bugün

araba yarışlı, bol silahlı dövüşlü ekşınlı film arayan arkadaşlar için değil bu film. biraz durup düşünmek gerekiyor, satır aralarını yoklamak, bazı ince nüansları koklamak gerekiyor.
spike lee ırkçılığa ve 11 eylül saldırılarına göndermeler yapıyor birçok sahnede. new york un bilindik ve bilinmedik perspektiflerini sunuyor birazda. teknik şeylerin dışında hikaye ve oyunculuklarda çok başarılı.başarılı olan bir diğer nokta ise kesinlikle müzikler bu filmde. en çarpıcı sahneleri öyle güzel süslemişler ki, kutsal bir ahenk içindeler adeta.
işe yaramazlar tarafından sevilen mal gibi film .
genel olarak sizi etkileyen bir film olduğu söylenemez.sahne sahne değerlendirmek gerekir.bol mesajlı bir film...

amerikan yaşamını içerden yaşayarak bilen biri gibi de anlayabileceğimiz de söylenemez.

filmin sonunda ne karar verdi,anlayamadık.

''böyle bir hayat neredeyse hiç yaşanmayacaktı. '' cümlesinden o hayatın yaşandığı varsayılabilir ama film adamımız arabadayken bitiyor.
bence edward norton un en iyi filmi benim için. ilk izlediğimde çok etkilenmiştim ve ondan sonra 4-5 sefer daha izledim. tabii bu filmin olayını anlamak için türkçe dublaj değilde çok iyi bi tercüme edilmiş altyazısını bulmanız lazım ki diyaloglara daha iyi anlayabilin. ayrıca rosario dawson a bir kez daha hayran olduğumuda eklemek istiyorum.
hele monty nin kendinle konuştuğu bir sahne vardır ki tuvalette akıllara zarar. nasıl bir kafayla yazılmıştır diye her zaman düşünmüşümdür o sahne için!

http://www.youtube.com/watch?v=0cKmx9URWXQ&feature=related filmin fragmanı.

http://www.youtube.com/watch?v=5Za2k5wA3sk tuvalette kendinle konuştuğu diyalog.
oyunculukların şahane olduğu film.
bir uyuşturucu satıcısının hapse girmeden önceki son gününü anlatıyor.
o psikolojiyi o an ki ruh halini hissedebiliyorsunuz. gerçekten çok etkiliyor.
edward norton'a diyecek söz yok. kusursuz.
Bana ölümden sonraki ilk saati çağtıştıran ve henüz izlemediğim, fragmanını görmediğim, eleştirisini okumadığım bir film(miş).

(bkz: kendini uzaylı hissetmek)
çok iyi bir hikaye.kitabı da çok iyi, film de.
sırf ettiği küfürü merak ettiğim için izlediğim film. ulan adam ne sövüyor be.
--spoiler--
canın cehenneme!
senin de canın cehenneme. senin, bu koca şehrin ve içinde yaşayan herkesin canı cehenneme.
arkamdan gülümseyen dilencilerin canı cehenneme.
arabamın temiz camlarını kirleten çekçekli adamın canı cehenneme. git de kendine bir iş bul!
hurda taksilerini son sürat süren, derilerinden yayılan köri kokulu, günümü berbat eden sih ve pakistanlıların canı cehenneme.
teröristler, yavaş gidin!
penisimi büyütmeyi düşünüyorum. parklarımda oral çeken kanal 35'te penislerini sallayan tüysüz göğüslü ve iri pazılı chelsea oğlanlarının canı cehenneme. fahiş fiyata plastiğe sarılı
meyve ve çiçek satan koreli manavların canı cehenneme.on yıldır buradalar, hala ingilizce bilmiyorlar.
brighton beach'teki rusların canı cehenneme. kafelerde oturup, ağızlarında kesme şekerle küçük bardakta çay içen gangsterlerin canı cehenneme.dolandırıcılar.geldiğiniz yere geri dönün!
kirli gabardinler içinde 47. sokakta dolanıp güney afrika elmasları satan siyah şapkalı hasidlerin canı cehenneme.karın bunu hak ediyor.
wall street simsarlarının canı cehenneme. kainatın efendileri. çalışkan insanları gözü kapalı soymaya çalışan michael douglas/gordon gekko olmak isteyen piç kuruları. o sorumsuz piç kuruları ömür boyu hapiste yatmalı!
sizce bush ve cheney
bunu bilmiyor muydu?
tyco. imclone. adelphia. worldcom.
bir arabaya 20 kişi binen puerto ricalıların canı cehenneme.hepsi devletten yardım alıyor.en berbat gösteriler onlarınki.
dominiklilerden hiç söz etmeyeyim.
puerto ricalılar onların yanında iyi kalıyor. defol buradan!
saçları briyantinli, naylon spor ceketli ve st. anthony madalyonlu ellerinde jason giambi beysbol sopası olan, "sopranolar"ın elemelerine katılan bensonhurst italyanlarının canı cehenneme.
o kahrolası kafanı yaracağım!
bensonhurst! bensonhurst!
hermes eşarpları olan ve balducci'den $50'a enginar alan üst doğu yakası kadınlarının canı cehenneme.
aşırı besili yüzleri gergin ve parlak görünecek şekilde çekilip gerilmiştir.
aslında, kimseyi kandıramıyorsun, tatlım!
banliyödeki zencilerin canı cehenneme. pas atmaz, defans oynamaz, potanın yakınından basket atmaz ve her şey için beyaz adamı suçlarlar.
kölelik 137 yıi önce sona erdi. artık geçmişi unutun! anüse cop sokan, 41 el ateş eden, yanlış yapan meslektaşını koruyan yoz polislerin canı cehenneme.güvenimize ihanet ediyorsunuz!
elini bir çocuğun pantolonuna sokan rahiplerin canı cehenneme. onları koruyan, bizi kötülüğe yönelten kiliselerin canı cehenneme. konu açılmışken, isa'nın da canı cehenneme. paçayı ucuz kurtardı. çarmıhta bir gün, cehennemde hafta sonu boyunca kaldı ve meleklerin ilahileri sonsuza dek onun için söylenecek.
otisville'de yedi yıi yaşamayı denesene isa.
usame bin ladin, el kaide ve mağaralarda yaşayan bütün piç kurusu kökten dincilerin canı cehenneme. ölen binlerce masumun adına 72'şer fahişenizle sonsuza kadar cehennemde jet yakıtından alevler içinde kavrulmanız için dua edeceğim.
irlanda kraliyeti'nden kıçımı öpün havlu kafalı deve binicileri!
"bir zamanlar baskının birer kanıtı olduğunu düşündüğüm jacob elinsky'nin canı cehenneme.
şeyin ne kadar çok olduğunu fark ettim sürekli sızlanır.
sevgilimin kıçına bakarken beni yargılayan dostum francis slaughtery'nin canı cehenneme.
naturelle riviera'nın canı cehenneme. ona güvendim, ama beni sırtımdan bıçakladı.
beni ihbar etti. kahrolası kaltak! barın gerisinde durup, soda içen itfaiyecilere viski satan,
bronx bomberlara tezahürat yapan sürekli üzgün babamın canı cehenneme.
gösterin kendinizi yankeeler! bu şehrin ve içinde yaşayan herkesin canı cehenneme.
astoria'daki sıra evlerden, park caddesindeki çatı katlarına kadar bronx'un tipik evlerinden,
soho'daki tavan arası evlere kadar. alphabet city'deki kiralıklardan park slope'deki kumtaşı evlerden staten island'daki dublekslere kadar pemle parçalansınlar.alevler arasında kalsınlar.
şehir kül haline gelsin, sular yükselip, farelerin kuşattığışehri sular altında bıraksın.

hayır.
hayır,
senin canın cehenneme
montgomery brogan. canın cehenneme.
--spoiler--

edward norton'un tuvalet aynasına bakarken geçen repliklerdir. otisville'de yaşayan brogan'ın içinden geçen düşüncelerdir.

replik haricinde film çok kaliteli olmasa da izlenebilir. bazı yerleri sıkıcı da olsa yine piyasada ki çoğu filmden iyidir.
son 20 saniyesindeki kısa muzik için.
http://inciswf.com/25thhour.swf

[alıntı değildir]
edward norton'un monolog sahnelerinde ne kadar iyi oldugnu fuck me? fuck you! ile başlayan ve yaklaşık 5 dakika süren monoloğuyla anlayabilirsiniz.

son derece kaliteli ve etkileyici, objektif bir hollywood filmi.
(bkz: user guide of the world)
hayır bir ben mi kör cahilim, mahkemenin hüküm kararından sonra kim dışarı salınmış. "sana 7 yıl verdik ama sen git dolaş ailenle falan vedalaş, çok gelmek istemezsen kaçarsın olur biter, unutmadan bizim hapishanelerde bebek yüzlü çocukları orospu yerine kullanırlar." bu neyin kafası amk. diyaloglar, monolog falan iyi tamam. çok zeki biri sayılmam, dolayısıyla anlayamadım arkadaş.
her şeyiyle mükemmel, efsane olmaya aday bir film idi benim için. ta ki son sahnesine kadar.

sen o kadar güzel film çek, 2 saat 15 dakika boyunca izleyicinin dikkatini yakalamayı başar ama çok boktan bir sonla filmi bitir. oldu mu bu müdür! olmadı! yakışmadı!

o kadar güzel bir film izledikten sonra o son ile hayal kırıklığına uğradım.

fuck you sahnesi ve diğer akılda kalıcı sahneler oldukça güzeldir.

hatta ve hatta fuck you sahnesinde edward norton'ı gördükten sonra ikinci bir fight club vakası mı geliyor diye düşünmedim değil.

edward norton harika oynamıştır ama bana göre filmin asıl yıldızı barry pepperdır.
herkes bahsetmiş ama ben de bahsetmeden geçemeyeceğim. şu ayna karşısındaki monolog gerçekten muhteşem ve etkileyici. sadece o sahne için bile izlenmesi gereken bir film.
henüz şimdi izledim bilmem kaçıncı kere... defalarca izledim ve mütemadiyende izlemeye devam edeceğim filmdir...

ve burada her izlediğimde yazmayada devam edeceğimdir....

hayatımdaki birçok şeyden hatta çok fazla şeyden daha çok sevdiğim filmdir...

sevdiğim zannettiğim yanılsama bir çok şeyden daha fazla sevdiğim filmdir...

Bu filmin var olduğunu bilmek, yeterdir. öteki yanım, öbür hayatım. gerçek olmayan aslında gerçek olan hayattır benim için...

sevgisiz hayatı olan benim için, bilinçaltımın tatmin edicisi filmdir...
açıkçası film ne kötü ne de çok iyi,vasatın üstünde izlenebilecek fakat ne bir başyapıt ne de illa izlenilmesi gereken filmlerden biri değil.Film hapishaneye giricek bir uyuşturucu satıcısının hapishaneye girmeden önceki son gününü anlatıyor,aslında filmde çok fazla olay olmamasına rağmen fazla öne çıkarmadan işlediği temalar filmi düşünüdürücü kılıyor,mesela filmde dostluk,sadakat,pişmanlık gibi temalar fazla seyircinin gözüne sokulmadan karakterlerin diyalogları aracılığıyla seyirciye aktarılmak istenilmiş gibi.Filmde fazla olay yaşanmamasına rağmen nerdeyse baştan sona sürükleyici ve seyirciyi kendinden koparmayan bir kurgusu var fakat film tam olarak hangi türün filmi olduğuna karar veremiyor gibi yani bana biri 25th Hour'un türü ne dese söylemekte zorlanırım çünkü film zaman zaman Edward Norton'ın karakterinin psikolojik bunalımını izlerken zaman zaman da Philip Seymour'un esprili hikayesine odaklanıyor ama genel olarak filme baktığımda bir psikolojik dram filmi diyebilirim bu yüzden izlerken sizi çok heyecanlandıracak bir film beklemeyin zaten pekte öyle bir film değil yavaş tempoda ilerliyor fakat ben izlerken pek sıkılmadım aslında biraz da seyircinin filme bakış açısıyla ilgili olan bir durum.Oyunculuklar gayet başarılı Edward Norton'ın dışında yardımcı oyunculuklar da oldukça başarılı,filmin müzikleri fena değil bu arada Edwart Norton'ın karakterinin kimin yüzünden yakalandığı da şaşırtıcı olmuş diyebilirim.Son olarak film vasatın üzerinde olmasına rağmen bence "zaman geçirmelik" film dediğimiz filmlerin üzerine çıkamıyor,fazla beklentiniz olmadan izlerseniz beğenebilirsiniz.

6.5/10
türkçesi, 25. saat. edward norton'ın canlandırdığı torbacı karakterinde, ayna karşısında önce kendisinden başlayıp, ilerleterek bush dahil pek çok insana küfrettiği uzun sahnesi ile dikkat çekmiş, spike lee filmi.
bir dram şaheseri.
http://www.youtube.com/watch?v=VhuGD20x8io
spiker lee'nın şimdilik en iyi filmidir. oldboy'u da izledikten sonra herhalde en iyi filmi olmayada uzun bir süre devam edecektir.
Spike lee'nin en iyi filmi... Monty'nin ayna karşısında attığı tirat vs. ile akılda yer edinmiştir. Finali ise yürek dağlatır.

--spoiler--
James Brogan: Sen yeter ki iste gideriz, kaçarız!

Monty Brogan: Beni bulurlar. Eninde sonunda bulurlar.

James Brogan: insanları nasıl buluyorlar biliyor musun? Evlerine döndüklerinde. Kaçan insanlar şu ya da bu şekilde evlerine döner ve yakalanır. Kaçacaksan bir daha dönmeyeceksin. Evine asla dönmeyeceksin. Gideceğiz... Sürekli gideceğiz. Tanrı'nın bile unuttuğu yerlere, yolun bizi götürdüğü yerlere. Hiç Philadelphia'dan batıya gitmedin değil mi? Çok güzel yerlerdir Monty, çok güzel topraklardır. Farklı bir dünya gibidir: Dağlar, tepeler, sığırlar, çiftlikler, bembeyaz kiliseler... Bir keresinde annenle batıya gitmiştik. Sen daha doğmamıştın. Brooklyn'den Pasifik'e üç günde gittik. Ancak benzin, sandviç ve kahveye yetecek kadar paramız vardı ama başardık. Her erkek, kadın ve çocuk ölmeden önce çölü bir kez görmelidir. Kilometrelerce çevrende hiçbir şey olmaz. Sadece kum, kayalar, kaktüsler ve de masmavi bir gökyüzü... Tek bir canlı göremezsin, sirenler çalmaz, araba alarmları da. Kimse sana korna çalmaz, sokaklara işeyen, küfreden insanlar yoktur. Çölde sessizlik vardır. Çölde huzur vardır. Çölde Tanrı vardır. Batıya gideriz... Küçük güzel bir kasaba buluncaya kadar gideriz. Çöldeki kasabalar.... O kasabalar neden çöldedir biliyor musun? insanlar başka bir yerden uzaklaşmak istediği için. Çöl yeni bir başlangıçtır. Bir bar bulur ve içki ısmarlarız. iki yıldır hiç içki içmedim ama seninle bir tek atarım oğlum. Oğlumla son bir viski içerim. içkinin keyfini çıkarırsın, arpasının tadını çıkararak içersin. Sonra ben giderim... Bana hiç yazmamanı söylerim, hiç ziyarete gelmemeni. Bu hayatta olmasa bile, annen ve seninle cennette yeniden bir araya geleceğimize inanmanı söylerim. Bir yerde bir iş bulursun, nakit ücret ödeyen bir iş. Soru sormayan bir patronun olur, kendine yeni bir hayat kurar ve asla dönmezsin. Monty, insanlar seni seviyor... Bu bir armağandır, gittiğin her yerde arkadaş edinebilirsin. Çok ama çok çalışırsın, başını eğer, dikkat çekmez ve çeneni kapalı tutarsın. Çölde kendine yeni bir yaşam, yeni bir dünya kurarsın. Sen bir New Yorklusun bu asla değişmeyecek, bu senin kanında var artık. Hayatının geri kalanını batıda geçirebilirsin ama sen yine New Yorklusun. Arkadaşlarını, köpeğini özleyeceksin ama sen güçlüsündür; sende annenin iradesi ve metaneti var çünkü. Sen de onun gibi güçlüsün. Doğru insanları bulur ve yeni belgeler hazırlatırsın. Bir sürücü ehliyeti... Eski hayatını unutacaksın! Çünkü dönemezsin, arayamazsın, yazamazsın! Geçmişi unutmalısın. Kendine yeni bir yaşam kurmalı ve onu yaşamalısın. Beni anladın mı? Hayatını olması gerektiği gibi yaşarsın. Belki de... Bu biraz tehlikeli ama belki birkaç yıl sonra Naturella'i yanına çağırabilirsin. Bir aile kurar ve kendi çocuklarını yetiştirirsin. Duyuyor musun, onlara iyi bir hayat sağlarsın Monty. ihtiyaçları olan sevgiyi verirsin. Bir oğlun olur. Belki de ismini James koyarsın. Güzel bir isimdir. Hatta belki bir gün, bundan yıllar sonra, ben ölüp biricik annenin yanına gittikten çok sonra aileni karşına alır ve onlara bütün gerçeği anlatırsın. Kim olduğunu ve nerden geldiğini. Olan biten her şeyi anlatırsın. Sonra onlara ne kadar şanslı olduklarını biliyorlar mı diye sorarsın".

Nerdeyse hiç gerçekleşmeyecekti, bu yaşam nerdeyse hiç gerçekleşmeyecekti!
--spoiler--
tabi ki o meşhur tiratla akıllarda kalan film.
http://www.youtube.com/watch?v=yXMt4pKRwwY
izlediğim en güzel filmlerden biridir. gerek kullanılan renkler, gerek oyunculuklar, gerekse o dingin hava... her seferinde tadı damağımda kalır.

tiradı elbette meşhurdur ve çok iyidir. edward norton resmen oyunculuk dersi verir.

--spoiler--

ancak filmin en güzel yeri sonudur. monty'nin babası öyle güzel bir hikaye anlatır ki, son noktayı koyar.

"this life came so close to never happening."

--spoiler--
(bkz: 13th moon)