bugün

John Steinbeck'in dünya klasikleri arasına girmeyi başarmış kitaplarından biri.
(bkz: gazap üzümleri)
Eser, Joad ailesinin öyküsü etrafında yüzyılın başında açlığa, zulme ve sömürüye direnen milyonların öyküsüdür. topraklarından koparılan ve iş bulma umuduyla yollara dökülen yoksul tarım işçilerinin hayatta kalma mücadelesidir.
http://www.tulumba.com/st...tem.asp?ic=zBK983197FN776
ekonomik kriz döneminde insanların neler çektiğini ve nasıl horlandığını anlatan john steinbeck kitabı.
alıntı:gazap dolu tanelerden henüz ilki ağzımdayken...
John Steinbeck'in topraklarından sürülüp, Kaliforniya'ya çalışmak için gitmek zorunda bırakılan çiftçi ailelerin dramını anlattığı romanıdır. Romanın sonu çok çarpıcıdır. Açlıktan ölmek üzere olan bir adama Rosasarn'ın göğüslerindeki sütü içirmek zorunda kalışıyla noktalanır kitap.
her ülkede belli bir dönem yaşanmış veya yaşanacak olan yapay felaketin anlatıldığı roman. insan oğlundan iyi yok, insan oğlundan kötü yok.

ekleme:başlığın türkçesinin nesi vardı ki ? "gazap üzümleri" aynı şey işte. hem de türkçe. hani dikkat ediyoruz ya türkçe kullanımlara...
baskıya ve yoksulluğa karşı direnişin destanıdır. 1930'lu yıllarda, amerika'daki büyük göçte, dayanışma ve yoksul insanların örgütlenme efsanesidir.
bu kitabı okuduktan sonra eminim oklahoma ne boktan bir yermiş diyeceksiniz.
Gazap Üzümleri

Steinbeck'in klasik eserinin John Ford uyarlaması bu film yalın bir gerçeklikle, insanın kaldıramayacağı kadar kasvetli bir dönemi anlatıyor. Henry Fonda başrolde. "Büyük Buhran" döneminde insanların çektiği sıkıntıların ve bu sıkıntıların katlanarak çiftçiler üzerine binmesinin hikayesi. Yerlerinden edilen çiftçiler, çareyi California'ya (bizim taşı toprağı altın istanbul gibi) gitmekte bulurlar ama yokluk içinde yokluk. Üstelik aynı kesimin haklarının yenilmesi bitmedi bir de aşağılanmaları. Dönemin feodalite benzeri zihniyetine ağır bir eleştiri içeren eser, eşitliğe vurgu yapıyor. 8.2/10

Filmi bir klasik ama romanı da kesinlikle okumak gerek.
john steinbeck'in oklohama'da çiftçilik yapan joad ailesinin uzun süren kuraklığın ardından koliforniyaya göç etmesini anlatan romanı. kaliforniya'da portakal ve üzüm bahçelerinde kolayca iş bulabilecekleri umuduyla(banka yetkilileri böyle telkinlerde bulunuyorlar) göç ediyorlar. ancak umutları acıya(gazap) dönüşüyor.
okuduğum en güzel ve sürükleyici romanlardan. ilk okuduğumda bitmesini anlayamamıştım, acaba benim kitap mi eksik lan , vay şerefsiz korsan mı sattı acaba bana diye içten içe serzenişlerde bulunurken romanın sonunun öyle olduğunu öğrenip, kitapçıya saydığım tüm küfürleri geri yememe vesile olmuş kitaptır. işte böyle çok amaçlı da bir kitaptır kendisi, insanın ruhunu terbiye ediyor valla. zaten john'cum beni tatlı perşembe dışında hiç hayal kırıklığına uğratmamıştır. seviyorum seni john.!!
mükemmel bir sona sahne olan roman. ne o merak ettin di mi kerkenez? *
dünya klasikleri içerisinde sağlam bir yere sahip ve john steinbeck'e ödül getiren roman. şiddetle ve heyecanla tavsiye edilir.

(bkz: hepimiz okiyiz)
mutlu sonla biten çocuk kitaplarından sonra sarsıcı sonuyla onbeş yaşındaki beni benden almış şaheserdir. çok fena spoiler vermek istiyorum ama yazık olur.
şuanda papaz casy nin önplana çıktığı sayfalarda sürüklenen okur okhlahoma lı ailenin zayiatlarına aldırmadan iş bulma ümidiyle california yollarındaki direncini hayranlıkla okumaktadır.

meyva bahçelerinin bir toplumun ölüm makinası olması okurun meyva bahçesine olan bakışına bıçak sokmuştur!

bu roman nerde biterse bitsin 20. sayfadan itibaren gerçek bir toplumsal şaheser olduğunu bağıra bağıra anlatmıştır...
düşen işçi fiyatlarına dayanmaya çalışan ailenin devlet kampındaki kısa süreli huzuru tom un akşam saatlerinde çevreden gelen seslere bakayım diye evden çıkıp papaz casy le karşılaşmasını izleyen zaman zarfında işlediği cinayetle bozlur ki durumu öğrenen tom un ailesi özellikle annesi saklanmasını ve bir süre ortalarda görünmemesini isterler...

tom ailesinin kaldığı kampın 2 mil uzağında bir mağaraya saklanır ve yanına kimsenin gelmemesini tembih eder ki aradan günler haftalar geçer tom un ailesi yani joadlar pamuk toplamaya enikonu alışmışlar ve karınlarını doyurucak duruma gelmişlerdir;kısmen de olsa herkesin neşesi yerindedir:john amca tomun anne ve babası kardeşleri;tek huzursuz olan sürekli connie yi özlediğini söyleyen genç hamile roshasharndır...

bu arada tom dan ses seda çıkmamaktadır ki annesi artık buna dayanamaz ve akşam közlediği patateslerle domuz etini bir kaba koyup mağaranın yolunu tutar.anne kimselere görünmeden ormandan geçer ve ansızın bir yaprak çıtırtısı duyar ve tom yanına yaklaşır.her yer kapkaranlık olduğu için annesi tomun yüzünü göremez sadece dokunarak tomun sağlığından haberdar olmaya çalışır bu durum annesini içten içe üzmektedir.tom ise olayı soğukkanlılıkla karşılar ve annesine bu mağaradan en kısa zamanda başka yerlere gitmek zorunda olduğu söyler;çaresiz kadın tom un ısrarını örseleyemez...

bardaktan boşalırcasına yağmur yağmaktadır bununla beraber sular hızla yükselmeye başlamıştır.joad ailesinde ve kamptakilerde suyun ilerlemesini önlemek için hızla hendek kazma çalışması başlar.bu arada genç hamile doğum sancılarıyla bağırıyordu kampın kadınlarının bütün çabasına rağmen çocuğu ölü doğmuştu.john amca onu ölü bebeyi nehrin serin sularına hüzünlü gözlerle bıraktı.aksilikler ardı arkasına geliyordu.sular hendeği yıkmış arabaların içne kadar girmişti.hatta evlerin zeminine kadar ulaşmıştı.
artık joad ailesi ve kamptakiler olabildiğince yükseğe çıkmak için bütün eşyaları üst üste yığdılar yağmurun inadına daha fazla dayanamayıp kampı terk ettiler...

oysa topraklarından göçe zorlanmadan evvel ne kadar kalabalık ve mutlulardı.şimdi herkes sığınacak bir yuva arıyordu.joad ailesi yakınlarda bir ahır görmüştü.hemen oracığa sığındılar.içerde bir çocuk ve açlıktan ölmek üzere olan adamın yardımına roshasharn koşmuştu.bebeğine veremediği sütü gıdasızlıktan ölmekte olan yaşlı adama bağışlaşmıştı.bir hayat bitmiş bir hayat başlamıştı...
.........

1930 yıllarda steinbeck tarafından yazılmış ve o dönemleri müteakip sinemaya da uyarlanmış sürükleyici bir başyapıttır.
her ne kadar sürükleyici olsa da kitaptaki 3 birlik kuralı yer zaman mekan kavramları biraz zayıf kalmıştır romanda.nitekim çeviri bir eser olduğu içinde nerede başlayıp nerede bittiğine okur pek de anlam veremez ama her şeye rağmen okura ''iyi ki beni okudun '' iletisi veren ve okurun kalbinin telleriyle oynayan önemli bir eserdir.ayrıca dönemin amerikasındaki derebeyliği çok somut ve çarpıcı biçimde yansıtan bunun yanı sıra topraklarından imigrasyona zorlanan kırsal kesim amerikasının vesikasıdır bir bakıma.

ayrıca dikkat çekici bir şey daha vardır ki yazar bunu satır aralarına serpmiştir,okur ancak kitabın sonunda bu satır aralarına saklanmış ana temayı görür:

tom un annesi ailedeki sarsıntıyı önleyici güç çocuklarına sahip çıkan yuvanın dağılmasını önleyen aynı zamanda tüm erkekleri motive eden en büyük faktördür, öyle ki en kötü durumlarda ane soğukkanlılığını korumayı başarmış babanın çaresizlik içindeki psikolojisini bastırmıştır.kısacası eserin baş karakteri joadların annesidir.yani kadın özellikle anne işler kötü giderken ya da ağır bir infial yaşanırken umudunu korumanın ve iyimser olmanın eş anlamlısıdır....
etkileyici final sahnesiyle gözlerimi dolduran eser.

--spoiler--
rose of sharon battaniyenin bir ucunu açıp göğüslerini ortaya çıkardı.
"başka çare yok," dedi. daha da sokulup adamın başını göğsüne yaklaştırdı.
al! dedi. "em!.."
--spoiler--* *
güzel eserdir. insanı sürükleyip götüren bir roman dediğimde, yaşadığım boşluğa bir tuğla örerek yalnızlığımı çevreleyen bir kalenin haberini verirken ben, elinde kazmayla göğsümü deşmeye yetişen biri yoksa, ne diye süründüreyim kendimi önünüzde. bu yüzden namuslu bir kitap demeyi yeğlemek lazım bu hayatta. namuslu kitaptır.
kitabı okurken arasına kitap ayracı koymak yerine içine ekmek, buğday koymak istemişimdir. çünkü okurken açlık,sefalet ve işsizlikten başka birşey düşünemiyorsunuz.bir ülkenin sosyo ekonomik yapısını, bir ailenin hayat mücadelesini bu kadar güzel anlatan bir roman varmı diye düşünüyorum.
Mükemmel bir eser. Hele ailenin yaşam mücadelesi arasında ki bölümlerde ki yazarın seslenişleri beni benden almıştır.

''Açlığı sadece kendi karnında değil, çocuklarının da karnında duyan bir baba nasıl korkutulabilir?''
pulitzer armağanını kazanan 20. yy da john steinbeck tarafından yazılan dünya klasiklerinden birtanesidir. kısaca joad ailesinin öyküsü etrafında açlığı sefaleti vs. anlatır.
amerika da çiftliklerinden kovulan insanların işsizlik ve parasızlık yüzünden çektiklerini anlatan john steinbeck romanı. Yayınlandığı yıl pulitzer ödülü almış ve 1940 lı yıllarda john ford tarafından filme alınmıştır. Henry fonda nın oynadığı film oscar ödülü almıştır.
amerikan'nın yaşadığı büyük buhran dönemini anlatan güzel bir romandır.
ayrıca kitap 1940 yılında sinemaya uyarlanmış ve 2 dalda oscar almıştır.
Bir bölüm dinamikken bir bölüm betimleme şeklinde ilerleyen roman. bu biraz sıkıcı olabiliyor. sıkıcıklıktan ziyade sanki bir kusur gibi. Tabii bunu söylemek pek benim benim haddim değil. Bunun yanında anne bir ara 10 sent borç alıyor o yiyecek satılan yerdeki çalışandan. Hatta çalışan kendi cebinden kasaya koyuyor da daha sonra bundan bahsedilmemiş hani ödedi mi ne yaptı yoksa ben kaçırdım mı acaba? sonu pek bi değişik ama o esrarlı gülüş, rosa of sharon'ın yaptığı... hem okumalı hem okumamalı sanki, bilemedim.
sorduğum herkes steinbeck'in en güzel kitabı demiştir. fakat kitabı okuduktan sonra hayal kırıklığına uğradım...
bir bitmeyen kavga'nın yanında çok pasif kalmıştır. kitap baya bir ödül filan almış ama beni okurken şahsen sıkmış kitapdır...
galiba karakter çok zayıf kalıyor o yüzden olabilir. böyle hayran olunacak bir karakter yok...

okumayanlar için bitmeyen kavga'yı tavsiye ederim. o kitap gazap üzümlerini solda sıfır bırakır.