bugün
- klarnet calan sarapci koala 68
- karton toplayan çocuk silik yemelidir8
- sabah başlayan baş ağrısı9
- anın görüntüsü30
- sözlük erkeklerinin sözlük kızlarına karşı tutumu13
- bütün sözlük erkekleri alçaktır15
- 21 eylül 2024 fenerbahçe'ye verilen penaltı18
- jose mourinho22
- neden sürekli kabız oluyorum18
- sudekiray16
- sari renkli seker15
- victor osimhen9
- bik bik'in mutfağına konuk olmak15
- mert hakan yandaş12
- eve çağıran erko20
- bimde çalışanda akıl var mı16
- metin arolat46
- 21 eylül 2024 fenerbahçe galatasaray maçı109
- fenerbahçe taraftarı30
- ismail kartal9
- the crying one9
- okan buruk19
- fenerbahçe nasıl kurtulur10
- sözlükte nefret ettiğiniz yazarlar ve sebepleri18
- gabriel sara'ya 19 milyon veren mallar9
- fenerbahçe9
- siber güvenlik başkanlığı10
- arkadaşlar sizce bu bana yakışır mı10
- sözlük erkeklerinin arabaları10
- seks kasedinizi yaymakla tehdit edilse naparsınız10
- herkes uyudu mu8
- aranızda medyum olan var mı12
- narin güran18
- fb gs'yi yensin götüme rakı şişesi sokarım8
- cumartesi gecesi fenerli yazarlar kucağa oturacak8
- b'u r c u24
- ya tarkan da ölürse10
- fenerbahçe galatasaray derbi sonucu ne olur15
- amca diyen kasiyer kız8
- otobüste uyuyamamak8
- bugün bir değişiklik yapalım bilgi entrysi girelim25
- kocam ol diyen kadın9
- bel çevreniz kaç cm11
- hangi sözlük kızıyla ne yapmak isterdin22
- nickli başlık açanlar kucağa alınacak12
- sağ yan ağrıması8
- hasta olsam geçmiş olsun der misiniz9
- bursa da başı açık öğretmen istmeyen okul müdürü19
- geçmiş olsun menuet13
- arkadaşlar beni neden insta'dan takip etmiyorsunuz12
binlerce kitap okumus, uzerine saatlerce dusunmus, bunlari pratige dokmus, tecrube etmis dahi seviyesinde bir figure yillarca hizmet etmis bir kisinin, kisitli entelektuel birikimi ile, sahit oldugu olaylari, konusmalari, olaylarin 1.tarafi olan kisiler duzeyinde yorumlayamayacagi cok acikken, duyup, gorduklerini anilarini dogrudan aktarmak yerine, bilirkisi gibi kisisel yorumlarini katarak aktarmis olmasi isin bir kisminin kurgu oldugunu gostermesi acisindan uzerinde dusunulmesi gereken bir durum.
Atatürke uzun yıllar yemek servisi yapmış, damak zevkini iyi bilen bir uşaktır.
Şu yazıyı okuyunca bi keyfim geldi ne yalan söyleyeyim. Bunlara böyle davranacaksın işte hayvana hayvan diyeceksin. BîKemal doğru olanı yapmış hahahaha.
Hayvanlar sizi size bu lazım!
Hayvanlar sizi size bu lazım!
Atatürk’ün 12 yıl hizmetkarlığını yapmış ve Atatürk’ün uşağının gizli defteri adlı kitabında Atatürk’e dair enteresan bilgiler veren şahıs.
Verdiği bilgiler doğruluğu teyit edilmesi imkansız şeyler olsa da genel itibariyle anlattığı olaylar inandırıcı gelen şeyler.
Verdiği bilgiler doğruluğu teyit edilmesi imkansız şeyler olsa da genel itibariyle anlattığı olaylar inandırıcı gelen şeyler.
Atatürk'ün sadık hizmetkarıdır.
Belki istemeden de olsa Kadir mısıroğlu gibilere çanak tutan anılar yazmış Uşak.
12 yıl boyunca atatürk'ün yakın hizmetinde bulunmuş kişi.
“Giderek halk içli duygularda Atatürk’ü kısaltarak “Ata” denmiştir. Ancak Atatürk buna çık kızarmış.
Türk dilinin sadeleşmesine, özleşmesine yabancı sözlerden arınmasına önem verildiği günlerdeydi. “Kemal”in Arapça olduğu ve Türkçede “Kemal” diye bir söz bulunmadığı ileri sürülmüş, Atatürk’te bu görüşü uygun bularak “Kemal” yerine “Kamal” diye yazmaya başlamış. Bizim bundan haberimiz yok. Yine onu Mustafa Kemal diye biliyoruz. Mustahdemler arasında polislikten emekli olmuş Kemal adlı bir de sofracı vardı. Askerliğini köşkte hizmet ederek yapıyordu. Atatürk bize dönerek şaka şeklinde,
“- Dünyada ne kadar Kemal varsa, hepsi eşektir….” dedi.
Tuhaf tuhaf bakınca; Atatürk şöyle sözünü bitirdi.
“- Haa anladım! Sen bana bakıyorsun. Sen de Kemalsin demek istiyorsun. Ben artık Kamal oldum. Kemaller başının çaresine baksın!..” dedi.
Atatürk’ün son kartvizitinde “Kamal Atatürk” yazılıydı. (Kamal, kale anlamındadır)
(M.M. Yalan Söyleyen Tarih Utansın )
Türk dilinin sadeleşmesine, özleşmesine yabancı sözlerden arınmasına önem verildiği günlerdeydi. “Kemal”in Arapça olduğu ve Türkçede “Kemal” diye bir söz bulunmadığı ileri sürülmüş, Atatürk’te bu görüşü uygun bularak “Kemal” yerine “Kamal” diye yazmaya başlamış. Bizim bundan haberimiz yok. Yine onu Mustafa Kemal diye biliyoruz. Mustahdemler arasında polislikten emekli olmuş Kemal adlı bir de sofracı vardı. Askerliğini köşkte hizmet ederek yapıyordu. Atatürk bize dönerek şaka şeklinde,
“- Dünyada ne kadar Kemal varsa, hepsi eşektir….” dedi.
Tuhaf tuhaf bakınca; Atatürk şöyle sözünü bitirdi.
“- Haa anladım! Sen bana bakıyorsun. Sen de Kemalsin demek istiyorsun. Ben artık Kamal oldum. Kemaller başının çaresine baksın!..” dedi.
Atatürk’ün son kartvizitinde “Kamal Atatürk” yazılıydı. (Kamal, kale anlamındadır)
(M.M. Yalan Söyleyen Tarih Utansın )
------------------
O akşam ilk kez konuştuğum Atatürk’le aramızda şunlar geçti:
– Senin ismin nedir?
– Cemal!..
– Sonu yok mu bunun?
– Var, Cemalettin…
Bunun üzerine Atatürk birden bana doğru ilerliyerek:
– Haaa… dedi. Isimler Kemalettin olur, fakat Cemalettin olmaz. Sen yine Cemal kal. Dinin Cemali miydin ki, sana bu ismi koydular? Aradan yarım saat geçmişti. Yemek devam ediyordu. (…)
Fakat Atatürk, bu Cemal adına tutulmuş olacak ki yeniden seslendi:
– Bu Cemalettin ismini kim koydu sana?
Artık adamakıllı korkmağa başlamıştım;
– Babam, diye cevap verdim.
– Öyle ise baban ne adammış senin. Diye sertçe çıkıştı.
Bunun üzerine:
– Ben babamı tanımıyorum. Deyince yüzü daha da sertleşti:
– Babamı tanımıyorum ne demek? Sen babasız mı doğdun? Baban yok mu senin?..
– Ben dokuz aylıkken babam ölmüş.
Atatürk üzüldüğümü yüzümden okumuş olacak ki, birden sesini yumuşattı:
– Ananı tanıyorsun ya yeter!.. Dedi. Ve biraz durduktan sonra ekledi: Ben de babamı tanımıyorum ya… (…)
Atatürk tekrar beni çağırdı. Yemek istiyecek sanıyordum. Fakat O’nun aklı hep benim ismimde değil miymiş.
– Ulan, bu ismi sen mi koydun, baban mı? Diye bar bar bağırmaya başladı.
Çok korkmağa başlamıştım. Benim korktuğumu görünce daha fazla bağırıyordu. Artık elim ayağım titremeğe başlamıştı. Ayakta duracak halim yoktu. Belki daha fazla kızar da koğulurum, diye gözünden uzaklaşmağa karar verdim. Saat üçe doğru sofrayı bırakarak yatmağa gittim.
O gece sabaha dek gözümü uyku tutmadı. Yattığım yerde dua ediyordum. Kabusla karışık korkulu rüyalar gördüm. Yavaş yavaş geldiğime pişman bile olmağa başlamıştım. Bu isim de başıma iş açıyordu galiba… Nereden bulmuşlardı bu “Cemal”i de, bana takmışlardı?[4]
[4] Cemal Granda, Atatürk’ün uşağının gizli defteri, Hazırlayan: Turhan Gürkan, Istanbul 1971, Fer Yayınları, sayfa 19-21.
--------------
O akşam ilk kez konuştuğum Atatürk’le aramızda şunlar geçti:
– Senin ismin nedir?
– Cemal!..
– Sonu yok mu bunun?
– Var, Cemalettin…
Bunun üzerine Atatürk birden bana doğru ilerliyerek:
– Haaa… dedi. Isimler Kemalettin olur, fakat Cemalettin olmaz. Sen yine Cemal kal. Dinin Cemali miydin ki, sana bu ismi koydular? Aradan yarım saat geçmişti. Yemek devam ediyordu. (…)
Fakat Atatürk, bu Cemal adına tutulmuş olacak ki yeniden seslendi:
– Bu Cemalettin ismini kim koydu sana?
Artık adamakıllı korkmağa başlamıştım;
– Babam, diye cevap verdim.
– Öyle ise baban ne adammış senin. Diye sertçe çıkıştı.
Bunun üzerine:
– Ben babamı tanımıyorum. Deyince yüzü daha da sertleşti:
– Babamı tanımıyorum ne demek? Sen babasız mı doğdun? Baban yok mu senin?..
– Ben dokuz aylıkken babam ölmüş.
Atatürk üzüldüğümü yüzümden okumuş olacak ki, birden sesini yumuşattı:
– Ananı tanıyorsun ya yeter!.. Dedi. Ve biraz durduktan sonra ekledi: Ben de babamı tanımıyorum ya… (…)
Atatürk tekrar beni çağırdı. Yemek istiyecek sanıyordum. Fakat O’nun aklı hep benim ismimde değil miymiş.
– Ulan, bu ismi sen mi koydun, baban mı? Diye bar bar bağırmaya başladı.
Çok korkmağa başlamıştım. Benim korktuğumu görünce daha fazla bağırıyordu. Artık elim ayağım titremeğe başlamıştı. Ayakta duracak halim yoktu. Belki daha fazla kızar da koğulurum, diye gözünden uzaklaşmağa karar verdim. Saat üçe doğru sofrayı bırakarak yatmağa gittim.
O gece sabaha dek gözümü uyku tutmadı. Yattığım yerde dua ediyordum. Kabusla karışık korkulu rüyalar gördüm. Yavaş yavaş geldiğime pişman bile olmağa başlamıştım. Bu isim de başıma iş açıyordu galiba… Nereden bulmuşlardı bu “Cemal”i de, bana takmışlardı?[4]
[4] Cemal Granda, Atatürk’ün uşağının gizli defteri, Hazırlayan: Turhan Gürkan, Istanbul 1971, Fer Yayınları, sayfa 19-21.
--------------
mustafa kemal in hizmetçisi. kemalistlere göre bu da delidir muhtemelen. hesaplayamadım deli sayısı nereye vardı. hatırlatın eeeyyy kemalistler?
ilginç hatıratları olan kişidir.
ilginç hatıratları olan kişidir.
Okunması gereken atatürk hakkında kesinlikle tarafsız bir şekilde yazılan kitap pek çok kemalistin ve antiatatürkçünün düşüncelerini değiştire bilir. Ciddi bir şekilde onun hakkındaki gerçekleri öğrene bilirsiniz.
harika ötesi bir kitaptır. okurken resmen atatürk dönemine gittim.
mustafa kemal paşa'nın on iki yıl boyunca birebir hizmetkarlığını yapan insan.
o değilde size soyadını nasıl aldığını anlatmak istiyorum çok ilginçtir. okuduğumda ciddi hoşuma gitmişti. has türk(osmanlı) olmasına rağmen soyadının "granda" olması okuyanlara sanki göçmen veya yabancı uyruklu bir osmanlı vatandaşı olduğu izlenimi veriyor. halbuki adamcağız saf-i osmanlı türkü'dür.
--spoiler--
soyadımı çok kimse garip bulup, bunun anlamını öğrenmek istediği için burada değinemeden geçemeyeceğim. soyadı kanunu çıktığı zaman herkes beğendiğini alıyordu. bunların içinde çok yerinde olanlar olduğu gibi, çok acayip olanlar da vardı. bende gemilerde ikinci direk anlamında gelen(kendi, asıl mesleği) granda'yı aldım. gençlik yıllarında olduğumuz için hepimiz o dönemin bir sinema yıldızına aşıktık. yıldızları paylaşmıştık adeta. benim ünlü yıldız karmen miranda'ya aşık olduğumu bilmeyen yok gibiydi. hiç olmazsa alacağım soyadı, sevgilimin adıyla kafiyeli olur diye düşünmüştüm(bu nasıl saf bir sevgidir). her ay tayyare piyangosu alıyordum. kazanıp milyoner olacak, gidip miranda'yı alacaktım. böylece "granda" soyadı yerleşip kaldı bende.
--spoiler--
o kadar hoşuma gitti ki kitapla ilgili ilk aklıma gelen hatıra bu oldu.
o değilde size soyadını nasıl aldığını anlatmak istiyorum çok ilginçtir. okuduğumda ciddi hoşuma gitmişti. has türk(osmanlı) olmasına rağmen soyadının "granda" olması okuyanlara sanki göçmen veya yabancı uyruklu bir osmanlı vatandaşı olduğu izlenimi veriyor. halbuki adamcağız saf-i osmanlı türkü'dür.
--spoiler--
soyadımı çok kimse garip bulup, bunun anlamını öğrenmek istediği için burada değinemeden geçemeyeceğim. soyadı kanunu çıktığı zaman herkes beğendiğini alıyordu. bunların içinde çok yerinde olanlar olduğu gibi, çok acayip olanlar da vardı. bende gemilerde ikinci direk anlamında gelen(kendi, asıl mesleği) granda'yı aldım. gençlik yıllarında olduğumuz için hepimiz o dönemin bir sinema yıldızına aşıktık. yıldızları paylaşmıştık adeta. benim ünlü yıldız karmen miranda'ya aşık olduğumu bilmeyen yok gibiydi. hiç olmazsa alacağım soyadı, sevgilimin adıyla kafiyeli olur diye düşünmüştüm(bu nasıl saf bir sevgidir). her ay tayyare piyangosu alıyordum. kazanıp milyoner olacak, gidip miranda'yı alacaktım. böylece "granda" soyadı yerleşip kaldı bende.
--spoiler--
o kadar hoşuma gitti ki kitapla ilgili ilk aklıma gelen hatıra bu oldu.
... Bir akşam saat 20 sularında Sarayın Marmaraya bakan balkonunda yirmi kadar tanınmış konuk Atatürkle yemek yiyordu. Arkamda duran Atatürk:
-Efendi, efendi!.. diye bana seslendi.
Döndüm. Hiç unutmam, elimde kristal rakı sürahisi vardı.
-Buyrun efendim. Bir emriniz mi var Paşam? diye karşılık verdim.
Cumhuriyet rejiminin kurulmasına rağmen herkes Atatürke Paşam diye hitap ederdi. Beylik, paşalık kalktığı halde bu Paşalık, Atatürk için kalkmadı. Bu, ölünceye kadar sürdü.
O akşam ilk kez konuştuğum Atatürkle aramızda şunlar geçti:
-Senin ismin nedir?
-Cemal.
Sonu yok mu bunun?
-Var, Cemâleddin.
Bunun üzerine Atatürk, birden bana doğru ilerleyerek:
-Haa. dedi. isimler Kemâleddin olur, fakat Cemâleddin olmaz. Sen yine Cemâl kal. Dinin cemâli miydin ki, sana bu ismi koydular?
Aradan yarım saat geçmişti. Yemek devam ediyordu. Sevinçten kabıma sığmıyordum. Evet, Atatürk en sonunda benimle konuşmuştu. Hem de uzun uzun. Ertesi gün benimle alay eden arkadaşlarıma anlatacağım şeyleri kafamda tasarlıyor, onlardan hıncımı alacağımı düşünüyordum.
Fakat Atatürk, bu Cemâl adına tutulmuş olacak ki, yeniden seslendi:
-Bu Cemâleddin ismini kim koydu sana?
Artık adamakıllı korkmaya başlamıştım:
-Babam. diye karşılık verdim.
-Öyleyse baban ne adammış senin! diye sertçe çıkıştı. Bunun üzerine:
-Ben babamı tanımıyorum. deyince, yüzü daha da sertleşti:
-Babamı tanımıyorum ne demek? Sen babasız mı doğdun? Baban yok mu senin?
-Ben dokuz aylıkken babam ölmüş.
Atatürk üzüldüğümü yüzümden okumuş olacak ki, birden sesini yumuşattı:
-Anneni tanıyorsun ya yeter. dedi. Ve biraz durduktan sonra ekledi:
-Ben de babamı tanımıyorum ya
Cemal Granda Atatürkün Uşağı idim, Kent Kitap (Cep Boy), Ankara, 2012, sh:30-31
-Efendi, efendi!.. diye bana seslendi.
Döndüm. Hiç unutmam, elimde kristal rakı sürahisi vardı.
-Buyrun efendim. Bir emriniz mi var Paşam? diye karşılık verdim.
Cumhuriyet rejiminin kurulmasına rağmen herkes Atatürke Paşam diye hitap ederdi. Beylik, paşalık kalktığı halde bu Paşalık, Atatürk için kalkmadı. Bu, ölünceye kadar sürdü.
O akşam ilk kez konuştuğum Atatürkle aramızda şunlar geçti:
-Senin ismin nedir?
-Cemal.
Sonu yok mu bunun?
-Var, Cemâleddin.
Bunun üzerine Atatürk, birden bana doğru ilerleyerek:
-Haa. dedi. isimler Kemâleddin olur, fakat Cemâleddin olmaz. Sen yine Cemâl kal. Dinin cemâli miydin ki, sana bu ismi koydular?
Aradan yarım saat geçmişti. Yemek devam ediyordu. Sevinçten kabıma sığmıyordum. Evet, Atatürk en sonunda benimle konuşmuştu. Hem de uzun uzun. Ertesi gün benimle alay eden arkadaşlarıma anlatacağım şeyleri kafamda tasarlıyor, onlardan hıncımı alacağımı düşünüyordum.
Fakat Atatürk, bu Cemâl adına tutulmuş olacak ki, yeniden seslendi:
-Bu Cemâleddin ismini kim koydu sana?
Artık adamakıllı korkmaya başlamıştım:
-Babam. diye karşılık verdim.
-Öyleyse baban ne adammış senin! diye sertçe çıkıştı. Bunun üzerine:
-Ben babamı tanımıyorum. deyince, yüzü daha da sertleşti:
-Babamı tanımıyorum ne demek? Sen babasız mı doğdun? Baban yok mu senin?
-Ben dokuz aylıkken babam ölmüş.
Atatürk üzüldüğümü yüzümden okumuş olacak ki, birden sesini yumuşattı:
-Anneni tanıyorsun ya yeter. dedi. Ve biraz durduktan sonra ekledi:
-Ben de babamı tanımıyorum ya
Cemal Granda Atatürkün Uşağı idim, Kent Kitap (Cep Boy), Ankara, 2012, sh:30-31
m.kemal in hayvan diye azarladığı uşağı.
Ben böyle masayla uğraşırken
- “Yahu!..” diye seslendi. Sandım ki sigara yakacak. Hemen koştum kibrit çaktım…
--spoiler--
- “Değil *hayvan*…” dedi. Kibrit rüzgârdan söndüğü için hemen yenisini çakıyordum, yine sönüyor. Atatürk yine aynı sözleri söylüyor:
- “Değil *hayvan*…”
Durup yüzüne baktım. Acaba ne istiyordu ?
- “Koltukları düzelt…” emrini verdi
--spoiler--
Ben böyle masayla uğraşırken
- “Yahu!..” diye seslendi. Sandım ki sigara yakacak. Hemen koştum kibrit çaktım…
--spoiler--
- “Değil *hayvan*…” dedi. Kibrit rüzgârdan söndüğü için hemen yenisini çakıyordum, yine sönüyor. Atatürk yine aynı sözleri söylüyor:
- “Değil *hayvan*…”
Durup yüzüne baktım. Acaba ne istiyordu ?
- “Koltukları düzelt…” emrini verdi
--spoiler--
atatürk ile ilgili çok güzel bilgiler veren kitabı yazmış olan kişidir. yıllarca atatürk ün uşaklığını yapmış ve çok güzel anıları kaleme almıştır.
mustafa kemal atatürk'ün 3 temmuz 1972 tarihinden ölümüne kadar hizmetkarlığını yapmış kişi. atatürk'ün son yıllarında en yakınında bulunan kişilerden biri olduğundan kitabında atatürk'ün hiç anlatılmayan yönlerini öznel bir şekilde anlatmış.
Gündemdeki Haberler
güncel Önemli Başlıklar