bugün

raflarda okurlarını beklemektedir. üstad yine döktürmüş.
oyyy anam anam nidalarıyla karşıladığım roman olmuştur. bugünden tezi yok, alınıp okunacaktır. ihsan oktay'ın daha önce, naçizane yazarınızı ne hale getirdiğini görmek için; (bkz: #2484582)
nihayet...
gidip bir şükür namazı kılayım.
konusu bu kez müzik* kavramı etrafında şekillenen ihsan oktay anar başyapıtı.
ihsan oktay anar'ın gene yapacağını yaptığı kitaptır. iki gecede biten ve tadı damağınızda kalan bir kitap olmuş. ihsan oktay'ı bilenler bilir, vurucu-şaşırtıcı sonlara ihtiyaç duymayan bir yazardır. bu haliyle bile kitabı bitirdiğimde birkaç dakika kapatmadan sonra sayfaya baktım, hatta sonra sayfayı bir kere daha okudum ve bir yazarın nasıl da usta olabildiğini gördüm. bundan sonraki spoiler dolu kısmı okumak istemeyenler için kısa keseyim, kitabı alıp okuyunuz efendim. zira kitap, gerçekten de ihsan oktay'ın ustalık eseri olmuş.

spoiler ile ilgili de bir iki kelam edip, kitaba geçeyim çenem düşmeden. kitaplarla ilgili spoilerleri zaten pek anlamıyorum. kitaplar (jan kristof granj gibi denyoların kitapları değilse), sonları için okunmazlar, okunmaktan zevk alındığı için okunurlar. kitabı, sonunun şaşırtıcılığından bağımsız olarak zevkli okunmayan yazar da yazar değildir zaten. bunun bir diğer örneğini de neil gaiman isimli kardeşimizde buluruz ki, zaten ihsan oktay kitaplarından da inceden neil gaiman tadı yok değildir. bu tarz yazarları, hikayelerinin sonunu merak ettiğiniz için değil, kullandıkları dili ve tarzlarını beğendiğiniz için okursunuz. dolayısıyla, ihsan oktay'ın herhangi bir kitabı için yazılan herhangi bir yazının spoiler olabileceğine inanmıyorum ama biz gene de kurallara uymak adına, spoiler diyelim.

--spoiler--
roman, batılı bir terim ve tarzdır. batılı romanlar da doğal olarak, batı fikir yapısının yansımalarını taşımış ve genel olarak "gerçek"i aramışlardır. doğu'da roman yazan yazarların çok büyük bir kısmı da, batılı öncüllerine uyarak "gerçek"in peşinden koşmuşlardır. oysa doğu için gerçek çok zayıf ve hatta önemsiz bir kavramdır. doğu'da hakikat vardır. doğulu olup, roman yazan ve gerçeği değil, hakikati arayan her yazarın başımızın üstünde yeri vardır. ihsan oktay da, felsefe birikiminin de etkisiyle romanlarında "gerçek"le uğraşmaz. o "hakikat"in peşindedir. bunun için kimi zaman, ölümsüzlük makinasının peşine düşer, kimi zaman hiyele merak salar, kimi zaman da musıkinin peşine takılır. bu romanında musıkinin peşinden gitmiş. ihsan oktay, hiçbir şeyi beceremiyor olsa, gene de sırf hakikat'le uğraştığı için bile önemli ve orjinal bir yazardır.

kitabın konusundan bahsetmeyi gereksiz görüyorum. zira, yine binbir türlü mantık ve kelime oyunuyla anlatılan bir hikaye var ortada. yazar bu kadar zeki ve becerikli olunca da ne anlattığının pek bir önemi kalmıyor, önem anlatının zevkini hissetmeye kayıyor. kitapta, mevleviler, batın ile zahir arasındaki fark ve çekişme, eski istanbul sokakları ve yaşantısı, aşk'ın en güzeli, çekişmeler, eski adetler, ve müzik var. osmanlıca, gene kararında ve olabilecek en matrak haliyle kullanılmış.

kitaptaki göndermeler için ayrıca bir paragraf yazmak gerekiyor. zira, kitapta uyku ve ölümü kardeş eden ihsan oktay sandman'e, serseri çetecilerin en betlerini dokuzlar yaparak da yüzüklerin efendisine gönderme yapmış. belki dokuzlar göndermesi biraz fazla zorlama gelmiş olabilirdi, eğer dünya'nın yaratılışını müzikle ilişkilendirmese. biliriz ki tolkien de, silmarillion'un valaquenta'sında benzer bir yaratılış hikayesi yazmış ve bizleri mest etmiştir. kitabı okumak istemeseniz bile, dünyanın yaratılışı ve son sayfa için okumaya değer.

kitapta inanılmaz espriler olduğunu da ekleyelim. aslında, yazdıkça yazmak istiyorum ama olmaz, insanların okuma keyfini kaçırmaya gerek yok ama şunu söyleyebilrim ki, bu adam gönderme işini çok iyi yapıyor. yeri geliyor bir gönderme size kahkaha attırırken, bir diğeri de sizi hüzünlendiriyor. ben, kitabın gönderme ödülünü şuna verdim naçizane; ah beybaba! ah be babalık! niye çamura yattın? (bkz: eli eli lema sevaktani).

son olarak şunu da söylemek gerekir ki, kitapta epey güçlü bir mevlevi ruhu vardır. kitabın genel olarak havası ve düşünce yapısı tam da mevlevidir. sessizliği dinlemek, karanlığı görmek gibi haller tam da "tanrıda olmak" değil midir ey dostlar?
--spoiler--

gene biraz uzun oldu. bi kitap okudum ya havamdan geçilmez artık. spoilerleri okuyamayan herkese de selam ederim, kitabı okuyun önce kardeşim, öyle boş boş oturmayın*.
sıkkın bir halde kitapçıya giren bünyenin kafasını kaldırması ve bir anda sevinç nidaları atmak istemesine sebep olan kitap. hiç arka kapağa veya sayfalara bakma zahmetinde bulunmadan alınabilecek eser. yazarının * müdavimleri için yeni bir sevinç kaynağı; neşe pınarı.
kitabın ilk sayfasında yazan mevlanın sözüyle bile insanı saatlerce düşünmeye sevkeden fevkalade bir kitap:
'' kulak eğer gerçeği anlarsa gözdür'' hz. mevlana.
muazzam kitap. okumaya doyulmayan.
Hemen her sayfada bir kelime ile kendi yarattığı büyü ve atmosferle dalga geçecek kadar cesur BiR YAZARIN KiTABI.
Kahramanlara bölünen bir hikaye ya da zaman sıçramaları gel gitleri sevenler için bulunmaz bir nimet, sevmeyenler içinse bir kahra dönüşebilir. ihsan Oktay Anar kuşkusuz modern edebiyatın o çetrefilli yollarında bu kitapla birlikte Orhan Pamuk un üzerine yapıştırılan "ama zor okunuyor abi..." gevezeliklerine de bir kısım çevre tarafından maruz bırakIlacaktır O KESiN.
ihsan oktay anar hazretleri'nin enkarne olduğuna ve ne yazık ki zamanını tamamladığına kanaat getirten eserdir. efendimiz muhteşem neyzen batın'ın nefesiyle ölümsüzlüğü verdiği eflatun bile ebediyete intikal ettiğine göre bu son kendisi için de pek uzak değildir. *
muhtesem, enfes, haklulade... bilmiyorum daha ne denebilir. herkes okumalı..
amat'tan sonra yine bir baş yapıt.
Anar her kitabıyla başka bir uzmanlık alanı edinmekte, amat'ta; denizcilik, suskunlar'da; musiki benim diyenlere taş çıkartacak kadar konularına hakim bu da romanlarına çok sıkı hazırlandığını göstermekte.
amat'a nazaran sonuç/final bölümü daha doyurucu olmuş. sürükleyici, bilgilendirici, hayal ettiren inayetinde mest eden bir kitap olmuş. kitabı okurken ney'in büyülü sesi kulaklardan hiç yitmiyor.
ayrıca çok iyi bir senaryo, harika bir sinema filmi olabilir.
Anar, büyük romancılara bir göz daha kırpmış.
okumaya başladığım oldukça dolu kitap..çevrilen her sayfada yeni bir şeylere sahip olmak duygusunu en iyi veren kitaplardan.
bitirdiğiniz vakit içinizde tenni tenenni nidalarının yükseldiği sehr-i istanbul'un trafiğine bile eyvallah dediğiniz halde şabalaktiğiniz kitaptir.

ah be babalık yine yaptin yapacağini puslu kitalar atlasindan yola ciktik amada bindik sonra da efresiyap hikayeleri ile söyle bir dolandik acipayam daglarini ezineyi falan daha sonra mucit-i ekremlerle hasil selamlaştik, kah alibaz olduk kah davut olduk demire şekil verdik üstüne üstlük utanmadan kahin olduk, simdilerde hazire-i suskunlarda ebedi istihgaratimiza cekileceğiz gibi geliyor.

kusur bizim imzamizdir vesselam. zaten mükemmelik güzellik değildir ki.

eserin hikmetine erişenler günümüzdeki olan bitenlerin sifresini daha cabuk çözerler. doldur bakalim lambocum nagehan büstan faslı basliyor.
ihsan oktay anar'ın hamdım'la başlayan yazım serüvenini oldum noktasına getirebilen kitaptır.
ihsan oktay anar'ın bu sefer karşımıza uzun ihsan efendi olarak değil, metnin son paragrafında bizzat kendisi olarak; yani metnin yazarı, yaratıcısı; yani hakikat olarak çıktığı yapıttır. şöyle ki:

--spoiler--
kahin, görebilen tek gözüyle aynaya baktı ve uzun boylu, çekik gözlü o adamı gördü. bunu görmek, kendisi gibi diğerlerinin de içinde yaşadıkları o dünyadaki asıl hakikati görmek demekti. gözün görevinin görmek değil, hakikati görmek olduğunu söyleyen alim aklına geldi. hakikati gören gözün başka hiçbir şey görmesine gerek yoktu. yedikule kahininin yegane gözüne de bu şekilde perde indi. ama kör olmasına rağmen hiçbir şey görmüyor değildi. gözlerinin ona gösterdiği yegane şey, o uçsuz bucaksız karanlıktı. tıpkı sessizliği dinleyen eflatun gibi, kahin de sustu. belki de susmak gerçeği anlatmanın tek yoluydu.
--spoiler--

sessizliğe, suskunluğa, hakikate dair sessiz, suskun hakiki bir yapıt. zaten dememiş miydi cansever:

"belli ki susmak yaratılmamış şekliydi dünyanın."
ihsan oktay anar'ın en beğendiğim romanı. diğerlerinin de ayrı ayrı hatıraları var tabi ki. ancak suskunlar; tasavvufun eşsiz lezzetini, kainatın hamurunda bulunan musikinin ehemmiyetini ve sofular ile sufiler arasındaki ayrımları bütün yalınlığı ile okuyucunun önüne seren bir başyapıt. içinde aforizma niteliğinde erbabının elinde kitap olacak özlü sözler barındıyor kitap:

''kusur benim imzamdır''

''hakikati görenin başka bir şey görmeye ihtiyacı yoktur''
ihsan oktay anar efendimizin kaleminden düşmüş en kıymetli tohumdur daha, okuyanın gönlünde yeşerir. sessizliğin kitabıdır. üç kere öpülüp başa konulası, her gün bir sefer el sürülesidir. zannımca türk romanında bir doruk noktasıdır.
anar'ın ilk kitabı "puslu kıtalar atlası" kadar sürükleyici olmadığını düşündüğüm kitap. ama yine de mükemmel olay örgüsüyle yazar, sizi fantastik osmanlı'nın ihtişamlı istanbul'unu neredeyse karış karış gezdirir.

puslu kıtalar atlası'yla ortak noktaları vardır. çemberin uzunluğunun çapına oranını bilmem kaç haneye kadar hesaplamak gibi.
roman hakkında nitelikli bir eleştiri/övgü için bkz.: http://www.isteksiz.com/roman/suskunlar/
Dünyanın en güzel müziği sessizliğin içindedir,eğer dinlemeyi bilirsen.Susmanın erdemini çok güzel anlatıyor ihsan Usta; okuduğum en güzel kitabıdır suskunlar.
"ihsan oktay, daha iyisini yazana kadar en iyisi bu." denilen kitaptir bittikten sonra.
cok ince düsünülmüs yine, cok emek verilmis, cok arastirma yapilmis... özellikle

--spoiler--
dünyanin 7 günde yaratilmasini
--spoiler--

anlatan bölüm türkce ile yazimin en üst noktasidir.
(bkz: suskunlar meclisi)
analoji olması açısından; şayet puslu kıtalar atlası ihsan oktay anar üstadın yüksek lisans tezi ise, üstadın doktora tezi olan kitaptır.
şiddetle tavsiye edeceğim kitap.susmak daha güzel betimlenemezdi. çok yaşa uzun ihsan efendi..yaşa ki daha çok yazasın..
güncel Önemli Başlıklar