bugün

Christopher Johnson McCandless (12 Şubat 1968 – 18 Ağustos 1992) Alaskada vahşi doğada 5 aydan az bir süre yanında harita,pusula gibi ekipmanlar dahi olmadan,çok az malzemeyle yaşayan daha sonra yediği bir bitkiden zehirlenerek açlıktan ölen gezgin.

1996'da Jon Krakauer McCandless'ın yaşamını Into the wild adıyla kitaplaştırdı.2007'de Sean Penn aynı adla filmini çekti. Krakauer'in kitabı 'Into the Wild', Washington DC'den hali vakti yerinde bir ailenin oğlu olan 24 yaşındaki Christopher McCandless'in hikâyesini anlatır. McCandless, 1992 yılında medeniyetten kopup tüfeği ve büyük bir bohça dolusu pirinçle, donmuş kırsala doğru yola koyulur. Yolda, bütün parasını yakar ve sahip olduğu tek haritayla birlikte ona medeniyeti hatırlatan her şeyi fırlatıp atar. Alaska'yı yürüyerek geçme konusunda başarısız olunca, bir zamanlar avcıların sığınak olarak kullandığı 1940'lardan kalma bir minibüsün içinde kamp kurar. Burada Nisan 1992'den, Ağustos 1992'de açlıktan ölene kadar bir başına yaşar.

(bkz: into the wild)
''Hayatın bütün keyfi insan ilişkilerinde yatıyor sanıyorsan yanılıyorsun.
Tanrı etrafımıza yerleştirmiş her şeyin içinde var.
Deneyimlediğimiz her şeyin içinde.
insanlar sadece başka türlü bakmayı öğrenmeli... '' *
Jack London ve benzeri yazarlardan ilham alarak sosyal ve kültürel yaşamı reddederek kendi başına doğal yaşama kendini atacak ve burda yaşantısının acı sonunu getirecek ama yaşadığı bu kısa süre boyunca arkasında anılarını,gecmişini ve sadece kendisinin bildiği gercekleri bırakarak gidecektir..Alaskanın vahşi doğasında 112 gün kaldıktan sonra ölü bulunmuştu. Ölüm sebebi ise Eskimo patatesi (Hedysarum alpinum) tohumlarından yemiş olmasıydı. Krakauer'in yaptığı açıklamaya göre Oradaki yaşamını yenilebilir bitki kökleriyle sürdürüyordu. Bitkinin salgıladığı zehirli toksinler, hayvanların bitki köklerini yemesini önleyen bir çeşit savunma mekanizmasıdır. Hayvanlar yiyemediği için bitki hayatta kalmış olur. Toksinler ayrıca glikozun insan vücudu tarafından emilmesini önlediği için açlık duygusuna yol açar. burada bir insanın bitki köklerini tüketerek hayatta kalmasının mümkün olduğuna işaret eder. Vücut ancak yeteri kadar glikoz depolamışsa bu mümkün olabilir..Sean Penn'in yönetmenliğini yaptığı In to the wild 'de
onun anısına yapılmış bir filmdir...
''insanları sevmiyorum diyemem ancak doğaya bağlılığım her şeyin üstesinden gelebilcek türden'' (christopher mccandless-alexander supertramp)
ekoldür.
(bkz: into the wild) filminde anlatılan gezgin adamdır kendisi doğayla iç içe geçen hayatı ile bazılarına ışık olmuştur.

(bkz: sean penn) yönetmenliğini yaptıgı bu film bir ekoldür.
günlerini geçirdiği minibüs için ; `http://galeri.uludagsozlu...johnson-mccandless-27906/`
maceraperest ve gezgin bir ruha sahip tüm insanların ekolüdür. 18 ağustos 1992 tarihinde alaska'da bir minibüsün içinde ölü bulunmuştur. nehrin sularının yükselmesi ile minibüsün olduğu bölgede mahsur kaldığı tahmin edilmektedir. ölümünden 2 hafta kadar sonra bölgedeki avcılar tarafından bulunmuştur. eğer bir kaç yüz metre kadar ileriden nehri geçmeye çalışsaydı nehrin sığ bölgesini farkederek hayatının kurtulabileceği söylenmektedir. ayrıca hayat hikayesi sean penn'in into the wild filmine konu olmuştur ve kendisini emile hirsch canlandırmıştır.
(bkz: alexander supertramp)
(bkz: into the wild)
http://www.christophermcc.../intothewildpictures.html
boş boş hayal etmenin anlamsız olduğunu gösteren ve hayallerinin peşindeyken bir anlık dalgınlıkla zehirlenerek ölen korkusuz insan. keşke ölmeseymişsin.
hayatını konu edinmiş into the wild'ı izledikten sonra kendisine hayranlığımı gizleyemediğim insan. Bir birey için alınması zor bir karar alıp insanın göreli olarak en muhtaç olduğu kurumlardan olan toplumdan kendisini tamamen uzaklaştırma çabasına girmiş bunu hayatıyla ödemiştir. Ölümü konusunda *** farklı bakış açıları da olmakla beraber, böyle ciddi bir kararı alması ve uygulama cesaretini kendisinde bulabilmesi açısından yaşamı incelenmeye değerdir.

http://f-ckingc-nts.com/p...s-about-chris-mccandless/
aslında içinde yatan maceraperestlik ruhu ailevi sorunlarda eklenince böyle bir işe kalkışmış olan bir ekoldür kendisi. hayatı into the wild filmine konu olmuş ve gerçekten yürek burkan bir hikaye ortaya çıkmıştır. amerika'nın birçok yerini gezmiş hatta meksika'ya kanoyla bile girmiştir. ama asıl hayali alaska yolculuğudur. burada 4 ay kalmış ve çok açlıklar çekmiştir. geri dönmeye karar verdiğinde nehrin suları yüksek olduğu için karşıya geçememiş ve bir süre daha birkaç ayını geçirdiği evi olan eski bir otobüste geçirmiştir. açlığını yanında getirdiği 5kg pirinç patates kökü ve avladığı sincaplarla gidermeye çalışmış fakat gün geçtikçe zayıflamıştır. bir keresinde geyik avlamış fakat muhafaza edemediği için yiyememiştir. büyük bir hataya düşerek zehirli bir tohum yemiş ve bu sebeple hayata gözlerini yummuştur kendisi. yol boyunca birçok arkadaş ve dost edinerek keyifli zamanlar geçirmiştir. kendini alexander supertramp yani süper berdüş olarak tanıtmış ve sistemi sonuna kadar yermiştir. üniversite parası olarak biriktirdiği 20000$'ı hayır kurumlarına bağışlamış yanındaki paraları da yakmıştır bu insan.
eşine az rastlanır bir kapitalizme karşı duruş sergileyen insandır. para ile kolayca elde edilen şeylerin hayatın gerçek zevklerini ve anlamını körelttigini düşünmüştür keza adını bile değiştirerek kendisini bizim dünyamız!dan soyutlamıştır. en büyük hayali olan alaska'da yaşamak fikrini gerçekleştirmiştir. en sonunda doğada zehirli bi bitkiyi yiyerek ölmüştür. ölüsü günler sonra avcılar tarafından bulunmuştur. kız kardeşi tarafından uçakla külleri alaska'nın dört bir yanına savrulmuştur. geçtiğimiz yıllarda hayatından uyarlanan into the wild filmi çekilmiştir.

merak edenler için kendisi http://2.bp.blogspot.com/...1600/chris_mccandless.jpg
bazen, bende bu adam gibi yapıcam bırakıcam gidicem herşeyi, hiçbişeye takılmıycam, paranın büyüsüne kapılmıycam kafama göre doğada yaşıycam... dedirten örnek alınmak istenen ancak bu adamın yaptıklarına cesaret edilemeyen, kişidir.

(bkz: into the wild)
into the wild filminin çekilmesine neden olan hayatın sahibi.
12 şubat 1968-18 ağustos 1992 tarihleri arası yaşamış, son durağı alaska'da fairbanks belediyesine ait terk edilmiş çok eski bir belediye otobusunde açlıktan ölmüştür.

aldığı diplomaya, gelen tekliflere, bankasındaki paralara sırtını dönmüş, kravatlı köle olmaktansa, yamalı gömlekli ama özgür biri olmayı tercih edip, başını alıp yola çıkmıştır.

az ve öz yaşamıştır. benim gibi bir çok gencin kaçış hayallerinin fenomenidir.

öldüğünde yanında şöyle bir not bulmuşlar.
http://img820.imageshack....rismccandlesssoslanca.jpg

http://www.mnn.com/earth-...ion-to-live-in-the-wild/c

http://www.geziyorum.net/christopher-mccandless/

(bkz: alexander supertramp)
(bkz: into the wild)
(bkz: long nights)
(bkz: üşüyoruz reis)
hepimizin yapmak istememize rağmen götümüzün yemediği şeyi yapmış olan kişilik. bize de imrenmek kalıyor kendisine.
şu hayatta örnek aldığım birkaç kişiden biridir.
1990 yılında üniversiteden mezun olduktan sonra bankasındaki 24.000 doları hayır kurumlarına bağışlayıp, ailesine ve arkadaşlarına haber vermeden, otostop ile Amerika'yı dolaşmaya başlayan, hatta kano ile kaçak olarak Meksika'ya giriş ve çıkış yapan ve en sonunda uzun süredir düşlediği büyük Alaska macerası sırasında hayatını 1992 yılında kaybeden maceraperest genç.
Ölüm sebebi aldığı kitaptaki bilgileri yanlış okuyarak yediği bitkinin zehirli olmasıdır. Kendisi öldüğünde 24 yaşındaydı.
McCandless kapitalist dünyaya hiçbir zaman taviz vermezken, para ile kolayca elde edilen şeylerin hayatın gerçek zevklerini ve anlamını korelttigini düşünüyordu. hiçbir zaman iyi anlaşamadığı ailesinin beklentilerini gerçekleştirmek için üniversite okumuş ve mezun olur olmaz da ailesini bir daha aramaksızın sırra kadem basmıştır. ismini bile değiştirmiş ve yolculukları sırasında tanıştığı insanlara kendini Alexander Supertramp olarak tanıtmıştır.
Çıkacağı yolculuğa bir sürü kitap okuyarak ilham almıştır. McCandless Alaska'ya vardığında bırakın böylesine vahşi ve soğuk bir ortam için tam teşekküllü olmayı, yanına aldığı botları bile kendisini Alaska'ya getiren bir şoförün son anda eline tutuşturmustur. Yaklaşık 5 kilo pirinç, patates tohumları ve avlanmak için taşıdığı ufak kalibre tüfeği kendisinin tek besin kaynağı olacaktır.
McCandless, Nisan'da Alaska'nın vahşi ortamına daldığında ortam hala karlar ile kaplı, nehirler dağdaki buzullar daha erimedigi için alçak seviyedeydiler. Bir iki hafta sonra, vahşi tabiatın ortasında terk edilmiş, Fairbanks belediyesine ait çok eski bir belediye otobüsü görür ve burayı hemen evi olarak benimser. McCandless burada neredeyse 4 ay kalır, bu dönemde en önemli besin kaynakları pirinç, yakaladığı sincaplar ve etraftaki bitkilerden topladığı yemişlerdi. Bu dönemde sadece bir tane geyik avlamayı becerebilir ve onun da etlerini iyi muhafaza edemediği için fazla faydalanamaz bu avının etlerinden. 4 ay geçtikten ve yeterince kilo kaybettikten sonra McCandless bu macerasını noktalamaya karar verir ve dönüş yolculuğuna başlar fakat dönüşte kendisini tatsız bir sürpriz beklemektedir, daha önce geçtiği nehir, buzullar eridikten sonra oldukça derinleşmiş ve buz gibi suyu da oldukça hızlı bir şekilde akmaktadir. kendisinin bu nehri yüzerek geçme şansı yoktur. yanına harita bile almayan McCandless, çaresizce nehirdeki suların biraz daha çekilmesini beklemek için bir ay daha geçirmek üzere kaldığı otobüse döner. Bu durumu çok da problem olarak görmez, ne de olsa kendisi bu ortamda 4 ay geçirmeyi başarmıştır. Fakat bu dönemde McCandless ciddi bir hata yapar, açlığın da getirdiği çaresizlikle yanında getirdiği tohumları yemeye başlar ve bu tohumların toksik etkisi ortaya çıkınca zehirlenerek ölür. Ve otobüste yatağında ölü olarak bulunur.
Cesedi, ölümünden 18 gün sonra kaldığı otobüsün yanından geçen iki avcı tarafından bulunur. Cesedi vasiyeti üzerine yakılarak külleri kız kardeşi tarafından bir uçaktan alaskanın dört bir yanına savrulur.
Yabana Doğru isimli kitap hakkında: Jon Krakauer,ünlü bir dağcı ve aynı zamanda marangozluk yapmış bir emekçi.Christopher McCandless ile kendi arasında benzerlik bulmuş,bunu da kendi deneyimlerinden yola çıkarak onu anlamaya yönelik yazıya dökmüş bir yazar.Kitap 246 sahifeden oluşuyor. Ve 'Alaska'nın içleri' adlı bölümle başlıyor.Christopher McCandless'in gezisi sırasında Güney Dakota da tanıştığı Wayne Westerberg'e yolladığı kartpostalda şöyle diyor:

27 Nisan 1992
Fairbanks'ten selamlar!Bu benden alacağın son haber,Wayne.
Buraya iki gün önce ulaştım.Yukon bölgesinde otostop çekmek çok zor oldu.
Ama nihayet buradayım işte.
Bana gelen tüm mektupları gönderenine ilet lütfen,Tekrar Güney'e dönene değin uzun zaman geçebilir. Eğer bu macera ölümle sonuçlanır ve benden bir daha ses çıkmazsa, harika bir adam olduğunu bilmeni istiyorum.
Artık yabana doğru yürüyorum. Alex...

Yukarıdaki mektupla başlıyor kitap. Alex bildiğiniz gibi Christopher McCandless'in yolculuğu boyunca kullandığı takma ismi.(Alexander Supertramp-Alexander Süperberduş.Kitapta BERDUŞ olarak filminde ise GEZGiN olarak tercüme edilmiş.Aslı 'süperberduş'tur.)
Kitapta sürekli alıntılar yapılmış önemli yazarlardan.
Örneğin;Jack London,Tolstoy,Thoreau,Mark Twain ve daha birçoğu.
Jon Krakauer, Christopher McCandless'in türünün tek örneği olmadığını da örneklerle anlatıyor kitapta.Örneğin Chris gibi insanların birkaç tanesinin hayat öykülerinide serpiştirmiş kitaba. Örneğin;Everett RUESS. McCunn.Waterman gibi.
Boris Pasternak'ın Doktor Jivago isimli kitabına ölmeden önce not düştüğü bir cümlede şöyle diyor;Mutluluk ancak paylaşıldığında gerçektir.
Christopher McCandless,geri dönmeyi denemiş,ancak yükselen nehir sularının nehiri tehlikeli bir duruma sokmasından ötürü bundan vazgeçmek zorunda kalmıştır.Vahşi doğada,pusulasız,haritasız tam tamına 4 ay geçirdikten sonra ölmüştür.Ölümünün ardından birçok Alaskalı onun için 'ahmak','budala','kibirden gözü dönmüş bir serseri' vb.birçok hakaretlerde bulunmuştur. Bunun sebebi ise,Chris'in 142 no'lu Fairbanks otobüsünün kilometrelerce yakınlıkta bulunan birçok avcı kulübesine komşu olmasını farkedememesinden ileri gelir. Evet,kaldığı otobüsün,sadece kilometrelerce ötedeki birçok avcı kulübesine komşu olduğunu bilmiyordu Chris.Ve bu hayatına mal oldu.
Christopher McCandless,açlığın getirdiği öfkeyle ne yapacağını bilemez hale düşmüştü.
Av hayvanlarının da azalması,neredeyse imkansız hava koşullarında yaşam sürdürmesi,onu çok yıpratmıştı.
Kimbilir,belki dönüp evlenip çoluk çocuğa karışacaktı,nitekim Tolstoy'un 'Aile Mutluluğu'nu da okumuş bitirmişti. Ve önemli gördüğü yerlerinin altını çizdi, altını çizdiği bölümlerin hemen hemen hepsinden evlenmekten bahseder Tolstoy. Ancak olmadı,açlığını gidermek için yediği yabani patates tohumlarının onu zehirleyeceğini nereden bilebilirdi?
Ölmeden hemen önce günlüğüne,30 Temmuzda şunları yazmıştır: ''AŞIRI ÖLÇÜDE ZAYIF DÜŞTÜM, PAT. TOHUMU YÜZÜNDEN,DAHA FAZLA DERT AÇACAK GiBi, AÇLIK CiDDi TEHLiKE''.
Ve 19 ağustos olduğunda Christopher McCandless ölmüştü...
Çürümüş cesedi,birkaç avcı tarafından 142 no'lu fairbanks otobüsünün tozlu,kirli yataklığında bulunmuştu.
Ölmeden önce Christopher McCandless bir kitap sahifesine: ''MUTLU BiR HAYAT YAŞADIM VE BU YÜZDEN TANRI'YA MÜTEŞEKKiRiM. HOŞÇA KALIN,TANRI HEPiNiZi KUTSASIN''.yazmıştır.
Ölümünden yaklaşık 10 ay sonra,Babası Walt ve annesi Billie McCandless, Chris'in 'sihirli otobüs'dediği 142 no'lu fairbanks otobüsünü ziyaret etti. Oğullarının mutlu yaşayıp,mutlu öldüğüne dair şüpheleri silinmişti... Ve Jon Krakauer'in Yabana Doğru isimli kitabı,teşekkürler bölümüyle son buluyor. Burada Chris'in annesi Billie,babası Walt'a,kız kardeşi Carine'e,üvey kardeşleri Sam ve Shelley'e,teşekkürlerini belirtiyor.
Bu kitabın yayınından elde edilen kazancın yüzde 20'lik kısmı McCandless ailesinin isteği doğrultusunda Chris McCandless adına verilen eğitim bursu için ayrılmıştır.
ölümüne üzüldüğüm nacizane insanlardan birisidir.
büyük berduş ve kapitalist düzene isyan etmiş kendisini yollara vurmuş kişidir.
tolstoy'dan etkilenip sosyal yaşamı reddetmiş, herkesin hayatının bir döneminde yapmak istediği o yolculuğa çıkmıştır nam-ı diğer alexander supertramp...
kaderin bir cilvesidir ki ölümü de tolstoy'unkine benzemiş biri tren garında ölmüş biri de terkedilmiş bir otobüste...
harika bi yaşam.
hayatı into the wild filmine konu olmuş kahraman bir adam. çok etkileyici bir hayat hikayesi var bir çok insanın hep hayali olan ve hep hayalde kalan düşüncelerini bu adam gerçekleştirebilmiştir fakat sonu acıyla bitmiştir. sonunda ölse bile hayallerini gerçekleştirerek ölmesi hayalerini gerçekleştiremeden yaşamasından daha güzeldir.
Hayatımın bundan sonra ki kalan kısmını yaşadığı hayat ve bakış açısıyla değiştirecek olan adamdır .Hayatı into the wild filmine konu olmuştur . Sadece doğa aşkı olan bir olan adam olarak değerlendirilmemelidir . Kapitalist atlar gibi yarışa sokulmuş insanların hayatını görüp bunu kabullenmemiştir . Kendi avladığı tavşanı , topladığı meyvelerin daha başka bir büyüsünün olduğuna inanmıştır ve gerçekten öyledir . Sorarım size oynadığınız senaryoda ki yerinizin farkında mısınız ...

görsel
Her geçen gün hayatımı şekillendiren insandır . Ölmesiyle ölümsüz bir fikir doğmuştur . Peki işte o bebeğin dünyaya geldiği andaki saf duyguların bütünlüğünü oluşturan doğanın özüdür . Bunu herkes yapamaz yapanda herkes olamaz .