bugün

cambridge üniversitesi'nde türk dili lektörlüğü, istanbul üniversitesi'nde ingiliz edebiyatı okutmanlığı yapmış olan şair. Çağdaş ingiliz Şiiri Antolojisi'nde yirminci yüzyıl ingiliz şiirinin başlıca akımlarını ve en seçkin ustalarının eserlerine yer vermiştir.

"Usulca gir kapıdan, zile basma.
Hiç telaşlanma, ben daha dönmemişsem.
Yoldayımdır, nerdeyse yokuşun dibinde,
Suların kararmasını bekliyorumdur,
Tuğla harmanlarından gelen yanık havanın
Bahçedeki akşamsefalarına sinmesini.
Güç bela dizginliyorumdur içimde
Dörtnala sana koşan küheylanları."
Ne zaman
bir masa başına otursam
sana birşeyler yazmak için
çocukluğumda seyrettiğim
cambazlar geliyor aklıma
elimdeki kalem
birden
o sırık terazi gibi uzuyor
ve ben
çok geçmeden
o usta cambazdan uzak
acemi bir palyonço gibi
boşluğa yuvarlanıyorum
düşlerin yaylanan ağında.
Sonra,
görünmeyen seyircilerimin
kahkahaları çınlarken
kulaklarımda,
kulaç atmaya çalışıyorum
kurumuş bir gözyaşı denizinde. *
Babam iki tek atınca oğlum hadi seni karpuzlara götüreyim derdi..
(karpuzlar Gebze´de oturan kızlardı)
Annem kızarır kızar "Bey çocuk daha küçük" diye çıkışır mutfağa gider ağlardı...
Babam karpuzdan anlardı.
vakti zamanında 'süper baba' dizisinde alim'e edebiyat konusunda yol gösteren, sakallarıyla ve babacan tavırlarıyla bir şekilde hafızamda yer etmiş, aradan yıllar geçtikten sonra 'kavafisten kırk şiir' adlı (bkz: kavafis) şiir çevirileriyle yeniden karşıma çıkan şair.
zamanında oğuz atay'ın en önemli kankalarından bir tanesiydi. hatta tehlikeli oyunlar romanının önsözünü kendisi yazmıştır.
1986 Behçet Necatigil Şiir Ödülü'nü kazanmıştır...
"bana düşlerini anlat" isimli yeni bir şiir kitabı çıkmış olan üstadtır. kitap yky den çıkmış olup, şairin 1985 ila 2006 yıllarında kaleme aldığı şiirlerinden oluşuyor.
adını duyunca aklıma hep süper baba, alim, orta okul yılları, cuma akşamının o harika hissi gelen ve sırf bu sebeple daima gülümsememi sağlayan, hep bir sıcaklık hissi yayan insan.
yunanca - türkçe çevirileri vardır.
önsöz yazmaktan hiç anlamayan beyefendi. tehlikeli oyunlar'ın önsözünü kendisi yazmış ve önsözde kitabın sonunda ne olacağını açıkça söylemiş.

--spoiler--
hikmet benol'un kitap sonunda intihar edeceğini yazmıştır. zaten okurken de intihar edeceğini anlayabilirsiniz ama hikmet'in yaşamı çok sevdiğinden, asla intihar etmeyeceğinden bahsettiği bazı bölümler vardır ve bunlardan yola çıkarak farklı bir son da düşünebilirsiniz, yani önsözü okumasaydınız böyle olabilirdi...
--spoiler--
18 Ocak 1933'te istanbul Darıca'da doğdu. 1953'te Robert Kolej'i bitirdi. ingiltere'de Cambridge Üniversitesi ingiliz Edebiyatı bölümünü 1956'den mezun oldu. istanbul Üniversitesi'nde 1968'de doçentliğe, 1975'te profesörlüğe yükseldi. Çeşitli üniversitelerde görev yaptı. 1981-1982 arasında Amerika'da bulundu.
önde gelen şiirleri;

SIRADAN BiR GÜN
BOĞAZ'A VURAN GÖLGE
NEREDE BiZi SEVEN KIZLAR
BiLiRiM DEPPOYLARI
ANLADIM ANLAMINI ANLAMIN
BUKAĞI
DÖNÜŞ
SAKIN GEÇ KALMA ERKEN GEL
KIŞ BiTTi
YALNIZ UYKU
KUŞLAR MIDIR ONLAR
bir ingiliz şiiri antolojisi hazırlamışır. verimli bir eserdir.
(bkz: taş baskısı)
(bkz: yaz kapılarında)
neruda'nın 'matilde'ye sone' sini türkçeye cevirmiştir:

seni sevdiğimi göreceksin sevmediğim zaman,
çünkü iki yüzüyle çıkar karşına hayat.
bir sözcük sessizliğin kanadı olur bakarsın,
ateş de pay alır kendine soğuktan.

seni sevmeye başlamak için seviyorum seni,
sana olan sevgimi sonsuzlaştıracak
bir yolculuğa yenidenbaşlamak için:
bu yüzden şimdilik sevmiyorum seni.

sanki ellerindeymiş gibi mutluluğun,
ve hüzün dolu belirsiz bi yarınan anahtarları
hem seviyorum seni, hemde sevmiyorum seni.

sevgimin iki canı var seni sevmeye .
bu yüzden sevmezken seviyorum seni
ve bu yüzden severken seviyorum seni..
"bir gün sana yine yollarda rastlasam
birlikte kır kahvelerine gitsek
konuşmasak."
- Dağın eteklerinde orman -
çam , sedir , ulu çınarlar ...
Birbirini seyrediyor aynasında denizin .
Çamlar pürleriyle suskun ,
sedirlerin gözleri uzakta ,
" ölünceye kadar seninim , " diyor denize
kendi gölgesinde yana bir çınar . -
"Sana
bir zamanlar
birlikte yürüdüğümüz o sokakların
serinliğini getirdim bu kez .
Elimden tutarsan ,
altından geçtiğimiz saçakların gölesi ,
saksı saksı fesleğenlerin kokusu
sinecek bakışlarına ve soluklarına .
Her şeyin yitirildiği
ve yeniden bulunduğu
bu yol kavşağında
bütün o kalabalıkla karşılastığımızda ,
seni benden uzaklaştıran zamanın
beni sana ne kadar yakınlaştırdığını
anlayacaksın . "
KıŞ BiTTi

"Vedalaşmaların ilmini yaptım ben,"
Sürgünlerin uzmanlığını.
Bir vapur nasıl kalkar bir limandan.
Tren nasıl acı acı öter, öğrendim.

Yıllarca mektuplarla yaşadım.
Kaçak tütün,yasak yayın
Larla beslendim.
Unutmadım. Unutmadım.

En çok yelkenleri özledim
Bozkırın buzlu yalnızlığında.
Dağlar yoktu, dağlar yoktu,
Rüzgârlara yaslandım.

Çılgın mıydım, tutsak mıydım
Yüreğinde karanlığın?
Kan kurudu -
Ben gül oldum açıldım.
SOLUKSOLUĞA

Uzun, karanlık bir çığlığın da ardına düşebilir insan,
Titrek, eğri büğrü bir yazının çağrısına da uyar.
Bırakıp her şeyi döner -
Aşk bir buluşmadır çünkü,
Her zaman gecikmiş bir buluşma.

Bitmeyen bir kavuşmadır da aşk -
Araya her zaman bir şeyler girer:
Bazen kendi sevincinin kanat gölgesi,
Bazen nabzın hızı, yüreğin titreyişi,
Tüylerin telaşıyla besleniyor gibidir -
Araya her zaman bir şeyler girer:
Çalışma saatleri, karşılıksız sorular.
Nereden bilebilir insan
Bunların hepsinin de aşk olabileceğini?

Çoğu kez aldatıcıdır da,
Bakarsın, herkes onun askeri, onun şehidi.
Oysa aşk hiçbir zaman bir yarış değildir ki.
Bu yüzden yanılır hep
Sayın muhbir vatandaş, köftehor okur, arsız yetkili.
Sararmış bir fotoğraf olarak da çıkabilir karşına,
Borulu bir fonoğraf kılığıyla da.
Bakarsın, ona da dadanmış
Gündelik hayatın sosyolojisi.

Yeniden duyulur bazen o uzun ve karanlık çığlık.
Çağıran o titrek yazı yeniden belirir -
Çünkü aşk en eski köprüsüdür Balkanların, en eski.
eski açık hava sinemalarında -eskimeyen ne var ki?- seni görür gibi oldum perdede aşkın gözyaşları dökülürken

cevat çapan
soluksoluğa

Uzun, karanlık bir çığlığın da ardına düşebilir insan,
Titrek, eğri büğrü bir yazının çağrısına da uyar.
Bırakıp her şeyi döner
Aşk bir buluşmadır çünkü,
Her zaman gecikmiş bir buluşma.

Bitmeyen bir kavuşmadır da aşk
Araya her zaman bir şeyler girer:
Bazen kendi sevincinin kanat gölgesi,
Bazen nabzın hızı, yüreğin titreyişi,
Tüylerin telaşıyla besleniyor gibidir
Araya her zaman bir şeyler girer:
Çalışma saatleri, karşılıksız sorular.
Nereden bilebilir insan
Bunların hepsinin de aşk olabileceğini?

Çoğu kez aldatıcıdır da,
Bakarsın, herkes onun askeri, onun şehidi.
Oysa aşk hiçbir zaman bir yarış değildir ki.
Bu yüzden yanılır hep
Sayın muhbir vatandaş, köftehor okur, arsız yetkili.
Sararmış bir fotoğraf olarak da çıkabilir karşına,
Borulu bir fonoğraf kılığıyla da.
Bakarsın, ona da dadanmış
Gündelik hayatın sosyolojisi.

Yeniden duyulur bazen o uzun ve karanlık çığlık.
Çağıran o titrek yazı yeniden belirir
Çünkü aşk en eski köprüsüdür Balkanların, en eski.
O kız orada dururken
Ben nasıl bütün dikkatimle
RomaNın, yok RusyaNın
Ya da ispanyaNın
Politikaları üzerinde durayım?
Oysa gezmiş görmüş bir adam bu
Ne söylediğini bilen.
Öbürü de mürekkep yalamış
Bir politikacı,
Belki de söyledikleri doğru
Savaş ve savaşın belalarıyla ilgili,
Ama ah, genç olsaydım da yeniden
Kollarıma alabilseydim o kızı!
iyidir hoşdur da oğuz atayın tehlikeli oyunlarının önsözünde harbiden sıçan adamdır. yazıklar olsundur ayıplanasıdır.
(bkz: önsözde kitabın sonunu yazmak)
sabah

son yağmurlar da dindi dinecek,
yazın habercisi kırlangıç
saçakta
senin o atlıkarınca gülümseyişinle.