bugün

entry'ler (371)

54 yaşında hala protesto yapan adam

ben yanmasam, sen yanmasan, biz yanmasak nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa demiş şair ama anlayana tabii..

parfüm

http://www.youtube.com/watch?v=HgmWf1eNawA *

araba kiralamak

http://www.youtube.com/watch?v=lcoJtBeud_M

arkadaşla sevişmek

belli kurallar çerçevesinde gerçekleşmesi muhtemeldir.
http://www.youtube.com/watch?v=lePfYvrxFBM

lucky louie

diziiden bir baba kız diyaloğu;

lucy: papa, can we play outside?

louie: no.

lucy: why?

louie: because it's five o'clock in the morning, it's too early.

lucy: why?

louie: the sun hasn't come up yet.

lucy: why?

louie: because the sun comes up later.

lucy: why?

louie: well, the earth goes around and when it turns a certain amount the sun shows on the horizon.

lucy: why?

louie: i don't know.

lucy: why? why don't you know, papa?

louie: because i didn't pay attention in school, okay? i didn't listen in class.

lucy: why?

louie: because i was high all the time. i smoked too much pot.

lucy: why?

louie: i didn't think it would matter.

lucy: why?

louie: i just figured my life would come together on its own. and then i met your mom, and then you came along, so now i work at the muffler shop.

lucy: why?

louie: well, it's too late for me to pursue a career now, and since your mom has a job with benefits i stay home and take care of you because what i make is pretty much just a joke.

lucy: why?

louie: well, the service economy replaced manufacturing, there's no real jobs in america anymore.

lucy: why?

louie: we had good jobs for awhile because we were lucky, and now we're unlucky.

lucy: why?

louie: it's just the way it goes.

lucy: why?

louie: because god is dead and we're alone.

lucy: Okay.

http://www.youtube.com/watch?v=WZ32BZT9pnk

george costanza

gelmiş geçmiş en rahatsız dizi karakterlerinden birisidir.

http://www.youtube.com/watch?v=iV3xZVQ3YOs

reklam

http://www.youtube.com/watch?v=PMErSyReCJQ

tek yön

Aslında o kadar da zor değil karşısına geçip konuşmak. Her ne kadar düşündüğün ya da hayal ettiğin gibi geçmeyeceğini bilsen de, önceden bir ayna yardımıyla söyleyeceklerini teker teker belirlemek insanın işini çok kolaylaştırıyor. Her seferinde başka bir detay, başka bir hatıra geliyor aklına bir kere. Giderek zenginleştiriyorsun paragrafı farkında olmadan. Aslında gerçekleşmeyen ufak tefek nüanslar katıyorsun işin içine ki böylece ilgisini biraz daha arttırabileceğini biliyorsun. Sonra bir bakıyorsun ki upuzun bir konuşma olmuş. Onu gereksiz yere yoracağını, dikkatini başka yönlere verebileceğini, zamanı gereğinden fazla kullandığını düşünüp, başlıyorsun bir yerlerden kırpmaya ancak bu sefer de çok çıplak kalıyor bazı cümleler. Onları toparlayayım derken vücut dilin dikkatini çekiyor. O nasıl bir duruş öyle? Sen çoktan indirmişsin ki yelkenleri. Nereye isterse oraya götürecek seni deniz. Özenerek kullandığın her harf, boşa çekilen bir kürek gibi. Daha çok dikkat ediyorsun bu sefer de duruşuna, ellerine hakim olmaya çalışıyorsun ama gözbebeklerini okuyabilen birisine karşı yapacak hiçbir şeyinin olmadığının da fakındasın.
Ne kadar tekrar yaparsan yap aslında her şeyin cevabının onda olması ve söyleyeceğin hiçbir şeyin kararında en ufak bir değişikliğe bile neden olamayacağı hiç gelmiyor aklına değil mi? Cevap hayırsa zaten baştan kaybetmişsindir. Sen daha söze giremeden alırsın cevabını hiç merak etme. Evetse; geç kalmışsındır. Gözünde ne yapacağını bilmeyen şaşkın, heyecanlı, sakar birinden fazlası değilsin bu aralar. Ya da hala bazı şeylerin farkına varamamış odunsun. Evet. Geçen her gün senin aslında bir odun olduğuna daha çok inandırıyor onu. Eline daldızı alıp sana şekil verecek hali yok ya. Direnmen, beklemen gereksiz.
Ama; bazen her şey bu kadar kolay olmuyor işte. Hayat öyle bir dakikada, öyle bir gol atıyor ki sana, skoru çevirmek mümkün olmuyor. Çekiliyorsun kenara; hakemin son düdüğü çalmasını bekliyorsun.

rosa

sıcakkanlı, muhabbetsever bir yazardır. *

atlıkarınca

insanlar yaptıklarınızı unutur, hissettirdiklerinizi asla.

altın portakal film festivalinde en iyi senaryo ödülü sahibidir. daha cesurlarının çekilebilmesi için izlenmesi, desteklenmesi gerekir. teyzem veya berdelle kıyaslamak pek doğru olmasa da onlardan aldığı bayrağı biraz daha ileri taşımıştır.
filmde anlatılan hikayenin dışarılarda bir yerlerde yaşanıyor olduğunu bilmek bile yeterince rahatsız edici.

yasemin

Duraktayım...
Ama beklediğim otobüs değil; "biri"si.
Tıpkı dün gibi, bir önceki gün gibi.
izmir'in serin sabahında eski ceketime sarılmış, ağaçların arasındaki dar yoldan gelmesini bekliyor ve dün akşam olanları tekrar gözlerimin önüne getiriyorum. En başından başlayarak...
Hava sıcak olmasına rağmen yağmur yağıyor.Gökyüzünden düşen küçük ve seyrek damlalar ne beni ne de arkadaşımı rahatsız ediyor basketbol oynarken. Sahayı aydınlatan tek ışık, yolun hemen kenarındaki sokak lambası. Bazen potadan seken topumn hangi yöne sektiğini bile çözemiyoruz. Yağmur ve yetersiz ışığa rağmen kendimizi kaptırmış maç yaparken, bir anda tentenin hemen altında O'nu gördüm. Kollarını kavuşturmuş bana doğru bakıyordu. Fark ettiğimi anlayınca;

+"Yaklaşık 10 dakikadır sizi bekliyorum..." dedi.

***Ses tonu oldukça rahatsız ediciydi. Azarlıyordu sanki. Anlam veremediğim bir tavrı vardı. Kendimi bir anda uzun süreli bir ilişkinin tam ortasında bulmuştum ve bu da bizim son kavgalarımızdan birsi gibiydi. Hemen her sabah yaşanan uzun bakışmalar ve ufak tebessümler yok olmuştu ve galiba bu ilişkinin sonuna doğru hızla ilerliyorduk....***

-"Kusura bakma, dalmışım. Yoksa..."

***Son kelime tüm ipleri onun eline vermişti...***

+"Yoksa ne?"

***Gülümsüyordu.***

-"Biraz daha izin verirsen bitireceğiz maçı..."
Arkamı döndüm.
+"Bekliyorum bakalım..."

***Bir kez daha sitem ediyordu.***

Bu kısa konuşmadan sonra yaklaşık 5 dakika daha oynadık. Ulaş sürekli "olm bitirelim maçı, bak ayıp oluyor kıza diye uyarıyordu beni. Bense oldukça şaşkın, hem bitirmek istiyor hem de pot kırıp saçmalayacağımdan koktuğum için ne ayaptığımın farkında olmadan bir o yana bir bu yana koşturup duruyordum seken topum peşinden. Ulaş sonunda dayanamayıp "Abi yeter. Ben bittim." diyerek karşı potanın yolunu tuttu. Yapacak pek bir şey kalmamıştı artık...Yanına gittim;
-" Tekrar özür dilerim."

Bunu söylerken anlımdan düşen damlaları hissedebiliyordum. Yorgundum ama küçük detaylar da daha çok dikkatimi çekmeye başlamıştı artık. Elindeki rengarenk anahtarlık, sarı lacivert bilekliği, evin içinde giyildiği her halinden belli ayakkabıları, göz bebeklerinin büyüklüğü...

+"Önemli değil. Sıkılmadım zaten. Bayağı eğleniyordunuz oynarken."
-"Evet. Düzenli olarak geliyoruz.
+"Biliyorum."

***Ne kadar dirensem de tebessüm etmekten alıkoyamadım kendimi. Bu jesti çok hoşuma gitmişti."

+"Şimdi terlisin bayağı. Boynundan, omuzundan, kollarından, bir adım geri giderek iyice süzdü, ve hatta tüm vücudundan duman çıkıyor. Üstelik ıslaksın. Yarın sabah durağa biraz daha erken gelirsen, konuşmak istediğim bir şey var...?

O da en az benim kadar dikkatliydi. Bir yandan baştan aşağı inceliyor bir yandan da sol eliyle koluna dokunuyordu. Mimiklerini bile kaçırmak istemiordum. Lafı fazla uzatmadan "Peki." demekle yetindim; son bir kez daha bakarak koşar adımlarla Ulaş'ın yanına gittim.

Eve girdiğimde zamanın nasıl geçtiğini anlamadım bile. Elimde kağıt ve kalemle yatağıma uzanmış, isim ararken buldum kendimi. O söylemeden önce ismini ben bulmalıydım.
Önce büyük harflerle Ayça yazdım kağım tam ortasına. Karaladım sonra. Biraz üzerine Pınar yazdım ama o da tam oturmamıştı üzerine. Zeynep. Sol alt köşeye yazdım. Altını çizdim; bulmuştum sanki ama zaman geçtikçe önce daire içine aldım ve sonra vazgeçtim Zeynep’ten de.
Gamze...
Derya...
Elif..? Elif kırılacak gibi oldu onunla bütünleştirince. Oysa kız oldukça güçlü görünüyordu... Vazgeçtim.
Merve? Daha nitelikli bir isim lazımdı bana.
Öyle ki duyduğum anda dünyaca ünlü bir tatlıcının mutfağındaymışçasına burnuma hoş kokular gelmeli, damağımda bambaşka tatlar belirmeli, kısacası tün duyu organlarım alarm verilmişçesine harekete geçmeliydi.
Sonuda kağıdı yastığın altına koyup uykuya daldım.

Sabahleyin yaklaşık 45 dakikam banyoda geçti. Üzerine yattığım saçım isyan bayrağını çekmiş, şekle girmemekte direniyordu. Ancak suyun altında 15 dakika kadar kalınca pes etmek zorunda kaldı. Banyoda elde ettiğim bu zafer, kesinlikle bugünün ilk ve tek zaferi olmayacaktı.
Duraktayım.
Bekliyorum ama bir türlü gelmiyor. Servisinin saati de iyice yaklaştı. Tam vazgeçmiştim ki O’nu karşı kaldırımda gördüm. Kot pantolonunun üzerinde siyah bir badi ve onun üzerine de ince bir ceket giymiş. Saçları dün akşamki gibi uzun boynundan omuzlarına düşüyor. Yaklaştıkça heyecanlanıyorum. Başım dönmeye başlıyor. Gökyüzü renk değiştirmeye başlıyor; kırmızılı, sarılı bir alıyor sanki. Burnuma ilk defa tecrübe ettiğim acayip bir koku ve ellerim de terliyor. Şapşal şapşal gülümsediğime de eminim.
Tam caddeyi yarılamışken , kendini bilmez bir şoför hızla geçiyor önümüzden. Bu kısacık süreyi fırsat bilip üstümü başımı düzeltiyorum hızlıca.
iyica yaklaşıyor...
+Günaydın. Yasemin ben.
-Yasemin diyorum.
Gülümsüyor.

anneye aşık olmak

(bkz: öğretmene aşık olmak)

anne ben aşık oldum

+ anne ben aşık oldum.
- ...
+ keşke sen de görebilseydin.
- ...
+ ama babama anlatıyorum her şeyi merak etme. eskisi gibi değiliz. sürekli soruyor o da. nedir, kimdir, ne değildir... ama unutkanlık başladı. sabahları kalkıp yürürdü ya, artık o da 2-3 günde 1'e indi. "zor geliyor kalkmak" diyor. ben sıkıyorum portakal suyunu her sabah işe gitmeden önce. o güçlü kuvvetli adamı böyle yorgun görmek... keşke yine o eski sağlığına kavuşsa da sürekli kavga edip, nasihat verse. "oğlum işten gelirken yürü karşıyaka'dan, zor geliyorsa bostanlı'da in, oradan yürü. sen de benim gibi yemeğe düşkünsün bak, göbeğine dikkat et" dese. allahtan ayça var şimdi. ısındılar bayağı birbirlerine. bazen bir bakıyorum işten çıkıp direk bize gitmiş, babamla oturuyorlar. görsen nasıl gözlerinin içi gülüyor babamın öyle zamanlarda. yemeği yedikten sonra dışarı çıkıyoruz. artık akşam yemeğini yemeden çıkmıyorum evden. illa beraber olunacak, evde o masanın etrafında yenecek yemek. eskiden kaçardım ama şimdi... seninkiler kadar olmasa da pilavı çok güzel yapıyor mesela, maharetli. söylenirken hiç görmedim. olana çare yok diyor sürekli. önemli olan bundan sonra ne yapılacağıymış.
sarışın. bembeyaz bir teni var. güneşte fazla kalınca kızarıveriyor hemen istakoz gibi. birazcık nazlı ama olsun o kadar da. açık sözlü. bazen kaptırıyor kendisini langur lungur konuşuyor, görmen lazım. öyle bir kaptırıyor ki eller, kollar, kaşlar her biri bir tarafa savruluyor. zor tutuyorum kendimi gülmemek için. bir keresinde hafif bir gülümseyivermişim... bir hafta konuşmadı benimle. sürekli babamın yanında. babam da cephe aldı mı bana... kaç yaşına gelmişler küsüyorlar, konuşmuyorlar. allah'tan armağan araya girdi de barıştık. o da bildiğin gibi, hala çapkın. gıcık oluyorum bazen...
neyse ben gideyim artık.
babam merak edecek.

iş görüşmesi

jeff murdock gibi bir karakter için bambaşka semboller ifade eder.

http://www.youtube.com/watch?v=JzQy4HhZwX4

sevgiliyle telefonda konuşamamak

özellikle ilk telefon konuşmalarında meydana gelmesi muhtemel durumdur. gereksiz bir gerilim ortaya çıkar ve sessizlik giderek büyür.

http://www.youtube.com/watch?v=kOdoAl8pt74

ilk buluşma

http://www.youtube.com/watch?v=9fgAk838BBE

sheldon cooper

daha el atması ve geliştirmesi gereken birçok ufak ayrıntı olan karakter.

http://www.youtube.com/watch?v=dnl9Uenaop8

sözlük yazarlarının en son dinlediği şarkı

tarkan - şeytan azapta

matemetik sınavına resim çizmek

3ds max ya da autocad programları kullanıldığında final sınavına gerek kalmayacaktır.

en güzel kız isimleri

(bkz: shadaim)