bugün

dücane cündioğlu almış gözüne gözüne sokmuş meraklısana,

önce
http://yenisafak.com.tr/Y...331&y=DucaneCundioglu
sonra

http://yenisafak.com.tr/Y...348&y=DucaneCundioglu

nihayetinde

http://yenisafak.com.tr/Y...365&y=DucaneCundioglu
tek hece aşk.
tatlı tatlı acıtandır canınızı. üşütmeden içinizi titreten, çok sıcak olupta yakmayandır . gözyaşlarınız süzülürken gözlerinizden fazlasını istemektir aşk.
(bkz: ne istiyorsun kandırılmak mı)
düşmek en tepeden döne döne yana yana düşmek
düşeceğini bile bile en yükseğe çıkmak
yanacağına bile bile o gömleği giymek
bin kere milyon kere tövbe edip ilk fırsatta gene kapıları ar`dına kadar açmak
açmak ki yana yana döne döne...aşk!

buckethead - angel monster eşliğinde yazılmıştır.
cok kısa bır döneme aittir bir sure sonra yerini sevgiye ve saygıya bırakan bir duygudur. bu kısa dönem bir insanın hayatında yaşayabılecegı en guzel donemlerden birisidir..
uzak durulası üç harfli.

(bkz: ufo)
(bkz: bok)
(bkz: cin)

ama O na ister bakın ister bakmayın siz aşkı aramasanız bile vakti saati gelince o size bakacaktır, bulacaktır.
ilk randevu gözlerdeydi.
şahidimiz oldu yıldızlar.
deniz sesi ile karıştı fısıltılarımız.
martılardı bizi dikizleyen.
aramızda kalsın ama duydular,
SENi SEVDiĞiMi
(bkz: Aşk başka iş başka)
Eğer...
Onu hatırladıkça başı göğe ermişçesine ya da asansör boşluğuna düşmüşçesine ürperiyorsa yüreğiniz...
Ömrü saatlere sıkışmış bir kelebek telaşıyla o hüzünden bu neşeye konup
kalkıyorsanız gün boyu nedensiz... Ve her konduğunuzda diğerini iple
çekiyorsanız bu hislerin...
Onunlayken pervaneleşen yelkovanlar, onsuz mıhlanıp kalıyorsa yerine, bir
akrep kadar hain...
Sınıfta, büroda, yolda, yatakta içiniz içinize sığmıyor, ondan söz edilince yüzünüz, sizden habersiz, mis kokulu bir ekmek dilimi gibi kızarıyor, mahcup somurtuyor veya muzip sırıtıyorsa ve o, her durduğunuz yerde duruyor, her baktığınız yerden size bakıyor, siz keyiflendikçe gülüp, hüzünlendikçe ağlıyorsa...
Dünyanın en güzel yeri onun yaşadığı yer, en güzel kokusu bedenindeki ter,
en dayanılmaz duygusu gözlerindeki kederse...
Hayat onunla güzel ve onsuz müptezelse...
Elmalar pembe, kiremitler pembe, gökyüzü, yeryüzü, onun yüzü pembeyse, kışlar ilkbaharsa, yazlar ilkbahar, güzler ilkbahar...
Her şiirde anlatılan oysa... Her filmin kahramanı o... Her roman ondan söz ediyor, her çiçek onu açıyorsa...
Bir anlık ayrılık, bir ömür gibi geliyor ve gider gitmez özlem saç diplerinizden çekiştirip beyninizi acıtıyorsa, iştahınız kapanıyor, iştahınız açılıyor, iştahınız şaşırıyorsa, iştahınız, hasret acısında bile karşı konulmaz bir tat buluyorsa...
Eliniz telefonda yaşıyor, işaret parmağınızla ha bire onu tuşluyor, dara düştüğünüzde kapıyı çalanın o olduğunu adınız gibi biliyorsanız...
Mütemadi bir sarhoşluk halinde, her çalan telefona o diye atlıyor, vitrindeki her giysiyi ona yakıştırıyor, konuşan birini dinlerken "keşke o anlatsa" diye iç geçiriyorsanız...
Kokusu burnunuzdan, sureti gözünüzden, sesi kulağınızdan, teni aklınızdan silinmiyorsa bir türlü...
Özlemi, sol memenizin altında tek nüsha bir yasak yayın gibi taşıyorsanız gün boyu...
Hem kimseler duymasın, hem cümlealem bilsin istiyorsanız...
Onsuz geceler ıssız, sokaklar öksüzse...
Ayrılık ölüme, vuslat sehere denkse...
Gamze gamze tebessüm de onun içinse, alev alev öfke de; bunca tavır, onca sabır ve nihayetsiz kahır hep onun yüzü suyu hürmetine...
Uğruna ödenmeyecek bedel, gidilmeyecek yol, vazgeçilmeyecek konfor yoksa...
Dışarıda yer yerinden oynuyor ve "içeri"de bu sizi zerrece ilgilendirmiyorsa...
Nedensiz küsüyor, sebepsiz affediyorsanız ve bütün bu hallerinize siz bile akıl erdiremiyorsanız...
Kaybetme korkusu, kavuşma sevincinden ağır basıyorsa ve aşk, gurura baskın çıkıyorsa bu yüzden her daim...
Gece yarısı kadim bir dost gibi kucaklayan tanıdık bir şarkı, bütün acı sözleri unutturmaya yetiyorsa...
Her gidişte ayaklarınız "Geri dön" diye yalpalıyorsa ve siz kendinize rağmen dönüyorsanız, sınırsız, sabırsız, doyumsuz bir tutkuyla...
(bkz: can dündar)
herşeydir.
hayvanlarda çiftleşme öncesi gövde gösterilerine benzeyen, evlilik öncesi hazırlıktan ibaret bir "nesne"...
açlık gibi bir his. hep onu istemek, yanında olmadığı anlarda çıldıracak gibi olmak.
insanın basına ne gelecegini bilmeden kendini mutlu sanmasıdır.farklı ve özel bir duygu olmasına karsın üzücü ve can yakıcıdır cogu zaman da..
3 harfli başka birşey gibidir.. Dikkat, çarpabilir!!
bir ucu boklu bir ucu ballı değnek...
elif safak kitabidir. muhtesemdir, iki gunde bitirilir.
19,90 liradır.az ileride korsanı 5 lira olandır.siyah ve pembe renkleri mevcuttur.**elif şafak kitabı lan.
çarşı grubunun takımına beslediği duygunun harflerle ifade edilişi.

dn:ne oluyor lan bana akşam akşam.
iki ucu boklu değnektir.
(bkz: Yukarı tükürsem bıyık aşağı tükürsem sakal)
akıl sağlığı yerinde olmayan kişilerin "aaah çok güzel aşşk" diye aptal aptal ortalıkta gezinmesine sebep olan kavram. benim bildiğim kendiliğinden oluverir o, bir kişiye karşı hissedilir uzun süre. biter, onun etkisinden kurtulunduktan sonra başka bir kişi olursa, yine tekrarlanır.

affedersin ama siki kukusu açıkta kalınca milletin peşine düşenlerinkine aşk denmiyor.
tolstoy'a göre aşk, anlamsız nesnelerin anlam kazanmasıdır.

başlarken:

''gözünüze doğru herhangibir nesne yaklışırsa göz kapaklarınız ani bir refleksle kapanır ve sizi korur, ama
bir zaman olur ki size ihanet eder'' ....işte o zaman aralığından bahsetmek çabasındayım...

vakit aşk zamanı olunca, saatlerin hepsi durur, kum saatlerinde taneler asılı kalır, güneş saatlerindeki

gölge sabitlenir, kuş uçmaz denilen dağlara kuşlar karabulut gibi çöker, kervan geçmez tabusunu bir

insanın göremeyeceği büyüklükte bir kervan yıkar, o umarsız uğursuz saatte, işte tam da o vakitte,

gözünüze karşı yaklaşan o gözleri göz kapaklarınız engelleyemez

ve alır içeri...

elinde neler var? heybesinde neler gizli ?

hırlı mı hırsız mı? bakmadan sorgulamadan

damdan düşer gibi biraz,

yıldırım çarpar gibi çok,

hemenden daha az bir vakitte ,

ve bir anın yarısı kadar bir sürede olur herşey...

içeriye alınan bu yabancı karakteri ilk sorgulayan kalbiniz olacaktır çok iyi bir polis olduğu söylenemez

hemencecik kandırılabilir ve meseleyi ona bırakmak kabullenmekle ikiz kardeş sayılır, hal böyle olunca artık

onu atmak çok zordur, çünkü damarlarınıza kadar girip kalbe ulaşmıştır bir kere...ifadeler alınır ve her iki

tarafta kendi dilince yazdıkları anlaşmaları tercümesiz, anadili saygılı bir vaziyette imzalarlar ve mesele

savcılığa aktarılır...

savcı yine göklerdedir bir iş için deyip çıktığı ve kimsenin nereye gittiğini bilmediği o gizemli seyahetlerinden

birindedir uzun zamandır dönmemiştir, mekan ya gökyüzüdür ya da sonsuzluk kuyusudur bu kaide hiç

değişmez...yağmurla geldiğine göre gökyünde olmalıydı, eğer volkanla gelseydi mekanın rengi ve şiddeti

değişecekti...

gelir gelmez cesede selam verip meseleyi sordu, sonuçta hem savcı hem hakim hem de insanı insan yapan herşeydi o, asıl sorumlu son söz sahibiydi, RUHtu gelen....

dedi: yine ne yaptınız bu kim? ne işi var burda? her defasında yanlış kişiyi alıyorsunuz içeri ne zaman kimin

geleceğini ben size söyleyeceğimi ve ben burda yokken hiçbir yolcuya selam dahi verilmeyeceğini fi

tarihinden beri söylemiyor muyum???

atın bunu dışarı bir daha hata istemiyorum....

(aslında her şey göz kapaklarının suçuydu)

hamiş(not): bu yazıyı fatma hoca okusa lanet ederdi bana...

olası tepki:

+çok uzun cümleler

+antımda kopukluk

+bir dağıtmışsın konuyu toplayamamışsın

+ imgeler var ama aralarında bağlantı kurulmamış

+yani bazı iyi şeyler var ama olmamış be yeğenim dese ne gülerdim ama....
rus ruleti gibi bir şeydir. kaybeden tam kaybeder.
herkesin bildiği, ya da söyleyecek bir şeyleri olduğu duygudur.
şimdi bi tanım da ben yaparım ama ağlarsınız lan tipimi görseniz. doğru lan. ben ne anlarım aşktan. * *
(bkz: tipsiz fakir)
başına bişey geldiğini sanıp, gün boyu namaz kılarak, soğuk terler dökerek allah a yalvarmaktır. Öyle endişelenmektir ki telefonuna ulaşamayınca tir tir titremektir.

"herşeyimi al ama onun mutluluğuna dokunma" demektir.