bugün

kuvva-i milleye ruhu 1923 de kalmıştır. kemalizm ise 1923 de başlamıştır.muasır medeniyyetler seviyesine gelmememiz yönündeki en büyük engel. (bkz: demokrasi)
kemalizm'in bugün geldiği nokta; "ataürk yaşasaydı fenerbahçeli olurdu" ya da "atataürk yaşasaydı x partili olurdu" şeklinde bir akıl yürütme metoduyla beslenen, "kendine mal etme" politikasıdır. atatürkçülük söyleme, eyleme, siyasi/sosyal maddi varlığına kılıf hazırlama, onu olumlama niyetindekilerin usanmadan nerdeyse yüz senedir ağızlarından düşürmedikleri sakızdır. vatan temalı nutukların, bu kadar milliyetçi histeriye sağcısı solcusu farketmden boğulmuş bir memlekette atatürkçülük arka planı ile yutturulması en kolay yol gibi görünüyor zaten. atatürkçülük aslında batı tipi bir ilerleme ile birlikte despotizme varacak kadar keskin ve nettir. demokrasi kefesi adına daima eksik ve sürekli yüsek milli menfaatler denilen meretin ve aslında baskıcı bir 'olamayan kavramlar bütünün' ağır bastığı bir terazidir.

bir türlü aşılamayan laiklik meselesi aslında ataürkçülük veya kemalizm denilen şeyin tek ve net özetidir. bugün 1950'lerin demokrat parti iktidarının üzerinden geçen onca seneye rağmen bir numaralı gündem maddesi hala laikliktir. kemalizm laiklik ilkesi ekseninde koca bir yüzyılı devirmesinin sebebi arka planının kofluğundan ileri gelir. çünkü kemalizm sonradan halk üzerinde tahakküm kurmak niyetindekilerin uydurduğu bazı ayetler bütünüdür. atatürk'ün kemalizm'e bakış açısı ne olurdu çok merak ediyorum. biz atatürk'ün ağzından çıkan her cümleyi "türk şöförü en asil duygunun inSanıdır"a kadar götürüp birer sembol, birer özdeyiş halinde ufak haplar şeklinde paketleyerek bu milllete yutturmaya çalıştık senelerce.

atatürk'ün herhangi bir konudaki görüşünü bir sözü ile anlamlandırıp kafamızı kuma gömüyor hayalimizde yarattığımız bir atatürk ve kati doğrular silsilesi ile mutlu mesut yaşıyoruz. atatürk doğru ve yanlışları ile bir siyasetçidir. yanlışları da her insan/siyasetçi/devlet adamı/ komutan vs gibi en az doğruları kadar çoktur. atatürk aynı konularda dahi kısa sürede değişkenlikler gösterebilirken, kendi kendini siyaset gereği tevil ederken kendi yarattığımız atatürk imgesine tapınmak nasıl bir aymazlıktır şaşırıyorum.

evet bir ideoloji değildir kemalizm. belki bir sentezdir. batılı modernleşme modeli ile otoriter devletçiliğin- devlete tapınmayı "aman allah devletimize zeval vermesin" ile gayet net formulüze edebiliriz- sentezi olabilir ama asla bir özgürlükçü demokrasi modeli değildir. hernedese bugün kemalizmin karşısında olmak, ona eleştiri getirmek liberal veya şeriatçı olmak gibi iki uç nokta ile yaftalansa da sol'un atatürk'ü iyi analiz edip sırtını bu kapitalist/otoriter devlet örgütlenme biçime dayamaktan ziyade kökenleri marx'a kadar giden sosyalist örgütlenme fikrine odaklanması gerekir.

sol kemalizm'i bir çeşit ilkeler yığını olarak kakalamaya çalıştıkça 12 eylül modelinden bir adım ileriye gitmesi mümkün gözükmemektedir. askeri darbeler de daima kemalimzden beslenir ve onu çıkış noktası olarak alarak 'kutsal devletçi' yapılanmayı olumlamaya girişir. ortada bir cumhuriyet sorunu varmışcasına cumhuriyetçilik diye bağırmak ve en mühim mesele olan ordu-siyaset göbek bağını koparamamak en büyük eksikliğimiz. türkiye'de en büyük sorun çok partili demokratik modele geçilmesinden nerdeyse yetmiş sene sonra bile hala militarist yumruğun tepemizde olması, kemalizm ile halkın uyutularak askere açık kapılar bırakılmasıdır. kemalizm'in militarizmin, 12 mart'ın, 12 eylül'ün demokrasi üzerindeki demokles'in kılıcı askeri diktanın beslendiği ve nemalandığı en büyük kaynak olduğunu görmemek için ya saf ya da çok iyi niyetli olmak gerekiyor. bu halk senelerdir kemalizm maskesi ile uyutulmuş içinde süpriz yumurta olarak bekleyen asker bu yumuşak karnı çok güzel sömürmüştür. türkiyede demokrasi sorunu ana meseledir. kemalizm'i aşamadığımız sürecede olmaya devam edecektir. türkiye'de ordunun hakimiyeti ana meseledir. demokrasi meselesi ile tek yumurta ikizidir. darbelerle, muhtıralar geçen bir yüzyılın ardında arpa yol katedemeyen türk demokrasisi kemalizm ve 'cumhuriyet elden gidiyor' masalı ile uytulmaktadır. artık atatürk'ü dahi aşan bu kemalizm meselesi bir kenara bırakılmalı, çağımızda gericiliğe denk düşen tüm bu kavramlar kutusu kemalizm'e tapınma faslı bitmelidir. yoksa bir yüz sene daha yerimizde sayacağımız aşikar.
Dünya'daki ilk ulusal kalkınma modelidir.
bir batı izmidir. anadolunun tezek kokulu şehirlerinde hiçbir anlam ifade etmez. ülkenin batısı ile doğusu arasındaki uçurumun çapını gözler önüne serer uygulamadır. esasen uygulama bile denemez; şakşakçılığının yapılmasından öte nemalananlar haricinde kimse nemalandığının tahsis ettiğinin oklarından ziyade bir bilgiye sahip değildir. uzuuuuun uzun döktürebilirim buraya ama, uludag sozluk okumuyor kardeşim, nonstop yazıyor.
jakoben duruştur.
ne anadolu milliyetçiliği ne de atatürkçülükle ilgisi vardır.

teori de ne kadar atatürkçülük ve kemalizm ayrımına gidilmese de sert çizgilerle birbirinden farklıdır.
kafasını, başörtüsü ve türban arasındaki farkları bulmak için yoranların ideolojisi.
ideolojilerin dar kalıpları , dogmaları içine sokulamayacak bir düşünce sistemidir. söyle ki kemalizm devrimcidir gelişmeyi esas alır.
hiçbir şekilde, hiçbir zeminde uzlaşma taraftarı değildir. ideolojiler üstü konumu itibariyle aşağıda yer alanlarla uzlaşmaya çalışmak seviye meselesini haddinden fazla önemsediğindendir. vay yavrum vay. neşeli gençlik işte.
türkiye'de her şeyi olduğu gibi bu kavramı da putlaştıran bunun içini boşaltanlar vardır.

(bkz: mustafa kemal i putlaştırmak)
Kemalizmin yetersizliğini ve bazı alanlardaki başarısızlığını ima eden yaklaşımlar, bir anda yerini Mustafa Kemal övgüsüne ve modernlik kanıtlamasına bıraktı. Ne yazık ki bu 'yeniden sahiplenme' psikolojisi annesinden fazla zaman uzak kalmış bir çocuğun güven ihtiyacını akla getiriyor. Bayram demeçlerinden aşina olduğumuz kalıp cümlelerle kemalizmin katkıları sıralanırken, herhalde ortak bir ayinin güven tazeleyen birlikteliği yaşanmakta.

Gerçeklik tabii ki öteki uçta değil... Kemalizmin bu topluma mutlak anlamda bir gerileme yaşattığını söyleyen zaten kimse de yok... Ama bu ideolojinin topluma mutlak anlamda ilerleme yaşatmış olduğunu söylemenin de dindarca bir önerme olduğunu artık görmekte yarar var. Birçok 'modern' uygulamaya paralel olarak tek parti döneminde bütün milletvekillerinin 'önder' tarafından seçilmesi, iktidar partisinin il başkanlarının aynı zamanda vali olarak atanmaları, iktidarı tedirgin eden fikirlerin hiçbirine ve özellikle laik kesimden gelenlere müsamahanın olmaması eğer bir 'ilerleme' belirtisi ise diyecek yok...

Kemalizmin modernliğine sığınanlar modernliğin ne olduğunu bile bilmiyor. Onu günlük hayatın ve kurumsal yapının 'ileri' bir görünümü, uygulayanın kimliğini 'ileri' taşıyan bir medeniyet koşulu sanıyorlar. Bu yüzeyselliğin ardında modernliğin zihni yapısına ilişkin derin bir cehalet var ve kendilerine 'kemalist' diyenlerin en belirgin ortak noktası da bu cehaleti paylaşmaları... Çünkü modernlik zihniyet açısından monolitik ve tutarlı bir bütünsellik arzetmez. Dayandığı iki ayaktan biri göreceliliği ön plana alarak bireyi meşrulaştıran bir felsefi geleneğe dayanır. Buna göre doğruların kimsenin tekelinde olmamasına karşın, her birey kendince ve kendisi için doğruya vakıf, rasyonel bir kişidir. Dolayısıyla düşünce özgürlüğünün önünde hiçbir meşru engel yoktur ve toplumsal özgürlükleri baskı altına alan yönetimler de son kertede topluma zararlıdır...

Açıktır ki kemalizmin Batı Aydınlanmasının özü olan bu bakıştan nasibini aldığı pek söylenemez. Ancak diğer taraftan modernlik de sadece bu zihni temele dayanmıyor. Hatta ikinci felsefi ayağın tam tersi yönde olduğunu söylemek bile mümkün... Çünkü modernlik aynı zamanda otoriter zihniyetten de beslenir ve ulus-devlet fikrinin, milliyetçi ideolojinin, devleti koruyan laiklik anlayışının ardında devlet ile toplum arasında kategorik bir hiyararşi arayışı vardır. Böylece doğruya sahip olan liderlerin yüceltildiği, toplum için neyin iyi olduğunun devlet tarafından saptandığı, meşruiyetin ancak resmi ideoloji içinde mümkün olduğu otoriter bir bakış ulusal kimliğe yedirilir... Kemalizm modernliğin bu karanlık yüzünü tarz olarak benimserken, aydınlık yüzünün ima ettiği değişiklikleri de epeyce yüzeysel bir biçimde hayata geçirdi. Modernliğin özgürlükle olan bağının kamufle edilmesi ise 'bağımsızlık' söylemi sayesinde oldu ve özgürlük bağımsızlık için verilen bir tavize indirgendi. Ne var ki söz konusu bağımsızlık için gerçekte yaşanmış olanların yetersizliği yüzünden tarih de abartılarak, mesele 'emperyalizmle savaşa' kadar gitti...

Bugün elde kalan, içi boşalmış bir devletçiliğin ötesinde maalesef fiktif bir tarih anlayışıdır da... Oysa dünü ve bugünü otoriteye teslim eden toplumların iradi bir geleceği de olamaz. Gelecek korkusu ise gerçekte kendinle karşılaşma, kendi üzerinde düşünme korkusudur. Buna karşılık söz konusu korkuyu aşmak olgunlaşma, reşit olma sürecinin önünü açar. Sizce bu toplumun da artık büyüme zamanı gelmedi mi? *
feodal devletten ulus devlete geçiş aşamasında, ulus devleti kurmaya ve örgütlemeye yönelik olarak oluşturulmuş olan ilkeler bütünü ve bu ilkeler çerçevesinde yürütülen tüm sosyal reformlar Kemalist ideolojiyi oluşturur.

Pek çoklarının hala göremediği ancak Atatürk ve arkadaşlarının öngörmeyi başardığı şeyler şunlardır:

-Tarım toplumu son bulmuştur, feodal dönem bitmiştir.

-Kimliklerin "millet" yani dini cemaatlere aidiyet temelleri üzerinden tanımlanması sona ermiştir.

+Bu iki temel gerçek etrafında dünyanın yeni döneminde sanayi toplumu şekillenmektedir.

+Sanayi toplumu ile birlikte kimlikler cemiyet aidiyeti temelleri üzerinden "vatandaşlık" kavramı ile değişmektedir.

türkiye'nin son dönemdeki laiklik ve anayasa tartışmalarında konusu geçen Atatürk ilke ve inkılapları Osmanlı halefi olarak görülen Türkiye ulus-devletini kurmak amacını taşır.

Ulus ötesi devlet yapılarının tartışıldığı bu günlerde, hala ulus-devlet olmayalım, ilkeleri kaldıralım diyenlerin göz ardı ettikleri en temel unsur, çağcıl yapılar ve oluşumlardır.

Anayasa hukuksal bir gelenektir ve değiştirilmesinden ziyade geliştirilmesi gerekir.
akp zihniyetinin yüzde 47'den güç alarak saldırmaya başladıkları ilk hedeftir.

(bkz: dün bir bugün iki)

(bkz: geçmez bu beş yıl)

(bkz: zorla kaşınmak)
eceli gelen köpek cami duvarına işermiş**
atatürkçülük ile arasında uçurum olan düşünce biçimi.

atatürkçülük temelinde atatürk'ün yaptıklarını onaylamaktır.

kemalizm ise atatürk'ün yaptıklarını koruma temellidir. işte bu noktada da sorunlar doğurur. çünkü bir tane atatürk yoktur, bir çok atatürk vardır.

(bkz: hangi atatürk)

daha atatürk'ün neyi neden yaptığını anlayamazken, daha birşeylerin tanımını bile yapamazken peşine takılıp gitmek doğru değildir.

biraz örneklemeye çalışayım;
atatürk emperyalizme karşı mücadele vermiştir, ancak özelleştirme de yapmıştır. atatürkçüler bunu onaylar doğru yapmıştır der, çünkü ülkende üretim yoktur, teknoloji yoktur, şudur budur.

aklı evvel zihniyet ise atatürk özelleştirme yapmıştır, o zaman biz de yapalım özelleştirme iyidir demek de kemalizm'dir.

gibi bir çok örnek sayabiliriz. kısacası atatürkçü biri atatürk'ün yaptıklarının o döneme göre doğru olduğunu savunur, kemalistler ise idame ettirme çabasındadır. doğal olarak bir kemalistin dediği genelde diğerini tutmaz. çünkü atatürk'ü anlamak sanıldığı kadar kolay değildir.

kemalizm'i sistem olarak gören zihniyet de vardır, kemalizm asla bir sistem değildir, yönetim biçimi değildir. ama herkesin kemalizme sarılma çabası vardır. o kadar ki, chp kemalist olduğunu iddia eder, mhp kemalist olduğunu iddia eder, demokratik sol parti kemalist olduğunu bazen iddia eder, demokrat parti kemalist olduğunu iddia eder, saadet partisi bile zaman zaman kemalist olduğunu iddia eder, ak parti de kemalist olduğunu iddia etmektedir. kendilerine göre kemalistlerdir, çünkü bir zamanlar atatürk'ün yaptığı bir şeylere sarılırlar. dolayısıyla da ister istemez gerçek görüşü bölerler, ucundan tutarlar köşeye çekerler. bu kadar taban tabana zıt olan görüşlerin hepsinin adı kemalizm olur?

neticede bu gün atatürkçüyüm diyen bir çok insan bile aslında kemalisttir, bu da körü körüne inanmaktır çünkü tek bir kemalizm yoktur. atatürk'ü söyledikleriyle anlamak, yaptıklarıyla değerlendirmek çok zordur.

bu konuda kendi söylediklerini de okursak, ne demek istediğim daha iyi anlaşılacaktır.

"ben, manevi miras olarak hiçbir nass-i kati, hiçbir dogma, hiçbir donmus ve kaliplasmis kural birakmiyorum. benim manevi mirasim, bilim ve akildir.

benden sonrakiler, bizim asmak zorunda oldugumuz çetin ve koklu guçlukler onunde, belki amaçlara tamamen eremedigimizi, fakat asla odun vermedigimizi, akil ve bilimi rehber edindigimizi onaylayacaklardir.

zaman hizla donuyor, milletlerin, toplumlarin, bireylerin mutluluk ve mutsuzluk anlayislari bile degisiyor. boyle bir dunyada, asla degismeyecek hukumler getirdigini iddia etmek, aklin ve bilimin gelisimini inkar etmek olur.

benim, turk milleti için yapmak istediklerim ve basarmaya çalistıklarim ortadadir. benden sonra, beni benimsemek isteyenler, bu temel eksen uzerinde akil ve bilimin rehberligini kabul ederlerse, manevi mirasçilarim olurlar.”
zamanımızda Atatürk ilkelerini uygulama ve geliştirme güdüsü olmaktan çıkmış bu ilkeleri Kemalizm adı altında gelişmeye ve değişmeye kapatmış siyasi düşünceler bütünüdür.
(bkz: yukarıdan devrim)
bilime dayanan çağdaşlaşmayı hedef alan düşünce biçimidir.

bazılarının zamanı geçti eskidi geride kaldı demesi bilimi çağdaşlığı kabullenememesindendir.

(bkz: ilk hedefiniz kemalizm ileri)
askeri bir anlayış, halk destekli gerçekleşmiş darbedir. ideoloji evresine geçebilmesi için atlatması gereken bir çok merhale bulunmasıyla birlikte dönem için gerekliliği yadsınamaz. dış tehditlerin yanı sıra feodal yapının ortadan kaldırılmasını hedeflemiş ve ulusal mücadele neticesinde başarılı olmuştur. yönetim biçimi olarak demokrasiyi, ekonomik idare içinse karma ekonomik sistemi temel almıştır.

(bkz: bir asker olarak mustafa kemal)
bağnazlığa bu denli meyilli bir başka -bırakın ideolojiyi- din dahi yoktur.
makro atatürk milliyetçiliğidir.

edit: atatürk ün milliyetçilik anlayışı bu değildir o ayrı..
"kabe arabın olsun, bize çankaya yeter" dizelerine gönülden iman etmiş kişilerin özümsediği ideoloji olmakla birlikte özünde dindir. lakin günümüzde çankaya da arabın olmuştur.
kemalizm ile alakalı en net ve doğru tespitlerden birinin bir çinli, uluslararası 10. istanbul bienali küratörü hou hanru tarafından yapılması son derece ilginç. çok kısa ve yerinde bir kemalizm özeti yapmış. her cümlesi üzerine oturup uzun uzun konuşabileceğimiz türden hem de. şöyle demiş;

"kemalist proje tarafından savunulan modernleşme modelinin yine de sisteme dahil bazı çözülemez çelişkiler ve ikilemlerle dolu 'tepeden inme bir dayatma' olması; reformların, devrimci birer araç olarak gerekli olmalarına rağmen yarı askeri bir şekilde dayatılması demokrasi ilkesine aykırıydı; milliyetçi ideoloji evrensel hümanizmin benimsenmesine aksi yönde işledi ve toplumsal bir elit önderliğindeki ekonomik ilerleme toplumsal bölünme üretti. popülist siyasi ve dini güçler, taleplerini toplumun tabanında yeniden oluşturmayı ve yönlendirmeyi ve bu talepleri kendi çıkarları yönüne çevirmeyi başardılar."

cevap olarak marmara Üniversitesi güzel sanatlar fakültesi dekanı prof. nazan erkmen 131 öğretim görevlisi adına bir kınama mesajı yayınlamış:

"son derece hassas zamanlar yaşayan ve toplumsal, etnik kışkırtmalarla karşı karşıya bırakılan türkiye'de, desteklediğimiz bir etkinlik olarak yapılan 10. uluslararası istanbul bienali'nin küratörünün bu konuda daha duyarlı olmasını ve atatürk'ün 'sanatkâr cemiyette uzun cehid ve gayretlerden sonra alnında ışığı ilk hisseden insandır' sözündeki gibi, bu duyarlılığı taşıyanların 'sanatçı' denmeye layık olabileceğini hatırlatıyoruz."

hou hanru'nun tespitleri ve kısa ama içi dolu kemalizm izahından sonra 131 tane öğretim üyesi bir araya gelmiş ve sadece şunu söyleyebilmişler. helal olsun hepsine. tek bir argüman, tek bir fikir, tek bir karşı sav yok. sadece aynı "millet olarak birlilk ve beraberliğe en çok ihtiyacımız olan şu günlerde..." kalıbı gibi aman hassas dönemdeyiz susalım mantıksızlığı. ne zaman konuşuldu ki bunlar şimdi susalım. ne zaman hassas değil ki memleketin ahvali. sanki konuşulup tartışılabilen birşeymiş gibi kemalizm "aman yeri değil, zamanı değil" yüzeyselliği. çürütün söylediklerini haydi 131 tane koca koca profsörler, doçentler. elin çinlisi gelmiş bizi bizden daha iyi çözmüş, daha iyi tahlil etmiş. utanın yahu. bir de adamın sanatçı titrini elinden alma gayreti içerisindeler. layık görmüyorlar. etyen mahçupyan nur serter için bu kadının bilimden ne anladığı konusunda derin şüphelerim var demişti. bende aynı şüpheler içerisindeyim. güzel sanatlarla iştigal eden insanlar, 131 tanesi birleşmiş kemalizme dokundurmayız, dokunanu afaroz ederiz ilkelliğindeler. ilim çin'de de olsa gidip alınız diyor ya hani, bak adam ayağınıza kadar getirmiş zahmet edip onu alıverin bari.
"kemalizm eleştirilemez mi ? eleştirilir tabi ki." diyorlar daima.

bok eleştirilir afedersiniz. al bak adam gayet düzgün bir terminoloji ile meramını ifade etmiş ama maşallah bir sövmediğiniz kaldı diyecem ama onu da yapmışsınız. ne sempozyumundan bahsediyorsunuz yahu. bir ideolojiyi, bir fikri, bir dünya görüşünü eleştirmek, üzerine fikir yürütmek, tartışmak için sempozyum toplanması gerekiyor öyle mi. komik olmayın. seksen senedir iliklerimize işlemiş, ne yöne dönsek suretini gördüğümüz kemalizm; bu denli hayatın içine gark olmuş, bu denli her köşe başına sinmişken şimdi bir de eleştirilmesi için kriterler mi belirleyeceksiniz. bir kahvehanede de eleştirilir, bir bilgisayar başında da, bir dost sohbetinde de. öyle sosyologlar, tarihiçiler konuşsun zırvalarını de geçelim. benim zihnime kök salmış, bana ilkokuldan üniversiteye kadar aynı ezberleri zorla pompalamış, dünyaya bakışımı idefiks bir çembere kıstırmaya çalışmış, yirmibeş senedir peşimi bırakmayan bir ideolojiyi eleştirip eleştiremeyeceğimi dahası bunu hangi platformlarda yapacağımı kimse dikte etmesin bana.

kemalizm'in demokrasiye düşman olduğunu kemalistler her defasında ispatlıyorlar. kemalizm devlet denilen aygıtı ele alış, kullanış ve ona biçtiği kutsallaştırılmış değerler vesile ile ne denli anti demokratik ve tahakkümperver olduğunu gösteriyor. tahammülsüzlük en çok ona yakışıyor. bu kadar üzerine toz konsa korkan, yamacından karınca geçse ürken bir ideoloji daha bilmiyorum ben.

küratör kemalizmi eleştirdi, dinleri, dogmalarını, peygamberlerini, tabularını, ikonlarını, tapınç nesnelerini, sorgusuz biat ettikleri fikirlerini son derece düzgün bir üslupla eleştirdi diye işine son verilsin deniyor. işte tam da bu mantık benim kanımı donduruyor. bu nasıl bir tahammülsüzlüktür. bu işte yeni çağ gazetesinin "işte o çinli" şeklinde kırmızı yuvarlak içine alıp hon hanru'yu hedef göstermesinden zerre şaşmayan aynı iptidai, aynı kalas mantıktır. bu işte kemalizmin seksen senedir kudretine zeval gelmemesi için bastırdığı, sindirdiği zihinlerin kustuğu bir faşizm alegorisidir. ben bu kadar bağnaz bir ideoloji, din, mezhep vs görmedim. ben ateistim dedğim zaman öyleyse bu adamın işine son verilsin istenmeyen adam ilan edilsin diyen bir islamcı da görmedim. dini dahi aşan bir kutsalıma dokundurmam refleksi. Çok korkunç hakikatende.

neymiş ilk önce büyük ortadoğu proojesini eleştirecekmiş. yahu güldürmeyin. böyle bir sıralama mı var büyükten küçüğe. kayserispor'u eleştirmden önce hele bir galatasaray hakkında konuşun demek gibi bir şey bu. adam kemalizm hakkında konuşmak istemiş, iki cümle konuşmuş bu kadar. ne alaka büyük ortadoğu projesi falan. nasıl bir mantık silsilesi ile işliyor zihniniz. sizin tayin etiğiniz öncelikli bir sıralama ile mi ilerlememiz gerekiyor. sosyal bilimlere bakış açınız bu kadar güdük mü. her ağzını açana önce şunu eleştir hele, önce bunun hakkında konuş diye girecekseniz söze acziyetiniz derindir.

neyi hatalı söylemiş hanru onu deyin hele bir bakalım. tepeden inme bir dayatma değil midir kemalizm. halk destekli midir yani. kemalizm devrimci değildir falan dememiş iyi bakın. ama devrim tabandan tavana değil yukardan aşşağıya doğru olmuş. sadece bir realiteyi dillendiriyor, sebebini bilmediğim şekilde devamlı red içinde olduğunuz bir realite. bunu görmemek için kör olmak lazım. halkın böyle bir talebi mi vardı, geniş halk destiği ve isteği ile mi yapıldı kemalist devrim. mesela halk latin alfabesi diye çıldırıyor, aman şapka kanunu çıksın diye deliriyor, laiklik denilen ne menem bir şey olduğunu bilmedikleri sistem için kuduryordu yani öyle mi. burada kötü bir şey yok. kemalsit devrim yukardan bir dayatmadır bu onun içindeki özelliklerin kötü veya iyi olması gibi bir şeyi belirlemez. kemalist devrimin içeriği onun tepeden inmeci dayatmacı tavrını azaltmaz. zaten honru da biz de kemalsit devrimin kazanımlarını veya zamanan göre ilerici özünü değil aynı oranda ve hatta daha fazla olan aksaklılarını, sakatlıklarını ve tüm temel çelişkileri yüzünden bir süre sonra yerinde saymaya ve hatta gerilemeye mecbur olduğunu anlatmaya çalışıyoruz. bu gün 12 eylül acısı yaşanmışsa bu kemalizm sebebiyledir. bunu mesela bir kabul edin önce. ama bu kemalist devrimin kazanımlarını alaşağı etmeyeceği gibi ondan asla ve asla da bağsımsızmış gibi düşünülemez.

kemalizmin yaratmak istediği bir insan motifi vardır. bir prototipi çoğaltmak, yaymak ister. o sebeple avrupa tipi bir aydınlanma modeli asla değildir. bir ideoloji kendini tepeye konumlayıp kendini sarsılmaz adlettikten ve tüm fikri açılımları önce kendine sadık ve uyarlanabilir olması koşuluyla ancak kabul ettiken sonra onaylayabiliyorsa bir faşizan tini özünde barındırdğı aşikardır. eğer bir ideoloji her köşe başında, her kitapta, her derste, çocuğa, öğrenciye, hocaya, memura, televizyondan, radyodan, kitaplardan resmi tarih ile hep aynı şeyi hep tek yönlü bir kanaldan pompalıyor ve çeperin dışını dikenli tellerle çevreliyorsa, dahası suç unsuru dahi adledebiliyor, kendini daima bezdirci bir tekrar ve ezberle aynı basmaklılıkta zihinlere işlemeye çalışıyorsa orası faşizm kokuyordur. hem de buram buram. aydınlanmamcı bir ideoloji dayatmaz, gösterir ve sahneden çeklilir. demokarasi ile bu denli uzak ve ona sırtını dönen, fikir hürriyeti ile bu derece kavgalı ve ondan korkan kemalizm tektipleştirmeyi ve bahçeden çalıları ayıklamayı öylesine sever ki bunun için arkasına topunu, tüfeğini, tankını da alarak aleni bir şidet ve faşizm uygulamaktan kaçınmaz.

ikinci cümleye geçelim. hanru'yu birebir özetleylim bizde.

reformların, devrimci birer araç olarak gerekli olmalarına rağmen yarı askeri bir şekilde dayatılması demokrasi ilkesine aykırıydı; milliyetçi ideoloji evrensel hümanizmin benimsenmesine aksi yönde işledi.

reformların devrimci olması ama bunun bir askeri dayatma ile antidemokratik olarak ittirilmesi konusunda neye şaşırıyorsunuz anlamıyorum. kurucu meclisin çoğu askerlerden oluşmaktadır. askerin tasfiyesi demokrasi için ilk şart olmasına rağmen hala gerçekleştirilememiştir. hala tepemizde demokrasiyi katletmekte, demoklesin kılıcı gibi özgürlüklerin, temel hak ve hürriyetlerin tepesinde asılı durmaktadır asker. Çünkü kemalizm bir halk devrimi değildir. onun ihityaçları ve taleplerinden doğmamıştır. bu onun müspet yanlarını-var ise- eksiltmez hemen zıplamayın hele bir soluklanın.

kemalizm bir parti devlet yaratma gayesindedir. devletin başında chp tek ve resmi ideolojik bastırma, sindirme ve tahakküm kurma aracı olarak tasarlanmış, özünde tek partili sözde çoğulcu bir sistem pazarlanmaya çalışılmıştır. chp devlettir, statükodur. oryaya çıkış gayesi ve süregiden zaman içerisinde üstlendiği roller daima bu yöndedir. Çok partili sisteme geçişin daima sekteye uğraması bu parti devletin kendi çevresine kümelenen elitist, asker, bürokrat ve yine devlet eliyle yetiştirilen burjuvanın iktidarı, erki ve sermayeyi paylaşamak isteme gayesidir.

"milliyetçi ideoloji evrensel hümanizmin benimsenmesine aksi yönde işledi ve toplumsal bir elit önderliğindeki ekonomik ilerleme toplumsal bölünme üretti" diyor. bir dizi ilkeler yığını getiren kemalizm bu sarsılmaz, hap şeklinde paketlenmiş ayetler dizisi ile en tepeye koyduğu milliyetçilik sayesinde, evet tam da hanru'nun dediği gibi evrensel hümanizmden uzaklamıştır. kürt sorunun en büyük nedeni de kemalizm'in içinde barındırdığı bu kuvvetli milliyetçiliktir. sırtını ona dayar. Çünkü statükonun devamı için temel gereksinim bir fetişler dizisine bağlılık ve prim yapması en kolay araç olan milliyetçiliği sınıf bilinci oluşmamış halka empoze etmektir. ermenilere yönelik olaylar, kürtlerin asimilasyonu ve hatta tasfiyesi tamamen içerdiği milliyetçi öz ile alakalıdır. milliyetçilik ile faşizm ilişkisine tekrardan girmeyeceğim, isteyen milliyetçilik eşittir faşizm başlığını açar okur. işte kemalizm bir yandan bir ideal vatanını milletini özünden çok seven insan tipi yaratırken bunun tam bir bağlılık içerisinde olması ve kemalizm dışı sapkın idealler peşinde olmaması için milliyetçiliği daima alttan alta körüklemiştir. Çünkü milliyetçilik darbelere, işkancelere, dağlardaki cesetlere ve daha bir çok şeye kılıf hazırlamak için ideal bir ambalaj malzemesidir. son derece afilliidir hem de. primitfi doğamıza en güzel oturanından. osmanlıdan bile çok daha ileri bir şovenizmi bu topraklara kemalizm sokmuştur. güneş dil teorisi saçmalıklarına ise hiç girmiyorum.

hele ki mevzubahis cümlede toplumsal elit önderliğindeki ekonomik ilerlemenin toplumsal bölünme yarattığı tesipit en net ve doğrusu herhalde. kemalist ideoloji bazı seçilmişlerin önüne ülke kaynaklarını sonuna dek açmış bir yerli burjuva yaratma gayesi ile hem partiye hem devrime yakın insanları palazlandırırken halk ile arasında o elitizm çizgisini daha o yıllarda en baştan kalınca çizmiştir. vehbi koç veya sabancı ailesi kimdir. bu insanlar nasıl bu hale gelebilmişlerdir. sermayeleri hakikaten ufak bir bakkal dükkan mıdır. saf msınız bu kadar. neden ülkenin en zenginleri, tüsiadları, işadamaları, koçları, bokları püsürleri en büyük kemalizm destekçisidir. devlet kimi zaman azınlıkardan zorla topladığı kimi zaman halkın belini büküp sırtlandığı biriken sermaeyi ufak bir zümereye dağıtarak sonradan bir oyun hamuru gibi şekil verilmiş sınıflar yaratmıştır. burjuvazi böylece devlete entegre edilmiş arpası sağlam tutularak beni sen yarattım söylemi kulağına üflenerek büyük sermayi de arkasına almıştır.

taassuptan bir gram vazgeçin, kemalizm 12 mart'dan, 12 eylül'den bağımsız değildir, olamaz deyin. bir gram vazgeçin de demokrasi ile taban taban zıttır deyin. deyinde rahatlayın, deyinde algınız aralansın bir içerisini görelim.

yokda 131 tane öğretim üyesi bir araya gelmiş ortaya çıkan koca bir hiç, ufak bir çocuğun elinden oyuncağı alınınca vereceği refleksle aynı ezbere cümleler, hep bir köşede saklanan yine ufak, güzel renkli, güzel ambalajlı kof laflar. gözünüzü azcık açın, hanru'nun o çipil gözleri sizden iyi görüyor binlerce kilometre öteden bizi.
moderniteyi tanimlamasi acisindan bana gore eskimis, cagin gereklerini yerine getiremeyecek bir ideolojidir. zira kemalist modernite kaynagini fransiz modernitesinden alir ve ozde baskalari icin iyi olani bilme ve bunu uygulamaya dayanir. yani jakobendir.
bu ülkenin gelişmesini sağlayacak tek düşüncedir.