bugün

Gençliğini 50li 60lı 70li yılların Türkiye'sinde geçirmiş ve bir şekilde o dönemin sol hareketleri içinde bulunmuş insanların halen sürdürdükleri geyikler sayesinde tezahür eden durumdur.

Bu abilerimiz tam devrim yapacaklarmış da kan emici faşistler önlerini tıkamış, izin verseler ülkeyi kurtaracak, daha çağdaş, daha modern, daha zengin, daha ileri bir seviyeye getireceklermiş de alçak gericiler yol vermemiş.

Dünyanın görüp görebileceği en muhteşem jenerasyonun üyesi olan bu ağabeylerimiz bizde onların yolundan gitmiyoruz, politize olup ülkeyi kurtarmak yerine hayatımızı yaşıyoruz diye çok üzülmekte, Ellerinden de bir şey gelmediği için "bari o günleri unutmayın, bizim neler yaptığımızı daima hatırlayın" demek ile yetinmekteymişler.

Peki, neyinizi hatırlayacağız?

Bir hayat kültürü oluşturamayıp vasatlığı tarz haline getirmenizi mi? amerikan parkalarınızı, asker postallarınızı, boktan 'birinci' sigaranızı mı? Birey olmayı ıskalayıp tek tip olmak ile gurur duyduğunuz günleri mi?
Gelişmiş ülkelerde 'cinsel devrim' yaşanırken sizin köylülükten kurtulamayıp oluşturduğunuz 'bacı' kavramı, 'devrim nikahı' gibi abukluklarınızı mı?
Yaşamayı unuttuğunuz zamanları mı, "Devrimci flört etmez", "devrimci alkol kullanmaz" gibi zırvalıklarınızı mı?

içinde sloganların düzyazıya dökümünden başka bir şey olmayan dergilerinizi mi?
Üç beş büyük isim dışında hepsi bir birinden kıytırık sanatçılarınızın Solcu olmak dışında hiçbir özelliği bulunmayan eserlerini mi, sözde edebiyatçılarınız karaladığı -Roman dediğiniz- köy güzellemelerini mi unutmayalım?
yoksa Kafanız basmadığı için oguz atay'ı, kemal tahir'i çözemediğiniz, Sizden üç-beş gömlek üstün olan Mehmet ali aybar'ı küstürdüğünüz, demokrasiye burjuva adeti dediğiniz, halkçılık adına köylülüğü, eşitlik adına vasatın egemenliğini savunduğunuz zamanları mı hatırlayalım?

Marx okumadan Marksist olan yoldaşlarınızı mı?
Türkiye'ye üçüncü dünyayı hedef, Arnavutluk gibi bir ülkeyi örnek gösterenlerinizi mi? Stalin'e övgüler yağdıran, ceausescu için gözyaşı döken, Afganistan işgalini ayakta alkışlayan, Macar devriminde kafasını kuma gömen, Prag baharını karalamak için elinden geleni yapan dostlarınızı mı unutmayalım?

Mendereslerin asılmasında bir beis görmeyen, Sol'a dair her şeyin yasaklandığı milli şef dönemine olan özlemini saklayamayan, 1950'yi karşı devrimin başlangıç tarihi olarak kabul eden, iyice azıtıp Atatürk'ün aslında sosyalist olduğunu iddia eden hızlı solcularınızı mı?
yoksa 12 mart muhtırası verilince solcu darbe oldu diye sevinip, işin rengini anlayınca da demokrat ayağına yatmanızı mı analım?

Hobi olarak Kendisi ile hiçbir alakası olmayan bir sınıfın ideolojisini savunan zengin çocuklarını mı? Yalından çıkıp partiye gelen liderlerinizi mi, Daha iktidara gelmeden özgürlüğü rafa kaldıran, sosyalizmi bir kalkınma planı olarak sunan ideologlarınızı mı, Öğrenci birliğine başkan oldu diye kendini politburo üyesi sananlarınızı mı hatırlayalım?

öz türkçe sevdanız ile dili kısırlaştırmanızı mı, Boğaza köprü yapılmasına karşı çıkıp gecekonduları savunmanızı mı, lumpenlerden sosyalist devrim beklemenizi mi, Popülizmi muhalefet sanan, Solu anti-emperyalizme indirgeyen, sol jargonu kullanarak bildiğin milliyetçilik yapan önderlerinizi mi, Demokratik devrim gibi abukluklarınızı mı, Ordudan destek bekleyen zavallılarınızı mı analım?

Başında bilimsel sıfatı bulunan ideolojinize 'gelenek' gibi saçmalıklar monte etmeniz, materyalizmi idealizme dönüştürmeniz, zaman içinde düşünceleri değişen(gelişen) herkese dönek demeniz, 'birikim' dergisinin nispeten farklı yayınlarını bile davaya ihanet olarak görmeniz, revizyonist'i bir küfür olarak kullanmanız ile mi övünelim?

Okul hayatı boyunca doğru dürüst derse girmeyip o boykot senin bu eylem benim takılan, insanların tercihlerini hiçe sayarak dersleri basan, üniversiteler kapatılınca da eğitim hakkımız engelleniyor ayağına yatanları mı?
yoksa Daha lisansını bitirmeden bütün dünya meseleleri çözmüş elinde silah kırsaldan ülke kurtarmaya çalışan romantik kahramanlarınızı mı analım?

insanlara politize olmama hakkı tanımadığınız, basitin basiti teoriler üzerine kurulu, 'çağdaş, ilerici, modern' gibi içi boş kavramlar ile tanımladığınız fikirleriniz doğrultusunda toplumun bütününü dönüşmeye zorlamanın size normal geldiği zamanları mı hatırlayalım?

Bir sartre, bir althusser, bir gramsci, bir Foucault çıkardınız da biz mi unuttuk?
uygarlıga bizim bilmediğimiz bir katkınız mı oldu? uygarlığı geçtim Savunduğunuz ideolojiye bu ülkeden ne gibi bir katkı yapıldı?
"işte bu eserimizde Marksizme şu katkıyı yaptı" diyebilir misiniz?

Sütten çıkmış ak kaşık olmasalar da O dönem Amerikan gençliğinin neler başardığı, neleri değiştirdiği, Avrupa'daki gençlik hareketlerinin sistemlerini nasıl dönüştürdüğü gayet açıktır.
Peki siz ne başardınız? Veya başarmaya çalıştığınız şeyler bugün Türkiye'nin post-komunist bir ülke olması dışında neyi değiştirecekti?
Altıncı filoya attığınız iki tane taş mı bize bıraktığınız miras?

Evet, birçoğunuz çok ciddi baskılar gördünüz, büyük bir kesiminiz hapse atıldı, belki arkadaşlarınız, belki akrabalarınız, beklide siz adını anmak istemediğim işkencelere maruz kaldınız. Bu acınızı tabii ki paylaşıyoruz. tarihteki bu lekeyi unutmak en basitinden insaniyet ile bağdaşmaz.
Ancak hiç kusurumuza bakmayın bu yüzden sizin düşüncelerinizi, fikirlerinizi, yaptıklarınızı savunacak, kaşınızdakiler size kötü davrandı diye sizi kahraman mertebesine çıkaracak değiliz.

yani Kaybeden edebiyatı yaparak sempati toplamaya, gerçekleri çarpıtmaya çalışmayın.
artık itiraf edin: Sizden sonraki nesillere el ile tutulur hiçbir şey bırakmadınız!
bu yüzden Şapkanızı önünüze koyup geçmişinizin muhasebesini yapma(ma)dan, çıkıpta sizden sonraki nesillerin durumunu eleştirmeye kalkmayın.

Hele ki ideolojik varislerinizle birlikte bir '80 öncesi gençlik miti' yaratıp, o günleri hatırlamayan yeni yetmeler sayesinde bu muhabbetlerden ekmek yediğinizi unutarak nostaljik geyiğinize hiç başlamayın. (hatırlaması gerekenler hepsini gayet iyi hatırlıyor)

En iyisi bırakın bunları da, papermoon'da sol darbe planlayan, hennessy'leri eşliğinde ülke kurtaran eski yoldaşlarınıza katılın.
Ama size puro diye yutturulan Dominik cigarillolarını atıp adam gibi Küba purosu için, partagas olsun double coronasından. Amerikan Bardaki çıtıra da bacardi degil havana club ısmarlayın hem çökmekte olan Castro diktasına destek çıkmış olursunuz hem de geyiğinizi başlatacak malzemeniz olur.
üsluba bakılırsa 80 sonrası neslin bir bölümünün aklını 80 öncesi nesil ile bozduğunun göstergesidir.
(bkz: büyüyünce engin ardıç olcam)
(bkz: genelleme yapma sığlığı)
şimdiki nesil de bir sonraki nesil için "kendini bir bok zannetmiş nesil" olacak...
fastfood kültürüyle büyüyüp serpilen gençliğin kendini bulamamasıdır bu durum aslında...
80 sonrası neslin kendinden onceki nesile soyledigi cumle. ilgili bakınız :
(bkz: 80 sonrası nesil)
(bkz: bir gun anlayacaksin evladim)
-artık önümüzdeki maçlara bakacağız!

80spor forveti deniz
80 öncesi nesildeki "solcuların" ya da başka bir deyişle "devrimcilerin" en büyük eksiklikleri belli bir birikimleri olmamalarıydı. bu yüzden eyleme geçmeden tartışmları, araştırmaları gerekiyordu. üstelik 1.nesil dalga olan 68 nesli askeri bir darbeyle ezilmiş ve önderleri öldürülmüştü. fakat geriye kalanlar daha büyük bir inanç ve öfkeyle çalışıp gelişen dalga büyüttüler. fakat bu gelişen akım tartışmalar sonucu onlarca parçaya bölündü ve birbirleri arasında partizancılık başladı.

tüm örgütler kendi akımlarının en doğru marksist-leninist olarak görüyor ve kendilerini tek devrimci ilan ediyorlardı. yani bunun anlamı şuydu; "diğer tüm örgütler sizleri kandııyor, devrimi ancak biz yapabiliriz." adeta kendi güçlerinden etkilenen bu akımlar, bölük pörçük olmasından dolayı o çok istedikleri devrimi yapamıyorlardı. bu nedenden dolayı onlara karşı olan güçler yandaş topluyor ve güçleniyorlardı.

bütün bu olanlar yüzünden akım güç kaybettikçe yozlaşıyor, bölündükçe halkın gözünden düşüyor ve devrimi asıl gerçekleştirecek olan işçi sınıfından kopuyordu. bu dönemdeki devrimcilerin en büyük esin kaynağı bolşevik devrimiydi. fakat bolşevik devrimi döneminin şartlarını yanlış algılayıp" bizden olmayan herkes revizyonisttir arkadaş, öldürün."deniliyordu. bu yüzden birbirlerini karalıyorlardı. tüm bu olanlar yüzünden akım o nefret ettikleri küçük burjuva akımına dönüşüyordu. anlaşılan devrim olamazdı, olamayacaktı. üstelik birde ülkenin silahlı ve yarı-silahlı- para militer gruplar- üstlerine mermiler yağdırıyordu.

ülkenin büyük sanayicileri bu gidişten rahatsız olduklarından sanayi üretmini sıfıra indirmişlerdi. üstelik suçu da grev yapan işçilere atmışlardı. kıtlık ve uzun kuyruklardan bıkan halk artık bu örgütlerden nefret ediyor ve onların gitmesini istiyorlardı. halbuki günümüzde gözden kaçan nokta şudur; darbe şartlarını hazırlayanlar da yaratanlar da, büyük sanayicilerdi. gerçek anlamda sol bir dalganın yükseldiğini gören büyük sanayiciler 1978 yılında gazetelere ilan vererek hükümetin istifasını istiyorlardı. hükümet istifa etmeyince de üretimi kesiyorlardı. üstelik 1977 yılında patlak veren dünya krizi de cabasıydı. dolayısıyla ekonomi çöküyor, bir de üstüne kaos ortamı eklenince olanlar oluyordu. ve bildiğiniz son; 12 eylül...

ülkede sanki bir sağ-sol çatışma yaşanıyormuş gibi gösterilmişti. halbuki yaşanan tek şey yarı silahlı güçlerin halkı sindirmesi vardı.buna karşılık bazıları "sağcılardan da adam öldü" diyebilirler. fakat bilinmeyen şey bunları öldürenlerin de gene sağcılar olduklarıydı. elbette sol örgütlerinde suçu vardı. üstelik tek öldürdükleri kişiler oluyordu bunlar da gene kendileriydi... fakat ülkenin emperyalist bir güç altında ezilmesini istemiyorlardı, halkının büyük sanayiciler, para babaları, ağalar tarafından ezilmesinide istemiyorlardı. bu uğurda ölüceklerini biliyorlardı, bu yüzdende kaybeden edebiyatı asla yapmadılar. devrimi gerçekleştirememelerinin tek bir nedeni vardı; kendileri.

bu nedenlerden dolayı 80 öncesi nesilin önemli bir ağırlığı vardır ülkemiz tarihinde fakat onlar bununla gurur duymuyorlar, sadece uğruna inandıkları şeyler adına yaptıklarından gurur duyuyorlar, her ne kadar anlaşılamamış olsalarda.
hep onlar çok okumuştur,çok şey yaşamıştır,çok bilgililerdir,sizin ülke hakkındaki düşünceleriniz yavan gelir. kayıp nesildir bence sağcılık solculuk ayagına türkiyenin diğer sorunlarından bi haber olmuşlardır...
(bkz: seksen sonrasının istatistikleri)
1. basliklari alt alta okumak (2.559)
2. mustafa kemal ataturk (877)
3. radyo uludag (754)
4. karga (720)
5. uludag sozluk (700)
6. asiti kacmis kola (588)
7. sozlukle ilgili istekler (567)
8. sozluk yazarlarinin itiraflari (547)
9. montajelemani (541)
10. fantastik ulu roman (530)
11. tek cumlelik ask tanimlamalari (506)
12. yaran diyaloglar (482)
13. ask (447)
14. salvatore di stefano (437)
15. devedikeni (399)
16. uludag sozluk hakkinda ne dediler (394)
17. yaran entryler (389)
18. july4th (383)
19. sozluk yazarlarinin nicklerinin hikayesi (383)
20. can (351)

2 numarayı çıkardığımızda ne var, koca bir sıfır. * demekki sanal alemde göt büyütmek yerine bir şeyler yapmaya çalıştıkları için kendilerini bir bok sanmışlar. öyle sanmasalar niye uğraşsınlar. oturdukları gıcırtılı sandalyede ona buna bok atmak varken. ama unutulmamalıdır ki, (bkz: bok atan el boklanır)...
(bkz: deveden buyuk fil var)
(bkz: dün boktun bugün koktun)
büyüklerimizin politikayı bir kalkan olarak kullandığı bu "kendini bok sanma" tavırlarının altında çok insani bir sebep de vardır. gerçek ya da gerçeğin bir parçası şudur ki, insanlar gençliklerini özlerler ve çoğu zaman bilinçli olmasa da kendilerine her yanıyla güzel gelen bu dönemlerini ararlar. tabii, arama sonucu "yok böyle bir şey" olunca da yine çoğu zaman bilinçli olmadan tutarsız tepkiler verebilirler.

bugün hala bir çaresi bulunmayan hastalıklı nesil çatışmalarının içinde harap olmaktansa, biraz daha insancıl bir bakış açısı, biraz daha incelikli bir tavır işe yarayabilir. *
çok az da olsa bazı noktalar var ki, söylenme sebebi anlaşılabilir- anlaşılabilir diyorum kabul edilebilir değil-

demek ki doğru anlatamamış, anlatılamamış ya da bazıları ısrarla anlamak istememiş.

peki, acaba biz; 80 sonrası gençlik olarak -bırak 80 sonrasını, çirkinliklere tanıklık eden insanlar olarak- gözümüzün önünde olup bitenleri engelleyebildik mi, en azından engellemek için mücadele verdik mi, çabaladık mı? *
insan kendine ayna tutulduğunda ne kadar sinirlenebiliyor. abilerinden, ablalarından hesap sorabilme cesareti göstermiş akıllı bu genç eleştirisini ilk gördüğümde, yine sazan avına mı çıktı acaba diye korkumdan yazamamıştım. (amaç öyle değilse de, sonuç öyle olmuş.)

eleştiri cidden ağır, hem de bir bacaksızdan beklemediğimiz kadar. hayat kültürü oluşturamadınız, birey olamadınız demiş; yalan mı? hamasi bulmuş, hereotic bulmuş; uydurmuş mu? (samimiyet testi: kapitali okuyanlar içlerinden parmak kaldırsın)

kastedilen o insanlar, öyle güzel bir dönemi ellerinden nasıl da aptalca kaçırdıklarına içten içe hayıflanıp, yüzleşme acıları içinde yanar, unutmaya çalışırken böyle bir eleştiriyle karşılaşmak kolay değil tabi.

ideolojiyi ezberden konuşmaya alışmışlıktan kurtulmuş, "çok iyi niyetliydik biz ve çok acılar çektik"ten öteye gitmesini isterdim karşıt görüşlerin. sözlükten seçilmiş istatistiklerin ne kadar yerinde bir saptama olduğuna kaniyim ancak, ben gelenler içinde böyle mesnetli sorgulamalar yapabilenlerle karşılaşmaktan mutluyum. (acıttın ama eline sağlık)

"bir sartre, bir althusser, bir gramsci, bir derrida çıkardınız da biz mi unuttuk?" diye sormuş. varsa hatırlatmak mı lazım ne?
insanın eline bir şekilde fırsat geçmeye görsün.

türkiye'deki gelenekleşmiş darbe düzenini ve darbecilerini yargılayamayan nesillerin (80 sonrası ya da öncesi), bugün içinde bulundukları sahte saadet düzeninde havalanıp da ötesini berisini aşağılayarak kendini yüceltme çabasının bir tecellisidir. gören de, papermoon'da sol darbe planlamayanların nevizade'de gece gündüz kadın/erkek peşinde koşmalarını pek bir doğal ve kabul edilebilir bir şeymiş gibi karşılar.

ona buna "bunlar tu kaka bok püsür" boyasını sürmeye çalışanlar önce bir kalkıp kendilerine baksınlar. belki de boya kendilerinden akan sıradanlaşma boyasının bir sızıntısıdır.

ne diyormuş? "hayat kültürü oluşturamadınız", "birey olamadınız". sahte ve ülkeye ithal edilen fikirlere sarılıp, onları şiar olarak benimsemekle suçladıkları nesilden farkı olmayanların söylemleri... evet iki kalem kitap, üç kalem makale okuyunca insan görüş sahibi olabiliyor. üniversiteleri bir devlet mezrasından daha ileri olmayan bir devlette neyin bokunu neye atıyorsun? sistemin kökünden çökmüş, yeni gelenler de eski gelenlerin pislerini takip ediyor. ne değişiyor?

külliyetçi görüşlerin genel avantajları ve zaafları vardır. çok kolay taraftar bulabilirler, hatta yeterli uzunluktaysalar da insanlar "bir bildiği vardır elbet pik pik" diyerek taraftar görünür ya da "olabilir yahu" derler. halbuki gerçek farklıdır. bir şeyin tamamını doğrudan adreslendiren düşünceler sadece ve sadece cahiliye görüşleridir. "x'Ler adam olmaz" diyen adamın kendisi adam değildir de, yobazlığını örtmeye çalışmaktadır.

dosdoğru konuşulacak bir şey var mı? yok. alın bunu da çevirin, ötekileştirin. çıkartın takın. ne bileyim.
pek de yanlış olmayan bir sanıdır bu sanırım; pop kültürü ile beyinleri 'vıcıklaştırılmak' suretiyle gıcıklaşan, robotlaşan, ismail-oh- yk'laşan insanların çoğunluğu 80 öncesinde doğanlar değildir zira...
(bkz: bütün genellemeler yanlıştır) *
sanmasa bile ayıp denilecek seviyesiz konu başlığı keşke yaşanılsaydı anlatmakla olmaz şimdiki gibi duvarlarda sevgenç yazıları yerine ideolojik ne olduğunu bilen yoluna canını eğitimini ailesini arkadaşını sevdiğini aşkını feda eden insanların yaşadığı dönemdir.
(bkz: 80 sonrası nesilin kendini çok sanması)
80 doğumluların hangisine dahil oldukları konusunda, bunalıma düşmek üzere oldukları, bu tartışma son bulmalıdır. *

(bkz: 80 doğumluların ortada kalması)
ülkeye herhangi bir katkı sağlamamış bundan sonra da sağlaması beklenmeyen nesile söylenen cümle. he ama büyüğümüzlerdir. saygılardır. ama olmaz bunlardan bişeydir.
(bkz: nesil kavgasının gereksizliği)
80 li yıllarda doğan insanların halini görünce oluşan dpğal durum.
sağcı da olsa, solcu da olsa, öyle de olsa, böyle de olsa inançları uğruna bir şeyler yapabilme yürekliliğini göstermiş insanların haklı gururlarıdır.
82 neslinin, öncesine ve sonrasına gülüp geçtiği kişiler ve nitelikleridir.
(bkz: 82li olmak bir ayrıcalıktır)