bugün

solculuk adı altında bölücülük yapanlara inat, babalar gibi vatansever bir fikir akımıdır ulusal sol..

(bkz: türk solu)
ulusal = nasyonal
sol = sosyalizm

elde var = nasyonal sosyalizm = nazizm = faşizm
çoktan ölmüş olan solu bir yerlere yamamaya çalışma olayı.bundan daha komiği olarak liberal sol kavramı da atılmıştı ortaya.
anti emperyalist ve anti faşist olduğunu söyleyen ama emperyalizmle kapitalizm arsındaki ilişkiyi hala çözememiş, solu sağlaştıran, solu statükolaştıran ve solun ana hatlarında emek olmasına rağmen bunu kendilerine söylendiğinde biz ulusalcıyız diyen böbürlenen kod adı derviş neo-liberal ve sol sapmacılar bütünü.
bu da yeni moda;sol siyaset icra ettiğini sanıp aslında tamamen sağlaşanların arkasına sığındığı kavram.
sosyalizm'in temelinin-ozunun ezilen emekci sinifin iktidar kavgasi oldugunu, enternasyonalizmin ne oldugunu anlayamamis, diyalektik ve tarihsel materyalizmin yanindan dahi gecememis yurdum kemalistinin kendini mesrulastirma cabalarinin fasistlesen tezahurudur.
gerçek bir oksimoron tamlama. sol enternasyonaldir. ulusal solcuyum diye ortalarda dolanmak da sosyalizme ve enternasyonalizme en büyük ihanettir. bir kurtulunuz çocukluk hastalıklarınızdan.
sınıftan kaçan sol kategorisinde değerlendirilebilecek ulusalcılıkla harmanlanmış ideoloji. emperyalizmin çelişkisi arttıkça ulusal dinamiklerin değeri artıyor ve emekçilerin iktidara el koymasında öenmli bir rol oynuyor. fakat emek-sermaye çelişkisinin önemini geri plana atan ve bu bağlamdan koparılan bir anti-emperyalizm, halkın mücadeleisnden koptukça milliyetçi bir öfkeyle bütünleşiyor. kapitalizmin ana çelişkisini ezilen ulus-ezen ulus şeklinde değerlendirmeye çalışan ulusal sol, emekçilerin uluslarası iktidarını yavaşlatmaktan öte ulusal düzeyde yerli sermayenin sömürüsünü de arttırıyor. kısaca anti-emperyalizmi içi boş bir şekilde savunan bu düşünce, sınıftan kaçanlarla liberal sol ile kader ortaklığına savunarak solun değerlerini alt üst ediyor.

(bkz: günümüzde değişen sol)
turkiye'de sinif olmadigindan hareketle olasi bir sosyalist devrim icin kendini tsk'ya ve sivil oligarsik burokrasiye teslim eden, halkina yabanci hatta dusman, sag milliyetcilikten daha fasist olabilen harekettir.
(bkz: nasyonalist sol/#3773591)
birbirine zıt iki kavramın kafiyeli bir şekilde birbirine yamanmasıdır.

ama ona ulusal sol denmez.

(bkz: sosyal faşist)
türkiye'de mihri belli ve doğan avcıoğlu önderliğinde gelişmiş, deniz gezmiş, yusuf aslan ve bir ölçüde de mahir çayan gibi 68 kuşağının simge isimlerin içinde bulunduğu akım. bakmayın şimdi denizleri sahiplenmeye çalışan vatan sevgisinden yoksun,azınlık faşistliği yapan lumpen komunist tayfaya. olması gereken gerçek sol budur.

(bkz: milli demokratik devrim)
tıpkı liberal sol gibi sınıftan kaçan sol kategorisine girmesi gereken bir sol cinsi. tabi bu cins siyaseti en çok liberal sol kaçkınlarının ya da sol düşmanlarının eleştirmesi çok doğal. çünkü bu sayede içlerine sindiremedikleri anti-emperyalizm, bağımsızlık, ulusal egemenlik gibi kavramları mahkum edeceklerini sanabiliyorlar. böylece sol kendi tarihine yabancılaşarak demokratikleşme hülyaları içinde gericilerin arkasına dizilmesini bekliyorlar ama yanılıyorlar. diğer yandan ise anakronik kalan denkleştirmeler kadük kalmaktadır. bir dönem sosyalizmin kazanımlarını savunmak adına ileri atılan tek ülke sosyalizmi deneyimleri sanki sosyalizmin genetik kodlarına yazılmışçasına bu taktiğin tarihsel kazanımlarını da mahkum ediyorlar. biz ulusalcı sola gelelim.

solun ulusalı olur mu? bu soruyu abuk bulanlara bir de şunu soralım: "solun liberali olabilir mi?" ya da "sol siyaseti sosyal demokrasi taşır mı?" bu sorular şüphesiz konu dışı fakat çok açık bir biçimde görülüyor ki solu tasnif etmeye çalışanlar bütünsüzlük ve ortalamacı bakış açılarının indirgemeciliğinde boğulup gidiyorlar. az önce sorulan sorunun cevabı belli. solun ulusalı filan olmaz. fakat işte oldurulmuya çalışılıyor. o halde ulusal solun yükseldiği alan olan anti-emperyalizm ve bağımsızlıkçılık konularına gelelim.

emperyalizm çağında yaşıyoruz. bu çağ kapitalizmin anarşik yapısının süreklilik kazandığı, dünyayı sürekli krizler içine soktuğu ve milyonlarca insanı basit hayaller uğruna kana, savaşa bulandırdığı bir çağ. koca koca ülkeler dev tekellerin, tekelci sermayedarların ve onların uzantısı yerli tekelci sermayenin ellerinde pazar haline geliyor. pazar haline gelen ülkelerin halkları daha doğurusu işçisi, köylüsü, emeklisi, işsizi, öğrencisi yani tüm emekçi sınıfları ve aydınları köleleşiriliyor. o halde bütün ülkelerin işçilerinin yanında olan sol, halkları köle eden emperyalizme karşı tutum almak zorundadır. çünkü emperyalizm aynı zamanda kapitalizm anlamına gelmektedir. ikisinin de alt edilmesi birbirine bağlı, iç içe kavramlardır. o halde emperyalizm çağında, reel sosyalizmin çözüldüğü ve her türlü ulusal hareketin emperyalizm kartına sarıldığı bir çağda, bağımsızlıkçılık ve anti-emperyalizm söyleminin tutarlı ve net bir tavır içermesi için solun ulusal kavramını iktidar ilişkisi biçiminde kavraması gerekiyor. ama bu politika içerisinde bir milli çıkarlar politikası olamaz. milli çıkarlar politikası her ülkenin sermaye sınıfının işine yarayan, sınıf uzlaşmacı bir tavırdır. o halde bu politika mahkum edilmelidir.

diğer yandan ise sol işçilerin birliğinden yanadır. ülke içerisinde din,dil,ırk ayrımı yapmadan ya da bir sektörü diğerinin üzerinde tutmadan tüm sınıfı birleştirerek sermaye sınıfına karşı cephe almasını sağlamalıdır. ancak bu şekilde bir sınıf diğeri sınıfı iktidardan kovabilir. çünkü bir sınıf iktidarı ele almak istiyorsa kendini ulusal bir konuma getirmelidir. ulusal bir konuma getirirken ise tüm ulusu kucaklaması değil, azınlığı iktidardan def etmesi gerekir.

ulusalcı sol sınıftan kaçarak anti-emperyalizmi ve bağımsızlıkçılığı tutarsız ve bulanık kavramlar haline getirmektedir. ne yazık ki kendi çelişkileri bu kavramları sahiplenmelerine izin vermiyor. diğer yanda duran liberal sol ise düşman bir kardeş gibi ulusalcı sola saldırırken, aslen solun kendisine saldırıyor. bunu nasıl yapıyor? ulusal solun kullandığı kimi kavramları solun içinden sökerek başka anlamlar yüklüyor. işte ortada dönen ergenekoncu-darbeci iddiaları. bilemiyorum belki ulusalcıların böyle iddiaları doğrulayan hareketleri olabilir. ama işte düşman kardeş bir anda solun kendisine saldırıyor.

sosyalizm ne ulusallığı kabul eder ne de demokrasinin kendinden menkul liberal kavramlarını. bu sadece sosyalizmin alanını kısıtlıyor ama o cenderenin içinden çıkacak tek yol da sosyalist devrimin kendisidir.
(bkz: ulus al sol) *
bu akımı kendi zihinlerindeki tasavvur ettikleri sol simgesinin dar kalıplarına sığdırmayanlar ilk başta deniz gezmiş, mahir çayan,yusuf aslan gibi 68 kuşağı önderleri ile tüm ideolojik ve vicdani paydalarını tekrar gözden geçirip bu kişileri red etmeleri gerekir. zira ulusal sol tam anlamıyla deniz gezmişleri tanımlar, deniz gezmiş'in en önde taşıdığı türk bayrağını günümüzde burjuva simgesi olarak küçümseyip akıllarınca alay etmeye çalışan 70 sonrası oluşturulmuş kürtçü, azınlık faşiti komprador sol değil.

bu ülkenin gerçek vatansever devrimcileri 70 darbesi ile pasifize edilirken yerini enternasyonalizmin ardına sığınıp batı sömürgeciliği ile işbirliği yaptığını kavrayamaycak kadar fikri bağnazlık içinde
bulunan ve emperyalizminin tam istediği doğrultusunda bu toplumu ayakta tutan tüm milli değerlere saldırmayı amaç edinmiş bir solcu tipi yarattı. günümüz türkiye'sindeki bu komprador-enternasyonel sol, gizli müttefikleri olan emperyalistler için türkiye gibi ülkelere karşı giriştikleri savaşta kullanacakları, kendilerine tehlike yaratmayacak bir piyondan başka bir şey ifade edemezler.

sinek küçüktür ama mide bulandırır. işte ulusal sol,emperyalist-enternasyonalit işbirliğinde
kullanılan komprador solun ipliğini pazara çıkararak , anti-emperyalist mücadeleyi yürütebilecek olan tek yöntemdir.
tıpkı liberal sol gibi solun sahte versiyonu olduğunu belirtmiştik zaten. eğer ulusalcı biri kalkıp kendini sermaye düzeninden ayrı olarak görmek istiyorsa o noktada ulusalcı kimi aidiyetlerinin olması mazur görülür ve fazla ilgilenilmez. nasıl olsa sosyalizmin bayraktarlığına ihtiyaç duyuyordur. ama böyle bir durum söz konusu değilse ulusal sol denilen kavram işçilerin iktidardan kaçırılması, bağımsızlık tavrında ikircikli bir tutum sergilenmesi anlamına geliyor.

bu ülke diğer kapitalist ülkeler gibi emperyalizme bağımlı bir ülkedir. emperyalizm sadece dış bir olgu olarak kendini göstermiyor aynı zamanda iç bir olgu olarakta kendini gösteriyor. kimdir bunlar? türkiye'nin canınana okuyan milli burjuvazidir, tüm işbirlikçi sermayedarlardır. bugün milli çıkarlar politikası adı altında işçi sınıfına burjuvaziyi müttefik olarak seçenler, sermayenin iktidarını işçilere reva olarak görmektedirler. haliyle sorun enternasyonalizm-nasyonalizm olayını aşıyor. enternasyonalizm beylik bir deyim olarak karşımıza çıkıyor. bir liberal solcu ulus devletin tasfiyesinden sivil toplumcu radikal sermaye demokrasisini öngörüyor. enternasyonalizmi bu biçimde algılayanlar çuvallamaya mahkumlar. onları çuvallatab şey gerçeğin acı yüzü. sorun emperyalizme karşı yükselecek yurtsever mücadelenin siyasal sınıf karakteridir. ulusalcılık adı altında pazarlanan şey dengeci bir bağımsızlıkçıdır. bu kavramı açmak lazım.

türkiye'nin bir devlet geleneği vardır. öyle ya da böyle bu devlet 200 yıla yakındır dengeci bir siyasetle güdülmektedir. kimi zamanlarda bir takım tehditlere karşı emperyalizmin jandarmalığına soyunan bu devletin egemen sınıfları, bağımsızlığına ayrı göreceli bir önem veriyor. ama nasıl bir önem? kendi pazarında palazlanacak kadar önem, devlet geleneğini devam ettirecek ve emperyalizm tarafından asla vazgeçilmek istemeyecek kadar bağımsızlıkçıdır. şimdi bunun ışığında baktığımızda bir milli burjuvazi yaratılıp onun bağımsızlığını beklemek hayal görmektir. ama nasıl bir hayal? pırıltılı, ışıltılı bir hayal. bağımsız olduğunu sanıp dünya siyasal konjonktörüne göre emperyalizmle uzlaşma-gerilme oyunu oynamaktır. buradan baktığımızda ulusalcılar ya da ulusal solcular bir bağımsızlık veremezler. emperyalizme karşı tutarlı olamazlar. bunu daha iyi anlamak için bunların avrasya politikalarına bakmakta fayda var. rusya ve çin'in kuyruğuna takılarak bağımsız bir türkiye'yi öngörüyorlar. ama ne bağımsızlık!

enternasyonalizm solun asli bir unsurudur. bunsuz bir sol beklemek, işçi sınıfsız siyaset yapmaya benzer sol için. ama bunun anlamı bağımsızlıktan ve onun simgelerinden vazgeçmek değil, bizzat onu gerçek kılmaktır. bu açıdan bakınca enternasyonalizm-nasyonalizm ikilemi anlamsız kalıyor. soruna bakmak istiyorsak anti-emperyalizm/emperyalizm karşıtlığına bakmakta fayda var. burada ulusalcı sol anti-emperyalizm konusunda söyleyecek fazla sözü yok. mdd üzerinden yapacakları siyasetlerin sınırı tükenmiştir. türkiye adına bir şey yapmak istiyorlarsa, bağımsızlığa dair kimi sıkıntıları varsa sosyalistlere işi bıraksınlar.
(bkz: YOK ÖYLE BiR ŞEY)
"komprador değil, ulusal sol!" diye de sloganı vardır.
daha önce de belirtildiği gibi bu ülkenin solu ulusalcılığı 68 fikri önderlerini mücadelesi ile ortaya koydu. bu yüzden türkiye'de gerçek solu kimin temsil ettiği, daha sonraki dönemde abd'nin ve batı emperyalizminin de işine gelecek olan kullanılmaya hazır ve nazır gayri-milli solun nelere sebep olduğu da belli.

kimileri teorik muğlaklığın sığ bataklığın saplanmış pratikte hiç bir değeri ve geçerliliği olamayacak ezberlerini gerçek diye önümüze koymaya çalışıyorlar. aslında bu şekilci teorilerinin uygulanabilirliği olmayan, büyüklere anlatılabilecek masallardan ibaret olduğunun farkında bile değiller. batı sosyalizminin kendi içinde değerlendirilmesi gereken kurallarını türkiye gibi ülkelere örnek olarak gösterip bunun geçerli olabileceğini savunmak dar kalıpçılıktır ve ezberlediğini tekrar etmekten başka anlam taşımaz. türkiye'deki enternasyonalist solun tavrının emoeryalizminin ekmeğine nasıl yağ sürdüğü son yaşadığımız olaylarla da açıkça görüldü. liberal-işbirlikçi kesimin ulusalcılara olan büyük saldırısının nedeni düşman kardeşler olmaları gibi sadece gülünebilecek tutarsız saçmalıklardan ziyade ulusalcıları amaçlarını gerçekleştirmek doğrultusunda kendilerine yönelik en büyük engel olarak görmelerinden kaynaklanmakta. bunun yanında günümüz türkiyesi'nin yüz karası olan enternasyonalist solun, sahip oldukları teorik ama gerçeklikle çelişen ezber bilginin fikri bağnazlıklarıyla birleşmesinin cesaretiyle,onları kimi zaman emperyalist kuşatmacılarla ortak hareket etmeye, kimi zamanda ulusalcılar ve işbirlikçiler arasındaki bu savaşı ellerini ovuşturarak izlemeye yöneltmesi, kendilerini gözlerinde ne kadar büyütürlerse büyütsünler, emperyalizm için asla gerçek bir tehdit olarak algılanamayacak, heyecanlı ve sınırlı bir kitleden öte bir anlam taşımadıklarının açık işaretidir.

ulusal solun varlığı ve gücü ve ondan ne kadar korkulduğu, 68 mücadelesi ve ardından gelen devrimçi-milliyetçilerin tasfiyesi ile gözü kör olmayan herkesin malumudur. bunun ardından gelen komprador-enternasyonalist sol türkiye solunun yüz karası olmakla kalmayarak yıllarca deniz ve mahirler gibi hayatını milli demokratik devrim` için feda edenlerin adlarını kullanarak kirletti.

tekrar söylüyorun deniz gezmiş'in gururla ve en önde taşıdığı türk bayrağını, burjuva simgesi olarak küçümseyenlerin denizlerin hatıralarını sahiplenmeleri ne hakları ne hadleridir. yüzünüze taktığınız maskeleri parçalayıp, takiyenizi açığa çıkarmanın zamanı geldi de geçiyor.
"komprador değil, ulusal sol!" diye yola çıkanların nerelere geldikleri belli. kendi partilerinden dahi ajan provakatörler diye atılanların geldikleri nokta faşizmin sığ sularıdır. ne yazık ki bu solun beslendiği kaynak olan maoculuğun kaba sapa ve determenist bir dünya algılayı biçimi asla peşlerini bırakmıyor. bırakmayacakta. önce sınıf mücadelesini ittifaklar projesine indirgeyenler, daha sonra dünyayı algılarken emperyalist ittifakların peşine takılmaşlardır. işte bugün çin'in durumu. dünyaya bakış açısı siyah-beyazdan ibaret çin, büyük bir ihanetin pençesinde kıvranmaktadır. neyse bizim alanımız şu an türkiye.

önce bir dünya değerlendirmesi yalaım. zira içinde yaşadığımız ülke dünya'dan bağımsız olmak bir yana onla iç içe geçmiş ilişkiler ağına sahiptir. dünyanın içinden geçtiğimiz tarihte egemen üretim biçimi kapitalizm'dir. fakat bu kapitalizm uluslararası tekellerin, mali sermayenin egemen olduğu bir sistem olan emperyalizmin kendisidir. emperyalizm sadece bir ülkenin diğerini ezmesi anlamında değildir. aynı zamanda emperyalizm tekellerin sermaye ihracı, koca koca ülkelerin köleleştirilmesi demektir. türkiye bu nedenle emperyalizme bağımlı bir ülkedir. buradaki siyasal iktidarı elinde tutan egemen sınıflar- mali sermaye- emperyalizmin ülkedeki aynasıdır. onunla birlikte ülkeyi satan, yağmalayan ve yağmalarken palazlanan bir sınıftır. ulusal değerleri sahiplenen özgün bir marksist olan dr.hikmet kıvılcımlıya kulak verelim. hikmet kıvılcımlı ne diyordu: "emperyalizm yalnızca bir dış olgu değil, aynı zamanda bir iç olgudur." 68 kuşağının devrimci önderleri ne diyordu: "türkiye emperyalizme bağımlı bir ülkedir." onlar hangi yolu seçmişlerdi? ister mddci olsun, ister sdci hepsi işçi sınıfının yolunu seçmişlerdi.

teoride gerçek ama pratikte tutmayan şey ulusal solun emperyalizm karşındaki iki yüzlü tutumudur. ulusal bağımsızlık karşısındaki korkak tutumu, solun alanını daraltan bir projedir. daha iyi anlamak için konuyu ab projesi hakkında konuşalım.

ab özünde 6 büyük avrupa ülkesini ekonomik ve politik açıdan işbirliğini amaçlayan ve sovyet iktidarına karşı yapılandırılmış bir projeydi. reel sosyalizm sonrasındaki aşamada ab, alman emperyalizmi merkezli bir projeye dönüşmüştür. buna göre eski doğu bloku ülkeleri ve türkiye gibi balkan ülkeleri ab karşısında tam boy bir bağlanmaya gitmiştir. türkiye burada ab'ye girerken üretimini ve tarımını bırakmış tamamen ab'nin güçlü ülkelerine bağlanmış açık pazar bir ülke olacaktır. buna karşılık ulusalcı solun tavrı nedir? onurlu üyelik! ne kadar saçma ve gerçeklerle çalışan bir tavır. hem ülkenin bağımsızlığından bahsedeceksiniz, hem de onurlu bir entegrasyon projesi, onurlu bir kölelikten bahsedeceksiniz. buna ancak ikircikli tutum denir.

ayrıca gelilim sınıfsal konumlanmalarına. sözde bu kesim özelleştirmeye karşı. ama hangi tür özelleştirme? yerli değil, yabancı sermayeye. böyle komik bir karşı çıkış olur mu. halkın kendi vergileriyle kurduğu ve sadece işsizlik getiren bir olgu olan özelleştirmeyi nasıl bir sol zihniyet savunabilir? komprador burjuvaziye karşı milli burjuvazinin bağımsızlık hayalini görenleri biz gerçeklere çağırıyoruz. dar görüşlülüklerinin bedelini türkiye halkı ödemekte.

temel çelişki emek-sermaye çelişkisi olarak kalmaya devam ettikçe ve mücadele alanı kapitalizm ile komünizm arasında oldukça ulusalcı bir sol kendini darağacına götürmesi zorunlu. buna karşılık enternasyonalist olduğunu söyleyen liberal sol ise bağımsızlığı yani emperyalizme karşı konumlanışı mahkum ederek solun anti-kapitalist söylemini de baltalamak istiyor.

türkiye devrimci harekteinin önderleri bu yolda çok şey koydular. istediği kadar milli demokrati devrimci olsunlar hepsi uluslarası komünist hareketin önderleri olan marks'a, lenin'e, stalin'e ve che guevera'ya büyük saygı duyan kişilerdi. üstelik solun enternasyonal olduğunun bilinciydiler. peki bunun anlamı nedir? türkiye'nin tam boy bağımlılığı olan ab'ci solun destekliği avrupa birlikçi projelere teslim olmak mıydı? hayır. onlar nihai zafere giden yolda tüm ülkelerin işçilerinin birleşmesinin gerekli olduğunun bilinciydiler. asıl mesele burada solun neden ulusal olamayacağıdır? çünkü sol ulusal olduğu müddetçe iki şeye ihanet eder:

1-nihai zafere giden yola.
2-işçi sınıfının siyasal iktidarına.

ikiside emperyalizme bağımlılık anlamına gelir. emperyalizme karşı yapılacak bir bağımsızlık yürüyüşünde devrimcilerin türkiye bayrağını kullanmaları ya da kullanmamaları bir ayrım meselesi olamaz. kullanırlarsa anlamlı olur sonuçta bayrak bağımsızlığın simgesidir. fakat her provakasyonda, işçi sınıfını bölen, şovenist projelere de ne dün izin verirdi, ne de bugün. eğer öyle olsaydı ölüme giderken haykırdıkları son söz: "yaşasın marksizm-leninizm." olmazdı.

ulusalcı sol şimdi yolun sonuna geldi. şapkayı öne koyup bakmaları gerekiyor. türkiye'de süreç nereye gidiyor? karşı devrimin yükselen bayrağının arkasındaki 51 yıldızlı bayrağa karşı hangi değerlerle, tutarlı bir biçimde siyaset üretebilir. tutarlı bir bağımsızlık için türkiye'nin tüm sermaye sınıfını def etmesi gerekiyor. ancak bu şekilde emperyalizmin boyundurluğuna son verilebilir. yoksa görüldüğü gibi 85 yılda gelinen yol tam boy bağımlılık olacaktır. yine ve yine...
ulusalcıların marks'ın toplumları incelemek için ortaya koyduğu materyalist-diyalektik bakış açısı ile ilgili bir sorunları olmadığı gerçeğinden bi haber olduğu halde bunu 68 kuşağının ulusalcılığı hakkında anti-tez bir yargıya varmak için kullanma cesaretine sahip olmak kişinin konu hakkında tam olarak yetkin olmadığına delalet eder mi etmez mi tartışılır. bu konuda ulusalcıların tavrıyla ilgili bir açıklamaya gerek var gibi duruyor.

ulusalcılar marks'ın toplumları incelemek için ortaya koyduğu materyalist-diyalektik bakışı savunur. tarihin sınıf mücadelesi olduğunu görür, kendi mücadelesini de sınıf mücadelesi olarak ortaya koyar. bunun sonunda enternasyonalist hayalcilerinin farklı olarak, teoriyi pratiğe geçebilecek şekilde ortaya koyabilmenin üzerinde durulması gereken temel koşul olduğuna inanarak sosyalist bir topluma ulaşmayı hedefler. ancak bu marks'ın tüm bakış açısını sahiplendikleri anlamına da gelmez. insan düşünen bir varlıktır yüz kusur yıl önce ortaya konan teorinin tanrı kelamı olmadığı, çelişkili ve eksik yanlarının bulunabileceğinin ve geliştirilmesi gerekliliğinin farkındadır. zira düşünen ve yargılayan bir varlık olan insandan bahsediyoruz, değişmez ezberini belirli aralıklarla tekralayan bir papağandan değil, olması da gereken budur.

burada ezbercilerin asıl sorunu marks'ın tarihsel materyalizminin avrupa merkezci olduğunu ve bunun materyalizme de aykırı olduğunu algılama yetisine sahip olmamalarıdır. marks'ın batı merkezli materyalizmini, türkiye gibi toplumsal yapıya sahip ülkelere uygulamak, gayri-milli bir tavır takınmak emperyalist kuşatmaya uygun bir ortam hazırlama anlamına gelir. milletler tarihsel kategorilerdir, sınıfların varlığı ve mücadelesi, milletlerin kurgu olduğu anlamına gelmez. tam aksine günümüzde sınıf mücadelesi, milletler arası bir mücadele olarak gelişir. küresel emperyalist hegomanyanın içinde batı proletaryasının da işbirlik içinde olduunu hala anlayamamış bir enternasyonalist sol zaten baştan kaybetmiştir. kendisi farkında olmasa da türkiye gibi ülkelerde emperyallerin kullanmaktan büyük zevk aldığı bir kukladan ibarettir.

avrupa birliği konusuna girersek türkiye'de meclise ufuk olarak girdiği söylenip maskot olan enternasyonalist sol geçinen sömürge tipi solcuların, emek-eşitlik derken mangalda kül bırakmayan avrupa destekli sivil toplum örgütü ve komprador sol partilerin ahvali belli iken büyük bir pişkinlikle günahı ulusalcıların üzerine yıkmaya çalışmak akla mantığa sığmaz. enternasyonalistlerin kendi içlerinde yaşadıkları bu çelişkiliye ne demeli peki. ilk başta sen kendi evinin önündeki çöpü topla derler adama.

son olarak, 40 yıl önce "gerçek devrimciler tarafından bağımsızlık simgesi olarak görülen ve gururla taşınan bayrağın, günümüzün "sözde devrimcileri" açısından neden aşağınılası bir simge olarak ele alındığı mantıki bir şekilde izah edilemedi henüz. buna mantıklı gerekçelere dayanan bir yorum hala beklenmekte ve duruma bakılırsa da bu çelişkiye de malum çevreler tarafından verilebilecek bir cevap asla mümkün olamayacak gibi görünüyor.
adına 30 model milliyetçilik denilemediği için kılıflanıp süslenen soldur.

lakin türkiye'de sağ-sol dan bahsetmek mümkün değildir,çünkü hem sınıflar yoktur,hem de sağ ve sol kavramlarının tek tanımlanma konusu dine olan yaklaşımları üzerindendir.dini söylemleri az da olsa kullanıyorsa sağ,dine soğuk bakıyor ya da hiçbir şekilde ismini bile ağzına almıyorsa sol derler bu ülkede.

belki de dünyada en çok kavram kargaşası yaşanan/yaşatılan yerdir burası.
şu şekilde daha bir anlama bürünen iki el ile yapılan engellenemeyeceği söylenen bir ideoloji değil zira bir harekettir.
ulus-al sol şeklinde nanik yapılan faşizmin harekete bürünmüş hali.
bilmekte fayda var, tarihsel maddeci bakış açısı tarihin sınıflar kavgası tarihi olduğunu söyler. yani tarihin ilerlemesinde motor güç üretici güçler ile bunlara sahip olanlar arasındaki çelişkilerdir. eğer tarihsel maddeciliğin dayanak noktaları çözülmediğini kabul eden bir bakış açısına sahipsek onu sözde değiştirici özde revize edici- revize edicilik, değiştiricik manasına gelmediğini belirtmekte fayda var- bakış açılarına geçitte vermeyiz. bence bu konuda tarihe bakış açısını değiştirmeli ulusalcı solcularımız. eğer ki toplumlar tarihi evrensel bir kavram olmasaydı herhalde tarih milletler ya da kavimler arası savaştır denilirdi.

burada ezberci olmadığını sanan fakat teorik birikimi dibi boylayanlar için ayrı bir parantez açmakta fayda var. tarihin ilerleyiş biçimini düz bir biçimde algılayan mekanik bir tarihsel maddeci sosyalizm mücadelesinde sınıfların yok olacağını sanabilirdi. ne komiktir, bunlar artık karşımıza ulusal deyimiyle çıkıyorlar. marks'ın maddeci tarihciliği yerine hegelyen bir tarih bir bakıç açısını kafalarına geçirmelerini siyaset kuyusunda onları dibe yolluyor. ne diyelim kendileri bilirler. fakat şunun altını çizmekte fayda var. tarih evrensel bir anlama işaret ediyorsa, toplumların kendilerine ait özgünlükleri evrensel dinamiklerden bağımsız oldukları anlamına gelmez. burada marks'ın atütçübakış açısından yola çıkarak sosyalizmin avrupa-merkezci bakış açısıyla suçlamak konunun özünden kopmaktır. mekanik bir avrupa merkezci tarihin işleyişini üretici güçlerin doğrusal gelişimi olarak kavrar. halbuki kapitalizmin eşitsiz ve bileşik gelişimi bize gösteriyor ki; kapitalizm sanıldığının aksine doğrusal bir biçimde gelişmemiştir. dolayısıyla tarihte aynı şekilde doğrusal değil, birbirinin içine geçer biçimde ilerler. ama eninde sonunda tarih ileriye gider. eğer ortada bir ezbercilik varsa bu da marksizm'in avrupa merkezci bakış açsına sahip olduğudur. eğer öyle olsaydı rus-osmanlı savaşında marks üretici güçlerin gelişmişliği açısından olaya bakar ve rusya'yı desteklerdi. bunu çürütmek için gelenler tarihin terazisi ile gelsinler. sosyalist siyasetin kapitalizmi küçük düşürücü her türlü hareketi nasıl değerlendirdiklerine iyi baksınlar.

parantezi kapatalım. "tarih sınıflar kavgasıdır." şiarını emperyalizmin özünde emek-sermaye çelişkisinden çıktığı gerçeğini göz ardı etmekte neyin nesidir? milli tavır adı altında yapılan politikaları burjuvazinin hüküm sürdüğü ve kurduğu diktatörlüğün gücünü emperyalist hegemenyodan aldığı bir coğrafyada değerlendirecek olursak bu politikanın ancak bir liberal solcunun ikiz kardeşinden çıktığını görecek oluruz. iki tür solda emek-sermaye çelişkisini göz ardı ederek hem emperyalizmin hüküm sürmesine izin veriyor, hem de kapitalizmin giderek daha vahşi saldırıda bulunmasına neden oluyorlar. bu ikiz kardeş özünde birdir ve sosyalizm mücadelesine zarar vermektedir.

dünyayı ezilen milletler-ezen milletler ekseninden anakronik bir biçimde ele almak pratiğin gözden kaçırılması demek. bu kötü ezber gerçekte bir palavradan ibaret. batı'nın işçi sınıfı emperyalizm oradaki kurduğu altyapı-üstyapı dengesinde kendi burjuvazisine yardım etmektedir. burası doğrudur ama görende avrupa'lı işçilerin kendi patronları altında ezilmediğini sanacak. 1914'te vatan savunması adı altında çıkan sosyal-şoven 2.enternasyonal'in dönek şefleri devrimci milliyetçilik adı altında savundukları politikalarda cephede ilk ölenler avrupa'lı işçiler olmuştu. bugün batı'nın sokaklarında sermaye birikimi sayesinde doğu'daki işçilerden daha iyi yaşayanlar, fabrikaya girdiklerinde doğu'daki işçi gibi sömürülmektedir. eğer kapitalizmin özünün artı değer sömürüsüne bağlıyorsak bu gerçeği göz ardı edemeyiz. finans köpüğünün altında göreceli bir biçimde iyi yaşayan hülyalar ülkeleri bugünlerde sokaklardaki açlarını temizlemeye çalışıyor, ne sömürü sistemi ama!

ab projesine gelecek olursak. sanırım ortada ciddi sıkıntılara sahip ulusal solcularımız.dedik kendileri ikiz kardeşler liberal solcularla. işte ab'ci ve sivil toplumcu ufuk uras'a karşı çıkan onurlu üye savunucuları. ikiside avrupa'dan kendilerine bir şey çıkacağını sanıyor. çıkacak şey ise türkiye'ye vurulan pranga ve işçi sınıfına daha fazla sömürüdür. biz diyorduk iki tarafında sosyalizme ve marksizm-leninizm'in devrimci bayrağına ihtiytaç duyduklarını ama türkiye uçuruma sürüklenirken iki tarafta kendi çöplüklerini sola yıkmaya çalışıyorlar.

emperyalizm çağındayız deyip durduk. eğer emperyalizm çağında sermayenin toptan gericileştiğini ve ülkeyi bir uçuruma sürüklediğini görmüyorsak bazı bir takım sembollerle uğraşmak boşuna. bir takım liberal solcu çevrelerin bayrak konusunu anlmasızça tartıştıkları doğrudur. ama işin aslına gelelim. bugünün türkiye'si bir uçurumun eşiğindedir. ya bu uçurumun eşiğinde kapitalizmi dolayısıyla da emperyalizmi toptan kusar ya da 85 yıldır var olan o cumhuriyet başımıza yıkılır. buradan karlı çıkan ise milli olarak görülen burjuvazi olur. ama halk bu yıkıntının altından kolay kolay kalkamaz. halbuki bu memleket bizim, emperyalizmi gerçekten kovmak için sosyalizmin kızıl bayrağına da ihtiyaç var. esir ay yıldızlığı bayrağı esaret altından kurtarmak için.
(bkz: korksun emperyalistler korksun işbirlikçiler)