ama kızım, diyorum ki
biraz istekli olsun sesin:
ete bürünürse severim ruhu
ve eti ruh doluysa severim

azaltamaz masumluk coşkuyu asla
hem daha güzel doyar insan açken.
severim erdemin arkası varsa
ve erdemliyse bir arka.

tanrı kuğuya bindiğinden beri
fena olur bazı kızların içi
zevkle katlansalar da acıya:
duymak ister tanrı kuğunun türküsünü.

- bertolt brecht / aşk dersi
"bir elim sağ cebimde
bir elim sol cebimde
bu hüznü siz de bilirsiniz
anlat deseniz anlatamam
enine boyuna yaşarım ancak."
Belanı arama!
Durduramazsın, yorulma boşuna.
Kan ter her yanım, ruhu kirlenmiş aciz Can'ım.
Rast gelmişiz alemin kara kışına.
Bıraktım artık her şeyi akışına.
Tazelenmiş filiz gibi, yeşerecek umudun yaprakları arasına.

Cedidacer
Ne dersin hey akıllım.
Sanma alemin kir pasına kapıldım.
Sade öyle sanmada fikirsiz muradın.
Değmez bu yalana ettiğin, iradın. Hakk'a harca özünü, dinsin feryat figanın.
Kul olmaz günahsız, kendini ne sandın.
Bir et kemik içinde onmaz BEN varım. Üfledi BEN'i tene, ayırdı, olmaz hiç kârım.
Alemde yek O'dur BEN'im medarım.
Kimi sorar: Nedir be hey, günah sevabın! Kim olursun ki; derdi düştü içine akıllım.
Yek olandan geldim, kuru bir Can'da turabım.

Cedidacer
Bir zaman daha takılıp bu hanede... Yaldızlı süsüyle kandıran, içi boş viranede... Ne işin var camide... Ve de meyhanede... Sen evvel "Çalap'ın Tahtı'nı" yu, arıt, temizle... Şah damarından yakınsa; "O" her daim seninle... Olmaz öyle şey, deyip; hemen astırıp kestirme... Söz tanrı kelâmı, sakın bana gücenme... Sev kalbinle er kişiyi; önüne gelen her kişiyi de tapınıp ilah etme... Temizle içini, arın; var o vakit pâk alınla Huzur-u ilahi'ye... Bil ki yine, şah damarından yakınsa; ki öyle: O" her daim seninle...

Cedidacer
içimde parlayan bir ışıktın, güleçti yüzüm. Efkâr nedir bilmezdim, sevinçti yüzüm. Cehaletin mutluluğunu tatmış, bilmiş iken; seni görüp seven, övünçtü yüzüm. Derken zaman geçti, bir Gülşen baharında görüştü yüzüm. Ruhumun temizliğini, güzelliğini bölüştü yüzüm. Ömrüm, içimde yaşattığım berrak letafet iken; üç akide şekere kavuştu yüzüm. Ne yanlış, ne doğru; buldu, tanıştı yüzüm. En nihayetinde yanlışla bile barıştı yüzüm. Seven mükafatını almış iken; can uçmağa erdi, ekşi tatlıya karıştı yüzüm.

Cedidacer
ben bir çocuk şairim
yetişkinler varsın daha dertli olsun daha olgun
kaç ömürlük çile çekti bilmem ki ruhum
yazdıklarım benim gibi çocuklar için.
gecenin bir diğer başlığında denk geldiğim efsanevi dizelerdir.
güller kırmızıdır
menekşeler mor
en sevdiğim madendir bor
eğer beni istiyorsan
please open the door.
ustaya saygılarımla.
canım şairin cuma'sını seçtim çünkü bugün perşembe, perşembeleri sevmem.

cuma

ne söylenebilir! tam çağıydı, olağandık.
sabahlarda süzgündük, ancak akşamlarda vardık.

ne söylenebilir! her şey düzeliyor sandık.
odalarda çok geniş alanlarda dardık
hiçbir şeye yeterince inanılmadan. toplandılar
orada biz de vardık.

ne söylenebilir! tam çağıydı, belli aldandık.
otlarla yeşerdik, güllerle sarardık.
bir uykudan doyarak uyanılmadan. toplandılar
orada biz de vardık.

ben sokakları severim. deniz boyunda
her şey bir eskidir. ellerim acır onları taşımaktan
ben sözümona sokakları severim deniz boyunda
oysa ensem ve şakaklarım döküldü kaşımaktan
bir genelgeyim, gündüzüm ve gecem bir
bir anı bile değilim eski olmaktan.

gücüm tazelenmedi, suratım eski, yırtık.
her şeyleri bıraktım. geniş kıyılara dadandım.
aşk diye geceleri çözümledim. aldandım.
hep tozları silkeledim üstümden. hep
bir pantolon için dört kere şehre indim
bayramlara hazırlandım. sadece hazırlandım.

ne söylenebilir! tam çağıydı, oyalandık
suyun, ateşin, havanın toprağın çalışkanlığına daldık.
bir acıya kahramanca katlanılmadan toplandılar
orada biz de vardık
ve uzun uzadıya orada kaldık.

turgut uyar
https://youtu.be/NgW9hki0EXE
kimi sevsem sensin / attila ilhan

kimi sevsem sensin / hayret
sevgin hepsini nasıl degiştiriyor
gözleri maviyken yaprak yeşili
senin sesinle konuşuyor elbet
yarım bakışları o kadar tehlikeli
senin sigaranı senin gibi içiyor
kimi sevsem sensin / hayret
senden nedense vazgeçilemiyor

herşeyi terk ettim / ne aşk ne şehvet
sarışın başladığım esmer bitiyor
anlaşılmaz yüzü koyu gölgeli
dudakları keskin kırmızı jilet
bir belaya çattık / nasıl bitirmeli
gitar kımıldadı mı zaman deliniyor
kimi sevsem sensin / hayret
kapıların kapalı girilemiyor

kimi sevsem sensin / senden ibaret
hepsini senin adınla cağırıyorum
arkamdan şımarık gülüşüyorlar
getirdikleri yağmur / sende unuttuğum
hani o sımsıcak iri çekirdekli
senin gibi vahşi öpüşüyorlar
kimi sevsem sensin / hayret
in misin cin misin anlamıyorum...
Çılı çırpı gibi sonbaharda ağaç dalları. Uzanıp gökyüzüne doğru, sarı kızıl gazel yaprakları. Gün yüzünü gösterip kurutur toprakları. Nazlanan yağmura hasret servileri, çınarları. Soğuk ayazlarda üşüyen gök gönüllü evsizleri, berduşları. Nasip için kör karanlıkta yol teper garibanları. Bitmeyen curcuna karakollarında, keşmekeşi, erişilmez sırları. Dillerinde herkesin "Yaşanmaz!" kelâmı, sitemkâr isyanları. Sevda çeken yalnız delikanlıları, mert aşıkları. Yüzüne tükürülecek karakterli beyefendi! yavşakları. Beklemede 'aziz şehir' hasretle baharları. Bir çocuk gibi, sıkışan betonlar arasında köhne oyunları. Dillere dolanan şarkı gibidir anlatılan, umudun şehir masalları.

Cedidacer
Girizgâh hicazdan oldu. Lütuf verilen aciz kuldu. Arasıra hırçın dalgalı, arada da şenlikli şamatalı. Açıp kapamışım bir an için gözleri. Tanrı vâretti "Sev!" diye bizleri. Kapanıp açılınca çiğ gözlerim; acaba hayal miydi, derim. Sonra itim kâfir nefsime, söver ilenirim. Şimdilik el ermede göz görmede. Varlığın ispatı imana erişip, doğruyu bilmede. Yalvarırım Ulu Tanrı'm, bilensin hallerimizi. Arındır bizleri, böbürlenen kalplerimizi.

Cedidacer
siz fingirdemeye devam ederken gözlerimi kapayıp vazifemi yapayım; şiirimi seçtim bırakıp gidiyorum.
bu şiiri hiç adetim olmadığı halde komik bir radyocu edasıyla, bugün herhangi bir sebepten eve üzgün dönenlere ve belki de yerine getiremedikleri beklentilerin ağırlığını göğsünde duyanlara armağan ediyorum. oruvar.

(...)
ben kimim, kime anlatıyorum, neyi anlatıyorum ayrıca
neyim ben, bu olanlar ne, ya kimdir tüketen isteklerimi
tüketen kim. hani bir yarışın sonuna varmış gibi
hani görmeden daha sezmeden her şeyin bittiğini
ama ne zaman saçları kurularken çok eski bir alışkanlıkla
çökerken üstümüzde bir sözün, bir gümüş kupanın o sebepsiz inceliği
ansızın bir ürperişle: bitti mi, her şey bitti mi
yoo, hayır! öyleyse kimdir tüketen isteklerimi
bir rüzgar, duyulup binlercesi birden bir rüzgar
bırakıp beni bir kenara, bir uzağı, ya da bir boşluğu bırakır gibi
ve ben hazırımdır bir süre unutulmaya
ama hep sorulur gibidir benden: ben şimdi ne yapsam acaba.
ben şimdi ne yapsam, ben şimdi ne yapsam kaç kere yalnız
hem bunu kaç kere söylemek, ne türlü söylemek adına
eskimiş fırçalarda, kırılmış şişelerde, tozlanmış ilaç kutularında
okunmaz kitaplarda, uzaksı giyişlerde çocuksuz avlularda
anlamsız kahvelerde, bir yolun çok ucunda, asılmış koyun
butlarında
ben şimdi ne yapsam, ben işte ne yapsam kaç kere yalnız
kaç kere yalnız, ama kaç kere yalnız, gene kaç kere insan
olmalarımla
(...) * *
(bkz: aşk hayatı pastırma yazı)

--spoiler--
böyle zamansız güneşli, umulmadık mavi günlerde
bir bekleme salonu yalnızlığına bürünüyorum..
iliklerimdeki yitik aşkı sarhoş bir unutkanlığa ilikliyorum...

sanki şiirini bilmediğim bir fransız akşamında
kaldırım taşlarını sayıyorum kalbimin.
içimde ayak izlerin
aylak bir yaz geçiyor avuçlarımdan...
ve ben ne zaman kiminle sevişsem
hala seni aldatıyorum!
--spoiler--
umur

kır’kardeşim neslihan’a

beni içeride taş atmaya benzeten evlerde üç kusurlu fotoğrafım vardı
yani babamla annemin birbirine kırk yıl anlattığı üç masalım
`işte bu yüzden sana her an bir gülü simsiyah verebilirdim
`
düşün
bir gülü simsiyah
bir gülü dilim dilim

aslında sana bir şey anlatacağım ve ödün kopacak
gittin
alnında kapkara bir işe başladım
çalışkan o acıyla çıktım karşıma
dedim ağrıma gidiyor dünyadan oluşmuş harfler
dedim bu yüzden yavaştır aklım
sakardır kalbim

öyle ki hayatı sevmek tehlikesi geçiriyorum bazen

aslında sana bir şey anlatacağım ve umrun kopacak
çalışkan o ağrıyla alnımda ölmüş kuşlar
artık her gece özenle bu iki çukuru örtemiyorum
artık bazı yerlere gözlerimi katlayıp gidiyorum
bazen olmak kötü meyveler düşürüyor kalbimden
öyle ki bir odunu sarsalar
onu da içiyorum bazen

güya sana bir şey anlatacaktım
simsiyah
dilim dilim
gittin
çalışkan bir acıyla kaldım yanımda
gittin
her gün bir bardak su döküyorum dünyaya

seyyidhan kömürcü
"aynı nedenden sağ kalmışız; rastlantıya bakınız.
seni belki sevmişimdir, aşırı belki..."
Gülten akın'ın güz şiiridir. öyle hemen geçmeyin mutlaka okuyun.

Güz geldi. Gözlerim karmakarışık. Körüm ben
Güz geldi. Bunu saçlarımın döküldüğünden.
derler ki yaylada doğmuşum, denizin ardında
iniştir, yokuştur, geçer dizlerimden."

Gazel düştü Derelere ay Yarim
Kavga bitti. silahını duvara as.
başladı Ocağın krallığı, Ormana git
baltanı al köşeden, Çocuklarımızı öp.

"Uçurtma salıvermiş göğe aşağıdakiler, havasıdır."
Çocuklar aşağıdakileri okuyor. ben körüm
ne güzel kokuyor Gazeteleri Kitapları
insem bir koklasam kendileri nasıl"

ben burda bağlıyım ay Yarim
Körüm ve yaşlıyım otuz yaşında
Çocukları al, in aşağıya
dileğimdir, onlar görsünler

"Güz geldi, açıksın Yarim Yarim
ben neyse. ben körüm. Dereden öteyi bilmedim
ama bilirim bir koca yaz çabaladığımız
Patatesin sana bir parça şayak etmediğini"

Sor bakalım, adam diye Kaydımız var mı?
ben körüm, biz eski, Çocukları yazdır
Patatesi alıcıya götür ver yirmi beşe
eşeğine bin türkü söyle dönüşte

dünyalık şeylere dünyanın parası gerek
Oysa topraktan çıkardın yirmi beş liracık
Kefenimizi al. sabunu lifini unutma
bir cennet ayırt Hoca parasıyla birlikte

"Bu güz öleceğim. bütün işlerimi bitirdim
Derede yıkandım, cevize tırmandım. kuş ürküttüm
Kaçırdılar on iki Çocuk doğurdum. bekledim gözlerim
Oğlan everdim. kız yetirdim. otuzuma vardım"

"Ağlama kız, deme incirim Yar Yar
ben ağlamam dağlar taşlar ağlasın
Körüm, çelimsizim, göğnüğüm, hastayım.
sebebolanları nerde bulayım
adamdan içerli kuşlar ağlasın.
Ne de olsa kalbin acır
Ölmek değil öldürülmek dokunur insana.

Attila ilhan. Sayfa 87, Sisler Bulvarı.
BiR ŞEHiR YANAR iÇiMDE

Bir yıldız kayar, afili gecelerde,
Tut tutabilirsen beni o vakit,
Bir kısrağın en şahlanmış hali içimde,
Bir kaplanın kükreyişi zihnimde,
Bir aşkın en hüzünlü şarkısına seni yazarım,
Kimse bilmez, sensizliğimde yanarım

Yinede yıldız yıldız üşürsün gökyüzünde.

Bir şehir yanar içimde,
Seni ,bensizliğime saklarım o vakit,
Her bir göz yaşım sen olursun,
Yetmez bir düş,bir hayal,olursun,
Yetmez kor bir yangın olursun.

Bir şehir yanar içimde,
O zaman, sen içime dert olursun.
Yetmez, hasret hasret aşk olursun.
Bir şehir yanar içimde,
Sis basar zihnimi yokluğunda,
Puslarda kalırım.

Kimse bilmez
Bir şehir yanar içimde....

Adem ÖZEL (SORGUNLU)
En sevdiğim kısmı;

Üzümleri kan damlalı kırmızı bağlar tütüyor!
Kalın tuğla bacalar
kıvranarak
ötüyor!
Haykırdı en önde giden,
emreden!
Bu ses!
Bu sesin kuvveti,
bu kuvvet
yaralı aç kurtların gözlerine perde
vuran,
onları oldukları yerde
durduran
kuvvet!
Emret ki ölelim
emret!
Güneşi içiyoruz sesinde!
Coşuyoruz,
coşuyor!..
Yangınlı ufukların dumanlı perdesinde
mızrakları göğü yırtan atlılar koşuyor!

Akın var
güneşe akın!
Güneşi zaaaaptedeceğiz
güneşin zaptı yakın!

Toprak bakır
gök bakır.
Haykır güneşi içenlerin türküsünü,
Hay-kır
Haykıralım!
görsel

Sevmek insanın yüreği kadar
Küçükse büyüğünü taşıyamazsın.

Attila ilhan (sayfa 19, Bütün şiirleri:12 - kimi sevsem sensin).
şimdi kimlerle ne halde bilmiyorum, bilmemin de bir anlamı olmazdı zaten.
görsel
Bir karga bir kediyi öldüresiye bir oyuna davet ediyordu.
Hep böyle mi bu?
Bir şeyden kaçıyorum bir şeyden, kendimi bulamıyorum dönüp gelip kendime yerleşemiyorum, kendimi bir yer edinemiyorum, kendime bir yer...
Kafatasımın içini, bir küçük huzur adına
aynalarla kaplattım, ölü ben'im kendini izlesin her yandan, o tuhaf sır içinden!
Paniğini kukla yapmış hasta bir çocuğum ben.
Oyuncağı panik olan sayın yalnızlık kendi kendine nasıl da eğlenir.
Niye izin vermiyorsun yoluna kuş konmasına
niye izin vermiyorum yoluma kuş konmasına
niye kimseler izin vermez yollarıma kuş konmasına?
"Öyle güzelsin ki kuş koysunlar yoluna" bir çocuk demiş.

-Nilgün Marmara
tanrım siz şu uzun anadolu'yu
çocukluk günlerinizde mi yarattınız?

(bkz: Cemal süreyya)