bugün

--kitaptan alıntı--
şeriat der ki: "seninki senin, benimki benim." tarikat der ki: "seninki senin, benimki de senin." marifet der ki: "ne benimki var ne seninki." hakikat der ki: "ne sen varsın, ne ben."

ah minel aşk! Aşk'tan önce aşk'tan sonra... aşk yeryüzündeki en eski, en dirençli gelenektir. Aşık dışlanır ama dışlayamaz. Aşık incinir ama karıncayı bile incitemez. Aşık olunca anlarsın. yüreğin bir kadife keseye dönüşür, içinde sırma bir yumak; sen bu yufka gönülle kimselere kıyamazsın. yaşayan ve yaşamış aşıkların kervanına katılırsın. korkma! aşkta yok olunca zahiri tarifler, zihinlerdeki kategoriler buhar olur uçar. o noktadan itibaren "ben" diye bir şey kalmaz. tüm benliğin olur koca bir sıfır. orada ne şeriat kalır, ne tarikat, ne marifet. sadece ve sadece hakikat...
--kitaptan alıntı--

böylede güzel bir kitap bu aşk...
arayı uzattıkça özlettiren, küstürülmemesi, köreltilmemesi gereken.. * *
cehennemden çıkıp gelse bile cennet kokuları getirendir.
acısı mübah sayılır kimilerince.
olması bir dert olmaması bir dert.
yasak olunca daha cazip gelendir kimi zaman.
bekleyenini bekletmeyi seven, kolay olunca bırakıp gidendir aşk.
artık çocukların dilinde bir bilmece...
ne zaman geldiği ya da nereye gittiği mechul...
aranır coğunlukla ama asla kendini belli etmeden yerleşendir...
kusurdur ya da kusursuzluk...
Sen şehvetine aşk adını takmışsın,
Fakat şehvetten aşka dek uzun bir yol var.
mevlana
--spoiler--
aşk yolunca aşık ten,maşuk ise candır.tenin hükmü de ancak şekil kadardır.özün şekle kılıf olması ayıptır.dışın içe tercih edilmesi günahtır.hani ya kabuk,tohumu korumak için vardır.ama asıl mana, tohumun özünde saklıdır.o yüzden bu yolda sevilenin sırrı ,her zaman gizli olmasında ve kalp ülkesinde yaşayıp orada anlaşılmasında.sevenin sırrı ise hep dışarlarda dolanıp öze perdedar olmasında, öze hayran olmasında, özü aramasında.yani sevene dülen heğ aşikar olmak, sevilene düşen hep gizem kalmak.yani ten dediğiniz gözle görünür, isteseniz de silinmez.ama can dediğiniz kalple görülür, öyle ulu ortalarda görünmez.
--spoiler--
kısa ve net bir şekilde 25 gr etin peşinden koşma işlemidir.
Bir şey var aramızda, senin bakışından belli, benim yanan yüzümden.
Dalıveriyoruz arada bir ikimizde aynı şeyi düşünüyoruz belki.
Gülüşerek başlıyoruz söze. Birşey var aramızda.
Onu buldukça kaybediyoruz isteyerek.
Fakat ne kadar saklasak nafile. Birşey var aramızda.
Senin gözlerinde ışıldıyor, benim dilimin ucunda...
aşk...
vardi galiba boyle bir sey. cok ama cok eskiden, bazen hatirlar gibi oluyorum, hayal meyal bir yuz var aklimda, seneler oncesinde kalmis.

herkes kendi arkadaslarinin en iyi arkadaslar oldugunu dusunur, kendi yasadigi askin en buyuk ask oldugunu... bizimki de oyle bir sey iste...
başta inanmayıp sonra tutulanlar ve başta inanıp sonra ağlayanlar diye insanları iki gruba ayırandır. * *
tam boğulmak üzereyken, kıyıya vardığınızda ilk aldığınız nefesin ciğerlerinizi yakmasıdır.
aşk denen bir kavrama inanmamamdan olsa gerek beseri askların mecazdan öteye gitmeyeceğini düşünmüşümdür hep. aşkın gercek olduğunu varsayarsak aşk ile ben duygusu arasında bir karadelik varsayalım. eğer buradan gecmeyi göze alabiliyorsan aska ulasmıs olursun ki bunu yapmakta yürek ister..
hani hiç çalıştırmadığınız bir yerinizi çalıştırdığınızda oralarınız tutulur ve ağrır, işte aşkta aynı şekilde kalbe acı veren bir fiziksel olaydır.
dünyanın en anlatılmaz duygusudur.
sizi deli gibi seven ve aynı zamanda deli gibi üzen bir dengesizle beraber olmanızın tek sebebidir heralde.
cenneti ve cehennemi aynı anda yaşamaktır.
sonuçta kavuşmak varsa hep cennette kalırsın, yok ayrılık varsa cehenneme düşersin.
aşık olunan kişiyi unutmak yoktur. sadece acılar biraz diner o kadar.
kalpte bir çizik olarak kalır hep.
Yaşamı farklı bir noktadan izlemektir. Tanıdığın, sevdiğin insanların yaşamının bir anda önemsiz olması, kendi yaşamının dengesinin ansızın bozulması, basit bir gülücüğün, bir yüz ifadesinin peşinden öylesine koşmak gibi bir şeydir. Hep schopenhauer'ın söylediklerine inanmak isteyip her seferinde yanılmana yol açan kavramdır. Lise yıllarında pantolonunu çıkarırken düşünceye dalman ve annenin bunu fark etmesiyle sonuçlanan olaylar zincirinin başlangıcıdır. * Üniversitede ondan önceki yaşamını açıkça unutmaktır. Nerede yaşadığını özel zevklerinin neler olduğunu... Ve yıllar geçse de bir gün istanbul sokaklarında onunla karşılaşacağını tuhaf bir şekilde hissetmektir. Onun yıllar önce giydiği monta benzer bir montla geçen bir kızı ona benzetmektir. Her seferinde bir garip çarpıntıya tutulmak gibidir. Yaş ilerledikçe romantik komedilerden zevk almaya neden olan sözcüktür. Böyle de lanet olası bir şeydir aynı zamanda. * *
aşk = yalan.
"...üç şey seçtiler cennetten çıkarmak için:

bir: kelimeler

iki: aşk

üç: annelik duygusu

kelimeleri adem yanına aldı, annelik duygusunu taşımak havva'ya kaldı.

ama aşk çok ağırdı.

ikisinin de, aşkı tek başına taşıması mümkün olmayınca, ikisinin zembili de aşkı bir başına kaldıramayınca, bölüştüler yükü. yarısını adem sırtlandı, aşkın yarısı havva'ya kaldı.

öyle sert düştüler ki dünyaya, bu fenaya, ademin dizlerinin bağı çözüldü, ciğerleri yandı. nutku tutuldu. üçüncü defa, bildiği kelimelerin hepsini önce unuttu. sonra bir kısmını hatırladıysa da o bir kısmını kıyamete değin unuttu.

aşk? daha yollarda sakin durmamıştı bir türlü. kabına sığmamıştı. bir yarısı yollarda kayboldu. getirebildikleri ancak öbür yarısıydı.

o gün bu gün yeryüzü kelimeleri yetersiz, aşk bu dünyada kusurlu

la sonsuzluk hecesi
mucizevidir, bir anda gelir, neye uğradığını anlamaz insan.

'sana fena halde benziyor güzellik
ama aynaya bakma senden biraz çirkin
en uzak cebe saklanmış bir anahtar gibi
biraz geç de olsa açacak kapıyı sana
sözcükler hazır dudaklarımda

seni buldum arıyordum
kaybetmem bir daha

beni kendimden geçiriyor güzelliğin
ama sakın uyandırma uyusun kalbim
en uzak şehre yürürken çıplak ayaklarımla
gördüğüm her çiçeği topladım yolda
sözcükler hazır dudaklarımda

seni buldum arıyordum
kaybetmem bir daha'
* *
istenildiğinde alamamak, alındığında olamamaktır.
net bir tanımı yapılamayacak, insanı olmadık hallere sokan duygu. insan kalbinin derinliklerinde bir şeyler filizlenmeye başladığında, hazır olmadığı bu şey karşısında kendini son derece güçsüz hisseder. mantığı olmayan bu duyguyu en güçlü biçimde tadıp, sevdiği kadar sevilmeyi umarak adeta her kapıyı zorlar. ancak, her kapının kilidi açılmayacağı gibi, bazılarının anahtarları ruhun derinliklerine gömülmüştür. insan aşka hazır olamaz, aşkın içine düşüverir bir anda. hiç düşünmediği şeyleri yapar, gururundan ödün verir, hiç ağlamayan, dayanıklı biri bile gözyaşlarını, içine de olsa, kimseye göstermese de, akıtır. aşkın taraflarından biri olmak, yüreği tazeler, insana güç verir, eğer aşkın diğer tarafı da aynı derecede düşmüşse bu mantıksızlığa.
3371 tanım girilmesine rağmen insanların hala tanımlamaya çalıştıkları şey.
hep en umulmadık anda yakalanılan rahatsızlık.
rahat olamama durumu.
*
enerjisini saygıdan alan duygu.
onu görünce kalbinin pırpır etmesi, mide bölgende bir kuşun sürekli kanat çırpması, her dakika onu düşünüp şimdi yanımda olsaydı diye iç geçirme duygusu aşktır....
güncel Önemli Başlıklar