bugün

bir bucuk saat bile belki surmeyen avucumdaki kelebek ten bile cok sey ogrenebilir insan. ayrica kendisinin basrolde oldugu temizlikci hikayesini de universitede bir ders kitabimda amerikali diye okumustum. cok etklenmistim, meger bizde de boyle adamlar varmis.
mutluluktan ölecem vb tonlamalarıyla kahkaha atmama sebep olan adam. komiklik olsun diye demiyor, bazı cümleleri böyle söylüyo çoğu kişiye de komik gelmeyebilir ama ben taklidini yapıp kendime gülüyorum, mutluluktan ölecem sözlük *
hitabet ve beden dili konularında "dahi" olarak anılan kişi. kendisi recep tayyip erdoğan'ın da hitabet ve beden dili eğitimlerini veriyormuş. sonuca bakılacak olursa "dahi" olduğu konusunda ciddi süphe içerisindeyim.

(bkz: anani al git buradan)
(bkz: askerlik yan gelip yatma yeri değildir)
(bkz: her üniversite mezunu iş bulur diye bir kural yok)
(bkz: ata'ya saygı duruşunda sap gibi ayakta durmaya gerek yok)
(bkz: rte den inciler)
uluslararası anlamda beden dili,hitap şekli,hayat felsefesi gibi konularda konferanslar veren kişi.. ses tonu bile bir farklıdır dinlenesi insanın..
Dün 9. Bursa kitap Fuarında söyleşisine katıldığım "muhteşem" sıfatının yanında eksik kaldığı, kişisel gelişim uzmanı olarak bilinen çok yönlü bir insandır.

1965 yılında izmir de doğdu. 1983 yılında Kuleli Askeri Lisesini, 1987de Hacettepe Üniversitesi ingiliz Dilbilimi Bölümünü bitirdi. Türk Silahlı Kuvvetlerinde üsteğmen rütbesine kadar görev yaptı. 1991 yılında ordudan istifa etti. Aynı yıl Ankara Üniversitesi TÖMER Bursa Şubesini kurdu ve bu şubenin müdürü olarak dört yıl görev yaptı. Bu dönemde, Bursanın ilk kültür merkezini açtı. Türkiye nin tek çeviri dergisini çıkarttı. On altı tiyatro, müzik, resim kulübünün fahri başkanlığını yaptı.
1995 yılında özel sektöre transfer oldu iki ayrı firmada genel müdürlük yaptı. 1996 yılında AIESEC Yüksek Danışmanlar Konseyi Üyesi olarak hizmette bulundu. ingiltere (Sunley Management Center) ve Türkiye de zaman yönetimi, finans, liderlik, beden dili, işletme yönetimi ve yönetim modelleri, satış ve pazarlama, iletişim, şirket fonksiyonları, karar alma teknikleri, stres yönetimi, motivasyon, yaratıcı liderlik, benchmarking vb. konularda birçok seminere katıldı ve eğitim aldı. Daha sonra bu alanlarda yurt içinde ve yurt dışında eğitimler verdi. Liderlik, takım çalışması, yönetim ve iletişim alanında yurt dışı da dahil olmak üzere birçok üniversite ve platformda 500 ü aşkın seminer verdi. Halen bu konularda Türk ve yabancı birçok kuruluşa, eğitim ve danışmanlık hizmeti vermektedir. izgören, çalıştığı kurumlarda değişim yaratması ve sistem oluşturmasıyla tanındı. Kurucusu olduğu Academy International / izgörenAkın Eğitim ve Danışmanlık firmasının 1996 dan beri ELMA Yayınevinin (Akademi Artı Yayıncılık AŞ) 1999 dan beri Yönetim Kurulu Başkanlığı görevindedir. Sekiz tanesi iş ve yönetim ile kişisel gelişim konularında olmak üzere on iki kitabı yayımlanmıştır. Bunlardan dokuz tanesi on binin üzerinde satılmıştır.
Eserleri

Avucunuzdaki Kelebek
Geleceğin Organizasyonunu Yaratmak
Şu Hortumlu Dünyada Fil Yalnız Bir Hayvandır
Eyvah! iş Görüşmesi
Dikkat Vücudunuz Konuşuyor
Süpermen ve Uğur Böceği
Hıdır Kişisel Gelişiyor
Eşikaltı Büyücüleri
Uçan Halı Babam
iş Yaşamında 100 Kanguru
Sarı Siyah

(http://www.izgorenakin.com)

Her kitabının okunması şiddetle tavsiye olunur. Özellikle sarı siyah kitabını okuduktan sonra kitap okurken yerlere yattığınıza şahit olabilirsiniz. Aile fertleri kafayı yediğinizden şüphe edebilir.
Tam bir yurt severdir, vatn sevgisini aşılamakta üzerine yoktur. ABD de ırak a gidecek askerlere eğitim vermiş fakat ağzından 1 kelime ingce kullanmamıştır. Benim dilim her şeyi anlatmaya yeter mantığındadır. Uğur böcekleri adı altında muhteşem bir projeninde sahibidir.
9. bursa kitap fuarında söyleşisine katıldığım "muhteşem" sıfatının yanında eksik kaldığı, kişisel gelişim uzamnı olarak bilinen çok yönlü bir insandır.

1965 izmir doğumludur. hacettepe üniversitesi ingiliz dili bölümü mezunudur aynı zamanda kuleli askeri lisesini bitirip tsk da üstteğmen rütbesine kadar yükselip görev yapmıştır ardından istifa etmiştir. bursa tömerin kurucularındandır. bir aiesec üyesidir. şuanda yönettiği 5 şirket var ve türkiye'de ilk iade garantili kitabı çıkarmıştır. elma yayın evinin kuruculuğunu yapmaktadır aynı zamanda.
avucunuzdaki kelebek, şu hortumlu dünyada fil yalnız bir hayvandır, dikkat vücudunuz konuşuyor, süpermen ve uğur böceği, hıdır kişisel gelişiyor, uçan halı babam, iş yaşamında 100 kanguru, sarı siyah ve moks kitaplarından bazılarıdır. (bkz: )( ayrıntılı bilgi için: http://www.izgoren.com/in...&id=114&itemid=37 )

her kitabının okunması şiddetle tavsiye olunur. özellikle sarı siyah kitabını okuduktan sonra kitap okurken yerlere yattığınıza şahit olabilirsiniz. aile fertleri kafayı yediğinizden şüphe edebilir.
tam bir yurt severdir, vatan sevgisini aşılamakta üzerine yoktur. abd'de ırak'a gidecek askerlere eğitim vermiş fakat 1 kelime ingilizce kullanmamıştır. benim dilim her şeyi anlatmaya yeter mantığındadır. uğur böcekleri adı altında muhteşem bir projenin de sahibidir.
bu adamı eleştirmek haddimize değil ama hakkında söylenecek az çok şeylerimiz de var.

hıdır kişisel gelişiyor'da ve yine avucunuzdaki kelebekte sürekli dediği şey, amerikan tabanlı kişisel gelişime karşı olduğu, bunun anlamı onların kültürüyle hayatınızı sürdürmeyin. e bir yerde haklı üstad. ama buna rağmen onlarla dalga geçmesi de çok sıcak gelmiyor, en azından bana. %100 düşünce gücü ve anthony robbins'in kitapları ile ki özellikle de anthony robbins'in modellemesiyle ve ulaştığı hayata biraz alaycı yaklaşımları çok şık değil. yani anthony robbins'in dile getirdikleri modelleme fikri benimde inandığım hatta herkesin yapabilmesi halinde seviyelerimizin artacağı bir fikir iken, şerif bey ise bize daha damardan, aileden, kardeşlikten, kültürden bahsediyor ve aşıladığı bir tek olumlu fikir yok. ona göre, hakkında ne hayırlısıyla olsun mantığıyla bir hayat sürdürelim, ailemiz olsun böyle mutlu olalım. ama gelişme olmadan, yenilik olmadan nasıl insan oluruz ki?
NLP uzmani degilim danismanim diyor ama NLP uzmani gibi calisiyor.

ama yine de Kendisini seviyor sayiyoruz.
an itibarı ile pamukkale üniversitesindedir. Heyecanla, ayakta ve birazda terlemiş olarak bekliyoruz.
başarılı bir konuşmacıdır. motive edici konuşmaları youtube'da avucumdaki kelebek diye aratılarak izlenebilir.

http://www.youtube.com/re...ucumdaki+kelebek&aq=f
Seminer fiyatları çok pahalı olsa da aldığın hayat derslerine değer. Yanlış anlamayın Şerif Hoca'ya paragöz demek istemiyorum ama bazen de çok abartıyorlar fiyatları. Biz öğrenciyiz, bizim etimiz ne butumuz ne. ön sıradan seminer dinlemek için 1500 lira verilir belki şerif hoca için, ama ben de o para olsa önce ev sahibimi sustururum.
şerif izgören anlatıyor: “bir toplantıya gideceğim. baktım geç kalma ihtimalim var, bindim bir taksiye, muhabbetçi bir arkadaş. o anlatıyor ben dinliyorum. tam işyerinin önüne geldik. ankara’da bakanlıklar…

diyelim ki, taksi parası 9.75 tl. tuttu, ben 10 tl. uzattım. hani hepimizin yaşadığı sahne vardır ya, taksici üstünü arıyormuş gibi yapar, siz de para üstünü alabilmek için bir ayak dışarda, inmemek için debelenirsiniz. tam o sahne olacak…

şoför, “para üstü var mı?” diye aranmaya başladı.
- üstü kalsın kardeşim, dedim. döndü bana doğru:
- vaktin var mı ağabey? dedi.
- evet, dedim tek ayağım hala dışarıda…

dörtlülere bastı, trafik dört şerit akıyor, indi araçtan. önde bir büfe var. gitti oraya, bir şeyler konuşup geldi. bana 25 kuruş uzattı. belli ki para bozdurmuş.
- birader, dedim. 9.75 değil,10.50 yazsa ister miydin 50 kuruş benden?
- ne alacağım ağabey 50 kuruşu…
- peki, niye gittin 25 kuruş için o kadar uğraştın. üstü kalsın demiştim.

döndü bana, attı kolunu arkaya:
- vaktin var mı ağabey?
- var.
- çek kapıyı o zaman… muhabbetçi bir taksici ile karşı karşıyayız. beş dakika konuştuk. ingiltere’de profesörden, bilmem kiminden eğitimler aldım. o taksicinin 5 dakika da öğrettiklerini, ingiliz hocalar haftalarca verdikleri derslerde öğretemediler.

- ağabey biz keçiören'de beş kardeşiz. babam rençberdi benim. günlük yevmiyeye giderdi; artık inşaat falan bulursa çalışır gelir, o gün iş bulamamışsa biz eve gelişinden, yüzünden anlardık. durumumuz hiç iyi olmadı. akşam yer sofrasında yemek yerdik. yemek bitince babam bize, “durun kalkmayın” derdi. önce dua ederdik, sonra babam bize sofrada konuşma yapardı.

“aha!” dedim, “bizim meslek”, seminerci… sordum:
- ne anlatırdı baban?
- hayatta nasıl başarılı olunur?

o gün inşaata çağırmazlarsa eve para getiremiyor, sonra çocuklara “hayatta nasıl başarılı olunur teknikleri” anlatıyordu.

- babam işe gidince büyük ağabeyimiz onu taklit ederdi, delik bir çorapla pantolonun ceplerini çıkarır, dört kardeşi karşısına alıp, “dürüst olun, evinize haram lokma sokmayın” diye anlatırken, biz de gülerdik. annem kızardı, “babanızla alay etmeyin. o, hem dürüst hem de çalışkandır” derdi.

yan evde iki kardeş var, onların babası zengin. babaları birahane işletiyordu ve adamda her numara vardı, kumar falan oynatırdı. bizim, yeni hiç bir şeyimiz olmadı, hep o ikisinin eskilerini kullandık. o amca mahalleden geçerken biz, beş kardeş ayağa kalkardık, çünkü bize bahşiş verirdi. babam eve gelince ayağa kalkmazdık. çünkü hediye, para falan hak getire…

ağabey, biz babamı kaybettik. altı ay içinde yandaki baba da öldü. yandaki baba, iki çocuğa beş katlı bir apartman, işleyen birahane, dövizler ve araziler bıraktı. bizim baba ne bıraktı biliyor musunuz?
- ne bıraktı?
- bakkal veresiyesi ve konuşmalarını bıraktı: “evladım işinizi dürüst yapın, hakkınız olmayan parayı almayın..." falan filan. ağabey, aradan on beş yıl geçti, diğer iki kardeş cezaevindeler, ne ev kaldı ne birahane. ailesi dağıldı.

biz beş kardeş, beşimizin keçiören’de taksi durağında birer taksisi var hepimizin birer ailesi, çoluk çocuğu, hepimizin birer dairesi var.

geçenlerde büyük ağabeyimiz bizi topladı ve dedi ki: “asıl mirası bizim baba bırakmış.” hepimiz ağladık. beş kardeş taksiciliğe başladığımızdan beri, taksimetrenin yazmadığı 10 kuruşu evimize sokmadık. her şeyimiz var allah'a şükür…

çok duygulandım, veda ettim, tam ineceğim:
- dur ağabey dur, asıl bomba şimdi.
- nedir bomban?
- nerede oturuyoruz biliyor musun? o iki kardeşin oturduğu beş katlı apartmanı biz aldık. beş kardeş orada oturuyoruz, dedi.

anladım ki, evladınıza ne araba bırakırsınız, ne ev, ne de başka bir miras. evlada sadece değer kavramları bırakırsınız. bakın iki baba da evlatlarına değer kavramları bırakmışlar.
alkışa inanmaz sebebi de aşağı yukarı şudur.

--spoiler--

Bir yaz tatil için arkadaşları ile istanbul'dan ege de bir tatil beldesine gitmek için yola çıkarlar. uzun bir yolculuktan sonra ahmet şerif devam etmek için ısrarcıdır fakat arkadaşları yorulduğunun farkındadır ve durup hem dinlenmek hemde karınlarını doyurmak isterler. neyse bir dinlenme tesisinde dururlar. otururlar. ahmet şerif hemen yiyip kalkma peşinde arkadaşları ise biraz daha fazla zaman peşindedirler. yemek gelir yerler. ahmet şerif'in tüm ısrarına rağmen çay isterler. çaylarını da içerler. kalkma zamanı gelmiştir. tekrardan yola koyulurlar. biraz ilerledikten sonra yol tıkanır. herkes arabalarından çıkmış sebebini merak ederler. ahmet şerifte iner ve sorar birisine. o yıl cumhuriyet bisiklet turu o bölgede yapılır ve yol kapanalı henüz bikaç dakika olmuştur. orda o çayı içmeseler geçecekler. ahmet şerif çok sinirlenir. biraz ilerler. ilerde bir kamyon ve şoförünü görür. adamın yanına gider. oda ahmet şerif gibi kızgın saydırıyor küfrediyor. dururlarken bir kamyoncu bir kamyoncu derken çoğalırlar ve yaklaşık 10 kadar olurlar. kamyoncular bisikletçilere arka arkaya saydırıyorlar küfrediyorlar. sadece ahmet şerif birşey demiyor. hepsi birden döner ahmet şerif'e bakar. ahmet şerif farkedince oda başlar saydırmaya. onlar saydırıyorken bir hareketlilik olur ve bisikletçilerin yaklaştığı haberi gelir. bizimkiler yerde çömeliyordur. haber gelince hepsi aynı anda ya bismillah der ve ayağa kalkar. ahmet şerif sanar ki kamyonlardan gidip levye alıp sporculara dalacaklar. neyse bunlar hep birlikte gececekleri noktaya gelir ve tek sıra olurlar. sporcular yaklaşır ve tam bunların önünden geçerken az öce saydıran küfür eden adamlar bravo diyerek sporcuları alkışlamaya başlar. ogünden beri alkışa inanmaz...

--spoiler--
ahmet şerif izgören

pamukkale üniversitesi 9 mayıs 2011 ''sen sor ben söyleyeyim'' konferansı
kişisel gelişimci, türkiye de daha iyisi yok. Ne zaman dinlesem bu adamı umutla dolar yüreğim. Ülkem için, kendim için, sevdiklerim için bir şeyler yapabileceğimi hatırlarım. Bu nedenledir ki bu adamı takip ederim ve tüm sevdiklerime tavsiye ederim takip etmelerini.

Bugune kadar herhangi bir kitabını okumamış, konuşmasını dinlememişseniz çok şey kaybetmişsiniz demektir.
okuduğum bir kitabında çiğli hava lojmanlarında yaşadığını öğrendiğim müthiş bir adamdır.

Aslında verdiği mesajlar ve gösterdiği yollar. Aynı zamanda bizi geliştirmesini falan saymıyorum onlar ayı bir köşe de ayrı bir öneme sahip.

Ama gece gece kitabına başlayıp böyle bir olayı duyunca neşelendim açıkçası.

edit: artılayanlar siz de deyin bana :
"bizde çiğli'deydik diye" kendimi yalnız hissettim lan.
üslubuyla etkileyen adamdır. çoğu kişisel gelişim kitabı yazarlarının bahsettiği konulardan çokta ileri gitmez fakat kelamın ne denli büyük bir etken olduğunu gösteren kişidir.
bu yazısıyla beni benden alan, tüm geçmişi film karesi gibi, dolmuş gözlerimden geçiren usta yazar.

--spoiler--

Sadri Alışık öldü, Nubar Terziyan, Sami Hazinses, Turgut Özatay, Belgin Doruk öldü. Siyah-beyaz Türk filmleri vardı. Ayhan Işık içeride ders çalışırken mum ışığında onu okutmak için gizlice dikiş diken bir annesi vardı. Araba çarpıp da kör oluveren Ediz'un ameliyatını yapan doktorlar ne de babacandı. Ya o boğaza bakan tanıdık tepedeki çam ağacının altında el ele tutuşmalar. Kızlar, aşkından verem olurdu o günlerde. Hepimiz Kemalettin Tuğcu kitaplarından fırlamış iyi çocuklardık. Kayınpederimiz Hulusi Kentmen gibi olsun diye hayal ederdik, yüzü asık, altın kalpli! Adile Naşit hasta komşusuna çorba götürür, gözyaşlarını gizleyerek kahkalar atardı. Turşu yüzünden küserlerdi Münir Özkul'a, ağzımızda bir elma dolusu gülümseme... Soğuk bir cuma sabahı bir elimizde beslenme çantamız, bir elimizde tereyağlı ekmek okula hazırlanırken AGA marka lambalı radyodan ''halk hikayeleri'' diyen gür sese hayran, masalcıklar dinlerdik; efektör Korkmaz Çakar.. Belli belirsiz çıngırak sesinden anlardık yoğurtçunun geldiğini, Filiz Akın Mithatpaşa Stadı önünde bir elinde Beşiktaş bayrağı, ekmek parası kazanan genç kızdı. Laf aramızda ben Filiz Akın'a âşıktım, Nuri safı da Türkan Şoray'a insanlar ölmezdi o filmlerde... Bazen, o da bir saniye sürerdi.

Yollara tükürüyoruz şimdi. Sevdiğimizden ayrılıp boğaz köprüsü korkuluklarında kameramanlar bekliyoruz. O babacan doktorlar yok artık hastanelerde. Rehin kalmış bebekler var. Çam ağacını da kesmişler, yerine gecekonudlar varmış diyorlar. Kayınpeder artık güleryüzlü, devlet ihalesi peşinde, Uğur Dündar'dan kaçıyorlar. 'Yeter ki gel bana senede bir gün. ''derdi şarkılar, şimdi''Neremi, neremi?" diyor sarı saçlı şarkıcı. Gençlik pop yolunda ilerliyor. Veremle Savaş Derneğimiz var, kızlar aşkından AIDS oluyor artık. Arabalar şöyle bir dokunup kör etmiyor, freni patlamış kamyonlar sokakta oynayan çocukları ezip, evlere giriyor. Döner bıçağıyla giriyoruz maçlara, kapıda bıyıklı adamlar bayrak satıyor. Maçtan önce birlik beraberlik ruhuyla istiklal Marşı okuyup, sonra hep beraber birbirimizin sülalesine küfrediyoruz ''Ben tarikatçıların oyununa geldim.'' Diyor, yatakta gizlice kameraya alınmış Filiz Akın saçlı kız, dudaklarımızda banka reklamlarındaki mutlu çiftlerin sahte gülümsemesi. sabahları sony hi-fi'den Cem Ceminay dinliyoruz. ''Aygaaaaz, dı dı dımm'' diye inliyor kulaklarımız akşamın sekizinde. Ölümler artık yüzlerce yetmiş milyon saniye sürüyor, simsiyah bir kutunun sayesinde. işin kötüsü, kanıksadık tüm bunları galiba.
Artık sokaklarda yaşlıları karşıdan karşıya geçiren çocuklar yok, otobüslerde gazilere ait oturma yerleri de yok. işin kötüsü artık gaziler de yok.

Tam bir hafta TRT'nin son haberlerinin sonunu dinledim.''Kurtuluş Savaşı gazilerinden ....... Vefat etmiştir.'' Haberi var mı diye? Hiç yoktu. Artık bu ülkede 29 Ekimlerde gururla önümüzden gecen o dürüst, vatanperver, borsa, döviz kurları ve yolsuzluklardan habersiz saygıdeğer insanlar da yok. Son defa Kurtuluş Savaşı'nda kurtarmıştık bu ülkeyi, bir daha kurtarmamacasına.

--spoiler--

iZGÖREN, Ahmet Şerif.''iş yaşamında 100 Kanguru''
Kuleli Askeri Lisesi mezunu ve iyi bir konuşmacı.
avucunuzdaki kelebek adlı konferansındaki her kelimesiyle hayata bakış açımı değiştirmiş kişi. insan o konuştukça hayatını, hayallerini, değerlerini ölçüp, tartıyor.

benim ne kişisel gelişim kitaplarıyla, ne de uzun uzun bayıcı konuşmalarla ilgim vardır. yıllar öncesi bu videoyu tesadüfen izledim. bi kısmını ama...bugün yine denk geldim, bütününü izledim.

ve diyorum ki; ''nereye gideceğini bilmiyorsan gittiğin yolun bi önemi yoktur''.. ''inanç görünmeyene inanmaktır, görünmeyene inanırsanız başkalarının göremediklerini görürsünüz..''

artık, sayesinde kimsenin inanmadığı, alay ettiği hayallerime daha sıkı tutunabiliyorum.

''siz isterseniz olur.''
bunun bir boyle baba olur mu? videosu var. Babasi kucukken limon sattirmis felan. En sonunda diyor ki : babamin vos vosu vardi, hayatta en deger verdigi sey bana soylemez ama arada cikarir resimlerine bakar. Onu satmis parasini getirdi verdi.
Simdi bu adam konferans veriyor, sayili is adamlarina egitim vermis felan. Belli ki iyi de para kazaniyor ve kazanmis. Be hayirsiz adam, baban satmis o arabayi hala resimlerini cikarip bakiyormus. Insan gider bulur o arabayi babasina supriz yapar da gonlunu alir.

Basarilidir, egitimlidir ama benim gozumde hayirsiz evlattir.
güzel yüreğini gözlerine taşıyan ve bulunduğu ortamı varlığıyla donatan biri. öyle hissettim ben, sanki yıllardır tanıyor hissi verir karşısındakine.
daya kişisel gelişim, daya hikaye, daya mutluluk...budur.
'şu hortumlu dünyada fil yalnız bir hayvandır' diye harika bir kitabın yazarı olan en iyi kişisel gelişim uzmanıdır.
kişisel gelişmiştir.
o kadar para bende olsa ben de 'elimizdekilerle nasıl mutlu oluruz'u anlatırdım.