bugün

dün sabaha karşı kendimle konuştum
ben hep kendime çıkan bir yokuştum
yokuşun başında bir düşman vardı
onu vurmaya gittim, kendimle vuruştum.

mısrasıyla bağdaştırdığım film. brat pitt'in kült filmlerinden. bu kadar popüler olmasına karşın böyle filmlere imza atması mutluluk verici.
örnek : (bkz: seven)
gelmiş geçmiş en iyi film diyerekten uzun dönem sıkılmadan peşpeşe izlediğim film. gerçi uzun zamandır izleyemiyorum ama gene kaptırsam kendimi muhtemelen aynı moda girerim.kapitalizm ancak bu şekilde mükemmel eleştirilir. her sahnesi ayrı ders verir, izledikçe yeni ayrıntılar çıkar.
o kadar izlememe rağmen bir türlü anlayamadığım filmdir. efenim tyler durden aslında bizim jack midir? peki tyler etraftayken jack var mıdır? jack kendimi mi dövmüştür? jack o sarıkafalıyı döverken tyler mı yoktur, kim kimdir anlayamadım.

kişisel teorim, o sırada diğer insanlar hangisinin yaptıklarına tepki veriyorsa, o aslında jack. çoğu zaman da jack siklenmiyor bildiğiniz gibi.

peki, marla'yı kim bafiledi? neden jack böyle süper birşeyi hatırlayamıyor? ayıpsın jack...

ayrıca filmin sonundaki şarkıyı söyleyenler pixies'dir. şarkının adı da where is my mind'dır.
daha iyi bir sonu beklemenizin muhtemel olacağı film. içinde yer alan güzel aforizmalardan etkilenecek olmanız da olağandır. *
filmin belki de en ironik kısmı şu sahnedir:

"hepimiz televizyon ile birer milyoner film yıldızı ya da rock star olacağımız hayali ile büyütüldük. ama olmayacağız. bu gerçeği şimdi yavaş yavaş anlıyoruz. bu yüzden şimdi çok kızgınız."

bu sözleri söyleyen brad pitt.
emperyalist amerikan film sektörünün anarşizmi pompalamak için çektiği filmdir. anlatılmak istenen düşünce, çok özel biçimde sahneye aktarılmıştır. güzeldir, özeldir fakat evde denenmemesi, film haricinde gerçeklere uyarlanmaması şarttır. aksi takdirde şırıngayla kan alırlar g.tünüzden.
izlemekte geç kaldığım şaheser..
edward norton hayranı olmama vesile olan büyük yapım.
kalkıp hayatımı sorgulamaya başlamama sebep olmuş ikea çocuklarından olduğumu farkettirmiştir.
chuck palahniuk'a ait olan yer altı edebiyatı eserlerinin en güzel örneklerinden biridir, filme de uyarlanmıştır. benimsediği felsefe çok gariptir.
sürpriz sonlu filmlerin en babasıdır. bundan daha iyi bir sürpriz sonlu film varsa mutlaka bu filmden sonra çekilmiştir.
kitabında çok güzel bomba, napalm yapma yöntemleri vardır.

ama kitabı, filmi kadar akıcı değildir. yine de süperdir. hele orda o konuşmalar, edward norton ile bağdaştırınca süper oluyor.

önerim, önce filmini izleyin.

not: 3 aydır arıyordum kitabı.
uzun zamandır yazmayı düşünüyordum, üşendim. ben aslında entry'lerim değilim dedim.

-----------------------spoylır çıkabilir, hız sınırı 50---------------------------

film baştan sonra kadar varoluşçuluk üzerine kurulu. her ne kadar günümüzde kapitalist sistem 'anı yaşamak' sloganını sakız edip amacından ve esas anlamından saptırsa da filmin genelinde hayatın amacı, anlam arayışı açıkça görünmekte. ayrıntı için bkz: varoluşçu psikoterapi

edvırd abimizin çift kişilikli mi şizofren mi olduğunu çözemedim. ikisinin ortası gibi. aslında bu da önemli değil. tamam artık tyler durden diyim, ben taylır dördın'ın hastalıklı halini metafor olarak gördüm. ziraaa! filmdeki hastalık hali aslında insanın anlamsız dünyada kendine eğer bir anlam bulamazsa yaşayacağı sıkıntıyı sembolize ediyor. nihilist bir yaşam veya şöyle de diyebiliriz alternatiflerin çokluğu içerisinde istenç tıkanıklığı yaşayarak hayattan bir şey beklemeyecek hale gelme durumu edvırd'ın yaşadığı gibi bir dünyayı önümüze sunuyor.

aslında açık kapitalizm eleştirisi de şöyle ki kapitalist sistem için sen okuyucu adın her ne ise o değilsindir. sen ahmet değilsindir, dilber değilsindir. sen bmw 7 serisi sahibi ahmet, bilmem ne plazada çalışan müdüre hanım dilber'sindir. çünkü sistem her zaman bir şeyler tüketmeni bekler, seni olduğun gibi kabul edemez. yani sen rolex'in yeni çıkan saatisin, sen mercedes'in. yani markalar sana anlam verir. hümanistik açıdan eleştirilmesi gereken nokta insanların saatlerinden, mesleklerinden fazlası olduğudur. siz cüzdanlarınızdaki kredi kartları değilsiniz!

yapılan anarşist eylemler öncesinde halk desteği olmaması açısından tartışılabilir. tabi eylemlerin sonradan halk desteği alacağı da düşünülebilir. ancak yöntemi ne olursa olsun kapitalizme ve dayattığı yaşam şekline bir karşı duruş olduğu ortadadır. aslında bu uzun ve ayrı bir tartışma konusu, benim odaklanmaya çalıştığım nokta insanın anlam arayışı.

şu soruyu sorabiliriz? insanların hayatları kapitalist sistem yüzünden mi anlamsızdır, yoksa dünya halihazırda zaten anlamsız mıdır? aslında her ikisi de doğru. farklı düşünürler anlam konusunda değişik alternatifler sunmuşlar. kimisi sevgide, kimisi kendini bir davaya adamada anlam bulmuş...

konu şu ki başka sistemler anlam arayışımızda bize yardımcı olabilir mi? kapitalist sistem eğer insanları üstünden para kazanılacak 'şeyler' olarak görüyorsa başka alternatifler düşünülebilir. bu alternatiflerin ne olacağı başka bir tartışma konusudur. sorunun cevabından emin değilim, yani farklı sistemler herkesin yaşamına iyi bir anlam vermeyebilir. ancak emin olduğum bir şey varsa para yerine iyi niyetli şekilde insan odaklı olmak bile bizim hayattaki anlam arayışımızı kolaylaştıracaktır. bu alternatif sistemde insanlar kapitalizmdeki gibi beyinlerinin büyük kısmını ay sonunu nasıl getiririm, nasıl iş bulurum, acaba istediğim üniversiteye gidebilir miyim gibi soruları düşünmeye ayırmayacaklardır. muhtemelen bunların aşıldığı bir sistemde anlam arayışımız, biz kimiz, hayattan beklentilerimiz nedir gibi bir noktaya geleceğiz ve daha insani bir yaşam sürdürebiliriz.

edvırd'ın filmin başından sonuna kadar aradığı anlamı mobilyalar, ev eşyaları veya çalıştığı iş yerine bulamamsı ve sonda kafasına bir kurşun sıkıp beynindeki tümörü atmasıyla marla'da yani aşkta bulması insanın hayatta anlam bulacaksa bunu kendisinden başka kimsenin ona veremeyeceği mesajı açısından değerlendirilebilir. yani bir anlam istiyorsanız kıçlarınızı kaldırın ve sorumluluğu alın. peki aşkın yanında havaya uçan binalar? aşk iyi güzel de...

edvırd aşka ve sevgiye önem vermeye başlasa da her şeye rağmen kredi kartı borçlarını silmek için binaları havaya uçurup kapitalizme de bir selam çakıyor. o binalar hiçbir zaman havaya uçmayabilirdi, çünkü onu yapan kişi edvırd'ın beyin hücrelerinde bir yerlerdeydi, yani kendi benliğiydi aslında. yani istediği buydu ve gerçekleşmesine erken engel olmadı. olmadı çünkü tüm hayatı boyunca aslında yediği tüm kazıkları ona kapitalizm attı.

-----------------------spoylır çıkabilir, hız sınırı 50---------------------------

yeter bu kadar. i am jack's laziness.
roger waters , it s a miracle da

"We've got Mercedes
We've got Porsche
Ferrari and Rolls Royce" dizelerinin ardından "We've got choice" diyerek ciddi bir eleştiriyi aslında son derece ironik bir şekilde ele almıştı. evet "sözde" tercihlerimiz vardı. waters'ın da dediği üzere "mercedes , porsche , ferrari ve rolls royce" tüketici topluma sunulan alanındaki en "iyi" değerlerdi. tüketim toplumu kendi değerleri ekseninde "iyi" kavramını istediği şekilde doldurabiliyordu ve dayatıyordu. koskoca bir insan ömrünün sadece bu maddesel değerlere ulaşma yolu ile harcanması tüm sistemin gizemini özünde aşikar ediyordu. yaratılan tüm bu uygarlık göz göre göre bu düzene ön ayak oluyor nedendir bilinmez çoğu zaman karşı durmayı aklına bile getiremiyordu hatta belki de karşı durmayı bireysel çıkarları ekseninde gerekli görmüyordu.

fight club bu işleyişe keskin bir duyarlılık ile dokunmayı başarabilmiş bir eser. sisteme karşı kendi doğruları ile karşı durabilme cesaretini gösteren bireyin bu süreçte yaşadığı psikolojiyi , tercihlerini , duruşunu ele alma hususunda son derece başarılı. zira sistemin en büyük gerçeklerinden biri farklı olanı ötelemek,kabul etmemek,uzaklaştırmak. chuck palahniuk farklı olabilmenin en doğal insan hakkı olduğu gerçeğini , kendine göre sisteme karşı en ciddi silah olarak görmüş ve özgür insanın varlığını ancak anarşiye müsait bir toplumun içerisinde resmetmeyi uygun görmüş. filmde hatırlanırsa evlerinde birlikte yaşamak için kapılarında günlerce bekleyen insanları farklılıklarını yüzüne vurarak sınamaya çalışmaları aslında tüm filmin perde arkasını su yüzüne çıkartıyordu "sen çok şişmansın,defol buradan" , "yaşlısın,küçüksün hatta sarışınsın"... nihayetinde en büyük hile "hiçbirşeyin asla yetmemesi insanın varoluşunun sürekli bir eksikliğe işaret ediyor olması ve bu eksikliğin ancak sistemin iyi dedikleriyle gideriliyor olması" oyununda gizliydi. fight club tüm bu noktaları örtülü bir yaylım ateşi altında kanlı bir atmosferde sahneleyebilmiş.
Edward Norton'ın kendisinden beklenen performansı sonunda gösterip zirveye ulaştığı film. Ayrıca;
Brad Pitt'in görmeye alışık oduğumuz halinin, bu filmde de değişmemiş olduğu film. Ayrıca;
Helena Bonham Carter'ın çizgisinden çıkmadığı film.
Kişilik bölünmesiyle ilgili en güzel filmlerden bir tanesi.

'Hepimiz aynı lacivertin pislikleriyiz'
sadece film olmayan bir film. fight club bir yaşam felsefesi. bu felsefe doğru veya yanlış onu bilemem. bu felsefeyi uygulayacak kadar toplum kurallarından kopmuş bir cesaretli insan var mı onu da bilemem. ama filmi izledikten sonra insanın we trust in tyler durden diyesi geliyor.
hakkında çok söz söylenebilecek kitap, film.
kitabı gereksiz ama insanı sıkmayan bir sürü bilgiyle doludur. ayrıntı yayınları'ndan çıkmış bi' kitaptır ve her yeraltı edebiyatı kitaplarında görüldüğü üzere kapağı tiksinçtir.
filmine gelince ; tüketim toplumu , tüketim çılgınlığı, dibe vurma gibi konuları kafanıza zorlada olsa sokan bi filmdir.
sorun şu ki bu güzel film kimilerince jackie chan'in saçma kurgulanmış, araya hafif- basit komedisi yerleştirilmiş dövüş filmleri gibi algılanır. "hadi ben tyler sen edward bi' kapışıverelim" diye özetlenir.
bi kesim brad pitt'e özenir onun gibi olmaya çalışır birileri marla'dır. birileri hiç anlamaz birileri izleyip gaza gelir.
kimileri ise hayatlarında , hayata bakış açılarında ufakta olsa bi yönlendirici olarak görür. varoluşculukla , anarşizm'le ilişkilendirir.

sonuç olarak herkesin ayrı şeyler çıkardığıdır.
nerden mi biliyorum?
"bunu biliyorum, çünkü tyler biliyor".
eğer filmi izlemeden önce hiç spoiler yemediyseniz, filmin sonunda jenerik boyunca göt gibi kalmanızın oranı %90'dır.
gerçek hayata entegre olsa, gayet de "şahane" olur gibisinden düşüncelere gark eden uyarlama film. insanın nefret ve şiddet gibi eğilimlerini bastırması açısından gayet yararlı olacağı inancındayım.
filmler iki çeşite ayrılır; fight club ve diğerleri.

(bkz: beynimde bir tümör olsa adını marla koyardım)
izlediğim en iyi filmlerden biridir. sonunu tahmin etmek imkansızdır, olmayacaktır, ütopyadır. şizofreniyle de tanışmama vesile olmuştur.
işlediği konu ve kitabının muhteşemliğiyle bir başyapıt olmakla beraber bu araya yerleştirilmiş ne idüğü belirsiz sahnelerle de çok ilgi çekmiş ve tartışma konusu olmuş filmdir.
sondaki konulma sebebi asla anlaşılmamış penis görüntüsü filmin ortalarında bir yerlerde tyler'ın film işi yaptığının vesairenin anlatıldığı sahnelerde tyler'ın uğraşmakta olduğu görüntüler arasındadır dikkat edilirse görülür. ve ayrıca şu ana kadar sayılmış 8 adet mini brad pitt ler film esnasında çıkıp çıkıp inmiştir.

ama ne de olsa (bkz: reklamın iyisi kötüsü olmaz)
hayat bir kavga, ilk düşmanın sensin
bir kavgası ,bir mücadelesi, bir hedefi , bir ideali, bir hayali olan insanlara bir an önce harekete geçmelerini öğütleyen , içinde didaktik unsurlar barındıran david fincher filmi...
en etkileyici sona sahip film. mutlaka izlenmelidir.
Arkadaşımın 'çok deli bi film yaa' diyerek izlememi önerdiği filmdir.

40 defa izledikten sonra ancak yeni bir şeyler bulamadığım
ve arşivime düşünmeden aldığım filmdir.
TüRkiye de gösteRime giRdiği 2. gün izlemiştim .yönetmen deyvid finçıR, oyunculaRda biRed pit ve edvıRd noRton olunca gidelim mi gitmeyelim mi diye tereddüt etmenize luzum kalmıyoR. . daha önceden biR kitabının olduğundan da habeRim yok. o yüzden tolkien okuRken kuRduğum düşleRin, filmi izleRken bünyede hayaL kıRıklığı yaRatması gibi biR tehLike söz konusu değil. hiçbiR fikRim olmadan ve yanımda tam da bu taRz filmleRe gidebileceğiniz tipten bir aRkadaşla giRiyoRum salona. düşük bir beklentiyle ve keyifli bi kaç saat geçiRiRim düşüncesiyle. ve bitiyoR film biR solukta. izledikten sonRa kısa süreli şuuR kaybına sebep olan filmleR katagoRisinde .. müzikleRide enjekte ediLmek istenilen isyan temasına cuk otuRmuş. zaten sadece biR dövüş filmi izleceğimizi düşünmek kadRoya ve yönetmene haksızlık etmek oluRdu. sonuna kadaR mesaj kaygısının olduğu, tyleR durden isimli kaRakteRin heR cümlesinden deRs çıkaRabileceğimiz, sistemi, medyayı ve kapitalist dünyayı kaRşısına almış, ama en sonunda biR holıvıd filmi işte.. tıpkı nikolas keycin savaş tanRısıfilmi gibi, içeRisinden geldiği düzene kaRşı, ama o düzen üzeRinden paRa kazanan iki yüzlü biR fim.
anlatmak ve veRmek istediği mesaj dikkate alındığında aslına bakaRsanız filmin çekilmesi biLe konuyla çelişiyoR. izleyen kişide "tamam filmi izledim, sistemin özünü kavRadım ve isyankaRım aRtık" ruhu yaRatıyoR. belkide yönetmen deyvid finçıR filmi çekeRken sahiden kafalaRı karıştıRmak adına yola çıkmıştıR. çünkü film, umut sarıkaya 'nında dediği gibi neye karşı olduğu belli olmayan, asabi gazetesi gibi bir filmdiR.
fiLmi diğeRleRinden ayıRan en keyifLi özellikleRden biRi de, bileRek yapıLan çekim hataLaRı. bazılaRını daha ilk izleyişinizde yakalıyabileceğiniz, kimini de belki 5. den sonRa faRkedeceğiniz hataLaR... bred pitin konu itibariyle daha filmdeki rolü başlamadan oRtalıklarda görünmesi, ekRanın sağ üzeRinde sık sık bıRakılan lekeleR, bileRek uygulanan mantıksaL hatalaR ve finaL sahnesinde insanın kanını donduRan tek kaRelik göRüntü !!! hem ekip böyLece geRçek çekim hataLaRına da kalıp uyduRmuştuR . kim biliR.
you can't control everything,let it go .. isyan mesajıyla peşinden koştuRuRduğu milyonlaRın, kRedi kartlarıyla ve taksitle, filmin dvdisini, tişörtleRini, kısacası tüm ürünleRini alması tam biR iRonidiR aslında.. sisteme ve alış-veRiş çılgınlığına duR deme anafikRinden yola çıkmış biR filmin, gişede hatRı sayılıR biR hasılat yakalamasıyla tüm set ekibinin banka hesaplaRıda şişmiştiR. yani film, varlığıyla, senaryosuyla ve dile getiRdikleriyle sahiden biR çelişki filmidiR . kaos ortamı yaratıR.. senaRyosundaki kahRamanlaRı hayaL üRünü olan, asla geRçekleşmeyecek biR peRi masaLı. sadece peRileRi biraz kavgacı.
chuck palahniuk tarafından yazılmış sistemin devasa çarklarına ot tıkama anlayışıyla uyduruk postmodern dünyamızı acımasızca eleştiren,muhalif ruhları körükleyen,başkaldırıyı yücelten,defalarca kez okunası kitap.en sert satırları:'dinleyin sürüngenler;sizler özel değilsiniz,sizler mesleğiniz değilsiniz,sizler cüzdanlarınızdaki para değilsiniz,bindiğiniz araba değilsiniz,sizler derslerden aldığınız notlar değilsiniz,sizler iç çamaşırı değilsiniz,sizler herkes gibi çürüyen birer organik maddesiniz.bizler bu dünyanın şarkı söyleyip dans eden pislikleriyiz.hepimiz aynı pisliğin lacivertleriyiz.'