bugün

ahmet kaya

düşünce olarak aşağıda verilen linklere bakabilirsiniz. izleyin ve adam gibi değerlendirin insanlara şerefsiz, geberdi pislikti zaten, vatan haini vs. başka bir cümle kurarak değil varsa düşüncen koy ortaya! kişilikli olan insan eleştirmesini bilmeli kişiliksizler anlatmak için sadece hakaret eder başka bir boka yaramazlar bu da böyle biline!. ahmet kaya ''arabamı şerefsizlerin ülkesinde bıraktım'' lafını kullanabilecek kadar düşük seviyeli bir insan değildir. onu cocuklugundan veya gencliginden beri tanıyanlar bilirler. medya o kadar laf cambazlığı yapmaktadırki bazıları da buna hemen inanmaktadır. asıl söylediği cümle şudur:''Birkaç şerefsiz yüzünden arabama bile binemeden ülkeyi terk ettim.''. verilen ilgili video ve yazıları takip edince dolduruluşa getirilmemiş bünyelerin hazmedebileceğini düşündüm gerçek sanatçımız.

--spoiler--
http://www.youtube.com/watch?v=JjiVuwlXM_M&NR=1
--spoiler--

--spoiler--
http://www.youtube.com/wa...p;mode=related&search=
--spoiler--

--------------------------------------------------------------------------------------------

sanırım can dundar'in makaleside bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olanlara karşılık gelebilecektir.

can dündar - olmasaydı sonumuz böyle...

Göğsüm daraldı, yüreğim kanadı birden; onun en güzel türküsünü, "Olmasaydı sonumuz böyle'yi söylemek geçti içimden, bağıra çağıra... Ardından öfke bastırdı. "Kürtçe kaset yapacağım" dedigi için linç edildiği o magazin gecesini anımsadım: Serdar Ortaç'ın "Bu vatan bizim" firsatçılığıyla sahneye firlayıp başlattğı milliyetçi hezeyan eşliğinde marş söyleyen fanatik koroyu düşündüm. O koro Malatya'da 7 kişiyle 35 metrekare bir evde büyümenin ne demek olduğunu bilir miydi ki? O "kıro"larla hiç tanışmış mıydı? 15 yaşında ilk kez denizi gördüğü kente daha bavullarını indirirken "Bakın kırolar geldi" sataşmasına muhatap olmanın yarattığı tahribattan haberdar mıydı? O "kiro"larla hiç tanışmış mıydı? Gündelik hayatlarında bir dilsiz gibi yaşayanların bağlamalarını niye "at teper gibi" öfkeyle, hırsla, hınçla çaldıklarını, türkülerinde niye hep acilardan, isyanlardan söz ettiklerini bir an olsun düşünmüş müydü? "Saçlarına yıldız düşmüş" anaları, "tabancasını helada unutan," gençliğini mahpusta tüketen, dağa çıkan, silaha sarılan oğulları, kızları bilir miydi? Ahmet Kaya o tarumar kuşağın sesiydi.
* * *
Aynalar belgeselinin çekimlerinden bir sahne gözümün önünden gitmiyor. istanbul'a ilk geldiği yıllarda yaya olarak eve döndüğü bir gece bir düğün salonunun önünden geçerken içeri dalışını anlatmıştı.. içerde hiç tanımadığı insanlar bağıra çağıra göbek atıyorlardı. Kendisi beş parasız, işsiz, aç ve sefildi. "Attım kendimi insanların ortasına..." demişti, "Nasıl oynuyorum biliyor musun... Göbekler atıyorum, düz dönüyorum, ters dönüyorum...." Devam edememiş, gözyaşına boğulmuştu.Pek az adam çözebilmişti bu sahnede neyin gözyaşartıcı olduğunu... O, içimizdeki arabesk damarı bulup çıkaran adamdı.
* * *
Türkiye solu "başka bir tür üst yapı" kurabilmek için epey ugraşmış, ancak 12 Eylül bozgunundan sonra eski sloganlarını onun arabesk yüklü nağmelerinde bulunca dört elle sarilmişti. Herkes susarken konuşacak kadar cesur, 1985'teki ilk albümüne, -devrimci şarkıları "dengelemek" için- bir de Mehmet Akif şiiri koyacak kadar korkaktı. Ütopyaların çürümüşlüğünden örgütsüzlüğün yalnızlığına, yenilmişligin çaresizliginden umudun diriligine kadar herşey vardi türkülerinde...
Yorgun, yigit, yilgin, ürkek, delikanli, tutarsiz, serseri, öfkeli, kanli canli, deli dolu, kisacasi benzersizdi. Ne sağa ne sola yaranabildi; ama hem sağda hem solda dinlendi. Kendisine "Biz burdayız gitmeyiz / ülkemizi bekleriz" diye sataşanlara yazdığı şarkıda şöyle diyordu:
"Dövülmüşüm, sövülmüşüm, kovulmuşum ben/
S.ktir çekilmişim yani/ kendi öz yurdumdan çeker giderim"
Çekip gitti, ama ayrılığa yüreği dayanmadı.
* * *
O fanatik hezeyan korosu, zerrece iplemediği marşlar söyleye söyleye, sürgünde bir muhalifler mezarlığı kurdu sonunda... Lakin bilmeliyiz ki; o mezarlıkta Nazım Hikmet'ten Yılmaz Güney'e ve Ahmet Kaya'ya kadar öz yurdundan kovulanlar için kazılan her mezar, bu ülkeyi biraz daha kurutup çölleştiriyor. Çünkü oradaki her mezar taşı, buradaki hoşgörüsüzlüğün alameti... Gurbete sürülenler, uzağa gömülenler, ancak bu ülke farklı seslere tahammülü öğrenince dönebilecekler. Nasıl Nazım'ın şiirleri afişlerdeyse bugün, nasıl Yılmaz Güney filmleri perdelerdeyse, hiç kuşkusuz Ahmet'in söylemek istediği türküler de dillerde olacak çok yakında.O zamana kadar Serdar Ortaç ve korosunu dinleyecek bu vatan. O koroyu alkışlayanlardansanız, yakınıp durmayın o zaman!..