bugün

herhangi bir olaya mantıklı ve çözümcü yollarla değil, tamamen duyguların öngördüğü şekilde yaklaşma.
yeterli seviyede ara$tırma yapmadan, çe$itli varlıklar hakkında yorum yapmakla kalmayıp, bunların doğru olduğuna inanmak. bazen iyi bazen kötüdür.
insanlarla ilişki kurmayı engelleyen peşin düşünce.
insanın bir konu hakkında doğruluğuna inandığı genellemeler üzerinden fikir yürütmesi. özellikle sosyal ilişkilerde sık sık kullanılan basit bir filtreleme sistemi...

subjektif bir bakış açısıyla. sık sık sırtımı yasladığım ve beni çok nadiren yanıltan yargılar bütünü...
insanların herhangi bir konu hakkında peşin hüküm vermeleri durumudur. bunu yapan insanlar verdikleri hükümlerinden kolay kolay dönmezler. enikonu düşünüp karar almaları konusunda uyarıldıklarında ise yavşak vari bir üslupla alay eden türleri de mevcuttur bu garip insanların.

- abi çok ön yargılı davranıyorsun bu konuda.
- napayım oğlum arkadan yargı racona ters.
- ... ?
kötü birşeydir. tadına bakmadan önce çorbaya tuz atıp tuz zehirir yapmak gibidir. o da gözü kör eder.
sahip oldugunuzun farkinda olmaniz kolay ama yuzde yuz yok edilmesi zor duygu ya da bir sey.
paranoyaya sebep olan ilk duygu.
özgür düşünceye yaşama fırsatı tanımayan yanılgı.
hiç kimsenin başına gelmesini istemediği, ama aynı zamanda başkalarına yapmaktan geri kalmadığı kişisel tezatlıktır.iş bu ruh halinde bulunan kişiler ciddiye alınmamalı, dik duran kişiyi kambur gösterme çabaları fiyaskoyla sonuçlanmalıdır. kim? kimin? ne olduğunu zaman içinde anlayacaktır. rahat olunsundur.
(bkz: küçük insanlar)
(bkz: bkz metal muzik dinleyen herkes satanistdir)
en tehlikeli türü aksiyom olan önermeler. aksiyom olarak kabul edilmeyen ön yargıların tehlikesi en azından ortadadır, tehlikeli olduğu bilinir. fakat aksiyomlar basbayağı ön yargı olmalarına karşın birileri kabul etmiş diye "aksiyom" diye isimlendirilmiş, ön yargı olmaktan çıkarılmıştır. insan evladı dikkat etmelidir. her türlü bağnazlıktan sıyrılıp da düşünebilmek (kabul, ben de dahil) her babayiğidin harcı değildir. *
insanın içinden bir an öce söküp atması gereken kötü huy. bunun en güzel yolu sabırlı olmak ve insanları çeşitli açılardan tanımaya çalışmaktır. kişi bilmediğinin yabancısıdır. bilmediği hem onu önyargıya sürükler. insanların düşüncelerine saygılı olmak, herkese iyi davranmaya çalışmak ve sorun çözmek için uğraşmak bu huyu yok eden en önemli unsurlardır. önyargılarını kıramayan zaten ne sağlıklı düşünür ne de insanlara saygılı olur.
insanın vizyonunu daraltan, kabullenme ve tahammül gücünü azaltan, farklılıkları hoş görme yeteneğini sıfıra indiren, hayatı zindan edebilen illet.
günümüzün samimiyetsizlikten sonraki en büyük hastalığı...
düşüncede kısırlığa iten, bilimin ve insanlığın en büyük düşmanı...
bir insanı tanımayı engelleyen, bununla birlikte o insanı yanlış tanıyıp bir ton saçma davranışı ve sonrasında pişmanlığı beraberinde getiren olgu.
büyük üstad albert einstein diyor ki: *
"bir insanın ön yargısını kırmak atomu parçalamaktan daha zordur."
(bkz: prejudice)
önyargı insanın doğasında olan birşey, bir tür savunma mekanizması; olayları ve olguları iyice irdelemeden önce sahip olmamız gereken fikir...

tabii ki "ön" olarak kaldığı sürece...

ve "kendi" önyargınız olduğu sürece... başkaları tarafından bize aşılanan ön yargılar vardır, ya da eğrisini doğrusunu irdelemediğimiz için zamanla kemikleşerek "genel" bir yargıya dönüşen "kendi" önyargılarımız...

bir gereksinim...

canlılar için gereksinimleri genel olarak ele alırsak, şunu söyleyebilirim;

yeterli miktarda varolduğu sürece iyidir, fakat herşeyin fazlası zararlı...

zehirlerle ve panzehirlerle uğraşan eski bir bilim adamı şöyle demiş;

"gereğinden fazla aldığımız bütün faydalı gıdalar, vücudumuzda toksik etki yaratabilir..."

basit bir genelleme de olsa etkili...

tabii şöyle köylü kurnazlığı yapan insanlara da kıl olurum, herkes duymuştur; iş görüşmesinde çorbasının tadına bakmadan tuz atan bir adamı işe almayan patronun hikayesi...

ben de her seferinde çorbanın tadına bakmadan tuz atarım, ama bu önyargı mı? irdeleyelim...

tuzlu çorbayı seven bir insanım ve nerede olursa olsun, insanların zevkleri ve -özellikle- sağlık sorunlarından dolayı çorbaya eser miktarda tuz atılır; şahsen hayatım boyunca hiç istediğim tuzlulukta bir çorba içmedim...

tecrübeyle sabit olarak çorbanın tadına bakmaksızın tuz atmam beni önyargılı yapmaz; ama sırf böyle saçma bir gözlemle benim hakkımda "hükme varan" patronu "önyargılı" yapar...

basit gibi görünse de, karmaşık birşey...

tarhana gibi...

bir de şuna; (bkz: patolojik ön yargı)
(bkz: taptiginiz allah benim ayaklarimin altinda)
oluşumunun temel sebebini afşar timuçin* şu şekilde yorumlamış:
''Kant felsefe ne işe yarar diye sorulduğunda 'düşünmekten başka bir ise yaramaz' der. Dolayısıyla sağlam ve sağlıklı düşünmenin yollarını bulmamız gerekiyor. Bu da, felsefenin yardımıyla felsefenin yol göstericiliğiyle günümüzün kavramlar dizgesini yeniden gözden geçirmemizi ve kavram içeriklerimizi yeniden tartmamızı, eleştirmemizi ya da onların yanlışlarını ayıklamamızı gerekli kılıyor. Ama genelde şunu görüyoruz ki insanlar o kavramları insanlığın genel bilgisi ya da düşüncenin temel bilgileri yerine sezgileriyle dolduruyorlar ve böylece felsefede, hatta siyaset alanında da, bilim alanında da bol bol önyargılar görünüyor.
Genel tabirle önyargı bir tutumdur. Herhangi bir nesneye veya özneye karşı hoşgörüsüz, adil olmayan bir görüştür. inançlar, duygular ve davranışlar ön yargı tutumunu oluşturur. Önyargılı düşünceler genellikle kin, nefret gibi duygularla yüklüdür.
birşeyin ner oldugunu bilmeden üstün körü anlatılan şeye inanmak ve onu sevmek/sevmemektir.

--------------------------------------------------------------------------------
Bir derste Dr. Paul Ruskin, öğrencilerine yaşlanmanın psikolojik belirtilerini öğretirken bir olay okuyor :
* Hasta ne konuşuyor, ne de söylenenleri anlıyor.
* Bazen saatlerce anlaşılmaz şeyler geveliyor.
* Zaman, yer ya da kişi kavramı yok.
* Yalnız nasıl oluyorsa, kendi adı söylendiğinde tepki veriyor.
* Son altı aydır onun yanındayım, ne görünüşü için bir çaba sarf ediyor ne de bakım yapılırken yardımcı oluyor.
* Onu hep başkaları besliyor, yıkıyor ve giydiriyor.
* Dişleri yok, yiyeceklerin püre halinde verilmesi gerekiyor.
* Gömleği salyalarından dolayı sürekli leke içinde.
* Yürümüyor.
* Uykusu sürekli düzensiz.
* Gece yarısı uyanıp çığlıklarıyla herkesi uyandırıyor.
* Çoğu zaman mutlu ve sevecen, fakat bazen ortada bir sebep yokken sinirleniyor. Biri gelip onu yatıştırana kadar da feryat figan bağırıyor.

Bu olayı okuduktan sonra, Ruskin öğrencilerine böyle bir hastanın bakımını üstlenmek isteyip istemediklerini sorar. Öğrenciler bunu yapmayacaklarını söylerler.

Ruskin, kendisinin bunu büyük bir zevkle yaptığını ve onların da yapması gerektiğini söyleyince öğrenciler şaşırırlar. Daha sonra Ruskin hastanın fotoğrafını dolaştırmaya başlar.Fotoğraftaki hasta doktorun altı aylık dünya tatlısı kızıdır..
genelde türk topluma özgü bir karar verme tekniğidir.
--spoiler--
Şimdi bir dünya lideri seçme zamanı ve sizin oyunuz da sonucu etkileyecek. işte üç aday hakkındaki gerçekler:

1. aday: Sahtekar siyasetçilerle işbirliği içinde ve falcılara danışıyor. iki metresi olmuş. Paket paket sigara ve günde 8 ile 10 bardak martini içiyor.

2. aday: iki kere işten atılmış, öğlene kadar uyur. Üniversitedeyken uyuşturucu kullanmış ve her gece 1 litre viski içiyor.

3. aday: Madalya almış bir savaş kahramanı, vejetaryen, sigara içmiyor. Nadiren bira içer ve evlilik dışı hiçbir ilişkisi olmamış.

Tercihiniz bu adaylardan hangisi olurdu?

Önce karar verin, daha sonra aşağıdaki cevaba bakın!

1. aday: Franklin D. Roosevelt
2. aday: Winston Churchill
3. aday: Adolf Hitler--spoiler--
(bkz: ön yargı vs beyin)
güncel Önemli Başlıklar