidir.

http://www.youtube.com/watch?v=CZYCKNYxmrY

şu an yaptığım ibnelik mi bilmiyorum ama harbiden geçmiş olsundur. zor lan.

edit: olm m ile n'nin yan yana olmasından kaynaklı küçük bir hata olmuş. "yaptığım" olacak doğrusu. "yaptığın" yazarak sığırlık falan yapmışım. hala nasıl eksi yemedim şaşıyorum lan. attığım şarkı ile ilgili olarak "şu an yaptığım ibnelik mi bilmiyorum" falan yazacaktım yani. neyse, ayıp etmişim lan.

guardians of the galaxy

karakterleriyle, diyaloglarıyla, efektleriyle, tarzıyla derken istediği bütün taşları gediğine oturtmuş harika film.
şimdi marvel falan deyip geçmemek lazım. insan girerken pek de kendisine hitap etmeyecek şeyler beklemiyor değil. fakat chris pratt'in girdiği sahneden 30 saniye sonra falan nerede olduğunuzu çok iyi anlıyorsunuz. önünüzdeki iki saati çok iyi geçireceğinizi görüyorsunuz.
zaten yönetmeni james gunn scooby doo'ya falan yazarlık yapmış, bunun yanında pg porn gibi aşırı derece farklı ve eğlenceli bir seride çalışmış değişik bir yönetmen. filme de çok güzel yansıtmış bu değişikliği. 80'lerden ve 90'lardan ne bulursa getirmiş koymuş önünüze. bir iki tane star wars, ne bileyim birazcık indiana jones falan izlediyseniz kaçarı yok, bu filmi de seveceksiniz.
kadrosu da çok iyi. bradley cooper rocket'i, vin diesel groot'u seslendiriyor. şimdi groot'un tek repliği i am groot falan olsa da duyduğuma göre bir çok dil için seslendirmiş vin. yani ispanyol'u da izlerken vin'i duyuyor, italyan'ı da. gerçi italyandan pek emin değilim. neyse.
çok da iyi iş çıkarmışlar bu arada. gerçi rocket karakteri çizgi-romanda ingiliz aksanına sahip bir karaktermiş. bradley cooper da aksan falan yapmıyor tabii. ama yine de çizgi-romanı siklemeyenler olarak pek bir şey hissetmiyoruz. bazı yerlerde seslendirenin kim olduğunu falan unuttuğunuz oluyor hatta.
fakat teknoloji ne kadar ilerlemedi mi arkadaş ya? bazen harbiden rakun zannettim lan. çok ilerledi çok.
bunların dışında oyuncular da çok iyi. mesela wwe'den batista drax'ı oynuyor. wwe'deki sahte oyunculuklar aşırı derecede belli olsa da filmde hiç sırıtmamış. zaten karakteri pek oyunculuk gerektirmiyor ya neyse. efendime söyleyeyim chris pratt nasıl çalıştıysa göbeği, moobs'u falan eritip, üzerine kas yapıp çok da iyi oynamış filmde. ondan da büyük rollerdeki deneyimsizliğinden ötürü biraz sırıtma bekliyorsunuz. fakat o da sırıtmıyor. o sırıtsa film çöker ki hem. fakat çökmüyor. helal olsunları sıralıyoruz.
daha önce mavi olarak seksiliğini koruyabilmiş zoe saldana şimdi de yeşil olarak gayet seksi bir hanım filmde. gerçekte de siyahi birisi olmasından kaynaklı, "çok renkli birisiymiş ehahueheu" tadında espriler neden yapılmış değil anlamıyorum. ırkçı damgası yememek içindir belki. neyse. bayağı da bir kilit karakter böyle. yine güzel oynamış.
filmde bunun dışında benicio del toro, karen gillan, john c. reilly falan da oynuyor. kadro harbiden iyi lan.
bu arada karen gillan'ın kafayı kazıttığı film bu film. yazık lan. ilk duyduğumda sövmüştüm halbuki filme, şimdi övgü dolu entry giriyoruz, hey gidi.

sonuç olarak gidin dediğim filmdir. marvel harbiden güzel işler yapıyor.
meraklıysanız yazıların sonuna kadar bekleyin. ben o easter eggleri daha çok evdeki torrentten indirdiğim 1080p versiyonlarına bırakıyorum, öyle daha çok tadı çıkıyor. hem "ulan herkes çıkıyor, şimdi biz beklemeyelim böyle" stresini falan da atlatıyorsunuz. insanların gözlerine "olm gitmeyin lan, easter egg var az daha bekleyin" diye bakmak aşırı derecede üzücü anlara yol açmıyor değil hem. tam bir umut sarıkaya tipi mutsuzluk.

edit: olm unuttum, harika soundtrackler var ya. son yıllarda çıkmış en iyi soundtrackler. zaten piyasaya awesome mix vol 1 diye çıkmış ve içinde hooked on a feeling, spirit in the sky, cherry bomb gibi şarkılar barındırıyor. filmde de çok doğru yerlerde giriyorlar, havasına kapılıp gidiyorsunuz. awesome mix vol 2'yu aşırı derecede bekliyoruz.
bu arada şarkıların genelde 80'lerin sonu, 90'ların başı çıkışlı oluşunu da karakterin tam da o zamanlarda kaçırıldığını ve ondan sonra çıkmış hiçbir şeyden haberi olmayışına bağlayabiliriz. ki zaten bildiğiniz noob sorusu bu. pek dillendirmeyin. neyse, bu durumda awesome mix vol 2 da harika olacak yani. ikinci filme olan beklentiyi arttırıyor yeminle.

bir kere dinlenilip unutulan o mükemmel şarkı

genellikle bu şarkılar youtube'un indie tarafından çıkar. dinlenilir, adı unutulur fakat ne melodisi ne de nakaratı unutulmaz. yılda en az üç kere dinleyesi gelir bu yüzden adamın.

mesela bu şarkı. dinliyorum. adını hatırlıyorum, grubun adını unutuyorum. youtube'da da sadece wake up yazınca direkt çıkmıyor. ama her defasında arayıp buluyorum. hariga bir şey. *
http://www.youtube.com/watch?v=lYojm3sLHss