entry'ler (90)

hayatında hiç serdar ortaç dinlememiş insan

dünyanın en güzel insanlarından birisidir.

necati ateş

an itibariyle eskişehirspor'a 3 yıllık imza atan, her daim bu ligin iyi golcülerinden birisi olmayı başarabilmiş kutsal at kuyruk.

batuhan karadeniz

yerli mario balotelli olma çabası yüzünden yeteneğine yazık eden futbolcu. bu adam oynadığı zaman çatır çatır oynuyor. eskişehirspor'da kiralık oynadığı dönemde 14 maçta attığı 8 golle takımı ligde tutan adam oldu. geçen sezon da eskişehirspor'un avrupa vizesi almasında çok ciddi katkısı oldu. play off döneminde gol kralı oldu hatta. sonuç olarak 21 yaşında olmasına rağmen yaptığı işler çok başarılı. ama, aması var işte... batuhan çok ilginç vaka. balotelli çok büyük troll; batuhan ise denyo. aradaki fark o. toparlanacağını, kendine geleceğini hiç zannetmiyorum. bugüne kadar beraber çalıştığı hocalara bir bakalım: ertuğrul sağlam, mustafa denizli, rıza çalımbay, bülent uygun, michael skibbe, ersun yanal. hemen hemen hepsi türk futbolunda ciddi başarılar elde etmiş, önemli teknik adamlar. aralarında skibbe, rıza çalımbay gibi çok efendi adamlar var. hadi mustafa denizli, ersun yanal ve bülent uygun'un egosu yüksek insanlar olmasından dolayı anlaşamadıklarını söyleyelim. bu kadar adam hatalı, bir batuhan mı haklı? 3.5 sezon eskişehirspor forması giydi. attığı gollerden çok yaptığı denyoluklarla konuşuldu.

sonuç olarak beşiktaş için çok gereksiz bir transfer oldu. 3.5 sezon önce senin kiralık gönderdiğin adamı şimdi sen kiralık alıyorsun. üstelik oynadığı takımda kadro dışı kalmış, hocasıyla sözlü tartışmaya girmiş adamı. sözleşmesine bir de en fazla 40 maç için maç başı ödenecektir ibaresi eklenmiş ki, komedinin ta kendisi. hayır yani, maksimum kaç maç oynayacak ki zaten beşiktaş bu sezon? bir eskişehirspor taraftarı olarak temennim kendisini beşiktaş'ta sevdirip sezon sonu bize 3 milyon euro kazandırmasıdır.

suskunlar

sırf ahmet kaya'ya olan önüne geçilemez hayranlığım yüzünden başladığım dizi. beklentilerimin çok üzerinde olduğunu söylemem lazım öncelikle. behzat ç'nin yokluğunda öyle vakit geçsin diye izlemekti niyetim. fakat arka arkaya 4-5 bölüm izlediğim günler oldu. çok kısa bir süre içerisinde de finali yaptım zaten. ufak tefek eksiklikleri, hataları saymazsak bildiğin kalite bir dizi olmuş.

ne güzel intikam alınmış, izleyicinin de içi soğumuş biraz olsun. ne vardı da son sahnede cebrail ve gazanfer'i gösteriyorsun. ha illaki hikayeyi o eksene kaydıracaksan da bekle ikinci sezonu, orada şaşırt izleyiciyi. hiç gerek yoktu buna. hatta bu sezon son olmalıydı, dallanıp budaklandıkça boku çıkacak çünkü dizinin. o klasik ikinci sezon sendromu var ya, çok iyi başlayıp da sonradan çuvallayan diziler hani. o diziler arasına bu kaliteli yapımın eklenmesine gönlüm razı olmaz. ama ne yazık ki öyle olacak gibi görünüyor. ahu, bilal ve ecevit arasında gelişecek olan aşk hikayeleriyle yürümez bir kere. yine de erken konuşmamak lazım. izleyip göreceğiz.

servet çetin

bugün oynanan marsilya-eskişehirspor maçında her zaman olduğu gibi yine izleyicilere bilimum çeşit küfür ettiren futbolcu. 4 senedir bir boka yaramayan, galatasaray'ın kapı önüne koyduğu adama yılda 1.5 milyon euro verip eskişehirspor'a getiren; yetmeyip bir de kaptan yapan ersun yanal'a saygılar, sevgiler...

ahmet kaya

bu ülkeye dair en büyük güzelliklerden birisi ahmet kaya. ülkenin en büyük şairlerinin dizelerine hayat verdi, bu coğrafyanın insanlarına seslendi, her şarkısı ayrı bir yere dokundu. politik olarak hiçbir zaman belirli bir çizgisi olmadı. evet, sosyalist dünya görüşüne sahipti teorik olarak. fakat hiçbir zaman öyle kuru kuruya siyaset yapmadı. ideolojik tavrını her zaman insani olarak ortaya koydu, onunkisi vicdan siyasetiydi daha çok. o nedenledir 28 şubat sürecinde herkes susarken onun ezilenin, zulüm görenin yanında olması. sırf bu yüzden sol çevreler tarafından yerden yere vuruldu. fakat aynı ahmet kaya, 12 eylül'ün izlerinden kurtulmaya çalışan bir neslin isyanı, siyasi nedenlerle hüküm giymiş yüz binlerce insanın sembolü oldu. herkes susarken hep o konuştu. bizden birisiydi çünkü. tepeden tırnağa insan gibi insandı. yüreğindeki neyse hep onun peşinden gitti, ucuz siyasete malzeme olmadı. ''beni solcuların bir kısmı sevmiyor, sağcılar tümden sevmiyor. peki bu kasetler nasıl satış rekorları kırıyor, konser alanlarını nasıl on binlerce insan dolduruyor?'' sözleriyle kendi ağzından çok güzel anlatıyor zaten durumu.

konu ahmet kaya olunca ister istemez aynı noktaya geliyoruz. bu adam toplumcu sanatçı, o nedenle toplumun sorunlarına kulak tıkaması, görmezden gelmesi beklenemez. her toplumcu sanatçıya olduğu gibi ahmet kaya'ya da tarihin yüklediği bir misyon var çünkü. tam da ahmet kaya'nın çıkış yaptığı, satış rekorlar kırdığı döneme denk gelen güneydoğu sorununa ahmet kaya'nın duyarsız kalması beklenemezdi. katıldığı her programda, düzenlediği her konserde defalarca aynı şeyi vurguladı bu adam: ''biz türkiye'nin bölünmesini değil, birleşmesini istiyoruz ve bunun için varız. bu kan, bu zulüm, bu gözyaşı, bu kirli savaş artık son bulsun. 18-19 yaşındaki çocukların cenazelerine alışmak istemiyoruz. bizim tek bir isteğimiz var: tam bağımsız ve gerçekten demokratik bir cumhuriyetin dürüst yurttaşları olarak yaşamak...'' temelde bunları söylerken, türkiye'nin kürt realitesini sahiplenmesi gerektiğini, iki halkın binlerce yıldır birlikte yaşadığını ve bundan sonra da birlikte yaşaması gerektiğini de ekledi.

nedir bu kürt realitesi? o dönemin politik yapısını ve kürt sorununa olan yaklaşımı iyi tahlil etmeden ahmet kaya ile ilgili yorum yapmak çok basit. devlet kürt diye bir şeyi tanımıyor, kürtçe konuşmak, kürtçe şarkı söylemek yasak. çok köklü bir kültür ve o kültürün en önemli unsuru olan dil devlet tarafından baskı altına alınmış. zorla türklük dayatılmış bu insanlara. asimilasyonun ve inkarın son boyutuna ulaşılmış artık. böyle bir ortamda ahmet kaya'nın kendi kimliğine ve kültürüne sımsıkı sarılması kadar doğal bir durum yok. fakat bu duruşu her zaman medyanın manipülasyonuna uğratıldı. o dönem şarkılarındaki savaş karşıtı muhalif tavır, katıldığı programlarda ve konserlerinde söyledikleri bu ülkenin medyasına ve medyanın güdümünde yaşayan topluma fazla geldi. oysaki anlatmak istedikleri çok basitti, bugün konuşulanlardan farklı değildi. günden güne yalnız bırakıldı, tek tek bütün şehirlerde kasetlerinin satışı durduruldu, dönem dönem yalan dolan haberlerle medya tarafından ismi karalandı. 1999'daki magazin gazetecileri derneği gecesi ise ahmet kaya için hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı, büyük bir çıkmazın içerisine düşeceği geceydi. takım elbiselerle kuşanmış, fiyakasından yanlarına yaklaşılamayan insanların hedefi haline gelivermişti bir anda. edilen hakaretler küfürler, atılan çatal bıçaklar... 'sanatçı' sıfatı taktığımız, yere göğe sığdıramadığımız o insanlar tarafından yapıldı tüm bunlar. senaryosu önceden yazılmış bir linç hikayesinin son perdesi oynanıyordu. ve ''önümüzdeki kasette kürtçe bir şarkı söyleyeceğim ve bir de klip çekeceğim. bu klibi yayınlayacak yürekli insanların olduğunu da biliyorum, eğer yayınlamazlarsa türkiye halkıyla nasıl hesaplaşacaklarını bilmiyorum'' dediği için oldu tüm bunlar. çok değil, sadece 13 yıl önce yaşandı...

o gece sonrası hiçbir şey eskisi gibi olmadı. çünkü ''kürtçe'' demişti bir kere ahmet kaya. devlet tarafından tanınmayan, baskı gören bir dilin ismini anmıştı. bu onun için pahalıya mal oldu tabii. iki günde bir yapılan yalan haberler, fotomontajlar, karalama kampanyaları, ailesine yapılan tehditler, ardı ardına açılan davalar derken soluğu sürgünde aldı ahmet kaya. çok sevdiği ülkesinden uzakta kaldı bir anda. suyunu içemediği, yemeğini yiyemediği, dilini bilmediği, yabancısı olduğu bir ülkede yalnız başına yaşamak günden güne bitirdi onu. iyi günlerinde yanında olan sanatçı arkadaşları kapısını bir kez olsun çalmadı. yanında sadece ailesi ve kültürünü yaşatmak uğruna sürgüne mahkum olduğu kürt halkı kaldı. bu yalnızlık ve adının karalanması onu iyice radikalleştirdi. en sonunda da o çok tartışılan konserler ve görüntüler çıktı ortaya. bütün bunlardan dolayı ahmet kaya'yı sorumlu tutmayın, yüzlerce yıllık kürt sorununu, milli meseleyi ahmet kaya'nın üstüne yıkmayın. ahmet kaya'yı o hale el birliğiyle bu ülke getirdi.

ahmet kaya tam 12 yıldır paris'te mezarında yatıyor. o gün onun kuyusunu kazan ne kadar sanatçı, gazeteci varsa hepsi tek tek özür diledi, pişman olduğunu söyledi. ama giden geri gelmiyor. onu bir kez bile canlı dinleyememenin verdiği acının tarifi yok. vebali de bu güzel adamı yerinden, yurdundan eden beş para etmez insanların boynuna olsun.

azer bülbül

varoşların, ezilmişlerin müzikal isyanı. türkiye'de arabesk kültür içerisinde özgün tarz yakalamış ender sanatçılardan birisi. yaptığı müziği seversin, sevmezsin; ama ölümüyle alay etmek, titreme sarsılma muhabbeti yapmak da büyük yavşaklık. her şeyi geçiyorum, 90lara ait figürler bir bir yok oluyor. titremesiyle de olsa hafızalarda yer edinmiş bir azer bülbül var, çocukluğumuza dair izlerden birisi. ortalık bu kadar boş beleş adamla doluyken bu adamın genç yaşında otel odasında ölmüş olmasına ciddi anlamda üzülüyorum.

serdar ortaç ın şarkıcı olduğu bir ülkede yaşamak

''jötem ille de jötem'' ve ''seni çöpe atacağım poşede yazık'' tarzında bir ton dangalakça sözlerin sahibi olan serdar ortaç yeni albüm yaptı diye sevinenlerle aynı ülkede yaşamaktan duyulan utancın tarifi yok. bazı akıl fikir yoksunları da akıllarınca burada ahmet kaya'ya geçirmeye çalışmışlar. o malum gecede liseli serdar çatal bıçak atarken de alkışlamışsınızdır siz allah bilir.

haluk levent

şu anda habertürk'te yeni 1 gün adlı programda canlı performans yapan sanatçı. kendisinin ahmet kaya şarkılarını seslendirmesi iyi niyetli, güzel bir hareket; fakat ağlama bebeğim gibi harika bir şarkıyı ne kadar kötü yorumladığının farkında olmamasına şaşırıyorum. içimde ölen biri ve acılara tutunmak şarkılarında nispeten yakalayabildiği başarıyı ölçü alıp ahmet kaya şarkıları yorumluyor olsa gerek; ama olmuyor, zorlamanın anlamı yok.

erkan can

bu adamı mahalle'nin muhtarları'ndaki temel olarak tanıyanlara acırım, çok net. bu ülkenin görüp görebileceği en büyük oyunculardandır, gerçek rollerin adamıdır, içimizden birisidir.

house md

bana her gün, ''böyle mükemmel bir diziyi nasıl olur da bu kadar geç keşfederim?'' sorusunu sordurtan dizi. henüz ilk sezonundayım, bol vaktim olsa günde 4-5 bölüm rahat izlerim. içerisinde o kadar yabancısı olduğum tıp terimleri olmasına rağmen, hiç sıkılmadan izliyorum. house reyizin salıklığına, gamsızlığına hayranım. salık olmak her zaman iyidir.

türkiye komünist partisi

''ulusalcı mıyım, enternasyonalist miyim; kemalist miyim, sosyalist miyim?'' şeklindeki bir ton çelişkinin ortasında kalmış insanların örgütlendiği siyasal parti. geçmişi ile bugünü arasında uçurum olduğunu da belirtmek lâzım.

7 nisan 2012 fenerbahçe mp antalyaspor maçı

dünyanın en gereksiz takımı olan antalyaspor'un küme düşeceği maçtır.

ygs 2012

aşırı zorluk derecesinde değil ama oldukça yorucu bir sınavdı. türkçe paragrafları adamın götünden kan alacak seviyedeydi. hemen hemen hepsinin de formatı ''hangisi çıkarılamaz?'' modelindeydi. e tabi öyle olunca, zorluk seviyesi de otomatik olarak artmış oluyor.

sosyal'de tarih geçen yıla göre kolaydı. bir, iki soru salt bilgi gerektiriyordu, diğerleri rahat kafa yorarak yapabilecek türdendi. coğrafya'da beklemediğim konulardan gelen soru sayısı hayli fazla olsa da, soruların zor olduğunu söylemek zor. felsefe sorularının tamamı bilgi gerektiren sorulardı. felsefeden soru kaçırmayan birisi olarak, soruları gördüğüm anda fena dumur oldum. neyse ki, fazla zorlanmayarak hallettim bir şekilde.

sözel öğrencisi olarak sayısal'dan ayıktığım söylenemez; ama matematik soruları çok kazık gibi geldi bana. özellikle problemler sıkıntılıydı.

öyle ya da böyle geride kaldı ygs denen bu saçmalık, artık lys kasacağız...

geçmiş olsun hepimize.

behzat ç

58. bölümde geçen pavyon sahnesinde, akbaba'nın koftiden değil harbiden sarhoş olduğu dizidir. yoksa öyle rol yapılmaz yani, yaptıysa da olağanüstü bir oyunculuk başarısıdır bu, takdir etmek gerek.

onun dışında harun'un çocuğu koyduğu bölüm olmuştur. tipik türk kızı profiline verilen çok sert bir ayardır bu. yürüyedur harun başgan.

behzat ç

58. bölüm fragmanı yayınlanan dizi. http://www.startv.com.tr/...tc/behzat-c-108/2363.html

bomba gibi bir bölüm geliyor. emrah serbes etkisini fragmandan dahi anlayabilmek mümkün. ahmet kaya'nın başım belada şarkısına güzel bir selam çakmışlar. onun dışında 2. sezonda ilk kez kafeste geçen bir sahne izleyeceğiz. güzel güzel...

behzat ç

bloomberg tv'deki yerli dizi adlı programa canan ergüderve ercan mehmet erdem konuk olarak katıldılar bu akşam.

ercan mehmet, kesik parmak mevzusunda bir ters köşe geleceğini söyledi. izleyicilerin bol bol şaşıracağı bölümler geliyormuş bundan sonra. buna ilave olarak, 2. sezonun ilk sezondaki tadı vermediği konusundaki eleştirilere katılmadığını belirtti. anladığım kadarıyla kendisi diziyle alakalı olarak yapılan yorumlara, eleştirilere çok fazla önem veriyor. sözlükleri takip ettiği de har halinden belli.

mecliste behzat ç'nin tartışılmasıyla alakalı konuda çok güzel şeyler söyledi. behzat ç'de şiddet olduğunu iddia edenlerin meclisteki şiddeti neden görmezden geldiğini sordu ve birbirini seven iki insanın birlikte yaşamasının neden problem haline geldiğini anlamadığını da ekledi.

behzat ç. dizisi izleyicilerinin nitelikli izleyiciler olduğunu, genelinin yabancı dizi takipçisi olduğu ve bu yüzden de aynı kaliteyi yakalayamadıklarında eleştirel bakış açısıyla behzat ç'yi değerlendirdiklerini söyledi.

güzel adam ercan mehmet erdem.

behzat ç

son bölümü fenaların fenası olan dizi. son sahnede iptal olmayan var mıdır acaba? harun'un gözlerinden süzülen yaşlar, hayalet'in aşkın en saf halini yansıtan cümleleri, behzat amirin bitikliği, çaresizliği ağzıma sıçtı.

--spoiler--

* harun her ne kadar denyonun önde gideni olsa da iç dünyasındaki o duygusal kişilik insanı etkiliyor ister istemez. ''ben seni sevmiyorum'' lafını duyunca nasıl ter döktü öyle?

* hayalet desen adamın tillahı. duruşu, tavırları, iç dünyası, dış dünyası her şeyiyle adam gibi adam.

* akbaba'nın yalnızlığı içimi burktu, bu bölümün en dramatik sahnesi olabilir orası. hayatı mesleğinden ibaret gibi görünüyor ama aslında içerisinde en derin izler barındıran adam da akbaba. ilerleyen bölümlerde şu kendisini arayan kıza dönse hikaye güzel olur. daha çok ekmek çıkar ordan senaristlere.

* behzat amir'in bu bölümdeki suskunluğu, sessizliği bir şeyler düşündüğüne işaretti aslında. şule'yi affetmesine sevindim. ama oradan da bir ters köşe çıkarsa şaşırmam. yoksa hakikaten tutukladı mı?

* ilk önce ben de herkes gibi şevket ç'nin derin devlet mensubu olduğunu düşündüm de; mantıklı düşününce bunun pek de mantıklı bir tahmin olmadığı anlaşılıyor. şevket'in müdürü reşat'la bir alakası var o paranın. şevket ç, sadece aracı durumunda diye tahmin ediyorum. eğer şevket ç'nin memduh başgan ve ekibiyle bir ilişkisi varsa, behzat da bunu öğrenirse, kan akar, ölüm olur sonunda.

--spoiler--

iyi ki varsın behzat ç. sen bitersen, bitecek çok insan var. insanı tripten tribe sokan pazar gecelerine renk katıyorsun, daha ne olsun?

behzat ç

harun karakterinin iyiden iyiye eskişehirsporlu futbolcu batuhan karadeniz'e benzediği dizi.

batuhan, ''guti naber lan?'' diyordu ya beşiktaş maçında guti'ye, koy yerine harun'u bir fark yok işte arada. kaynaşıklık bu adamların işi.

haluk bilginer

masumiyet filmindeki müthiş tiradıyla beni benden alan büyük usta. behzat ç'de rol alacağı söylentileri vardı. gerçek olsa ne de güzel olurdu.