bugün

sofor ondeki araclari sollarken koridorda oturan amcalarin kafayi koparircasina uzatarak bakislarini izlemek, 7-8 saat mola verilmemesinin ardından otobuste hissedilen agır osuruk kokusu ile bayılmak, mp3 dinlerken uyuyakalmak, ondeki dallamanin koltugu yatirmasi ve dizlerin ezilmesi ile uyanmak, koltugu geriye yatirip arkadakinden agiz dolusu kufur yemek, sigara tiryakileri icin ızdırap olabilecek yolculuk cesidi.
kesinlikle psikolojik terapi sayılabilecek gidilen yerde kendisini bekleyen olaylar ve insanlara göre zevk alınan yada sıkıntı duyulan gece sabaha karşı herkes sessizce uyurken şiirimsi bir tadı olan yolculuk yapma şekli.
en sevdiğim yolculuk türüdür. hastasıyımdır. bir zamanlar okuldan dönerken, okul bittikten sonra ziyaret için okula giderken, askerden dönerken *keyifli anılara kucak açar. müzikle güzel gider, molada çay sigara yaparken, diğer yolcuların tavır ve triplerini irdelemeler kuul takılmalar (bkz: otobüs yolcularının zengin ve gün görmüş tribi atmaları) falan fişman, kısacası hoştur.
yersizlik hissini en iyi yaşatandır.ne geride olma isteği ne de ileri varma amacı vardır.sonzuza dek o loş ışıkta uykuyla uyanıklık arası bulanık halde duygu boşluğunda dolanma arzusu bünyeyi sarmışır.hiç bitmesin denilendir.
en zevkli uykunun yaşandığı yer olmasına rağmen, uyandığınızda başınızın yanınızda ki herifin omzunda olması yada ağzınızdan akan salyaların gömleğinizde küçük çaplı bir göl oluşturması otobüs yolculuğunun kötü yanlarıdır.
mekansızlığı çağrıştırır.
eğer uzun bir otobüs yolculuğuysa ruhu dinlendirir.
bu yolculukta yalnızsanız, cam kenarında oturmuşsanız ve güzel bir müzik dinliyorsanız, hayal kurmak yada düşünmek için ideal zamandasınızdır.
(tabi yanınızda sizi rahatsız eden biri yoksa)
Hayattan bir mola almanın en kolay ve güzel mazeritidir. Yolculuktayken zaman ve yer kavramı sizi etkilemez. Uzun ovalar, yüksek dağlar muhatabınızdır. Pencerenizden sadece bakıp geçersiniz. Gündüz molalarında yenilen yemekler, gece molalarında içilen çaylar çok keyiflidir. Artık çaylar şirketten diyen kalmasa da eskiden böyle değildi sizin şirkete yakışmıyor diye anlamsız bir huysuzluk yapması da iyidir. Tutulan boyun, uyuşan ayaklar ile garajlarda bavul kapmaca, servis yakalama, taksi kapma rüyadan uyandıran anne sesi gibi sinir bozucudur.
kimileri için bir işkence, kimileri için ise bir şenlik havasında geçebilecek anlardır. kişiye verdiği haz yolculuğun süresiyle doğru orantılıdır. istanbul-rize yolculuğu yapan biri için istanbul-kocaeli seyahati yolculuktan sayılmaz. on iki saatten kısa sürenlere yolculuk denmez, denemez.
yolculuğun kendi içinde çeşitli kriterleri vardır. şöyle ki..(bir istanbul-rize yolculuğu baz alınmıştır.)
yazıhanede beklemektesinizdir. her gördüğünüz aracı "acaba benimki mi?" diye karşılarsınız. sonunda sizinki de gelir. alel acele bavullarınızı yerleştirmeye çalışırsınız. "aman ezilmesin, koç dikkat et kırılacak eşya var!" dersiniz. otobüse attığınız ilk adımlar beraber ter, benzin ve bilumum kokuların bileşimi genzinizi acıtır. koltuğunuzu bulur, oturursunuz. dandik bi firmayla seyahat edecek olursanız oturdugunuz koltugun baska bi kişiye daha satılmış olma ihtimali vardır.
(bkz: lüks karadeniz)
sonunda yolculuk başlar. manzara güzeldir. sanayii cennetimiz kocaeli doğal güzellikleriyle de gözlerinizi kamaştırmaktadır. derken saaatler geçer ve hava kararır. hemen çantanızdan mp3'ünüzü çıkarır, şarkıları dinlemeye koyulursunuz. lakin bir türlü sesini istediğiniz düzeyde açamazsınız. acaba yanımdaki herif "birader şunun sesini biraz kısar mısın?" der mi diye içiniz içinizi yer. mutlaka yanınıza bi iki mecmua almışsınızdır.
(bkz: penguen)
(bkz: uykusuz)
(bkz: milliyet)
başlarsınız okumaya. lakin bu bazı bünyelere ters gelebilir. öyle kişilikler vardır ki tek harfe göz atsalar hemen mideleri kalkar.
(bkz: genco)
bi an önce akşam olsa da doya doya dışarıyı seyretsem dersiniz. istediğiniz sonunda gerçekleşir. sadece ışıkları sayesinde varlığını anlayabildiğiniz köyler kasabalar, belki hayatınız boyunca bir daha hiç göremeyeceğiniz yerler gözlerinizin önündedir. büyük minettir. "doya doya seyredeyim şu manzarayı" dersiniz. demesine dersiniz ama yolculuğun verdiği yorgunluk ve bi öncekini gecenin uykusuzluğu cezayı keşmiştir size. göz kapaklarınıza söz geçirmek namümkündür. uykuya dalarsınız. derken bi tuhaflık hissedersiniz. "noluyo lan?" demeye kalmadan gözlerini acarsınız. camdan dışarı bi göz attıgınızda lokantayla karşılaşırsınız. jeton geç de olsa düşer. dinlenme tesisindesinizdir. "hay s.keyim böyle şansı!tam da uykunun en tatlı yerinde olmaz ki..." dersiniz. "en iyisi uykuya devam" diyemezsiniz, yemez çünkü. ya kalan yolculuk boyunca tuvaletiniz gelirse? bu korkuya da yenik düşer, it gibi titreyerek de olsa dışarı çıkarsınız. karadeniz'in hırçın dalgalarının yolladığı serinlik bi an olsa da hoşunuza gider. istakamet b.k kokulu tuvaletlerdir. işinizi halleder çıkarsınız. etrafta gözleme+ayran, yarım ekmek döner+cola satan işletmeler görürsünüz. "para tuzağı lan bunlar, ayak üstü adam s.kiyolar!" der, almazsınız. otobüsünüzü bulur, oturursunuz koltuğunuza. başlarsınız seyretmeye güzel denizi, karadenizi...sonra ver elini rize...
kıçların korkulu rüyası.
işte başlıyor yine yeni bir yolculuk. biletler ayrıltılmış. bi kaç gün içinde alınacaklar. firma daha önce hiç denenmemiş. numaralar da en dandikten, yolcu milletinin "illallah!" diyerekten kactıgı numaralar. 41 - 42. otobüsün kalkış saati de bi değişik. akşam 8. daha önce hiç o saatte otobüse binmişliğim yok. ha istanbul'da bindim orası ayrı. gecenin 2'sinde de bindim de şimdi konumuz o değil... akşam sekizde binersek...hımm...* demek ki -bolu tünelinin yolu kısalttıgını da varsayarsak- gündüz 3-4 civarı rize-çamlıhemşin'de olacagız. işin ilginç yanı akşamın o saatinde otobüse binmem sonucu daha önce sadece geceleyin yanan bir kaç ışığını görüp var olduklarını anlayabildigim illeri gündüz gözüyle görecek olmam. nereler bunlar efendim? misal çorum, amasya, samsun, ordu. lakin bu iller memleketi olan yazarlarımız hiç kızmasınlar * bu illerden gecmeyi hiç sevmem. arkadaş yolda virajdan başka bi b.k yok. halbuki kocaeli, sakarya, bolu öyle mi? * dümdüz ovalar, göz alabildiğine geniş mısır tarlaları, "lan bak lan bak! ineklere bak!" diyerek sanki daha önce hiç inek görmemiş gibi gösterdiğiniz sürüler... kelimeler kifayetsiz anacım kifayetsiz... *

şimdi burda muhtemel bi yolculuktan bahsederken hiç yolculukların demirbaşlarından dinlenme tesislerini es geçmek olur mu? olmaz tabi. caiz değil. yolculuk saatim değişik oldugundan muhtemelen kaptanın ugrayacagı tesisler de farklı olacak. o kadar gidip gelmişim ki ezberlemişsim resmen hangi tesis nerdedir diye. gerçi aynı istikameti kullananlar da bilirler. ilk tesis bolu'daki akabe dinlenme tesisidir. istanbul'a, medeniyete yakınlıgından mıdır bilinmez en temiz, en göze hoş gelen tesis de o'dur. diğer tesislerin ismi şimdi aklıma gelmedi. hah geldi bi tane. hüsam dinlenme tesisi. samsun'daydı galiba. neyse konu cok dagıldı... ne diyoduk? heh dinlenme tesisi. arkadaş ne çeşit var, ne çeşit... muslugu olmayıp suyu koca bi tankerden akanı mı dersin, kabine girer girmez nah kolum kadar b.ka rastladıgını mı dersin... hangi birini anlatsam? neyse tuvaletlerden bu kadar bahsetmek yeter, midem kalktı. gelelim restaurantlara. penguen okuyanlar bilir, orda seyit ali aral diye bi adam var, güzel tavsiyelerde bulunuyo. gecen bi sayısında demişti ki "arkadaş eger dısarıda yemek yerken yemek sana aşırı tuzlu gelirse anla ki işte bi b.kluk vardır, çünkü tuz yemeğin dandikliğini kamufle eder. ekşidir, kokmuştur, hafiften bozuktur. basarlar tuzu, al sana mis gibi musakka!" işte bu yüzden burada bi şey yememenizi tavsiye ederim. lakin illa ki yiyeceksiniz bi çorba için cıkın, gerçi ona da "yemegin lezzetini veren yagıdır koç!" diyerekten bocalıyolar sanayagını ama neyse...

dinlenme tesisinden cıktınız. koltuklarınızdaki yeriniz aldınız. * tam o an ilginç bi şey olur. muavin en ön koltuktan başlayarak sırayla herkese kolonya ikram etmeye başlar. hep düşünmüşümdür "niye?" diye. bir tane dışında beynim başka bi ihtimal bulamadı. o da şu: galiba bazı öküzler * tuvalette kukularını ya da malafatlarını elliyolar. sonra da suya sabuna dokunmadan çıkıp gelip pişkin pişkin kuruluyolar koltuklarına. heralde muavinler derslerini cıkarmışlar gide gele. bakıyolar bi süre sonra otobüsün içinden tuhaf kokular yayılmaya başlıyo, o gün bugündür hizmet ayagına yatıp kolonya ikram eder olmuşlar. ha bi de su da ikram ediyolar, o güzel bi şey... itirazımız yok.

otobüslerde vakit gecmez arkadaş. s.ksen gecmez. hep birbirine benzeyen yerleri izlemekten gına gelir adama. yıllarca hep "bi ipod'um olsa koyardım binlerce parcayı içine, dinlerdim yolculuk boyunca derdim" ama olmadı işte. yok bi aypot'umuz. ahanda buraya yazıyorum olcak ama. unutma bunu. ne demiştik? zaman gecmez. en ideal zaman gecirme yolu uyumaktır. evet uyumak. otobüs sizi kucakta hoplatır gibi sarsarken briç oynamayı düşlemiyosunuz heralde? bazı tipler gazete okurlar, bulmaca çözerler. iyi de ederler. lakin siz uyuyun.o bulmaca çözenler "bakın ben öyle öküz trene bakar gibi dısarıya bakmıyorum, faydalı faaliyetlerde bulunuyorum." ayaklarına yatanlardır. kanmayın. uyuyun siz uyuyun...

otobüs yolculuklarının en can alıcı noktası gece saatleridir efem. biliyorum bu konu üzerinde cok durdum. "sana ne y.rramm?" derdim ama demeyecegim, terbiyemi bozamam. evet gece saatleri. kaptan tüm ışıkları kapatmış, sadece ortalıga loş bi aydınlık veren yeşil minik ışıkları açık bırakmış. o da heralde tabiri caizse gecenin köründe herifin tekinin kitap okuma istegi tutar diye... yukarıda bahsetmiştim. en iyi zaman gecirme yöntemi uyumaktır efendim. hele gece mis gibi uyunur, tabi bi sartla: uygun bi uyuma pozisyonunuz varsa, bi de özellikle cam tarafındaysanız. arkadaş bazı tipler vardır, koridor tarafında oturur, horul horul uyurlar, s.ksen de uyanmaycak gibi, nasıl becerirler anlamam. sen cam kenarındasındır, montunu katlamış yastık olarak kullanma niyetindesindir, kimseye caktırmadan ayaklarını da özgürlüğü kavusturmussundur. lakin tık yok... uyku hak getire. elin herifi rüya görüyo, hatta sayıklıyo, ya sen? mal gibi dısarıyı izle, sonra miden bulansın kus iyi mi? değil tabi. (konu dagıldı toparlamaya calışıyorum caktırma) olur ki hafiften vücüt kendini salmaya baslar, tatlı bi uykuya dalarsın, bi de bakarsın ki s.ktigimin şöforu dinlenme tesisine gelmiş. "ulan sırası mı şimdi dersiniz?". lakin ne fayda?

devamı az sonra...
21 ayda otobüsle iki şehir arasında 17.000 km yol gidip gelinince pek de albenisi kalmayan bir yolculuk türüdür.
sona erdiğinde muavinin yolculara geçmiş olsun dileklerini sunduğu yolculuk türü. bi kişide çıkıp teşekkür mahiyetinde geçirenler sağolsun demez.
bütün yolculuklardan zevkli olan yolculuktur. O muavinin "çay, gayfe, meşrubat" demesini uçaktaki seksi hosteslere değişmeyecek insanlar vardır. birde otobüsleri seviyorsa o tıs tıss sesleri seksi hostesin vermesinden daha fazla zevk verir. Siyah güneş gözlüklü kaptanı unutmamak lazım.
mekani olmadigini dusunen bunye icin en guzel yolculuk cesididir, keske hic bitmese denilir. binis ani en nefret edilen andir, hele de on kapidan binilmisse. ayar oluyorum birader, butun otobus bakiyor, ne var olum, hic mi otobuse binen gormedin lan? her neyse efendim. binersiniz, cekilirsiniz kosenize. yaninizda baska birisi varsa davranislarinizla "hoca benden uzak dur, yalniz kalmak istiyorum bu sefer" mesaji verirsiniz. takim taklavati* hazirlayip cam kenarindaysaniz, baslarsiniz disariyi izlemeye. zaten koridor tarafindaysaniz gidin olun, niye bindiniz?

uzun olani makbuldur, mumkunse 3-4 gun surmelidir. oha diyeceksiniz, gelin sizi terminale gotureyim ben; 20 gun otobus yolculugu var buralarda. turkiye icin en ideal seyahat hedeleri ise soyle olabilir, "ne kadar uzak acaba?" diye paraya kiyip denemis biri olarak,

istanbul - van: 24 saatte gitmistim. van'in daglari tepeleri gorulmek, iran sinirina dil cikarmak, mahalle cocuklariyla kizkaciran patlatmak icin gidilebilir. en fazla 2 gun kalinmalidir. yer sorunu yoktur, en kaliteli otel koy evi gibidir ve ucuzdur. halki cok misafirperverdir, rastgele caldiginiz bir kapiyla 2 gun kalacak yer bulabilirsiniz zaten.

istanbul - adana: kebap yemek icin, adana'yi gormek icin tercih edilesi seyahattir. yillar once 15 saatte gitmistim, simdi daha hizlidir tabi otobusler.* adana iste, nesini anlatayim, gidip gorun yahu.

istanbul - trabzon: trabzon dedik ama, orta ve dogu karadeniz'deki herhangi bir yer olabilir. sahsen gitmedim fakat gitmeyi isterdim. karadeniz'in tum guzelliklerini gorup bir de uzerine gidis-donus en azindan 30 saat yol gitmek pek zevkli olacaktir.
paran yoksa genelde en fazla kullanılan seyahat şeklidir efendim. ama diğer ulaşım şekillerinden daha fazla keyif de verebilir.hele de cam kenarında oturuyorsanız. yılmaz erdoğan'ın da dediği gibi soğuk ve şehirlerarası otobüslerin dışarıya en bakılası bölümüdür...ordan bakıldığında kişi çeşitli hayallere dalar ya da anılarını tekrar tekrar koyun ve ineklere bakarak yaşar, anılarının sahibini onlara benzeterek gülümser...
nadir olarak torunlarına sevgili bulmaya çalışan yolculara sahiptir. bütün aile biriyleri anlatıldıktan sonra "al bak bu da torunum." diyerek cüzdandan vesikalık fotoğrafı çıkaran teyze yorum bekler. gülümseyip kırmamak lazımdır saygı değer yolcuyu. vay be torunu da torun maşallah dense de söyleşinin boyutu değiştirilmelidir. saatler geçer, yol biter.. iner, gülümser, oh çekersiniz..
kıl dönmesi nedeni yada bu durumdan müzdarip kişiye acı veren yolculuk.
eğer kıl dönmesi problemiyle uzaktan yakından bir alakanız varsa -ki ihtimal bile varsa- bu dediklerim probleminiz olduğuna işarettir.

yolculuk sırasında kuyruk sokumunuzda arada sırada acı hissedeip poponunuzun yerleşme şeklini değiştime gereği duyarsınız. bu gibi durumlarda doktorunuza başvurunuz.
acayip zevkli birşeydir ama zırt pırt yaptığınızda da bıktırır. * *
koltuğa sığamayacak kadar uzun boylular için sanki iki bacağını kaybetmiş gibi hissettiren bir uyuşmaya neden olan, öndeki kişinin koltuğu geri yaslamasıyla nerdeyse önde oturanla akraba olacak derece yaklaşan, ne yaparsa yapsın uyuyamayan üstüne üstelik yanındaki yol arkadaşının horlamasına maruz kalan, mola yerlerinde ihtiyacını otobüs kalktımı kalkıcakmı diye düşünmekten rahat gideremeyen ve yolculuk bittiğinde çok şükür, bidaha binersem vb.. gibi söylemleri söylşettiren yolculuk türüdür.
eğer istanbul trafiğinde yapılıyorsa yorucu ve sıkıcı olan eylemdir. hem trafiğin durumundan dolayı yarım saatte gideceğiniz bir yere 1 saatte gidersiniz hem de otobüslerin kalabalıklığından dolayı oturacak yer bulamazsınız. hatta oturmayı bir tarafa bırakın, ayakta da zor durursunuz. iste istanbul'da yolculuk böyle lanet bir şeydir. ama tabii ki günün her saatinde durum aynı değildir. o yüzden, yolculuk sırasında faydalı bir şeyler yapılabilir. kitap okumak gibi. zira eğer her gün yolculuk yapıyorsanız, günde 10 sayfa dahi okusanız faydası olacaktır.
Yanında oturanla sürekli temas içinde olduğunuz zaman dilimidir.
ilk inenlere imrenilerek bakılan, asla bitmeyecekmiş gibi düşündüren uzunlukta yolculuktur.

ıssız bir dağda tuvaletiniz gelince şöföre söylersiniz, çevrede hiçbir benzin istasyonu veya dinlenme tesisi olmadığından sizi indiriverir. annenizin ısrarlarıyla otobüsten fazla uzaklaşmadan, minnacık bir kayacığın arkasında ihtiyacınızı gidermek zorunda kalırsınız. fakat o da ne! bütün otobüs neden durduk edalarıyla çevresine bakmaktadır ve sizi gördükleri anda siz ihtiyacınızı giderene kadar gözgöze kalmak zorundasınızdır. otobüse bindiğinizde herkes sizi izlemektedir ve herkese rezil olmuşsunuzdur. o insanların bakışları altında eşofmanınızı fazla çekemediğiniz için paçanıza kaçırmışsınızdır. zaten ayağa kalkarken otobüsün bir kısmı sizin baldır kısmınızı biraz olsun görmüştür. artık bu mahrem yerlerinizin de görünmesiyle akraba sayılırsınız ve alaylı gözler sizinle sohbet etmeye çalışır. sağolun sevgili vatandaşlarım!
i.e.t.t ile yapılıyorsa sıkıcı,şehirlerarası ise mikici..
güzel bir müzik eşliğinde dışarı seyredilerek vakit geçirilesi yolculuktur. bir de yanında hoşsohbet bir insan oldu mu en uzun yolculuklar bile keyifle geçer.