ben intihara meyilli değilim, benden tavsiye alınabilir viavia.
Karamsarlığa iten her şeyin varlığından bunaldım. bi durup dinlenmeye ihtiyacım var.
paraya ihtiyacım var. sevgiye de ihtiyacım var. uykuya da…
Bazen o kadar çok şey söylemek istiyorum ki hiçbir şey söylemiyorum.
çok seviyorum sayın sözlük halkı. Aşktan ölebilirim.
rahatsızım bugün. kardeşim çağırdı arkadaşlarıyla yemek yapacaklarmış, evdelermiş; "sen de gelsene" dedi, dedim: "gelmeyeyim gribim sanırım bulaştırmayayım." bir saat sonra bana yaptıkları yemekten getirdi. o kadar yolu geldi... arkadaşlarını sevgilisini bırakıp abisine yemek getirdi. makarnaya bayılırım. makarna yapmışlar. acaba böyle bir kardeşi hak edecek ne yaptım? ne gibi bir iyilik yaptım da böyle eşsiz bir kardeşe sahibim. bir ödül resmen. resmen bir ödül. yemek yapacak halde değilim açıkçası. çok açtım ama üşendim biraz. yataktayım ve kendime gelmeye çalışıyorum. inanılmaz bir sırt ağrısı. inanılmaz bir göğüs ağrısı. inanılmaz bir boğaz ağrısı. dört beş ilaç içtim geceden beri. biraz faydası oldu. parol beni mahvediyor. çok ağır geliyor ama ağrımı hafifletti. fakat yavaşlattı sanki beni. iyi ki sözlük var. biraz olsun kafam dağılabiliyor. saçlarım birbirine girmiş durumda. tepede topladım. kafamın üzerinde bir küçük kafa daha var. o topuz bile sanki 10 kilo. makasla göz göze geliyorum bazen. "keseyim mi seni?" diyorum, "kesme" diyor.

uyanıyorum ve mesai başlıyor; gülüşü, sesi, elleri, gözleri, boynu, sakalları, yürüyüşü her şeyi belli aralıklarla aklımda en muhteşem halleriyle canlanıyor. hayatımda ilk defa bu kadar şüphesiz yaklaşıyorum birine. dev aşık oldum. sıfır şüphe. sıfır tedirginlik. sıfır korku. gördüğüm günden beri tek gündemim, istediğim tek şey o oldu. o kadar beklenmedik bir anda çarpıldım ki; birinin bana baktığını hissettim, ısrarcı bir bakış, o tarafa doğru baktım ve bitti. her şey, bambaşka bir hale büründü. o günden sonra, hayatımda daha önce hiç görmediğim bu adamla neredeyse her gün, birkaç küçük istisna dışında her gün, yolda, orada burada, her yerde karşılaştım. dünya nüfusu ikiye indi. cumartesi ve pazarları zehir gibi geçiyor; anlamsız, boş, boşuna. pazar akşamıysa yarın onu görecek olmanın heyecanı başlıyor. bir koca hafta daha. ama aslında beş kısacık gün. asla yetmiyor. gülüşü hakikaten mahvetti beni. yerle bir oldum. o ağzı, dişleri, dudakları bütünüyle içime almak onu yemek istiyorum. 15 aralıkta ona doğru küçük bir hamle yaptım; anında karşılık buldu, zaten anladığım biçok şey netleşti, yılı bitirdim o an. eve uçarak döndüm. yüzümde dev bir sırıtışla. huzurla uyudum. ayaklarım yere değmedi yol boyunca. kalbim duracak gibi oldu. daha mutlu bir gün olamazdı benim için. kapı çaldığında sanki o gelmiş gibi açıyorum. delirmiş vaziyetteyim. her an bana bakıyormuş gibi geliyor. her nesneyle aramda onun şeffaf görüntüsü var artık; önce onu sonra ardındakini görüyorum. her an buradaymış gibi. onu gördüğüm ilk an aklımdan gitmiyor. o kadar ateşli, o kadar sakin, o kadar emindi ki. öyle garip bir duruş. çok kaygısız. çok endişesiz. allahım hakikaten bu kadar güzel bir şey hiç görmedim. şu kafadaydım o ana kadar; "hayatım bundan sonra böyle, bu rutinde geçecek, cezam bu, sadece başarmak için yaşayacağım diğer bütün duygular fazla enerji tüketmeme neden oluyor, zaten aşk meşk işlerinde iyi değilim zorlamaya gerek yok, her şey kontrolüm altında, istediğim gibi gidiyor ve hepsi bu. daha ne olsun?" onu gördüğüm günün akşamı, yeniden doğmuş gibiydim. göğsümde bir ferahlık. bir garip rahatlık. her şey değişti. her şey. yemin ediyorum sanki asırlardır onu bekliyormuşum gibi hissettim görünce. uzak duramayacak gibi hissettim. kaçacak bir yerim kalmamış gibi. birkaç gün ortadan kayboldu, nefesim kesildi; "gitti" dedim, "kaybettim onu. zaten daha önce hiç görmemiştim, buraya belli bir süreliğine geldi sanırım, işi bitince gitti." ben de birkaç gün ortadan kayboldum o kederle. ama nasılım. yemin ederim kahroluyorum. gözlerim doluyor sürekli. hiçbir şeyini bilmiyorum. kimseye de soramam. bir imajım var. sorsam anlaşılır. öldüm. yemin ediyorum öldüm. evden yürüttüm işleri, geri geldiğimde, geri döndüğümde, ofisin önünde bekledim öylece, geldi, etrafımda beş altı tur attı, yürüdü, durdu, geri döndü, bir köşede bekledi, sonra durdu, kaldırımda durdu, ve önümde durdu, yürüdü, içeri girdim gitti. yine yüzü kızardı. o günden sonra başka bir şeye dönüştü aradaki gariplik. bu kadar kısa bir sürede, eylül'den beri görüyorum en fazla, böyle garip bir bağlılık hiç hissetmedim; sanki artık onsuz olamazmış gibi hissediyorum. hayatımın her anında olmalıymış gibi. öyle güzel gülümsüyor ki, yemin ediyorum hayatım boyunca onu güldürmeye adayabilirim kendimi. hem çok erkeksi, hem çok çocuksu, hem ciddi. sabahın köründe uyanıp mesaisinin başlamasını bekliyorum. mesaisi sekizde başlıyor. dört otuzda ayaktayım. ortadan kaybolduğu günlerden sonra geri geldiğinde imajı değişmişti, saçları, kıyafetleri, daha da yakışıklı olmuştu. geçen gün, ofise girerken, öğlen gibi, gözlerim onu aradı yine, ortalıkta yok sandım, köşede arabanın içinde oturuyordu, bana bakıyordu. gözlerimin onu aradığını fark etti. az daha selam verecektim. ürktüm. içeri girdim hemen. o da gitti. o kadar çok şey oldu ki; yemin ediyorum sözsüz bir iletişim var aramızda. kaç defa yakaladım, kaç defa gördüm, kaç defa denk geldim. 15 aralık, kesinlikle yanılmadığımın kanıtı bir gündü.

yıl bitiyor. hafiften mağazalar yılbaşına hazırlığa başladılar. çok güzel süslemişler vitrinleri. ışıl ışıl her yer. vitrin dizaynı konusunda hakikaten çok iyileşti türkiye'de bir şeyler. çok iyi örneklerini görüyorum. akşamüstüyle o ışıklar birleşince başka bir şey, başka bir hal alıyor kent. başka bir şeye dönüşüyor. bir vitrin kadar kendi amacını sahiplenen başka bir şey var mıdır? bir vitrin sadece vitrin olmaklığıyla vardır. başka bir şeye müsaade bile etmez gibi.

2022 nasıl geçti, nasıl başladı nasıl bitti anlamak zor. pandemiden beri zaman algımız bi türlü düzelemedi sanki. her şey daha da hızlandı gibi. hapşırdım. bu; "iyileşme başladı" demek.

2023'e onunla girmek isterdim; bu mümkün gibi görünmüyor. benim planlarım var ve daha tanışmadık resmen, ama keşke bir şey olsa, bir küçük mucize, tanışsak, birlikte girsek yeni yıla. bu masallarda olur. peki bir masalı yaşamaya neden layık değiliz ki? neden olmasın? çok özlüyorum onu. görmediğim her an özlüyorum. cumartesi ve pazarlardan nefret ediyorum. biten günlerden de.
iki kardeşim ve ben günlerdir ev araştırıyoruz, sonuç hüsran.
Uzun zamandır hiç ilgimi çekmeyen bir insanı bir anda hayatımın merkezine koydum. Sanırım onun da bundan haberi yoktur. Düşündükçe delirecek gibi oluyorum. Beni görmemezlikten geliyor oluşu ya da ben kafamda böyle kuruyorumdur beni kahrediyor. Zihnimden çıkarmak için bir an bile boş kalmayarak kendimi, zihnimi kandırmaya çalışıyorum ama olmuyor.
Kendime engel olamıyorum. Sanki ben fikrini kendimden uzaklaştırmaya çalıştıkça o daha da bana yapışıyor gibi hissediyorum.
O kadar ulaşılmaz geliyor ki, öyle canımı acıtıyor ki...
5 seneye yakın zamandır uludağ sözlükteyim. Geldim gittim falan. insanların beni anlamadığı gerçeği yüzüme taciz edilmiş taze bir öğretmenin tokadı gibi çarpalı çok oldu. bunun nedenini hiç merak etmedim. erkeklerin zihnen sikilmesini, ezilmesini ve aşağılanmasını kendimce anlattım lakin o salak erkekler bile karşı çıktı bana. o kadar zavallılardı ah! onları köle eden bir ıslak kadın dişiliği gözlerini kör edip, onları bana karşı kışkırttı... oysa ben onlara gerçekleri anlatan ve yol gösteren günahkar bir post-modern peygamberdim. çarmıha gerdiler beni, öldüm onların günahları değil eziklikleri yüzünden...

lakin şu da var: 31 çeken sözlük yazarları beni anlayamazdı. onlar kadınların kölesi olup bununla avunurken ben kadınları kullanıp kendime köle ediyordum. onlar kadınlar için saatlerce içip insanlara dert yanarken ben bir kadını daha ağlatmış olmanın haklı gururunu yaşıyordum. onlar sözlükte kadınları överken ben o mantarlı vajinasını kutsal bir kitap kadar değerli gören, çapımızın kara delikleri olarak gördüklerimle alay ediyordum. sonra kötü adam oldum, bu yüzden de umurumda olmadı.

romantik türk filmlerini ve kadınların ego oyuncağı olmayı sevemedim. kadınların ego malzemesi olmak, kötü adam diye anılmaktan daha kötü. kadınlara sorarım "seni sikebileceğim fikrine nereden kapıldın;"diye. oysa o kadar emindirler ki o işe yaramaz amcıklarına bir köle daha bulduklarına. bahsettiğim söylem çok yerinde. ayrıca ben böyleyim diye bir şarkı vardı.

Ayrıca bu anlattığım senin hikayendi.
aşk acısı çekenlere selam olsun.
-üzülür müsün.
+yok, kahrolurum.

hayatım bu replikten ibaret.
Bir şeyleri içime atmaktan dolduğum için buraya dökeceğim. Boş bir entry olacak, lütfen önemsemeyin.

Ben arkadaşlarımı geç edindim, lise zamanında serserilikle olmam beklenen kişinin arasında savrulurken tanıdım arkadaşlarımı. Öyle çok değil, hepi topu 10-15 arkadaşım vardı. Bizlerin ergenken hayata karşı isyanımız yoktu, dezavantajlı durumları evirir çevirir lehimize olacak şekilde ayarlardık. Hayatın iyi tarafına denk gelmek mi dersiniz yoksa şans mı? Bilemem. Her insan gibi bir çok sorun çıktı bizim de karşımıza, her şeyin bir yolu olduğunu, her şeyin çözülebileceğini kısa yoldan öğrendik.

Hepimizin manevi haznesi genişti. Çokken birkaçtan vazgeçmek kolaydır hep. Biz vardık, geri kalan vazgeçilebilen olanlardı. Kafasının dikine durmadan giden ve birbirlerine dayanan birkaç genç. Ne epik bir olaydır lisedeyken.

Lise bitince 6 arkadaşım kaldı. Üniversite mesafelerine yenilmeden devam eden arkadaşlıklar. Hâlâ birbirlerine dayanak olan, kafasının dikine giden birkaç genç. Kimimiz üniversite bırakıp yenisini okudu, kimimiz bıraktıktan sonra gidip çalışıp para biriktirip esnaf oldu. Yirmili yaşları ortaladığımızda hepimiz o kadar çok kafamızın dikine gitmiştik ki çoktan hiç kalmıştı. “insan mı? Yenisi gelir. Para mı? Bulunur. Başka bir şey mi? Halledir derken önceleri “ insan mı? Zaten gider. Para mı? Zaten gider. Başka bir şry mi? Zaten bitmek için başlar her şey.” Diye düşünmelere başlamıştık. Değişmeyen tek şey kafamızın dikine gitmemizdi.

Sonra her birimiz kafamızın dikine gitmenin ekmeğini yemeye başladık. Tüm olumsuzluklar bize çalışıyordu tekrardan. Bir yolunu bulmaya başlayıp hepimiz yeni düzenlerimizi kurmaya başlamıştık. Ben en son düzen kuranım. Diğerlerinden gördüm hep. Sınırları zorlaya zorlaya nereye gidilebileceğini onlardan gördüm, üstüne koydum. Artık benim için de yoluna girmeye başlamıştı yaşam. Zorluk bizim için eğlencedir, uğraştır. Ne olsa da eğleniyor-dum. Kasım ayıyla pik yapan her şey birden tersine dönmeye başladı.

O görüp ders aldığım arkadaşlarımım. Birine birer çöküşünü gördüm ben. Önce birisi vefat etti, sonra diğerini ailesi yıktı, diğeri boşluğa saldı kendini sadece yaşamaya başladı. Benim mücadeleden sakınmam. Ama dayanak olarak gördüğüm insanların teker teker yok oluşu bitiriyor beni sözlük. Hayatlarımızın altın çağını yaşamayı beklerken birden çoktan geçtiğini farkettik. Benim için her şey yolundayken onların bu halini yedirtmiyorum. En kötüsü mezarlıkta yatan arkadaşımı yediremiyorum. Bugün güç bela yüzleştim onunla da, güldüm bir kere, yerin dibindeyim hâlâ.

Buraya kadar okuduysanız sizlere naçizane önerim lütfen sevdiklerinizle daha fazla vakit geçirin. Sağlıcakla.
Sosyal medyada taksi plakası sahibi olduğum için bana "taksici" diyen herkesten nefret ediyorum. Çünkü bu sıfat fikirlerimin önüne geçiyor ve yıllardır çizdiğim imajı yok ediyor. Oysa taksi plakasından elde ettiğim kazanç, gelirimin sadece bir kısmı. Kazanç sağladığım başka işler de var ve tek vasfım bu değil.

Türk Dili ve edebiyatı ve sosyoloji okudum. Yazmak benim için bir ihtiyaç. Gelir kazandığım işle değil yazdıklarımla ön plana çıkmak istiyorum.

Teşekkür ederim.
Defter bomboş, yazdıklarım kendimde sarhoş kaldığım anlardan ibaret.

Kapkara duvarlar gibi kalbimin kırgın resmi, sanki rüzgarı karanlık gecelerde kesilmeyen bir şehir gibi..

Yasamak istemediğim, belki aman diyip geçtiğim.

Üstünde bir fısıltı gibi, kaldığım daha da yankılandığım ..
eski kız arkadaşlarımın ortak hobisi ya nişanlanmaları ya da kendilerini hatırlatmaları.
Yaklaşık 20 gün sonra gideceğim. Ev bulamıyorum, ühühüğ...
eğer kendi yalanınıza kendiniz de inanmaya başladıysanız ve bunun farkındaysanız, yol yakınken dönün. farkında değilseniz, sevdiklerinize kulak verin.
Bir bebeğin delicesine ağladığını duyuyorum sözlük, bu sesin nereden geldiğini çözemedim. Kafam çok dolu.
şimdiki aklım olsa hayatta evlenmezdim.
ince çorap giydim, pantolonum kısa paça, 45 dk servis bekledim, ısıtıcı sobam bozuldu ayaklarım donuyor.
görsel
3-2-1 bitir işi, rabbim iyi ve bitirici.
Son 1 haftadır amip gibi yaşıyorum. Stresten bünyem sarsıldı hata veriyorum.
Savaşı kazanmama ramak kala kaybettiğim insanların yokluğu üzerime sinmiş gibi. O savaş alanında Kanın metalik kokusu yok ancak. Tek farkında olduğum şey, kayıp. Koskoca bir kayıp.

Artık kazansam da fark etmez sanki.
Her türlü kaybetmiş sayılırdım.
Önce, Herkesi, birer birer.
Sonra, en çok da kendimi.
Dönüşüyorum, Franz kafka'nın bir sabah böceğe dönüşen greogor samsa'sı gibi, Orhan Pamuk'un kara Kitap'ındaki celal salik'e dönüşen galip gibi, oğuz Atay'ın tutunamayanlar'ındaki selim Işık'a dönüşen Turgut özben gibi dönüşüyorum...

Dönüştükçe tüm ideolojiler, toplumun dayattığı her şey, yaşadığım çevreden edindiğim etik kurallar, okuduğum ders kitaplarında, konuştuğum insanlarda, okuduğum gazetelerde, izlediğim haber programlarında, okuduğum okullarda beynime örülmüş ve çelikleşmiş fikir duvarlarını tek tek yıkıyorum. Zihnim giderek berraklaşıyor ve özgürleşiyor. Özüme dönüşüyorum. Tanrının tokadını yemiş gibi silkinip kendime geliyorum.

Berrak zihnimi yeni filmlerle, yeni bilgilerle, yeni romanlarla besliyorum.

Özgürlüğün tadını, kimseye hesap vermemenin rahatlığında, yeni boşandığım eşimin hayatımda olmayışında, tek arkadaşımın dahi kalmamasında buluyorum.

Hayatın tadını kış aylarında gömüldüğüm iç dünyamın denizinde boğulmadan yüzerken çıkarıyorum.

Ne mutlu...