bugün

bir zamanlar dünyaya damgasını vurmuş, ardında onlarca eser bırakmış; türkiye'nin her yerinde eskiden kalma izlerine rastlanabilen mimari.

tabi ki mimar falan değilim, ama estetik duygusu yüksek biri olarak türkiye'de artık mimari adına pek bir şey görüldüğünü söyleyemem. istanbul'un bile kendine has bir mimari dokusu yok artık, sadece istiklal caddesi ile yetiniyoruz; stilize kalan nadir yerlerden biri o da.

bir de insanlar mimarlık neden okuyorlar anlamak güçtür. kutu kutu ev yapmak için olmasa gerek..

edit: fazlaca yanlış anlaşıldığı için ekleme yapmam gerek. topkapı sarayı ve civarındaki mimari de çok şahanedir. sıçtım da toparlayayım maksadıyla söylemiyorum ayrıca; demek istediğim istanbul'un en işlek meydanları, en lüks villaları bile hiç bi dokuyu yansıtamıyor artık.
istiklal caddesini Türk mimarisi eseri sayanların pek de sorgulamaması gereken durumdur. O devir mimari eserleriyle Türk mimarisinin farkını ve Türk mimarisinin üstünlüğünü anlayabilmek için.

20 liramızın arkasında bulunan Mimar kemalettin in fikirlerine göz atmak yeterli olacaktır.

ek: Özgün olmadığını iddia etmek çevresinden etkilenen bir insaın özgün bir insan olmadığını iddia etmek gibidir, bu durumda hiçbir insan özgün değildir. ruhu vardır. Fatih Sultan Mehmet öncesinde istanbulda tek bir ahşap bina yokken Fatih zamanı ahşap Türk eserleriyle istanbul dolmaya başlamıştır. bunun yanında camilerimizin Ayasofyada esinlendiği açıktır ancak Sultan Ahmet caminin ayasoyfadan çakma olduğunu söylemek özgün bir eser olmadığını söylemek abes kaçacaktır.
arap, bizans ve cevresindeki diger mimarilerden etkilenmis mimaridir. özgün degildir. *
gerici ve gelenekçi demokrat parti dönemi ve gelenekçi halk tarafından durdurulmuş olan ve laz mütehaitlerin çoğalmasıyla birlikte yok olmuş olan mimaridir. türk mimarisinin temelleri selçuk, iran, arap ve pagan mimarisine dayanır. günümüzde han tümertekin, emre arolat gibi isimler büyük atılımlar ve yenilikler getirerek cumhuriyetin ilk dönemindeki parlaklığa erişmelerine rağmen eren talu gibi gözünü para ve hırs bürümüş insanlar ve bu insanlara tanınan sayısız imkan nedeniyle daha fazla gelişememektedir.

türk mimarisini ileri taşıyan bir kaç önemli isim için:
(bkz: vedat dalokay)
(bkz: turgut cansever)
(bkz: han tümertekin)
(bkz: sevinç hadi)
(bkz: emre arolat)
(bkz: bünyamin derman)

türk mimarisinin gelişmemesine neden olan bir kaç önemli isim için:
(bkz: eren talu)
(bkz: kadir topbaş)
(bkz: kenan evren)
(bkz: süleyman demirel)
(bkz: turgut özal)
(bkz: adnan menderes)
ankara adliyesi için geçerli olmayan mimaridir. zira sovyetler dönemindeki garip mimariden öte karmaşık bir yapıdır.
"insanlar neden mimarlık okuyor" diye atıp tutan tiplerin kapitalizmin vahşi dişlerinden ve bir o kadar estetik yoksunu laz müteahhitlerden haberi olmadığı sürece, çağdaş versiyonuna ağzına geleni saymakta sakınca görmeyecekleri konudur.
mimarlık, para ve para sahiplerinde asgari estetik kaygısı gerektiren bir disiplin malesef ki. laz müteahhitlerden tüm yetkileri alıp mimarlara verin bakalım o zaman da bu biçimde konuşabilecek misiniz.
sanirim 7-8 yil oncesinde nihat genc bi yazisinda bahsetmişti : "100 sene sonra bizden sonra ki insanlar , bu çelimsiz ,harabe izbe evlere taptığımızı sanacak" yani turk insani yapilara gereken önemi göstermiyor denilebilir.
insan ölçekli bir mimaridir, yapı ne kadar heybetli ve büyük olsada asla insanı ezmeyen incitmeyen, küçültmeyen bir tarzdır, insanların birbirleri ile ilişki kurmasına olabildigince katkı veren abide yapıları ile, hem mahremiyete hem komşuluga önem veren konutları ile mükemmelligi yakalamış bir tarzdır. cumhuriyet dönemi yapılarını es geçmek lazım, dönemin faşist mimarisinden etkilenerek yapılmış ezici ve büyük yapılardır onlar, örnekse ankara gar binası ilk aklıma gelendir. cumhuriyet döneminden sonraki dönem ise tam bir kaostur, toplumdaki o hiç bir yere ait olmama duygusunun, geçmişini reddetme duygusunun sonucu oluşmuş, aslında bu duyguyuda çok güzel ifade eden bir mimaridir, köksüz ve hiç bir yere ve kimlige ait olmayan popüler ve "degersiz" bir yapı stokudur. bundan sonraki dönem ise mimaride birşeylerin olmasını bekleyebiliriz, siyasetin yani hayatın mimariye yansıması nasıl olacak hep birlikte görecegiz.
kesinlikle insan olcekli bir mimaridir.
görsel
kilim desenli apartmanın önemli yer tuttuğu mimaridir.
türk Mimarisinde ‘Kozmik Eksen’ Tasarımları

Türk kozmogoni mitleri incelendiğinde, Türk tarihinin her döneminde kutsala ulaşmak amacıyla tasarlanan kozmik bir eksenin varlığı saptanabilmektedir. Bu eksen, Türklerin dini anlayışlarındaki ve evren tasarımlarındaki değişimlere bağlı olarak çadır-hükümdar otağı veya köşkü, tapınak, mezar yapısı, hükümdar şehri, kozmik dağ, kozmik ağaç, kozmik, sütün veya ok gibi farklı sembollerle ifade edilmiştir. Bu sembollerin bir kaçının aynı dönemde birlikte kullanılması saptanabilen bir durumdur.
Türklerin en eski kozmolojileri gök ve yer olarak iki ana kozmik bölgeden oluşmaktadır. Bu tasarıma göre, ekseninde kutup yıldızı bulunan kubbe şeklindeki gök, dört köşe olarak düşünülen yeri örtmektedir . Bu kozmik tasarım çadırla sembolize edilmiş ve göçebe çadırı bir evren modeli olarak algılanmıştır. Coğrafî yönler de dikkate alınarak kurulan çadırların temel özelliği, tepelerinde gök penceresi olarak adlandırılan duman deliği ve altında ocak bulunmasıdır . Ateş ve duman, göğe doğru yükseldiği için her zaman göksel bir mitolojiyle ilişkilendirilmiştir. Bu nedenle ocak ve duman açıklığının oluşturduğu eksenin, kutsalla ilişki kurulan başlıca iletişim aracı olduğu bilinmektedir ve bu alan kozmik evrenin merkezi olarak kabul edilmiştir. Bazı örneklerde ocağın yerini merkezi direk almakta ve göğün direği olarak adlandırılmaktadır.
Bu kozmolojinin Türklerin şehircilik anlayışına da yansıdığı, hükümdar otağı veya köşkünün bulunduğu korunaklı kaleler, ya da hükümdar otağı veya köşkünü çeviren çitten oluşan ve “ordu” tabir edilen kağan şehirleri hakkındaki bilgilerle doğrulanmaktadır.
Kuzey Çin’de hüküm süren bir Türk sülalesi olan Chou hükümdarlarının orduları, yer yüzü modeli olarak tasavvur edilmektedir. (Chou’lar M.Ö. 1050 ile M.S. 247 yılları arasında bugünkü Shensi ve Kansu bölgelerinde hüküm süren ve Ön-Türk oldukları saptanan bir sülaledir. )Yeryüzü ve imparatorluğun sınırları dört köşedir. Şehrin dokuz sokağı surlara paralel ve birbirlerine dikey olarak planlanmış ve “tört belirtir yol” yani haç teşkil edilmiştir. Şehrin ortasında, göğün eksenini oluşturan kutup yıldızının (Temur Kazuğ) altında, dünyanın merkezindeki kozmik dağı temsil eden hükümdar otağı veya köşkü bulunmaktadır. Şehrin köşelerinde, ilin dört bucağındaki muhafız dağları temsil eden kuleler inşa edilmiştir. Böyle bir kozmolojik tasarımın merkezinde idarî prestij yapısı olan köşk veya otağın yer alması, kutsal güçlerle donatılmış bir hükümdar ideolojisi de yansıtmaktadır. Asya’daki kozmik yönelimli dairesel (Levha 2) veya dörtgen plânlı (Levha. 3) yerleşmeler, yukarıdaki kozmolojiyle ve merkezi hükümdar ideolojisiyle ilişkili olmalıdır.
Dünyanın merkezinde yer alan kozmik dağ imgesi evrensel bir kozmolojidir. Kozmik dağlar, Türk mitolojisinde de gökle yer arasındaki iletişimi sağlamaktadır. Kuzey Altay bölgesinde Potain (Ögel (Akt.) 1995: 462.) tarafından tespit edilen “Dünya yaratılmadan önce küçük bir tepe varmış. Bu tepe büyüyerek yerle göğü birleştiren bir dağ olmuş. Etekleri de yeryüzü olmuş. Bu dağa demir kazık derlermiş” şeklindeki inanış, kozmik dağ-kutup yıldızı ilişkisi ortaya koymakta ve yukarıda belirtilen kozmogoni mitiyle uyum sağlamaktadır. Türk mitolojisinde Kozmik dağların köşklerle özdeşleştirilmesi, önemini uzun süre korumuş ve Anadolu’ya kadar taşınmıştır. Selçuklu döneminde II. Gıyaseddin Keyhüsrev tarafından yüksek bir tümülüs üzerine inşa ettirilen Erkilet Hızır ilyas Köşkü (1241) bu sembolizmin iyi bir örneğidir.

Turgay Yazar
türk mimarisi hiçbir zaman dünyaya damga vurmamıştır. isadan sonra 800 civarında henüz taşa yazı yazabilmeyi öğrenen türkler bir yanda, siraküza, athenai, roma, alexandria, girit, efes, pergamon.. vs kült şehirler bir yanda. mimari olarak ilk eserler bile selçuklu döneminde yine helenistik kültür etkisiyle yapılan uyarlamalar.
hamamla ve çeşmelerle övünmek ise komik. bu iki yapı roma şehirlerinin vazgeçilmezleriydi. hatta ilk umum tuvaletleri bile bu dönemde yapılmıştı. sultanahmet, selimiye, süleymaniye.. vb gibi dev tapınaklar ise haghia sophia'nın taklitlerinden ibaret.

kısacası türk mimarisi koskoca bir balondur.
görsel
Atatürk kültür merkezidir.
Ne yazık ki yoktur.
Özunden haberi olmayıp Keçe çadır a benzeten lavuklar var. 1923 oncesi tarihi tanimamalarindan ileri geliyor. Sen de haklısın kardeş öğretilmedi ki arastirma geregi de duymadin. Sadece bir ornek; mimar sinan i bi arastir. Saf turktur kendisi. Tek parti rejimi kafatasini mezarindan caldi adamin. Heralde bi yerlerine monte ettiler.
Kubbe mimarisine bakarsak roma kültüründen epey etkilenmiş mimaridir.

Şu da var ki tanzimat sonrası ermeni mimarlar müthiş işler çıkarmıştır.

(bkz: Balyan kardeşler)
Ermeni sinan'dan yapmadığı onlarca eseri ona mal ederek adeta mitolojik bir türk mimarlık dehası figürü oluşturan cumhuriyet olmasina rağmen, civelek osmanlı oğlanlarının cumhuriyete salya akıtmalarına konu olmuştur. Ulan sikik senin tapınak mimarin bile romadan arak ne anlatıyorsun osmanlı diye, bari selçuklu de.
görsel
arnavutköy . 1970 ler ....

1963'te istanbul

https://www.youtube.com/watch?v=M60V-UDf7Cw
görsel
olmayandır.

türk mimarisi diye bir kavramın oluşması da pek olası değildir.
genelde 'islami eserler' olarak geçer. italyana gelince italyan mimari, araplara gelince arap mimarisi, yunanlara gelince yunan.. türklere gelince onlar islami!
görsel
(bkz: porbajın)

görsel

Ayrıca (bkz: Uygur stupaları)
Hiçbir zaman kendine özgü bir mimari anlayışı olamadı
Ve hiçbir zamanda olamayacak maalesef.
güncel Önemli Başlıklar