bugün

''arabamı serefsizlerin ülkesinde bıraktım'' demiş biridir.

şimdi ahmet kaya konusunu derinlemesine incelemek farz oldu.küfür ederek ya da vatan haini diyerek bir yere varılamaycagı gün gibi aşikar...

şimdi bazı arkadaslar diyorlar ki, ''biz ahmet kaya'nın sanatcı kişiligini seviyoruz'' kabul, ona sözüm yok. şimdi ahmet kaya'nın şarkılarını inceleyelim. bakalım bu adam sanatını icra ederken neler söylüyormuş...

dağlar bize düz olur lo
yar gelmezse ne olur
bir yar gider bir yar gelir
düşmanlar görür kör olur

hadi sen git işine de
herkes kendi işine
dağlarımda zulüm var lo
düşemem yar peşine

şarkının sözlerine baktıgınız vakit, ilk etapta ne denmek istedigi gün gibi ortada...

ilk söz ofsayt bi kere. ''daglar bize düz olur'' şimdi burda hangi daglar düz oluyor bu arkadasa sormak lazım.
neyse onu gecelim, son cümle hepsinden berbat. ''daglarımda zulüm var, düşemem yar peşine'' şimdi burda kastedilen daglarda zulüm görenler kim? ve onlara zulüm eden kim?
benim bu sozlerden anladıgım, bu şarkının dagdaki pkk lılara, türk askerleri tarafından zulüm yapıldıgı sonucuna varıyorum. başka türlü anlayan var ise orasını ben bilemem...

devam edelim. şarkının adı biz üç kişiydik, sözlerini yazıyoruz...

biz üç kişiydik;
bedirhan, nazlıcan ve ben
üç ağız, üç yürek, üç yeminli fişek...
adımız bela diye yazılmıştı dağlara taşlara,
boynumuzda ağır vebal, koynumuzda çapraz tüfek...

el tetikte kulak kirişte
ve sırtımız toprağa emanet...
baldıran acısıyla ovarak üşüyen ellerimizi,
yıldız yorgan altında birbirimize sarılırdık.
deniz çok uzaktaydı
ve dokunuyordu yalnızlık.
gece uçurum boylarında,
uzak çakal sesleri
yüzümüze, ekmeğimize,
türkümüze çarpar geçerdi.

göğsüne kekik süredi nazlıcan,
tüterdi buram buram.
gizlice ona bakardık,
yüreğimiz göçerdi...

belki bir çoban kavalında yitirdik nazlıcan'ı,
ateşböcekleriyle bir oldu kırpışarak tükendi.
bir narin kelebek ölüsü bırakıp tam ortamıza,
kurşun gibi, mayın gibi tutuşarak tükendi...

oy nazlıcan vahşi bayırların maralı,
nazlıcan saçları fırtınayla taralı,

sen de gider miydin böyle yıldızlar ülkesine,
oy nazlıcan oy can evinden yaralı...

nazlıcan serin yayla çiçeği
nazlıcan deli dolu heyecan
göğsümde bir sevda kelebeği
nazlıcan ah nazlıcan...

artık yenilmiş ordular kadar
eziktik, sahipsizdik
geçip gittik, parka ve yürek paramparça,

gerisi ölüm duygusu, gerisi sağır sessizlik,
geçip gittik, nazlıcan boşluğu aramızda...

bedirhan'ı bir geçitte sırtından vurdular...
yarıp çıkmışken nice büyük ablukaları,
omuzdan kayan bir tüfek gibi usulca,
titredi ve iki yana düştü kolları... .
ölüm bir ısırgan otu gibi sarmıştı her yanını
devrilmiş bir ağaçtı ayışığında gölgesi
uzanıp bir damla yaş ile dokundum kirpiklerine
göğsümü çatlatırken nabzımın tükenmiş sesi...

sanki bir şakaydı bu, birazdan uyanacaktı,
birazdan ateşi karıştırıp bir sigara saracaktı
oysa ölüm sadık kalmıştı randevusuna ah
o da nazlıcan gibi bir daha olmayacaktı...

ey bedirhan; katran gecelerin heyulası,
ey bedirhan; kancık pusuların belası
sen de böyle düşecek adam mıydın konuşsana,
ey bedirhan ey mezarı kartal yuvası...

bedirhan mor dağların kaçağı
bedirhan mavi gözleri şahan
zulamda suskun gece bıçağı
bedirhan ah bedirhan...

biz üç kişiydik
üç intihar çiçeği
bedirhan, nazlıcan ve ben
suphi...

sözlerde belirtildigi ve anlaşıldıgı uzere, dagda bulunan üç adet teröriste yazılmış bir şarkı...
şimdi ahmet kaya'nın sanatını seviyorum derken biraz düşünelim...
pkk nedir? bir teror örgütü... ne yapmıştır? masum vatandaşları ve güvenlik güçlerimizi şehit etmiştir...
amacı nedir? kürt halkının haklarını savunmak diye bir gaye ile kurulmuştur ama amacından sapmıştır. masum köylüleri katletmiştir. o zaman nedir? eli kanlı bir teror örgütü. kundakdaki bebeklere kursun sıkan bir kahpeler toplulugu...
böyle bir örgüte, maddi manevi destek veren, (sözde) bayraklarının altında konserler verip turkiye cumhuriyetine küfürler savuran bir zat-ı muhterem(!) in nesini sevecegiz...

esasında benim en cok merak ettigim nokta, pkk denen örgütün, ahmet kaya'yı (kaba tabirle) hiç siklemedigi halde, bu adam neden bu kadar azılı bir pkk savunucusu oldugudur...
gerci ülkeyi terketmek zorunda kaldıktan sonra kendiside anlamıştır gereksiz yere milletin nefretini kazandıgını...

yurtdışında iken yazdıgı sözleri dikkatle okuyalım...

''burda, bu şarkımı söylerken, benim türkiye'de yaşadığım çok zor günlerde bir merhabasını istediğim, fakat o merhabayı benden esirgeyen, ulusal anlamda aynı kaderi paylaştığım bütün arkadaşlarıma ve dostlarıma ince bir sitemdir. umarım bunu anlarlar''

buyrun işte şarkısı da burda.

ağlama bu günler gelir de geçer babam
ağlama bu dertler elbet biter babam
ocaksız köylerimde dumanlar tüter elbet
ben yandım sen yanma allah aşkına

iki damla gözyaşımla
satıldım pazarlarda
kırdılar yüreğimi
kırdılar azarlarla
sürgünlere yolladılar
sabah dörtte yağmurlarla
ben yandım
siz yanmayın allah aşkına

işte ahmet kaya her zaman böyle sözleri olan şarkılar söyleseydi de bizde onu gerçekten sevebilseydik.
http://youtube.com/watch?v=2hWaRR5T7Ao adresindeki belgeseli izlendikten sonra, düşmanlarının neyin ne olduğunu öğrenmesi gereken sağlam kişidir.
herkesin gözü önünde yıllardır bizi bölmeye çalışan ve binlerce masum vatan evladını şehit eden terör örgütüne methiyeler düzen,onların amaçları için çalışan ve yine bu örgüt adına verdiği konserlerinde türkiye ve türk milleti için çok olumlu! laflar eden ve benim canım ülkemin insanlarının hala arkasından biz onun sanatını seviyoruz vb. klişelerle savundukları adam!şimdi ölmüş adamın arkasından konuşulmaz derler ama sahiden de bu adam öldü mü ya...
sesi en cok özlenen sanatcilardan biridir. *
(bkz: vatan haini)
insan olduğu şüpheli lanet olası bir terörist.nekadar iyi yazılmaya çalışılsada sonu hep aynı yere çıkan bi mahluk.*.
düşünceleri bir kenara bırakılıp sadece sesine kulak verilesi insandır.
ölmesine rağmen hâlâ kendisinden kurtulamadığımız pkk sempatizan ve taraflılığıyla tanıdığımız bir adamdır.
devrimciligin ne kadar kolay oldugunu bize hatirlatan sanatci bozmasi.
birazdan disari cikip apoyu ozledim diye bagiracam, hep devrimci olmak istemisimdir zaten.

edit: is bu entry, yukarida yazilan yaziya karsilikti. silinmis. bunun da pek anlami kalmamis.
olmayan bir milletin, olmayan davasına destek vermek uğruna kendini yitirmiş türkücü
Kurt kokenli degildir . Malatyali bir Turkmen alevisi ailenin cocugudur .
http://www.youtube.com/watch?v=tU6H_Gsfe64
düşünce olarak aşağıda verilen linklere bakabilirsiniz. izleyin ve adam gibi değerlendirin insanlara şerefsiz, geberdi pislikti zaten, vatan haini vs. başka bir cümle kurarak değil varsa düşüncen koy ortaya! kişilikli olan insan eleştirmesini bilmeli kişiliksizler anlatmak için sadece hakaret eder başka bir boka yaramazlar bu da böyle biline!. ahmet kaya ''arabamı şerefsizlerin ülkesinde bıraktım'' lafını kullanabilecek kadar düşük seviyeli bir insan değildir. onu cocuklugundan veya gencliginden beri tanıyanlar bilirler. medya o kadar laf cambazlığı yapmaktadırki bazıları da buna hemen inanmaktadır. asıl söylediği cümle şudur:''Birkaç şerefsiz yüzünden arabama bile binemeden ülkeyi terk ettim.''. verilen ilgili video ve yazıları takip edince dolduruluşa getirilmemiş bünyelerin hazmedebileceğini düşündüm gerçek sanatçımız.

--spoiler--
http://www.youtube.com/watch?v=JjiVuwlXM_M&NR=1
--spoiler--

--spoiler--
http://www.youtube.com/wa...p;mode=related&search=
--spoiler--

--------------------------------------------------------------------------------------------

sanırım can dundar'in makaleside bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olanlara karşılık gelebilecektir.

can dündar - olmasaydı sonumuz böyle...

Göğsüm daraldı, yüreğim kanadı birden; onun en güzel türküsünü, "Olmasaydı sonumuz böyle'yi söylemek geçti içimden, bağıra çağıra... Ardından öfke bastırdı. "Kürtçe kaset yapacağım" dedigi için linç edildiği o magazin gecesini anımsadım: Serdar Ortaç'ın "Bu vatan bizim" firsatçılığıyla sahneye firlayıp başlattğı milliyetçi hezeyan eşliğinde marş söyleyen fanatik koroyu düşündüm. O koro Malatya'da 7 kişiyle 35 metrekare bir evde büyümenin ne demek olduğunu bilir miydi ki? O "kıro"larla hiç tanışmış mıydı? 15 yaşında ilk kez denizi gördüğü kente daha bavullarını indirirken "Bakın kırolar geldi" sataşmasına muhatap olmanın yarattığı tahribattan haberdar mıydı? O "kiro"larla hiç tanışmış mıydı? Gündelik hayatlarında bir dilsiz gibi yaşayanların bağlamalarını niye "at teper gibi" öfkeyle, hırsla, hınçla çaldıklarını, türkülerinde niye hep acilardan, isyanlardan söz ettiklerini bir an olsun düşünmüş müydü? "Saçlarına yıldız düşmüş" anaları, "tabancasını helada unutan," gençliğini mahpusta tüketen, dağa çıkan, silaha sarılan oğulları, kızları bilir miydi? Ahmet Kaya o tarumar kuşağın sesiydi.
* * *
Aynalar belgeselinin çekimlerinden bir sahne gözümün önünden gitmiyor. istanbul'a ilk geldiği yıllarda yaya olarak eve döndüğü bir gece bir düğün salonunun önünden geçerken içeri dalışını anlatmıştı.. içerde hiç tanımadığı insanlar bağıra çağıra göbek atıyorlardı. Kendisi beş parasız, işsiz, aç ve sefildi. "Attım kendimi insanların ortasına..." demişti, "Nasıl oynuyorum biliyor musun... Göbekler atıyorum, düz dönüyorum, ters dönüyorum...." Devam edememiş, gözyaşına boğulmuştu.Pek az adam çözebilmişti bu sahnede neyin gözyaşartıcı olduğunu... O, içimizdeki arabesk damarı bulup çıkaran adamdı.
* * *
Türkiye solu "başka bir tür üst yapı" kurabilmek için epey ugraşmış, ancak 12 Eylül bozgunundan sonra eski sloganlarını onun arabesk yüklü nağmelerinde bulunca dört elle sarilmişti. Herkes susarken konuşacak kadar cesur, 1985'teki ilk albümüne, -devrimci şarkıları "dengelemek" için- bir de Mehmet Akif şiiri koyacak kadar korkaktı. Ütopyaların çürümüşlüğünden örgütsüzlüğün yalnızlığına, yenilmişligin çaresizliginden umudun diriligine kadar herşey vardi türkülerinde...
Yorgun, yigit, yilgin, ürkek, delikanli, tutarsiz, serseri, öfkeli, kanli canli, deli dolu, kisacasi benzersizdi. Ne sağa ne sola yaranabildi; ama hem sağda hem solda dinlendi. Kendisine "Biz burdayız gitmeyiz / ülkemizi bekleriz" diye sataşanlara yazdığı şarkıda şöyle diyordu:
"Dövülmüşüm, sövülmüşüm, kovulmuşum ben/
S.ktir çekilmişim yani/ kendi öz yurdumdan çeker giderim"
Çekip gitti, ama ayrılığa yüreği dayanmadı.
* * *
O fanatik hezeyan korosu, zerrece iplemediği marşlar söyleye söyleye, sürgünde bir muhalifler mezarlığı kurdu sonunda... Lakin bilmeliyiz ki; o mezarlıkta Nazım Hikmet'ten Yılmaz Güney'e ve Ahmet Kaya'ya kadar öz yurdundan kovulanlar için kazılan her mezar, bu ülkeyi biraz daha kurutup çölleştiriyor. Çünkü oradaki her mezar taşı, buradaki hoşgörüsüzlüğün alameti... Gurbete sürülenler, uzağa gömülenler, ancak bu ülke farklı seslere tahammülü öğrenince dönebilecekler. Nasıl Nazım'ın şiirleri afişlerdeyse bugün, nasıl Yılmaz Güney filmleri perdelerdeyse, hiç kuşkusuz Ahmet'in söylemek istediği türküler de dillerde olacak çok yakında.O zamana kadar Serdar Ortaç ve korosunu dinleyecek bu vatan. O koroyu alkışlayanlardansanız, yakınıp durmayın o zaman!..
türkiye'den gitmek zorunluluğu yaşayn değerli ahmet kaya'nın bir roportajı da faydalı olacağı kanısındayım:

Çetrefil bir portre

Bir ödül töreninde, Kürtçe şarkısına klip çekmek istediğini ve klibi yayınlayacak televizyonlar aradığını söyledi ve bütün hayatı değişti!
Suçlamalar, davalar, kelepçeler, mahkemeler ve yurt dışına uzanan adı konmamış bir sürgün! Peki ama, Kürtçe şarkı söylemenin yasak olmadığı bir ülkede, yıllardır Türkçe şarkılar söyleyen Kürt asıllı Ahmet Kaya'nın, Kürtçe bilmediği halde, bir Kürtçe şarkıyı kasetine koymak istediğini dile getirmesi neden bu denli tepki aldı?

Sorunun kendisi kadar cevabı da çetrefil!
Çünkü o, 'Başım Belada' gibi bir şarkıyı, yaşamları boyunca başları belaya girmemiş ve girmeyecek olan insanların bile zihnine kazımış bir şarkıcı. Çünkü o, şarkılarını kaderi gibi takip eden, 'misyoner' şarkıcılığından dolayı bağlaması eşliğinde 'başım belada' diye haykıran, 'kabına sığmaz, hırçın mizacından dolayı ise mahkemeler eşliğinde 'başına belalar açan' bir şarkıcı. 'Belalı şarkılar' yaptığı için mi 'başı belada'dır, yoksa 'başı belalı' olduğu için mi 'başım belada' nakaratlı şarkılar yapmaktadır bilinmez;

fakat o, biraz alkolün, biraz tutamadığı dilinin, biraz haksızlıklar karşısında kolayca isyan edişinin, çokça da son dönemde yaşadığımız demokratik daralmanın ve bütün bunların üzerine 'yangına körükle giden' biz gazetecilerin kurbanıdır!

'Öcalan posteri önünde resim' çektirmekten 'PKK'yı övücü sözler'e, 'Arabamı o şerefsizlerin ülkesine bıraktım.' aforizmasından 'bölücülüğe' bir yığın 'provokatif suçlama'nın muhatabıdır. Medyada yer alan bu iddialardan dolayı hakkında açılmış davalar DGM'de sürerken o, yaklaşık bir yıldır sürgün yaşadığı Fransa'da, 'dilini bilmediği, kültürünü anlamadığı, sorunlarını paylaşmadığı, yemeklerini sevmediği' insanların arasında, yapayalnız kendini aramaktadır. 'Külli iradeyi' içselleştirmiş bir insan olarak yüzünden hiç eksik etmediği tebessümle derin bir teslimiyet sergilese de, içinde yaşadığı gerilimden dolayı titreyen bacaklarından yükselen isyana engel olamamaktadır. Gülümseyen başı ile belalı ayakları arasında sıkışıp kalmaktadır. Tutkulu gençlik yıllarında bile, bugünkü gibi şiddete karşı olduğunu vurgulasa da, tepkisellik ile rasyonellik arasında duruşunu keskinleştirememektedir. PKK dahil bütün terör örgütlerini kınayıp, hiçbir şekilde PKK ile irtibatı olmadığını söylese de, konserlerine gelen PKK sempatizanlarının varlığını inkar etmemektedir. Ve en çok da 'Arabamı o şerefsizlerin ülkesinde bıraktım.' iddiasına üzülmektedir.

'Birkaç şerefsiz yüzünden arabama bile binemeden ülkeyi terk ettim.' cümlesinin nasıl ters yüz edilip kendisinin de bir parçası olduğu ülkesine ve insanlarına hakarete dönüştürüldüğünü görüp hayret etmektedir.

Şarkılarının dile getirilmemiş haksızlıklara ve isyanlara tercüman olurken kalabalıkların dilinde marşlara dönüşerek sloganlaşmasından memnun olurken, hayatında yüksek sesle konuşmaya bile cesaret edememiş insanların isyan yüklü şarkılarını dillerine pelesenk etmelerine bozulmaktadır. Öyle ki geçmişte 'Saza Niye Gelmedin?' şarkısını okumuş olmaktan bile pişmanlık duymaktadır! 'Türkçe küfreden polislerini bile özlediği' ülkesine döneceği günlerin hayaliyle Paris'in göbeğinde ingilizce öğrenmektedir. Dilin tükendiği yerde sessizliğe gömülüp, kaderi gibi takip edeceği yeni şarkılar mırıldanmaktadır�

Bir ödül töreninde, Kürtçe şarkınıza klip çekeceğinizi ve klibi yayınlayacak televizyonlar aradığınızı söylemeniz bütün bir hayatınızın değişmesine sebep oldu. Bu belalar başınıza nasıl açıldı?

Benim başım hep beladaydı zaten. Son zamanlarda bunun nedenleri üzerine çok düşündüm; ben Türkiye'nin alışageldiği bir 'sanatçı' tipi çizmiyorum. Hayatın farkındayım, akıllıyım, beni içine almaya çalıştıkları normlara uymuyorum. Medya benden başka türlü malzeme çıkaramıyor; çünkü 'kim nerede-kiminle' programlarının aktörü olmuyorum. Düşünebiliyorum, ailemle ve inandığım geleneksel değerler üzerine inşa edilmiş bir yaşam sürdürüyorum, vergimi ödüyorum, namussuzluk yapmıyorum.
Bunlar bir insanın başının hep belada olması için yeterli olmasa gerek?
Bütün bunların ötesinde bir de bütün haksızlıkların farkında olan ve buna karşı çıkan bir yanım var. Eh, bir de sistemi eleştiren ve her daim muhalif bir adamım. Benim başım nasıl belada olmasın?
Bana mı soruyorsunuz?
Gülümsüyor... Yaşadığım bu son belaların başlangıç noktasını herkes biliyor artık. Cebinde Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı kimliği taşıyan bir Ahmet Kaya, kırk üç yıldır Türkçe düşünen ve Türkçe şarkılar söyleyen, bütün motivasyonunu kendi ülkesinden alarak şarkılar besteleyen ve milyonlarca insana ulaşan bir Ahmet Kaya, bir ödül töreninde büyük bir suç işledi (!) ve aslında ingiliz asıllı (!) olduğunu ve ingilizce (!) bilmediği halde, o dilden bir tek şarkı söylemek istediğini açıkladı. Hikaye birazcık kurguyla böyle başlıyor. Hazır ironi yaparak kurmuşken hikayenin finalini de anlatsanız! (Gözleri nemleniyor)
roportajin devami asagidadir:

Peki ya PKK'yı övücü sözler?
Bakın ben terörün her türlüsüne ömrüm boyunca karşı oldum, lanet ediyorum teröre, neden öveyim PKK'yı?

Nedir sizin PKK ile ilişkiniz o halde?
Bu soruyu ben soruyorum. Lütfen beni PKK ile ilişkilendirmeye çalışanlar ispat etsinler, ben nereye üye olmuşum? Hani üyelik belgelerim? Kime yardım etmişim, hani makbuzlarım? Ben nereyi bölmüşüm, nerede sınırları? iki tane konser fotoğrafı çekip aslı çarpıtılan iki tane cümleden yola çıkarak bir insanın hayatına bu kadar kıyılabilir mi? Soruyorum. Bunların cevabını istiyorum. Ve bunu bana değil, babası bir gecede 'hain ve bölücü' ilan edilen 12 yaşında, Türkiye'de okula giden kızıma izah etsinler. Başka bir şey istemiyorum. Bu arada çantasında PKK konseri verdiği iddiasıyla açılan davaya ilişkin herhangi bir bilgi ve belge bulunamadığı için düşme noktasına gelen davasının mahkeme tutanaklarını gösteriyor Kaya.
Bakın "PKK'cılara konser verdi." diye haber yaptılar sonra mahkeme belge istediğinde. Bizde bir belge yok diye cevap vermişler. Şimdi ne diyeyim ben?

Türkiye'de sizin hakkınızda en çok tepki çeken şey 'Arabamı şerefsizlerin ülkesinde bıraktım.' cümlesi oldu.
Nasıl söylersiniz böyle bir şeyi?
Yaa gözüm ben manyak mıyım ki böyle bir şey söyleyeyim? Aklı başında olan bir insan nasıl olur da kendisinin de bir parçası olduğu ülke hakkında böyle çirkin bir şey söyler! Ayıp bir şey, benim annem, kardeşlerim, arkadaşlarım, dostlarım, abim, çocuklarım, karım, ailem herkes orada, o ülkede yaşıyor. Ve ben Mecnun'un Leyla'yı sevmesi gibi seviyorum ülkemi.
Nereden çıktı o halde bu söz?
Ben "3 tane şerefsizin yüzünden ülkemde arabama bile binemedim." dedim. Ertesi gün bir gazetede manşete, 'Arabamı şerefsizlerin ülkesinde bıraktım!' Böyle bir şey olabilir mi? O gazetenin muhabiri bile geldi bana 'Abi vallahi ben böyle bir şey yazmadım, oradan ayarlamışlar.' dedi. Yorumu size bırakıyorum.
Fakat ben hala anlamış değilim. Kürtçe şarkı söylemenin yasak olmadığı bir ülkede yıllardır Türkçe şarkılar söyleyen Kürt asıllı Ahmet Kaya'nın Kürtçe bilmediği halde bir Kürtçe şarkıyı kasetine koymak istemesi neden yoğun tepki aldı?

Evet doğrudur, yıllardır Türkçe şarkılar söyleyen bir insanım; Kürt asıllıyım ve ne yazık ki Kürtçe bilmem.
Bu kadar masum bir talebimin karşılığında ben, uygar, çağdaş, demokratik, insan haklarına saygılı olduğunu iddia eden, bir kültür mozaiği oluşturduğunu iddia eden ülkemden ne beklerdim biliyor musunuz? Bu Kürtçe şarkıyı okuduktan sonra, en azından bu dili kullanan milyonlarca vatandaşına saygı adına, bu şarkıya çekeceğim klibi alıp-televizyonlarda yayınlayıp, bu ülkede bütün kültürlerin yaşama imkanı olduğunu, bütün dillerin var olma imkanı olduğunu, şarkılardan korkulmaması gerektiğini göstermesini. Kaldı ki okuduğum şarkı çok güzel bir sevda ve ayrılık şarkısıydı.

Bir aşk, ayrılık şarkısının bunlara sebep olabileceğini düşünmüş müydünüz?
Aklımın ucundan bile geçmedi. Benim, biri 18, diğeri 12 yaşında iki güzel, akıllı kızım var. Beni asıl üzen, kızlarımın okula gidiyor olmaları ve artık bir sosyal çevre içerisinde yaşıyor olmaları. Ben onlara hiçbir açıklama yapamadım, bunun koşulları olmadı; ama onların benim adıma epeyce açıklama yapmak zorunda bırakılmaları beni gerçekten çok üzüyor.

'Başım Belada' gibi bir şarkıyı yaşamları boyunca başları belaya girmemiş ve girmeyecek olan insanların bile zihnine kazımış şarkıcı Ahmet Kaya'nın kendi başının beladan kurtulamaması yalnızca yüklendiği misyondan mı kaynaklanıyor, yoksa bunda bir parça da, kendi, 'kabına sığmaz, dilini tutamayan sert mizacı'nın mı etkisi var?
Benim bütün şarkılarıma bakın, kaderimi adeta ellerimle yazdığımı göreceksiniz. Bunu açıklayamam belki. Başta 'Başım Belada' olmak üzere, ben, yazılmış şarkıların yolunu yürüyorum. Hiçbir şarkı, şiir, hiçbir kültür yurtsuz olamaz. insanlık ve onun ürettiği değerler bu kadar pervasızca ve hovardaca yağmalanamaz. Hiçbir ülkede saatler bu kadar kedere ve hüzüne ayarlanamaz. Dağların acısı olur; ama acının bu kadar büyük dağları olamaz. Bunlar bana ve şarkılarıma hayat veren ve inadına bağlı olduğum şeyler.

Peki ya kabına sığmaz sert mizacınız?
'Ben bir suç işlemedim; ama her insan gibi hatalarım var. Üslupta bir yanlışlık yapmış olabilirim. Ne yapayım yani mizacım sert, yanlış anlaşılıyorum; ama art niyetsiz bir yüreğim var, kimseye benden bir kötülük gelmez. Eğer zaman zaman isyan ediyorsam bu haksızlıklara karşı dayanamıyor oluşumdan kaynaklanıyor, yoksa hiç kimseyi üzmek istemem. Ülkemin insanlarının daha mutlu, özgür, barış içinde yaşamasından başka hiçbir derdim yok. Fakat ülkemdeki haksızlıklar beni üzüyor ve sert mizaçlı yapıyor. Sonra da ne desem ters anlaşılıyor. Barış diyorum savaş anlıyorlar, demokrasi diyorum faşizm gibi algılıyorlar, ülkemi sevdiğimi söylüyorum vatan haini diyorlar. Bildiğim bir şey var ki; yüreğim ve beynim büyüdükçe sicilim bozuluyor; ama ıssız bir insanlık anlıyor beni.
Fakat şarkılarınız bir tarafta dile getirilmemiş haksızlıklara ve isyanlara tercüman olup sloganlaşırken diğer tarafta hayatında yüksek sesle konuşmaya bile cesaret edememiş insanların dillerine pelesenk ediliyor� Birilerinin, kendi hayatlarını ortaya koyarak hayatın gidişatına, kendi yöntemlerini ve yeteneklerini kullanarak dur deme cüreti göstermesi gerekiyor. insanların, bunun yarattığı örselenmeyi önemli oranda hissettiklerine inanıyorum. Eğer onlar kendi sessiz çığlıklarını benim şarkılarımla sese dönüştürebilirlerse daha da mutlu olurum. Çünkü insanlık olarak buna ihtiyacımız var. Özgürlük kavramı, kendisi kadar mağrur bir çaba ve bir yağmur öncesi kadar muhteşem bir hazırlığı gerektirir.

Bu hazırlık süreci Ahmet Kaya'yı nasıl etkiledi?
Bir kere şahsen benim için çok öğretici oldu. Ayrıca 1 ay önce alkolü bıraktım. Artık bedenimin daha fazla çürümesine göz yumamazdım.

Doktorunuz mu tavsiye etti?
Evet, çünkü bu linç psikolojisinin oluşturulduğu sürede çok ciddi sağlık problemleri çıktı ortaya. 20 kilodan fazla aldım o 3 ayda. Şimdi verdim bu kiloları. Alkolü bırakmam zihin ve beden sağlığım için gerekliydi. Bu mereti bırakmadan kendimi kontrol etmemin zor olduğunu anladım.

Yani sert çıkışlarınızda içinizdeki şiddeti besleyen biraz da alkol müydü?
Kesinlikle. Yüzde doksan oydu. içki biliyorsunuz uyandırdığı kadar tahrik edicidir de. Daha saldırgan yapar. Fakat ne söylediğim üzerinde değil ayarlamada etkisi oldu. Anlık gafletlerin bile bana çok zararı oldu. Şiddetten uzaklaşmak, kontrollü olmak için bu illetten kurtulmam gerekiyordu, çok şükür bir aydır içmiyorum. Ve ben bu illetten kurtulduğum için şimdi daha rahat ve sağlıklı hissediyorum kendimi.

En çok neleri özlediniz Türkiye'de?
Sokakta Türkçe küfreden polisimizi bile özledim gözüm, gerisini sen düşün. Kükürt kokan havasını, içilemeyen suyunu, Boğaz'da balık kokusunu, ülkemi, hüzünlü şarkılarla bile yaşama umutla sarılmasını bilen ülkemin insanlarını�

Ne zaman döneceksiniz?
Bir gün mutlaka... Davalarımız şu anda devam ediyor. iddialar tamamen gazete kupürlerine dayalı, bunun bir sonuç vereceğini zannetmiyorum. Şu anda konserlerim devam ediyor. Bu süreç tamamlanınca ülkeme döneceğim.

roportaj sahibi:eyüp can

not: tüm bunlara rağmen sinirden yerinde duramayacaklar varsa eksiye basvursunlar. baska türlüde yardimci olamayacağım üzgünüm.
kendisi bu ülkenin yetiştirdiği(daha doğrusu yetiştirip bakmasını bilmediği)en büyük sanatçılardan bi tanedir. Sesine laf yoktur sölemeye başladımı insanın kanı çekilir damarlarından ben yaşananlara inanmıyorum ne pkk'ya yardım ettiğine ne de desteklediğine ama herşeyi tekelinde tutan medya ona da oyun oynamıştır ancak gelinen durum ortadır herkes eseriyle övünür fazla söze ne hacet...
kendisi hakkında yazılan söylenen birkaç güzel söze tahammülü olmayan insanların var olduğunu ve var olacağını bilmek ne kadar acı bir durum. Bu ülkede var olan en güzel şarkılardan çoğunda onun sesini duyuyoruz ama ortaya atılan saçma sapan iddialar güya milliyetçi birkaç kişinin yaptığı muhteşem! şovlardan sonra onun o güzel sesi muhteşem şarkıları yerine bu kişilerin iddialarını konuşuyoruz hala.
Türkiyenin en iyi müzisyenlerinden biri. **
(bkz: tbmm de pkk lilari gorunce ahmet kaya yi anlamak) doludur..
http://www.youtube.com/watch?v=pu-In_vch5c

bu video hakkındaki herşeyi açıklıyor sanırsam..
bebek katilini özlediğini kalabalığa haykıran pkk yalakası yavşak. bakalım kanıt isteyenler buna ne diyecekler. barış istiyordu değil mi ahmet kaya güzelim? bu ülkeyi bölen şerefsizdir diyordu değil mi? izlesene yukarıdakini? onu gidip şehit anasına anlatsana?

en azından insanının kanını dökmeyen, dökenlere destek çıkmayan system of a dawn'a kabaracağına yüzleşsene ülkende yaşamış şeref yoksunu ile?

ben de öyle düşünmüştüm...
eskiden yeni bir kaset çıkarsa da alsak diye beklediğimiz şarkıcı.

bir kesim tarafından sırf siyasi görüşü yüzünden sevildi, bir kesim tarafından da yine siyasi görüşleri yüzünden nefret edildi. bir de benim gibi sadece şarkıları için sevenler vardı. şarkılarını dinlemek hüzünlenmek güzeldi, geçmişimizin bir parçasını oluşturdu. şimdi böyle hüzünlenecek şarkılar bulmak imkansız. ya da biz büyüdük.
konussa serefsizdir, susup dinlese serefsiz oglu serefsizdir. Ulkeyi seviyorum dese serefsizdir. Ulkeyi sevmiyorum dese serefsiz oglu serefsizdir. Kurtce sarki soylese serefsizdir. Soylemese "soylemek istiyor aslinda" diye lanse edilir yani yine serefsizdir. fotomontaj oldugu kanitlanmis resimleri medyaya yansir serefsizdir. o resimler olmasa bile zaten cektirmek istemektedir yani serefsizdir. turk degildir serefsizdir. kurttur serefsizdir. solcudur serefsizdir. devrimcidir serefsizdir.

yani serefsizdir.
türkiye türkiye olalı bir daha ne boyle ozgun muzik yapan sarkıcı gorur, ne de bu ses tonuna ve boyle ıcten sarkı okuyacak bir sanatcıya sahip olur.
ismini sol frame de görmek bile mutlu ediyor.
(bkz: sol frame ve ahmet kaya) *
çoğu solcu sanatçının yasaklı veya içeride olduğu dönemde albüm çıkarmayı kafasına koymuş, hatta bu uğurda hapse girmeyi bile göze almıştır. kasedinin yasaklanmaması ve içeride fazla kalmaması için albümdeki şarkılarına şairlerinin (nazım hikmet ran, ahmed arif, sabahattin ali) isimlerini yazamamıştır. tek şairinin ismi bulunan şarkı, "uğurla ola" adıyla bestelediği, mehmet akif ersoy'un "cenk marşı" adlı şiirinin bir bölümüdür. albümde tek şair mehmet akif ersoy görünmektedir. kaset zor imkanlarda zar zor bitirilmiştir ve artık hapse girme vakti beklenmeye başlanmıştır. (ağlama bebeğim - 1985)

şaşırtıcı biçimde beklenen hapis cezası gelmemiş, bunun karşısında 500 binlik bir satış tirajı gelmiştir. halk ahmet kaya'yı beğenmiş, sevmiştir. artık çoğu müzik markette ahmet kaya da satılmaktadır. üstelik diğer kasetlerden daha ucuza. artık uzun bir yol vardır önünde ve çıkarılacak 19 kaset daha.

bu çabalarının karşılığını magazin gazetecilerinin 1999 yılında yaptığı halk oylamasıyla "yılın sanatçısı" seçilerek almıştır. 10 şubat 1999'da maslak princess otelde düzenlenen gecede ödülünü aldıktan sonra yaptığı teşekkür konuşmasının ardından "çıkarmak üzere olduğum yeni albümde kürtçe bir parçaya yer vermek istiyorum ve bunu yayımlayacak yürekli yayımcılar arıyorum" demesi üzerine; serdar ortaç ve ercan saatçi gibi türkiye'nin en vatansever (!) satançı(!)ları kendisine çatal fırlatmış, karşısında ayağa kalkıp diğer insanlara onuncu yıl marşını söyletmiştir. böylece bu bölücü(!)ye hakettiği dersi vermişlerdir. kürtçe şarkı söylemenin ülkeyi bölmeyeceğini, aksine böyle bir isteğe böyle bir karşılık vermenin bölücülük olduğunu düşünemeyen zihniyetin oluşturduğu bu ortam ertesi gün medya organlarında sıkça işlenmiştir. (serdar ortaç olayın üzerinden zaman geçtikten sonra "ahmet kaya türkiye'nin en büyük sanatçısıdır, onun gibisi bir daha gelmeyecektir" diyerek çok defa kendisinden ve eşi gülten kayadan özür dilemiştir.)

olayın üzerinden çok geçmeden hürriyet gazetesi'ne isimsiz bir dosya bırakılmış, dosyanın içinden ahmet kaya'nın 1993 yılında almanya'da bölücü terör örgütü pkk'nın konserinde sahne aldığı kayıtlar çıkmıştır. bu kayıtların üzerine açılan davada dgm tarafından kendisine 3 yıl 9 ay ağır hapis cezası verilmiştir. dolayısıyla yurt dışına kaçarak paris'te hayatını vatanına hasret biçimde devam ettirmek zorunda bırakılmıştır. daha sonraları ahmet kaya'nın 1993'te yurt dışına hiç çıkmadığı, görüntülerinse fotomontaj olduğu dgm tarafından kabul edilmişse de vakit artık çok geçtir ve ahmet kaya hala bir çok kişinin gözünde bölücü bir teröristtir. sonuçta ahmet kaya 16 kasım 2000'de paris'te hayata veda etmiştir. geriyeyse bıraktığı 20 albüm ve adına diğer sanatçıların okuduğu bir albüm bir de kendi serzenişleri kalmıştır.

"edirne kapısı zordur geçilmez,
uzaktır memleket kolay gidilmez,
dağda açan çiçek şehirde büyümez;
koyma beni buralarda gözünü seveyim,
zincir vurma yüreğime bırak döneyim."

_______________________________

belki son bir şey söylemek isterdin birilerine
dert etme... ben söyledim işte senin yerine

işte gidiyorum...
karşılıksız bir aşka kurban ettim ömrümü!
işte gidiyorum,
toprak alsın benim de bu hazin öykümü...

işte gidiyorum... gurbet yorgunu gövdemi,
çukura kim indirecek?
işte gidiyorum,
bu menfur cinayeti, şimdi çıkıp kim üstlenecek?

çürüdü gözlerim,
çürüdü yüreğim, bu yağmurlu şehirde.
işte gidiyorum,
beni kaldırın, hicran kalsın teneşirde.

size, yüzyallardır sesini kaybetmiş
bir türkü söyleyecektim;
ve bir yayla rüzgarı şefkatiyle
kirpiğinizin ucundan öpecektim...

bir masum türküydü sadece
yüz binlerce mağdurun gönlünde;
belki söyleriz hep birlikte
belki... mahşerin birinci gününde.

nasıl sevmiştim hepinizi,
nasıl böyle oldu akıbetim?
ve nasıl çöle döndü,
o benim gül-gülistan memleketim?

işte gidiyorum,
hiçbiriniz, hiçbir dilde beni anlamadınız.
ben başımı verdim, sizinse
insafsız bir linç oldu karşılığınız.

işte gidiyorum,
penceresiz bir dünyanın bilinmez labirentine...
işte gidiyorum,
''saçlarındaki yıldızları artık koparabilirsin anne!''

sonunda kaptırdım gönlümü
ölüm denen o kaypak türküye.
ve işte kurtuldun benden
şen olasın ey sevgilim; türkiye!

elbet benim de vardı,
kendime ve yurduma dair umutlarım.
belki bıraktığım yerden sürdürür;
dostlarım, karım ve çocuklarım...

çatladı yüreğim, çatladı sazım.
demek ki böyleymiş yazım.
sizlere armağan olsun
sizlerden ödünç aldığım bu yürek sızım.

bu nasıl hapis tanrım
sabah-sabah bu ne hikmet, bu ne sis?
kalbime son mermiyi sıkmak
sana mı düştü, ey güzel paris?

işte gidiyorum,
kalmadı söyleyecek son bir sözüm.
dediğiniz gibi olsun be!
dediğiniz gibi olsun gözüm!

işte gidiyorum,
tükenmişti inancım, bu nankör hayata dair.
belki benim için birkaç mısra döktürür
hayaloğlu diye bir şair!..

yusuf hayaloğlu