bugün

Radikal gazetesinden takip ettiğim sözlük.
dün gece yayınlanan televizyon makinası programında, ahu tuğba nın bu aralar televizyonlarda sık sık enteresan aşk hikayeleriyle gözükmesine verdiği saçma sapan cevaplara ve okan bayülgen in lafı ağzında gevelemesine dayanamayarak, kızgın bir yüz ifadesiyle "bu nedir ya, amacı nedir bunların?" diyerek takdir kazanmış, ahu tuğba nın gözlerinin yaşarmasına ve okan bayülgen in ortamı yumuşatmak için ahu tuğba ya diller dökmesine sebep olmuştur.
(bkz: hakkı dede)
o yaştaki adamın gecenin 3'ünde ayakta olması hakketen inanılmaz.
(bkz: cihannüma)
kabataş mezunudur aynı zamanda.
radikal gazetesi'nde cihannüma adlı köşede yazan, dil yaresi başlıklı yazıları ile türkçe sorunlarına değinen yazar.
inanılmaz bir enerjiyle hayata sıkı sıkıya bağlı olan, türkçe kullanımı üst seviyede olan soyu tükenmeye yüz tutmuş köşe yazarlarımızdan.
tv makinesinin kadrolu elemanı.güzel ses tonu ve hoş anlatımıyla da gençlerin gönlünde es geçilemez bir yere sahiptir.
istanbul üniversitesi devlet konservatuvarının ilk verdiği mezunlardandır...
bugün abdurrahman dilipak tarafından sağlam bir eleştiriye maruz kalan radikal gazatesinin türkçe savaşçısı.

HAKKI DEVRiM BU!

Şimdilerde Radikalde yazıyor.. Bir zamanlar Milliyette ;KADIN MÜSTEAR ADIYLA YAZI YAZMAK; istemiş de Ufuk Güldemir reddetmiş.

Yazmak istediği yazı da, kadın müstear adıyla ona buna sataşan bir dedikodu köşesi. Hatta geçmişten de örnek vermiş: Eskiden çalıştığı bir gazetede bunu denemişler ve ;çok başarılı; olmuşlar.

Hani yakışırdı bu iş Devrime, ama Ufuk Güldemir olmaz demiş..
Hakkı Devrim, ;Sezer hasta mı başlıklı, hakkımda dava açılıp mahkûm olduğum davanın muhbiriydi.. Doğrusu o yazı, Radikal gibi ciddi, insan haklarına duyarlı bir gazeteye yakışmıyor.. Belki o gün Güldemir, Devrimin hayallerini süsleyen kadın müstear adı ile sulu dedikodular yazan biri olarak bu işi yapsaydı, başarılı da olabilirdi ve Radikal de böyle bir yazardan işin başında kurtulmuş olurdu..

Hani bugün magazin ve dedikodu haberlerinin bu kadar revaçta olmasına bakıp, Hakkı Devrime hak vermemek de mümkün değil.. Onun bu ileri görüşlülüğünün önündeki en büyük engel Güldemir olmuş..
Hakkı Devrimin Radikalde çok okunan bir yazar olduğunu düşünmüyorum. Belki o hayallerini bugün gerçekleştirmeyi denese, Radikale yakışmasa da, tirajına olumlu bir katkı sağlayacağından kuşku yok.

Hem zaten Devrimin ;savcıları göreve çağıran; muhbirliği Radikal;e ne kadar yakışıyor ki!

Hakkı Devrim, bir ;hakk-ı devrim; olarak herkese dilediği gibi sataşabileceğini sanıyor ve sataşıyor. Ne de olsa, Falih Rıfkı;nın dediği gibi zafer bugün onların!.; Müstear bir ad, belki de onun saklı kalmış, baskı altındaki ikinci kişiliğinin ortaya çıkmasına imkân verebilirdi. Hele de bir kadın adı ile, bugünkü ;ele verir talkını edasının üstüne kendi salkımları götürebilirdi..

Hakkı Devrim, adından da anlaşılacağı gibi ;Beyaz Türk.; Ufuk Güldemir, Hakkı Devrim;i ve bu olayı anlatıyor: Bir gün Milliyette Aydın Beyin üst kattaki odasından çıktım, yazı işlerine doğrulurken, o katta küçük bir bölmede promosyon olarak dağıttığımız ansiklopedi, kitapların editörlüğünü yapan Hakkı Devrim, önünü ilikleyerek nazik bir ifadeyle Ufuk bey, bir dakika vaktiniz var mı? diye önümü kesti. Ben de bu nezaket karşısında Tabii ki üstadım diyerek onun cam bölmesine girdim. Hoş beşden sonra lafı Milliyette köşe yazmak istediğine getirdi. Bu köşeyi bana cazip kılmak için bir de parlak fikri vardı. Kadın müstear adıyla ona buna sataşan bir dedikodu köşesi düşünüyordu. Hatta geçmişten de örnek verdi: Eskiden çalıştığı bir gazetede bunu denemişler ve ;çok başarılı olmuşlardı. Kulaklarına inanamamıştı Güldemir, Milliyet'te böyle bir şeyin olamayacağına karar vermişti vermesine ama, yine de ayıp olmasın diye düşünmek için süre istemişti.

Milliyette Abdi ipekçi;nin gazetesinde,kadın adıyla sağa sola sataşan, buna karşılık hiçbir sorumluluğu olmayacak, kimliğinin gizleneceği bir köşe öneriyordu diyor Güldemir. Güldemir ayrıldıktan sonra bu köşeyi başlatmışılar. Bu işi yine Hakkı Devrim mi yaptı bilmiyorum tabii. Kısa süre sonra da o köşe yayından kaldırılmış..

Hakkı Devrim'e oha falan oldum yani. Hakkı Devrim 'dil dostları'nı nasıl sattı diye yazmış Murat Ongun, Hakkı Devrim bir dil üstadı... başlıklı yazısında. Türkçe'deki yozlaşmadan, Türkçe'nin yanlış kullanılmasından ne kadar mustarip Dil Dostu varsa, ilk sığınakları Hakkı Devrim. Hakkı Bey de bu mücadelede dil dostlarını hiç yalnız bırakmadı. Bayrağı hep taşıdı. Taa ki, bugüne kadar. Maalesef acı haberi vermek bana düştü. Sevgili Dil Dostları Hakkı Devrim'i kaybettik. Allah rahmet eylesin diye sürdürüyor yazısını.

Kim derdi ki, bir gün gelecek ve o büyük dil üstadı, Türkçe'nin bozulmasına ve yozlaşmasına karşı yıllarını veren, bu mücadele uğruna çok cefa çeken Hakkı Devrim Türkçe'ye sırtını dönecek diye. Döndü biliyor musunuz? O artık dil dostu filan değil. Neden? Bugünkü yazısını okursanız anlarsınız. Ben sizin için okudum. Anlatayım. Sevgili Dil Dostları hepimiz biliyoruz ki sizler Türkçe katliamının en büyük müsebbibi olarak Türk televizyonlarını gördünüz. Bu iğrenç televizyonlarda yapılan Türkçe katliamı yine sizin eleştirilerinizden biliyoruz ki Avrupa Yakası dizisiyle doruğa çıktı.

Çocuklarımız artık birbirine Ohaa falan oldum yani Çüşşş falan yanııı, Guuck kal geldıı gibi anlamsız ve yoz bir söylemle hitap etmeye başladı. Halbuki dilini kaybeden bir toplum, her şeyini kaybetmeye mahkumdu. Yani, Avrupa Yakası vatan hainliği yapıyordu. işte, sizin önderiniz ve hâminiz Hakkı Devrim köşesinde Avrupa Yakası'nı bir övmüş, bir övmüş anlatamam diyor..

Tabii sormak gerekiyor,Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu diye.
Tabelalardaki yabancı isimlerle ya da anlaşılmaz kelimelerle anlatılmaya çalışılan duygulara yeni isimler bulmak değil temel sorun, asıl sorun o insanların ruh dünyasını ve içinde bulunduğu ekonomik, sosyal, kültürel durumu düzeltmek..

Farkında mısınız, bu gökdelenler muhteşem değil, görkemli. Bu çocuklar şaşırıp kalmıyor,oha oluyor..

Ama Hakkı Devrim herkese dil üstadlığı yaparken (aslında o bir musahhih. Radikalde yaptığı ise media musahhihliği.. Musahhihliğini muharrirliğe dönüştürmeye çalışan bir zat!), şuuraltında hep kadın adı ile dedikodu yazarlığı yapma hayalleri kuruyorsa, o zaman düşünmek gerek..
Sevgili, sayın, pek muhterem muhbirimin bakalım daha nelerini duyacağız..

Yıllar önce bir Amerikan filmi izlemiştim.. Başrolde bir yargıç... Görünürde çok namus düşkünü.. Özellikle fahişelere karşı acımasız cezalar veriyor.. Ama kendisi gizli bir fahişe, dahası, şehirde fahişelere karşı işlenen cinayetleri de yine kendisi işliyor..

Ne alaka, birden o film geldi aklıma.

Selam ve dua ile.
türkçe'nin korunması için elinden geleni yapan tv makinasının göz bebeği pardon dedesi olan bilgili, kültürlü vb... özelliklere sahip olan yazar.
lise yıllarımda çok severek okuduğum, daha sonra radikali bırakmamla koptuğum saygı duyduğum bir yazar idi. yılbaşı arifesindeki makina programına kadar(okuyorsanız dilbilgisi hatalarımı da düzeltirsiniz.) korkunç saygı duyduğum insan. lise yıllarımda iken cihannümada "birlik ve beraberlik bir arada kullanılmaz" diye yazar ve bu gibi kullanımların örneklerini vererek açıklardı. sonra mı programa katılan bayanın bir kaç dakika kadar önce yaptığı "bu tarz hatayı neden yaptınız?" * senin gibi yeni kuşaklar bilsin demek suretiyle yıllar önce eleştirdiği hatadan ders çıkartmayan insanların konumuna düştü. oysa "pekala evet dikkatimden kaçtı, hatırlattığın için sağol dese" 10 kere daha büyürdü. hakkı devrim, artık popülizm denen girdabın şiddetine kapılmış gidiyor. sonuç mu medyatikleşerek bilinçlendirelim insanları diyerek yola çıkan aydınların popülizm batağına * girmelerinin sancılarını yaşıyor.
(bkz: gorgu kilavuzu)
(bkz: elektronik türkçe sözlük ve yazım kılavuzu)
(#1249996)
Makina ekibine katıldıktan sonra hızla gençleşen adam.
makina programına gençlere kendini tanıtmak ve sevdirmek için katıldığını söyleyen radikal gazetesi köşe yazarı.
irfan külyutmaz müstear adıyla zamankitap da yazan hilmi yavuz un okkalı bir eleştirisine mazhar olmuş yazar kişisidir.

--spoiler--
Canımdam muazzez kaarilerim, Rabbime binlerce hamdüsenalar olsun ki, tekrar mülaki olduk. Geçen aydan bu yana, nasılsınız, eyi misiniz? Cenab-ı hak dan eyilikler temenni edeyorum, Bendeniz de Allh a şükür, eyiyim.
Lakin Hilmi bey kardaşım, gene leyleği havalarda gördü. Her sene mayıs ayı oldu mu, Hilmi bey, kah burada, kah şurda, mütemadiyen biryerlere gideyor. iki hafta önce Çanakkale de idi, oradan da Kıbrıs a gidecek. Fekat bu arada bendenizi de ihmal etmeyor. Her zemanki gibi, elinde bir tomar kazata ile çıkageldi idi. Hoş beşden sonra, o tomardan Radikal kazatasını çekip, bir sahifeyi açarak önüme koydu. Baktım, Hakkı Devrim in sütununa işaret edeyor.

Hazret gene ne herzeler yumurtlamış? deye baktım ki, bermutad Hilmi bey e çemkireyor. Ansiklopedist tavukçu, nevzuhur lisan mütenasiri Hakkı bey’in mutadıdır: Fırsat buldu mu Hilmi bey e sataşmayı bir nature seconde haline getirmişdir. Onun içün, evvelemirde pek aldırış etmedim, lakin bakdım ki hazret, bundan on sene mukaddem cereyan etmiş olan bir münakaşayı, tamamiyle tahrif ederekden nakletmekdedir, o zaman bu naşerife okkalı bir cevap vermek farz oldu, deye düşünerekden Hilmi bey e döndüm, bir de ne göreyim, kıkır kıkır gülmeyor mu?

Haddizatında Hilmi bey haklı. Belki de Hakkı Devrim efendi ye sadece gülüp geçmek iktiza edeyor, Lakin, siz canımdan aziz kaarilerime karşı, işin hakiki vechesini arzetmek lazımgeldiğini düşüneyorum.

Şimdi size meseleyi minelbab ilelmihrab anlatayım: Bundan on sene evvel, yine bu sütunlarda Hakkı Devrim efendi nin, elalemin Türkçe hatalarını düzeldeyim derken, yapdığı vahim hataları yüzüne vurmuş, evvelemirde, elin gözündeki çöpü göreceğine, kendi gözündeki merteği gör be adam! vasfında bir iki lakırdı etmişdim. Verdiğim nümunelerden biri de "planton" kelimesi idi. Gitdim, validenin ceviz sandığına (herkezin babasının bavulu olacak değil a, benim de (valdenin sandığı var, evelallah!). Orada tasnif etdiğim eski mekalelerime bakdım. Bakınız 26 teşrinievvel (şimdi ekim deyorlar!) 1997 tarihli ve Zaman kazatasında intişar eden mekalemde ne yazmışım:

Saniyen şu "plankton" meselesine gelelim: Hakkı beyefendi, ilk mekalesinde aynen şunları yazmış idi. Mot a mot aktarıyorum:Tramvay yoluna Bebek istikametine mi devam edecek, yoksa bu köşede yol değiştirip plantona sapması mı lazım? Bir sehv-i mürettip, bir dizgi yanlışı mı, deye baktım, yok. Hakkı bey, iki yerde de "planton" deye yazmış. Bana verdiği cevapta "plankton", "planton" deye yazdığından hiç bahsetmeyor, bu bir. insan, kamil bir insansa hatasını kabul eder. Hakkı bey etmeyor. Ben planton deye biliyorsun, irfan bey plankton deye düzeltmiş, teşekkür ederim demeliydi. Demiyor.

"Plankton" bir manasını da "tramvay ve otobüs başlangıç başlangıç ve son istasyonlarında bekleyen memur" olduğunu tebarüz ettirerek Hakkı Devrim Bey, bana cevap vereyor. Eyi amma, zatıaliniz "plankton", istasyonda bekleyen "memur" manasında değil de bizzat" durak, istasyon" manasında kullanmamış mı idiniz? Yukarıda sizden iktibas ettiğim cümleye bakınız: "tramvayın plantona sapması mı lazım?" deyorsunuz. Eğer sizin söylediğiniz gibi "plankton", "istasyonu bekleyen memur" ise, tramvayın memura doğru sapması iktiza edeyor.

Hazret hem kel hem fodul! Hem "planton" u "plankton" deye yaz, hem "plankton" u "durak" manasına değil de "memur" manasına al! On sene evvel, bu mevzuda dersini vermişdim, kabahatini bilip edebiyle otursa ya ( tıpkı Okan Bayülgen in şovundaki, "konu mankeni Hakkı dede gibi!) hayır, illa cevap verecek. Netekim, Radikal de on sene evvelki "planton" meselesini güya bana cevab vermiş gibi nakledip düpedüz yalan söyleyerek kendini temyize çıkaracak! işin aslı yukarıda arzettiğim gibidir, muazzez kaarilerim.

Efendim, arzedeyim: Ben kışın çorap giyerim. Hakkı bey, on senelik ve belki de daha eski bir teşevvüş-ü zihni ile, herhal, beni başkasıyla karışdırıyor: Hoşlanma mes'elesine gelince, ingilizlerin lakırdısını hatırlatmakla iktifa edeyim: ‘The feeling is mutual!’ Yaniya, ben de Hakkı efendi yi fevkalade tatsız ve sevimsiz bulurum.

Telaki gelecek aya inşallah. O zemana kadar Rabb'ime emanet olunuz, muazzez kaarilerim, zatınıza hoşca bakınız. Au revoir, canlarım benim!
--spoiler--

not: yazıda geçen bütün yazım hataları şahsıma aittir.
kendinden beklenmeyecek bir şekilde inanılmaz laf sokabilme yeteneğine sahip vazgeçilmez makina elemanı.
(bkz: hakki devrim/#920809)
kesinlikle populist ve de gereksiz bir yalakalık içerisindeki sahsiyet, efendim bir hakkı devrim bir mehmet barlas zaten...
an itibariyle makina programinda huysuz ihtiyar olarak gorev yapan kisidir.
elli senedir gazete yazarlığını kötü de olsa icra eden, pırıltılı yazmayı beceremeyen, ama makina programıyla akıllı ve entellektüel gençlerimizin tanıdığı, bu akıllı ve entellektüel ve bayülgen dinlemeyi eğlence değil de kültürlülük ve farklılık sanan gençlerimizin zeka seviyesi gereği, çok akıllı ve kültürlü sanılan popülist ve kısır yazar. yaşlı olması ve gazetecilikte yaşlanmış olması, anlatacak çok hikayesi olmasına yol açar, ama bu kadardır. ne orjinal bir fikir, ne parlak bir estetik yoktur zihninde.
"nasıl bi hayat yaşayabileceğimizi yada anne ve babalarımızı biz seçemiyoruz; ancak evleneceğimiz insanı biz seçiyoruz ve bu öyle zor ama mükemmel bir karardır ki doğru seçimi yapmak kadar yanlış seçimin farkında olmakta güzeldir." diyerek düşünmenin insanca bir erdem olduğunu bir kere daha hatırlatan ender insan.
makina da, her cumartesi mecburen izlemek zorunda kaldıgım, makinanın bitmesin deki tek olumlu nokta. kendisinin, cumhuriyet gazetesinde yazmasını bekledigimiz kişi.
geçmiş yıllarda, hilmi yavuz onun yaptığı dil yanlışlarını tespit etmiş ve bir yazı yazmış. bunlardan biri de 'dahi' anlamına gelen 'de'nin bitişik yazılması. bunun için hâlâ hilmi yavuz'a karşı yazılar yazan radikal gazetesi köşe yazarı.

(bkz: http://www.zaman.com.tr/yazar.do?yazino=652823)
1953'de evlendiği eşi gülseren devrim'i bugün kaybetmiş olan türk basınının hakkı abi'si..