bugün

yunanlıların seks'i bedavaya getirmek için uydurdukları yalan.
simdi sen kalkip gidiyorsun. git.
gozlerin durur mu onlar da gidiyorlar. gitsinler.
oysa ben senin gozlerinsiz edemem bilirsin
oysa allah bilir bugun iyi uyanmistik
sevgiyeydi ilk acilisi gozlerimizin sirf onaydi
bir kus konmus parmaklarima uzun uzun otmustu
bir sevismek gelmis bir daha gitmemisti
yoktu dunlerde evvelsi gunlerdeki yoksullugumuz
sanki hic olmamisti

oysa kalbim iste suracikta carpiyordu
surda senin gozlerindeki bakimsiz mavi, guzel lafli istanbullar
surda da etin cogaliyordu dokundukca laflarin dunyalarin
oyle duzeltici oyle yerine getiriciydi ki sevmek
ki karakoy koprusune yagmur yagarken
biraksalar gokyuzu kendini ikiye bolecekti
cunku iki kisiydik

oysa bir bardak su yetiyordu saclarini islatmaya
bir dilim ekmegin bir iki zeytinin basinaydi doymamiz
seni bir kere opsem ikinin hatiri kaliyordu
iki kere opeyim desem ucun boynu bukuk
yuzunun bitip vucudunun basladigi yerde
memelerin vardi memelerin kahramandi sonra
sonrasi iyilik guzellik.

cemal süreya nın çok güzel açıkladığı, ama dünyada ne kadar aşkı bilen insan varsa hepsinin farklı yorumlayacağı his işte.

iki kişinin paylaşımı değil miydi ki,
hatalardan ders almak bile bir parçasıydı sanki,
kendini vermekti;
arzunun dudaklara gelmiş haliydi,
kalbin küt sesine kor olan gözlerdi,
bir bardağın içine girebileceği en şeffaf suydu belki de,
ukalalığın bittiği yerde başlıyordu aşk...

muhtaçlık;
ana karnına ihtiyacı olan bir bebek,
havanın içine girdiği ciğer,
madalyonun çift yüzü;
şefkat ile huzrun uyuması içiçe,
yüzünle, nefesinle, saçlarınla buluşmaktı
teninde...

görünmeyen,
kendini saklasan bile içine her türlü alan,
en kuvvetli elektrikli süpürgelerden farksızdı,
çünkü senden gizlenmeyen azraildi peşin sıra bekleyen...

takılmamaktı geçmişe geleceğe,
zamanın buhusu,
üzerine rahat bir şeyler giymek,
camın üzerinde biriken çiy tanesi...
ruhun sofradan aç kalkmadan
şehvete bürünmesiydi.

aşk;
sendin,
gözlerinden akan bendi,
sana muhtaç olan benin,
biz olmasıydı.
hayata bok sürmektir. temizlersin ama kokusu kalır en kaba tabirle. o gider o gelir o gelir o gider , iğrençliğini sonradan farkedersin. takılır gidersin.
ask yazildigi kadar kisa ve kolay okunabilemeyen derin bir karin agrisi, bas donmesi, dil dolanmasidir. herkese nasip olmaz, nimettendir.

Yada:

Guzel kitabidir elif safak hanimefendinin. Ahmet umitin babi esrarinin uzerine iyi gider mesela. Onun uzerine de selanikte sonbahar okunur ve bu orta uzunluktaki yolculuk iskenderle son bulabilir kanimca.
kalp ruha der ki : ben severim, aşık olurum; ama acısını nedense hep sen çekersin.
ruh da cevap verir : sen yeter ki sev.
şems i tebrizi
Göstergeler ile işleyen bir şeydir aşk[seviyor mu? sevmiyor mu? hoşlanıyor mu? yoksa arkadaş gibi mi davranıyor?]. bu minvalde aşk iyi gösterge ve kötü gösterge arasındaki bir gidip gelmedir. normallik algısı bu durumda pek kalmamış gibidir. söylemin değişir, her eylem tek gösterge temelinde yorumlanır; "seviyor mu? yoksa sevmiyor mu?".

roland barthes şöyle der; "gerçeği isteyen kişiye yalnızca güçlü imgeler ile yanıt verilir, o bunları göstergeye dönüştürmeye kalkmaya görsün. çift anlamlı, değişken olurlar hemen: her türlü falda olduğu gibi aşık danışıcı gerçeğini kendi kurmalıdır.

işte bu göstergelerin belirsizleşmesi aslında bir kriz dönemini de beraberinde getirebilir. aşırı kıskançlıklar, bir "el sıkmanın gerçekliğinin farklı kurulması" ya da sessizlik. bazen "kötü bir gösterge"dir sessizlik. bazen bir protesto aracına[la silence de la mer'deki gibi] dönüşür. sessizleştiğimizde ise dilin sınırından kurtuluruz. bu sefer dili önceleyen vücut konuşmaya başlar. çünkü "dil düşünceyi süzen bir prizmadır".

Werther'in parmağının charlotte'nin parmağına dokunması gibidir. burada beden konuşur ve her dokunum bir karşı dokunum ile yanıtlanmak ister. "aşık olan insan" aslında hep bu gerçekliğe ulaşmak ister ve sürekli anlam arar. bu tek taraflı soru sormalar ile sonuçlanan redd-i aşk'ta daha şiddetlidir. "sürekli bir anlam arama" ve karşındakinin de biteviye "yangından mal kaçırır gibi" göstergelerini ortadan kaldırmaya çalışması!

"sessizliği sözler değil bakışlar karşılayabilir
.

"eğer sana hediye olarak sessizliği versem
onu bana başka bir şey olarak geri verebilirsin..."[edip cansever]
--spoiler--
bir körün bir sağıra "sana gözüm gibi bakıcam" deyip,
sağırında, köre kafa sallaması gibidir aşk.
--spoiler--
insanoğlunun çaresizliğidir.
devası olmayan derttir. zamanla unutursun diyorlar, oysaki zaman sadece plasebo etkisi yapıyor.
" gelme " dediğinde bile, koşa koşa gitmektir. Kirpiğinin kıvrık ucunu dünyadaki her şeyden fazla sevmektir.
takıntılı bir ruh hali ile dünyayı iki kişi yaşamaktır.
karşılıklı olduğunda tadından yenmeyen duygu.

onu düşünerek yattığın geceye yine onu düşünerek uyanmak, günaydın mesajını görmeden güne başlayamamak, yaptığın herşeyde onu düşünmek, her saniye iç sızlatan bi şekilde özlemek, ona sarılmak için vakitli vakitsiz yollara düşmek, sadece onu konuşarak arkadaşlarının beynini mikmeyi göze almak, vw hastalığı yüzünden yolda sadece vw'leri görmek.. evet aşk bu sanırım.
insanların ortak yara birimidir.
"biraz da cesaret edebilmekti sanki. eksikliğe rağmen, tastamam görünüp de savaşabilmek paslı bir süngüyle." *
karşındaki vatandaşı bulunmaz hint kumaşı sanmanla ayaklarının yere basması arasında geçen zaman zarfına denir.
''Ne kadar güzel gülümsüyor değil mi?'' ile ''Cehenneme kadar yolu var.''arasında geçen süredir
çekim gücüdür. kim olduğu önemli değildir. sadece 'o' olsun yeterlidir.
bundan sebep bitebilir, yani başka bir kişiye de aşık olabilirsiniz.
bazen de bitmez..
aşk bir ömür saygı duymaktır. zor olması, herkesin kaldıramaması da bundandır.
nedeni niyesi ne zamanı bilinmeyen,

hele ki;
korkak
çekingen
asosyal
pasif
saf

bunlardan biri iseniz işiniz çok güçtür yazık olmuştur size.
youtube'da dolaşıyordum. "3. senemiz" diye bir kayıtla karşılaştım. aşkla ilgili galiba.

elif ve umut'un 3. yılları kutlu olsun bence de.
psikolojik sorundur.
gece midir insanı hüzünlendiren,
yoksa insan mıdır hüzünlenmek için geceyi bekleyen?
-gece midir seni bana düşündüren,
yoksa ben miyim seni düşünmek için geceyi bekleyen?

özdemir asaf
kutsaldır.
bu yüzden içinde barındırdığı boku göremez insan.
saplantı ve takıntıya size sormadan dönüşebilen. bazen saniyelik, bazen günlerce. insanın kendi kendine öğrendiği.
asla vazgeçememektir. lakin;

"bir insana vazgeçilmez olduğunu hissettirdiğinizde, ilk vazgeçeceği kişi siz olursunuz"

sigmund freud
güncel Önemli Başlıklar