bu gece içimi burkan bir detaydır ki ruhlarımızın ne kadar özgür olduğu. beklentiler, bencillikler yahut bağlılıklarımızın götürüleri. Açlık, sefalet, adaletsizlik ve yalnızlık gibi daha niceleri.
Sevgili günlük, bugün de alarmı kırk kere erteleyip zar zor uyandım. Bugün de pılımı pırtımı toplayıp sahil kasabasına gidemedim, sahil kasabasını bırak Üsküdar' a bile gidemedim. Bugün de patronuma iğrenç sahte bi tebessümle iyi akşamlar dedim. Bugün de aradığım herkes ilkokulda katkı parası isterken '' bakarız '' diyen babalar gibi yeni iş arayışım için '' aklımızda bulunsun '' dedi, bugün de her gün işten dönerken gördüğüm köpek beni görünce var gücüyle havladı, ve bugün de sıkıntıdan ölmedim,yarın görüşmek üzere, gubbay.
Bir tarafta obezite ile savaşanlar, çok yedim çatlicam diyenler, diğer tarafta derisi kemiğine yapismis çocuklar, aileler yiyecek ekmek bulamayanlar.
Hayat gerçekten çok zor zanaat.
herhangi bir cafeye vs gittiğinizde sizden yaşça büyük insanların size hizmet etmesi , efendim diye hitap etmesi. öyle bir rahatsız oluyorum ki içime bir öküz oturuyor sanki. elimde bir güç olsa da yaşlıların gençlere hizmet ettiği ve aşağılandığı bir dünyada yaşamasak.
http://galeri.uludagsozlu...7-burkan-detaylar-587740/
bir arkadaşımın sevgilisi hollanda da okuyor 6 aydır da görüşemiyorlar arkadaşım annesiyle kavga ediyor sevgilisini arıyor çok mutsuzum sen yanımda yoksun diyor ve çocuk ertesi gün türkiye ye geliyor sadece 2 saat havaalanında geçiriyorlar ve çocuk geri dönüyor!

şimdi bir bunu yapan erkek var bir de ya neyse ben bişi demiyim şimdi.
Küçük bir çocuğun anne diye ağlamasıdır bazen.
herkesin ismi ile bir kola şişesi var bir seninki yok örneğin. hayatta önemli bazı şeylerin yanında orda bile şutlanmış hissetmek. ufak ama için burkulabiliyor gene de. *
" evim" diyebileceğin hiçbir yerin olmaması.
Birkaç gün önce güvercinlere odamın penceresinden helva attım, o günden sonra hergün çeteye bir kişi katılıyo, hergün onları besliyorum, helvayı atıp perdenin arkasına saklanıyorum ve onları izliyorum, uzun zamandır bu kadar huzurlu hissetmemiştim kendimi, insan çok küçük şeylerle gerçekten mutlu olabiliyormuş sözlük..
10 kasım 1996

10 kasım hafta sonuna rast geldiği için anma töreni pazar günü yapılacaktı. öğretmenimiz serbest giyinip hafta sonu okula gelmemizi söyledi. hatta çiçek falan alın demişti. allah'ından bulası kumarbaz peder borçlarını senet sepet yapıp eve haciz getirmişti 1 ay önce. annem ve ben birlikte dedemlere gitmiştik.

zaten çok elbisem olmamasına rağmen evden kaçar gibi çıktığımız için, 2 kazak(sarı, ve siyah) 1 kırmızı-lacivert karışımı montum, 1 önlük, 2 pantolon(lacivert, yeşil) ve de yer yer beyazlamış kahverengine benzeyen botumdan başka bir şeyim yoktu yanımda. önlük olduğundan sıkıntı yoktu okul için. ama hafta sonu okula serbest gelin demişti öğretmen. o hafta da içime giydiğim siyah kazak yıkanmış ve ıslaktı. yani okula sarı kazak-kırmızı-lacivert karışımı mont - yeşil pantolon - yer yer beyazlamış kahverengine benzeyen botumla okula gittim. şimdi böyle giyinsen moda olur ama öyle bir uyumsuzluk içindeyim ki el mahkum bu giysilere.

okula giderken çiçek meselesi aklıma geldi. para ne gezer bende. annemden çok utandım isteyemedim. zaten parası yoktu, olsa da çiçeğe veremezdik. dedeye taşınınca yol uzadı 5 km'ye yakın uzaklıkta okul. parktan çiçek-ot karışımı bir şeyler yoldum mevsim sonbahar elde olan bu.

sonunda okula gelmiştim. herkeste karanfil, gül vs. recruit otlarla geliyor okula. mesele bu değildi anma olacaktı büste koyacaktık getirdiklerimizi. okulda arkadaşlar bir güzel giyinmişler ki sormayın takım elbise giyenler, saçlar başlar örülü, pırıl pırıllar. arkadaşlarım allah var temiz çocuklardı. benle hiç dalga geçmezlerdi. ben hala bir çok arkadaşımın annesi babası ne iş yapar bilmem. aramızda alay falan yoktu. ama o meral öğretmen yok mu ah... yan şubenin sınıf öğretmeniydi bu kadın.

bu meral öğretmen beni otlarla gördü:

- onlar ne bakayım ?

- çiçek örtmenim..

- çimenleri, otları mı yoldun getirdin ata'ya ? ayıp değil mi? sevgin bu mu?

allah'ım şu an yazarken bile o utanç duygusunu hatırladım. la yok yok para yok amk. ne yapayım sevgimden çiçeklere boğmak isterim ama dolmuşa param bile yok. bir şey diyemedim tabi kıpkırmızı oldum herkes bakıyordu. bir de bu bağrışmaların duyan çocuklar da geldi. sıra kılık kıyafete gelmişti:

ne bu halin, biraz özenle gelsene okula.. bugün özel bir gün. ayakkabıların bile çamur içinde. öyle pervasızca eski püskü sokak elbisesiyle mi gelinir???

yer yarılsa da içine girsemdeyimini bilmiyordum o zaman ama yeminle o an böyle bir şeye ihtiyacım çoktu. eski püskü sokak elbisesi dediği elbisemden başka bir şeyim yoktu ki... yer yer beyazlamış kahverengine benzeyen botumun çamur olduğunu utançtan önüme bakarken fark etmiştim. ama zalım meral bombalamaya devam ediyordu:

bak arkadaşın melih'e (melih meral'in gün arkadaşının oğlu) takım elbise giymiş pırıl pırıl gelmiş. böyle gelinir. böyle rengarenk gelinmez hem. öğretmenin sana demedi mi bir şey ? vatan millet sevgisi yok mu sizde? ne sorumsuz veliler var ya...

melih iyi çocuktur. olayı anlamadığı için kimseye destek vermedi. konu mankeniydi. bana da bir şey demedi sonradan. herkes bana bakıyordu. sonra an geldi sıraya geçtik. vakit 09:05'e geldi. ağlamamak için dudaklarımı ısırıyordum. öyle ısırmışım ki eve gidince annem kavga mı ettin dedi..

tören, şiir, kompozisyon vs bitince okuldan koşarak uzaklaştım. nasıl koşuyorum sanki uçuyorum. bir ağladım bir ağladım anlatamam. sonradan arkadaşlar hatırlamadı bile bu olayı.

lan meral şimdi bile duygulandım o halime. yapılır mı küçücük çocuğa bu? kırılır mı onuru bu küçük yüreğin...
Kazanmak icin yirtindiginiz herşeyi burada birakip gideceksizin ve katlandiginiz tum acilar siz gittikten sonra birer hic olacak.
canından bir parça gibi sevdiğin insan öldüğünde onun ölümüne alışmış olmak.
ölüm haberi.

normalde etkilenen biri değilimdir. henüz ölümü idrak edebilmiş biri olmadığım için, üzülemem de ölen birine ama bir gün bir mail geldi.
üstünden yıllar geçti ama o maili hiç unutamadım.

"geri dönüşü olmayan bir yolculuğa çıktım. hakkınızı helal edin"

şu satırı yazarken bile ürperdim.

mailin alt satırında babasının adı ve telefon numarası.
okudum, öylece kaldım. hareket edemedim. telefonu çeviremedim. şaka dedim. büyük bir eşek şakası hem de. inanamadım.
tam 1 hafta sonra cesaret edebildim telefon etmeye. doğruydu.

arkadaşım, yeni aldığı arabasıyla kaza yapıp, ölmüştü.
araçta 3 kişi daha vardı. onlar yaralı kurtulmuştu.

ailesinin yanına gittik bütün arkadaşlar toplanıp.

ikinci kez evlat acısı yaşayan bir aileyi nasıl teselli edebilirsin ki.
bir oğulları daha vardı. biz lisedeyken motorsiklet kazasında ölmüştü o da.
şimdi diğer oğlunu da kaybetmiş, yapayalnız kalmışlardı.
sarılıp da teselli bulacakları başka çocukları yoktu.
biz varız dedik, biz de sizin evlatlarınız.
yetmezdi ama elimizden başka bir şey de gelmezdi.
bir pazar sabahı gidip bir kahvaltı yapacak bir arkadaşınızın bile olmaması.
öleceğini bile bile yaşamak değil midir en çok iç burkan ?
bir çocuk düşünün. akşam eve ekmek getirebilmek için çıplak ayaklarıyla sokak sokak çöp toplayan.

görsel

şimdi başka bir çocuk düşünün, 100 bin euroluk tekneye sahip olan.

http://www.youtube.com/watch?v=H3hskbuFtVI

gerçekten anlayamıyoruz. yani, bu adaleti...
boşluktasındır.
baktığın her boşluğu doldurmaya çalışırsın.
kendi içindeki boşluğun yerini bilemezsin.
bademcik ameliyatı ve burun ameliyatını aynı anda olmaktır,
zira içiniz açlıktan da susuzluktan da ağrıdan da burkulmaktan kendini şaşırır.
4. gecedeyim ve şu ana kadar yediklerim/içtiklerim:

-bir kaç yudum süt,
-bir kaç yudum ayran,
(bunlar sonuç vermedi)
-bir yarım kaşık yoğurt (ı ıh bunu da yutamadım)
-1 kutu dondurma (mecburen yedim)
-1 kutu daha dondurma (mecburen,mecburiyetten)
-1 bardak ayran.
-1 kutu muzlu puding.

bu kadar, evet..
toplamda da 4-5 bardak su ya olmuştur, ya olmamıştır..
şu 2 hafta geçse de artık kendimi kebaplara, mc'lere, sucuk ekmeklere versem..
keloğlan'daki gözüdoymaz gibi yicem.
ayranı testiyle içicem falan işte,
neyse açım... sizi de aç-mıyım.
saatin 05:10 olması ve benim şu andan itibaren 9 mart'ın bundan sonraki en az 7 saatini göremeyecek olmam. elveda ay elveda feza...
Insanların boş çıkmasıdır.
insanlardır.
sizin yuzunuzden doğayla bas basa kalamiyorum.
https://www.facebook.com/...67505/?type=1&theater
Geri sarılamayacak olması.
papatya denen yapraklıyı elime alıp seviyo sevmiyo gibi spekülasyonlarda bulunamamış olmak koyuya be adama.