bugün

*
sah ismail'in mahlası.
şah hatayi yerine kısaca hatayi'dir. iran edebiyatının en büyük sultan şairlerinden şah ismailin mahlasıdır.
en iyi beyitlerini sığındığı dersim topraklarında kaleme almıştır.
tezhip sanatında bir şekilin ismi. (bkz: hatayi)
Cok kan doktugu icin pisman olmus hata yaptigini kabul etmistir olumune yakin . Bu yuzden hata yapan anlamina gelen bu mahlayi kullanmistir .
safevi şah'ı şah ismail'in şiirlerinde kullandığı mahlastır. öyle bir mahlastır ki çağdaşı, can düşmanı "selimi" ile hep bir mücadele içindedir.

bu mücadelenin ve çaldıran savaşının gayri resmi sebebi ise zevcesi taçlı han'dır...

çaldıran savaşı sonrası yavuz sultan selim'e esir düşen eşi "taçlı han" için şu şiiri kaleme almıştır;

--spoiler--
eya gönül kuşu derler behar imiş, mene ne.
bısat-ı ıyş aceb rüzigar imiş, mene ne.

deyirler oldu deli leyli zülfüne mecnun,
deminde ol dahi bir bikarar imiş, mene ne.

ahuttu yaşumu devran, baturdukaannuma el,
rakib elindeki dest-i nigar imiş, mene ne.

lebin zulali ne sırdı, tükendi ömrü aziz,
hayat-ı hızr eğer paydar imiş, mene ne.

bu baht-ı bed ki menem var, hatayi ol şuhu,
gam ehline diyeler gamküsar imiş, mene ne...
--spoiler--

günümüz türkçesi ile;

--spoiler--
ey gönül kuşu bahar gelmiş diyorlar, bana ne.
işret sofrası bir başka türlü olur diyorlar, bana ne.

diyorlar ki mecnun leyla'nın siyah saçı uğruna deli olmuş,
o da ne yaptığını bilmezin biri imiş bana ne.

devran göz yaşımı akıtıp, kanıma el batırdı,
rakibin elindeki sevgilinin eli imiş, bana ne.

dudaklarının ıslaklığı ne sırdır ki, onsuz aziz ömür tükendi,
hayat suyu imiş, hızır'ın ömrü tükenmezmiş, bana ne.

hatayi, bende bu kötü talih var iken,
o güzel dertli olanların derdini dağıtıyor deseler, bana ne...
--spoiler--

yani bu şiirde bir yerde yavuz sultan selim; yani "selimi" ile olan mücadelesinin nedenini de tarihe not düşmüştür hatayi; yani şah ismail bir yerde.
o taçlı sultan'dır ki iki büyük hükümdarın, hatta iki devletin arasını açacak derecede güzel imiş...
uluğ türk şah ismail'in şiirlerinde kullandığı mahlastır. bu mahlas ile yazdığı şiirlerini 'divan' ve 'dekname' isimli eserlerinde külliyat haline getirmiştir.

şiirlerinde arı bir türkçe'den başka bir dil kullanmamış, farsça yazan yavuz gibi türk diline ihanet etmemiştir.

deyişleri bugune değin alevi cemlerinde söylenegelmiştir. bu noktadan hareketle alevi kandaşlara moskova uşağı, polonya yahudisi nazım hikmet verzanski'ye değil, öz ataları şah hatayi'ye sahip çıkmalarını, 500 yıldan beri o'na çirkin iftiralarla diş uzatan türklük düşmanlarıyla mücadele etmelerini salık veririz.

çün bizim özümüz ondadır, şah hatay bizim başbuğumuzdur.
yazdığı deyişleri insanı kendin eden gönlü nur bir candır kendisi.

(bkz: http://www.dailymotion.co...albayrak-ezel-bahar_music)
Ne devleti ne tahtı sadece sanatı kalan ehli beyt menşeli büyük türk sultanı.
bir derdim var bin dermana değişmem.
çaldıran sonrası, hıtayi adını değiştiren şah ismail in kullandığı mahlas. hıtay lı olan şah ismail in, hıtayi mahlasını değiştirip, hatalı ismail anlamı yüklediği hatayi yi kullanmasıdır.
tarihin gördüğü en büyük türk hükümdarlardan olan şah ismail safeviyyenin azerica yazdığı eserlerinde kullandığı mahlastır. alevi inancına öyle bir derin etki yaratmıştırki alevi inancını simgeleyen 1.nefes(matem nefesi)dahi onun eseridir. müthiş bir türkçe kullanmış kah ağlatmış kah çoşkun bir lirizmle içimizi kıpır kıpır etmiştir. günümüzde söylediği bütün sözler nefes olarak bestelenmiş, bir çok halk ozanı tarafından çalınmış ve büyük miktarda dinleyici kitlesi oluşturmuştur.

kesinlikle dinlenmesi gereken bir nefesi hüseyin&ali rıza albayrak ey zahid
http://www.youtube.com/watch?v=vfWO-13x09o
Azerbaycan türklerinin canı kanıdır. Türkmenistan, Azerbaycan ve Türkiye'de sevilir, sayılır. Türkçe'yi düzgün ve iyi kullanması sayesinde Türkçe'ye büyük katkılar sağlamıştır.
iran'da Safevi soyundan gelen bir Türk. Erdebil'de doğdu. Ana tarafından Uzun Hasan'ın torunu Bilki Aka'nın oğludur. Babası Haydar'ın ölümünden (1488) sonra dayısı tarafından iki kardeşiyle birlikte düşmanlarından kaçırılarak Şiraz'a gönderildi. Şiraz valisinin, üç kardeşi bir süre hapsettiği söylenir. Akkoyunlu hükümdarı Sultan Yakup'un ölümü üzerine oğlu Rüstem saltanat mücadelesinde onlardan yararlanmak amacıyla üç kardeşi hapisten kurtarır, Şah ismail'in ağabeyi Sultan Ali, katıldığı iki savaşı da kazanarak Tebriz'e döndüğünde parlak bir törenle karşılanır. Ama üç kardeşin halk üzerinde manevi etkisi, Sultan Ali'nin kazandığı zaferler Rüstem Bey'i korkutur, onları ortadan kaldırmanın yollarını ararken durumu sezen Sultan Ali kardeşleriyle birlikte Erdebil'e kaçar. Sultan Ali yolda kendilerini izleyen Rüstem Bey'in askerleri tarafından öldürülür. Ama iki kardeşini yedi müridiyle Erdebil'e göndermeyi başarır. Şah ismail ve kardeşi ibrahim burada müritlerince korunur. Sürekli izlendikleri için bir süre sonra Bağru dağına, oradan da Gilan, Gaskar, Reşt ve Lahican'a kaçırılırlar. Lahican'da Kar Kaya'nın evinde saklanan Şah ismail ilk öğrenimini özel bir öğretmenden gördü. Babasının müritleri dört bir yandan onu görmeye geliyorlardı. Yakalanamadığını gören Rüstem Bey, Lacihan üzerine yürümeye hazırlanırken öldürülünce (1497), Şah ismail harekete geçer. Müritlerini toplayıp Hazer kıyılarındaki Aravan'a (1500), oradan Erdebil'e gelir. Kendisine katılan Türk oymaklarıyla birlikte yeterince kuvvet topladığını görünce ilk olarak babasının ve Şiilere yapılan eziyetlerin öcünü alma yolunu tutar. Tebriz'e gelip taç giydiğinde (1502), babasının öcünü almış, Baku'yü zaptetmiş, Nehcivan'da Elvend Bey'i yenmiştir. Şah ismail'in bundan sonraki yaşamı Şiiliği yaymak, Safevi devletinin sınırlarını genişletmek için yaptığı savaşlarda geçer. Devletin sınırları genişleyip Şiilik Anadolu'ya doğru hızla yayılınca Osmanlı'larla çatışır. Sonunda Çaldıran'da Yavuz'a yenilir (1514) ve kaçar. Bu yenilgiden sonra Tebriz'e döndüyse de eski gücünü yitirdiği gibi uğradığı ruhsal çöküntüyle de kendisini şaraba verir. Oğlu Tahmasb'ı yerine atabey olarak bırakır, her yılını ayrı bir kentte geçirerek yaşamını tamamlar. Azerbaycan'da iken ölür. Cenazesi Erdebil'e götürülür.

Şah ismail, Hatayi mahlasıyla şiirler yazdı. Sanatçı kişiliği çok zor koşullar altında geçen çocukluğu sırasında oluştu. Aruz ve heceyle yazdığı şiirler Azerbaycan edebiyatının Nesimi ve Fuzuli arasındaki döneminin en güçlü temsilcisi olduğunu kanıtlar. Özellikle heceyle yazdığı şiirler Anadolu'da gelişen tekke edebiyatını büyük ölçüde etkiler. Alevi -Bektaşi edebiyatının en güzel örneklerini sunar. Sadettin Nüzhet, şiirlerini dörde ayırıyor:
a) Tasavvufi düşüncelerini içerenler,
b) Aleviliği dile getirenler,
c) Hurufiliğin ilkelerini yansıtanlar,
d) Aşıkane olanlar.
Aruzla yazdığı şiirlerinin ise daha çok tasavvufi olduğu görülür. Bu şiirlerinde kullandığı dil klasik şiirin dilidir.

Hece ölçüsüyle koşma ve semai biçiminde yazdığı nefesler ise Yunus'un izlerini taşır. Ama Hatayi'nin kendine özgü şiir yolu oluşturduğu da belirtilmelidir. Hece ve aruzla yazdığı şiirlerini kapsayan Divan'ı basıldı (Sadettin Nüzhet Ergun, Hatayi divanı, 1956; bütün nüshaları karşılaştırılarak yapılan basımı için bkz. Aziz Aka Mehmedof, Şah ismail Hatayi Eserleri 1, Bakü 1966). Ayrıca Dehname adlı Ali'yi öven bir mesnevisi (Baku 1946) ile yine mesnevi biçiminde yazılmış bir Nasihatnamesi vardır. Değerli araştırmacı Nejat Birdoğan Alevilerin Hükümdarı Şah ismail Hatayi adlı yapıtında bu büyük ozanın yaşam öyküsünü, Osmanlı ve Safevi yanlarından topladığı şiirlerini daha geniş ve gerçekçi biçimde vermiştir.

KiŞiLiĞi
Yaşamına can korkusu ile başladı. Daha altı yaşında iken dedesinin müritlerince kaçırılmasaydı öldürülecekti. Gilyan'da altı yıl gizlilik içinde yaşadı. On iki yaşında Ercuvan'da Taliş Mehmed Bey'in elinden zor kurtuldu. Bu yaşında yandaşlarına kalelerin nasıl alınacağını öğretiyordu. Ele geçmeden yandaş toplayabilmek için binlerce kilometre yol yapıyor, ayrı ayrı iklimlere, huyunu suyunu bilmediği topluluklar arasına giriyor, karşılaştığı herkesi inandırıp yanına alıyordu. Anadolu'dan binlerce, on binlerce kişi yalınayak bu genç adam için yollara düşüyordu. Bu yollara düşmede eski Türk inancının etkisi ve inancı olduğu kadar çocuk Şah'ın kişiliği de etkin rol oynuyordu. Osmanlı'da aradığını bulamayan Anadolu halkı, özellikle Erzincan, Sivas, Karaman Türkmenleri Şah'a doğru yola çıktılar. Bu gidiş yıllarca sürünce Yavuz'a verilen bir dilekçede "işte bir zaman geldi ki Rum ülkesinin halkının çoğu Erdebil olup kafir oldu." denilecektir.

Hoca Sadeddin, bu göçü ''Ol taifenin kalanı dahi terk-i diyar etmek istediler. Ölüsü, dirisine yüklenip cümlesi çıkup gitmek istediler.'' diye anlatır. Kuşkusuz bu gidişi, Anadolu'da kimsesiz kalan Türk'ün orada önem ve güven kazanma isteğine bağlayanlar da vardır. ''Ömründe ve diyarında kendüye adem dinmeyen bikarlar tuman (tümen) beyleri olup hadden ziyade itibar buldular. işiten çıktı gitti. Yerinden ayrılup yurdunu terk idüp çiftin çubuğun dağıttı.'' Osmanlı ve Dulkadrlı önlemleri bu yürüyüşü durduramıyordu. Hac yerine Erdebil ziyaretini yeğleyenler, ''Biz diriye varırız, ölüye değil." diyorlardı. Bu bilgiyi Aşık Paşazade, bir söylenti olarak aktarıyor.

Kuşkusuz bu oluk oluk akışın sonunda karşılaşılan kişi öyle sıradan biri değildir. Bir kez, kesinlikle çok iyi bir eğitim ve öğrenim görmüştür. Bu eğitim kavramında daha on iki yaşında iken değme babayiğitlerin katlanamayacağı bir gövde dayanıklılığı bulunmak tadır. Bu yaşta en kanlı boğuşmaların içine girip çıkmıştır. iyi bir dövüşçü ve avcıdır. 1500 yılında Tercan-Sarıkayasında bir mağarada yaşayan ve insanlara saldıran bir ayıyı okla vurup öldürecek kadar bilekli ve yüreklidir. O kış Erdebil yöresinde kuşların donup düştüğü havalarda adamlarına kardan kale yaptırıp kuşatıyor ve onları oyalıyordu.

SANATI
Şirvanlı Melikü'ş Şüera Habibi'nin öncülük ettiği Türkçe edebiyatın bir çok uğraşanları devletçe korunma altına alınmıştır. Şah ismail'in kendisinin hece ve aruz ozanı olması ününü artırmış, bilime saygısı da duyulunca kimi bilginler Erdebil'e gelmiş, kimisini de kendisi getirtmiştir. O dönem kaynaklarında Şah ismail'i sıradan bir hükümdar olmaktan çok, eski Hurremi'liğin, Babeki'liğin sürücüsü ve Turan düşüncesinin yeni temsilcisi olarak düşünmek mümkün. Bunun için Yavuz Selim, Şah ismail'e "Afrasiyab -1 Ahd" diyecektir. ismail'e olan sevgi ve sığınma yürüyüşlerine böylece sanat adamları da katıldı. Sultan Hüseyin Baykara'nın (rn. 1447 -1505) oğullarına hile ile ağır yenilgiler vuran Özbek hanı Şeybani'yi 1510'da ortadan kaldıran ismail'e bu tarihte ilk sığınmalar oluyor. ismail, bu sanatçıları saygı ile karşılayıp seçkin görevlere atıyor. Bu sanatçıların başında Kemaleddin Behzad (1455 -1535) vardır.

Bu dönemin tarihçilerinden Hvodemir'in anlattığına göre "Üstad Behzad, dönemin en olgun nakkaşlarının ustasıdır. Bir süre, doğruluk örneği Emirin (Hüseyin Baykara'nın) yanında eşsiz işlerle uğraşırken şimdi yüce mertebeli Sahib Kıranın (Şah ismail'in) yanındadır." Hvodemir, bu kitabını H. 904'te (rn. 1498) Ali Şir Nevai adına yazmaya başlamış, H. 905'te (rn. 1499) bitirmiştir. Böylelikle Kemaleddin Behzad'ın Şah ismail'e sığınışı daha önceki yıllara geçiyor. Bu kitaba göre Nakkaş Ağa Mirek, Hüseyin Baykara yanında iken Kemaleddin Behzad, Şah ismail'in yanındadır. Belki de Hüseyin Baykara, döneminin geleneğine uyarak Şah ismail'e bir çok sanatçıyla birlikte Behzad'ı armağan etmiştir. Behzad, özel bir fermanla 1521'de nakkaşhaneye müdür ve sahib-i ihtiyar (yetkili) atandı. O güne değin dağınık olan Safevi nakşına artık bir biçim vermişti. Ağa Mirek, Muhammed Tebrizli, Hace Abdül Aziz, Muzaffer Ali Muhammed vb. bu okulun öbür öğretmenleri idi. Bu dönemde arta kalan kimi saray süslemelerinin yanı sıra son yıllarda bulunan "Cihan Ara-yı Şah ismail Safevi" kitabındaki yirmi kadar minyatür de dönemine ışık tutması bakımından oldukça değerlidir.

ESERLERi
Şah ismail her şeyden önce bir şiir adamıdır, bir gönül adamıdır. Dönemindeki şiir türlerinin tümünü denemiştir.

Ey Hatai zikr-i fikrin eyledin eş'are sarf
Tuttu irfan defterini ehl-i divan şimdiden

dediğine göre irfanının ululuğu dünyayı çok erken tutmuş. Mesnevi de olsun divan şiirlerinde olsun dönemin din ve edebiyat bilgilerine iyice egemen olduğu bir gerçek. Yapıtlarına Farsça ve Arapça eklediğine göre bu dilleri de biliyor. Cavidan-Name'den söz ettiğine göre Fazlullah'ı ve Hurufi'liği biliyor. Kur'an ayetlerine kafiyeli dizeler yazıyor. Ayetleri açıklıyor. Ebced'i biliyor. Özetle şiir bilgilerinde oldukça güçlü. Dehname mesnevisini 19 yaşında yazmıştır. Halk şiiri türlerini biliyor ve ustalıklı kullanıyordu.
Hatai'nin aruzla yazdığı şiirlerini çıraklık ve ustalık dönemlerine ayırmak olası. Çaldıran vuruşmasından sonra bu büyük adamın duygularında geniş ölçüde değişmeler olmuş. O, gururlu ve kendini yenilmez sanan egemenin yerini daha durgun, yenilmiş ve gururu kırılmış bir adam aldı. Şiirleri de bu duygulara paralel olarak değişti. Böylelikle duygu yönü ağır basan şiirlerinde bir güçlenme görüldü.

Diyarı aşka sultanam dila men de zamanılda
Vezirimdir gam u gussa oturmuş iki yanımda
Men ol şahbaz-ı kühsarem başeğmem gülle-i Kare
Nice anka kimi yavru uçurdum aşiyanımda

gazelinde en içli divan ozanının gücü görülür. Hatai, elbette bir Fuzuli değil. Şiir anlayışı değişik. Hatai'nin şiirlerinde düşüncelerini şiir diliyle yaymak isteyen bir Şah'ın çabalaması var. Şah için şiir bir araçtır. Hatai'nin iki katı yaşayan ulu ozan Fuzuli'de şiirin amaç olduğu açıktır. Hatai bir yandan boğuşurken bir yandan yeni bir devlet kuruyordu. Buna karşın kimi şiirlerinde kendisini güçlü görür:

Çün tecella nurını görmek temenna eylerem,
Şimdi Mansur'am meni bir dara göndermek gerek

beyti herhalde benzerlerinin önünde yer alacak güçte.
Şiirdeki gücü asıl hece ile söylediği deyişlerdedir. Bunlar, yüzyıllardır onun inancından olsun olmasın Türk halkının dil-ezberi olmuştur. Kimi törenlerde semahların, cüş havalarının, düvaz imamların hep bu deyişlerden seçildiğini herkes bilir.

Türkiye'de hakkında ilk kez Rahmetli Sadeddin Nüzhet Ergun ciddi bir kitap yazar. Kitapta hece ile şiirlerinin yanı sıra, Nasihatname mesnevisinin tümü, ikinci bir mesnevi ve ''Dehname'' den kimi kısa bölümler alınır. Rahmetli Sadeddin Nüzhet kuşku yok ki alanının en yetkilisi. Kitabın sunuş yazısındaki incelemesi son derece değerli. Konuyu ve bu alandaki çalışmaları iyi incelemiş. Azerbaycan yayınlarının temelini Leningrad ve Taşkent nüshaları oluşturuyor. Düzenleyenler, Paris ve Londra nüshalarını da gözden geçirmişler.

Hatayimdir Şah Hatai
Amma adım Ömer dunır.

Demek ki ''Şah Hatai'' veya yalnız ''Hatai'' adını kullanan başka başka ozanlar var. ilginçtir ki bunlardan birinin adı da Ömer. Kimi deyişler değişik yerlerde eksik dörtlüklerle yayınlanıyor. Azerbaycan ve Erdebil nüshaları tapşırmayı ''Hatai'', Napoli nüshası ile Sadeddin Nüzhet yayını ise ''Hatayi'' olarak alıyor.

Geldi Cebrail çağırdı ya Muhammed Mustafa

dizesiyle başlayan şiir Alevi cemlerinde çok söylenen ''Mihraçlama'' dır. Türkiye'de ise ilk kez Sefer Aytekin'in 1958'de yayınladığı Buyruk kitabında yer almış. Buyruk'un Şeyh Safi'ye ait olmadığının kesin kanıtı da kendisinden çok sonra yaşayan torununun bu şiirinin o yapıtta yer alması. Dehname'nin yalnız Leningrad müzesinde aslı vardır. Bu şiir Şah ismail'in 19 yaşında yazdığı bir aşk öyküsü. 1532 ikiliden oluşmuş. Bölüm başlıkları Farsça verilmiş. Altlarında Azeri ağzıyla çevirileri var. Bu çeviriler Şah ismail'in değil.
Son bölümde,

Hicrinde üç zid ü nun geçti
Sin'din dahi bir füzun geçti

dediğine göre ebcetle bu açıklama h. 911'i (m. 1506) gösteriyor.

http://www.turkuler.com/ozan/sahhatayi.asp
yavuz la birlikte atamdır. biribirinden ayırmam hakkat Anadolu da o kadar etkinmiş ki şiirleri, türkü, semah ve çeşitli formlarda günümüze kadar ulaşmış hem de hala etki seviyesi çok yüksekir ki bir deyişini dinledim ve bu entryi bana yazdırdı.
hala etkili.
kırklar meydanına vardım
gel beri ey can dediler
izzet ile selam verdim
gir işte meydan dediler

gir semaha bile oyna
silinsin açılsın ayna
kırk yıl kazanda dur kayna
daha çiğ bu ten dediler

şah hatayi'm nedir halın
hakk'a şükret kaldır elin
gıybetten kese gör dilin
her kula yeksan dediler
Muhabbet Bağında ya da diğer bilinen adıyla bir derdim var gibi şiire hayat vermiş olan türk şairdir. En az Yavuz kadar iyidir.
Hatayi hal çağında 
Hak gönül alçağında 
Bin Ka'be'den yeğrektir 
Bir gönül al çağında
Safevi devleti hukumdari Taçli hatunu kaybettigi icin hatay-i olan mahlasini hata yapan anlamina gelen Hata-i olarak degistirmistir.
buyrun ağalar: https://www.youtube.com/watch?v=wM5gAfT6yNc
Yavuz tarafından tokat delisi yapılmıştır.
cenk meydanında bahadır olamayan acizdir.
yavuz memlük diyarını ele geçirince göt korkusundan yavuza arzın iskenderi demeye kadar gitmiştir.

şii olması ve Sünniliğe ehli sünnete düşman olması sayesinde bu kadar fanatikleri vardır.
yavuz'u tokat manyağı yapmıştır. Divanı çok güzeldir. yok savaş anında karısını bırakmış da, kaçmış da geçin bunları.
(bkz: şah ismail)
http://www.uludagsozluk.com/e/30095597/
Yavuz'un elçisinin kellesini kestirip kafatasından şarap içen bir imanSız, Çaldıran'da ise Karısını savaş meydanında Yavuz'a bırakıp kaçan bir namussuzdur.

Aleviler Tarafından pek sevilir tabi. Yazdığı iki satır kelamı bildiklerinden değil, Sünniliğe düşman olduğundan.