bugün

entry'ler (28)

sözlük eko

kötü sözlükten illallah ederek ayrılan 40'tan fazla yazarın transfer olduğu sözlük.

sol frame son derece canlı ve hızlı. yeni yazarların kattığı renk ile yakında yeniden sözlükler camiasında ilkler arasına girecek gibi görünüyor.

youtube

--zaytung--
Youtube Yasağının Kalkması, Yasak Nedeniyle Youtube'a Giremeyen Tek T.C. Vatandaşı Ekrem Gündüz Tarafından Coşkuyla Kutlandı.
--zaytung--

30 haziran 2010 kan bağışı kampanyası

sanırım bugün sabaha karşı 4 civarlarıydı.. bir acil duyuru geçildi, hacettepe tıp fakültesinde yatmakta olan 2 yaşında bir yavrucağın acilen kana ihtiyacı olduğu yönünde. ve bu ihtiyac öğlen saat 2 sıralarına kadar giderilemedi. düşünebiliyormusunuz tam tamına 8 saat!

bu durumdan bir pay çıkardı sözlük eko yazarları kendilerince, bir hamle yapmalılardı.. kararlaştırdılar. önce cerrahpaşa tıp fakültesi ile irtibat kuruldu ve bu konuda nasıl bir destek sunabilecekleri araştırıldı, hastane yönetimide yazarların isteğini kırmadı ve 30 haziran 2010 günü kan bağışı kampanyasını onayladı. türkiye'nin her neresinde olursanız olun. 30 haziran günü detaylarında saklı olduğunuz kentin devlet hastanesine 30 haziran 2010 kan bağışı kampanyası için geldiğinizi belirttiğiniz an sizlere yardımcı olacaklar.
--spoiler--
sözlük eko..

kanımızın yetmemesi kanımıza dokunuyor!!

siz değerli yazarlarımızın desteği ile bir sosyal görevimizin daha yerine getirmeye karar verdik. güzel ülkemizin en büyük sağlık sorunlarından biridir kan eksikliği. daha bugün bizim sitemize de düşen sadece 2 yaşında bir bebeğin ankara gibi bir metropol kentimizde ihtiyaç duyduğu kanı bulamaması aslında bu konuda ne kadar aciz olduğumuzu bir kez daha gösterdi. tüm duyarlılığımız ile böyle bir kampanya başlatmaya karar verdik. türkiye'nin neresinde olursanız olun bulunduğunuz şehirin devlet hastanesine "sözlük eko kan verme kampanyası" için geldiğinizi belirtirseniz görevliler sizlere yardımcı olacaktır. yazar olsun olmasın bizim platformumuzda olsun olmasın lütfen tüm insanlarımızın bu kampanyaya eşlik etmesini sağlayalım. en azından o gün etrafımızdan bir kişiyi daha yanımıza alarak gidelim.

bu ülkenin duyarlı vatandaşlara ihtiyacı var. katılacak arkadaşlar nicklerini ve bulundukları şehirleri şahsıma mesaj olarak atarsa kendilerini burada ve facebookta yayınlayacağız. unutmayın ki ne kadar çok kişi katılırsa o kadar çok kişinin hayatının kurtulmasına aracı olacağız. toplumsal olarak yüz kızartıcı bu durumu ortadan kaldırmak için üzerimize düşen görevi lütfen sonuna kadar yerine getirelim.

vaktimiz henüz uzun yaklaşık 1 aydan fazla bir süre var önümüzde bu kapsamda gerekli reklamı ve duyuruları yapacağız. ilginiz için şimdiden teşekkürler.

istanbul'daki buluşma mekanı istanbul üniversitesi cerrahpaşa tıp fakültesi saat 12:00

kanlar istanbul üniversite cerrahpaşa tıp fakültesine bağışlanacaktır.

sözlük demek türkiye demektir.
--spoiler--
--spoiler--
türk kızılayı ege bölge kan merkezi müdürü dr. gökay gök, eğitim düzeyi yükseldikçe kan bağışı oranının düştüğünü belirterek, ''kan verenlerin yüzde 85-90'ı ilkokul mezunu'' dedi.

kan bağışının büyük önem taşıdığını, sağlıklı bir yaşam için kan bağışının önemli olduğunu vurgulayan gök, kan veren bir kişinin vücudunda taşınan oksijen oranının yüzde 100 iken, kan vermeyen kişinin kanındaki oksijen oranının daha düşük olduğunu belirterek, ''kan vermek gençlik sağlar. kan vermek tansiyonda, kolesterolde, kan yağında geçici düzelme sağlar'' diye konuştu.

en çok ilkokul mezunlari kan bağişinda bulunuyor
izmir'de kan bağışı oranının beklenen altında olduğunu ifade eden gök, şunları söyledi:

''ege'nin diğer küçük illerinde sorunu çözdük. manisa'nın yıllık ihtiyacı 24 bin. biz geçen yıl 26 bin ünite kan topladık. izmir'de çok konuşulur ama kan veren sayısı azdır. eğitim düzeyi yükseldikçe kan vermediğimiz gibi eleştiriyoruz. kan verenlerin yüzde 85-90'ı ilkokul mezunu ve erkek. kan verenler arasında kadınlar çok az. her 10 kadından 4'ünde kansızlık rahatsızlığı var. peki diğer 6 kadın nerede? kan bağışına gelince hep 'bende anemi var, ilaç kullandım' gibi şeyler söylenir. kadınların destek vermediği bir proje yürümez . hani annelik şefkati? toplumumuzun yüzde 60-70'inin bünyesi kan vermeye uygun. ağrı kesici, aspirin gibi ilaç alınsa bile kan verilebilir. sadece trombosit elde edemeyiz o kadar. 3 ayda bir tok karnına kan verelim, bu sayede tanımadığımız 3 kişinin hayatını kurtaralım.''
--spoiler--
facebook sayfası :

http://www.facebook.com/event.php?eid=126358564049212&ref=mf

evinde mini bar bulunan üniversite öğrencisi

üç yıl önce, iki hafta evinde kaldığım arkadaşım. hava atmak gibi olmasın ama gerçekten arkadaşım.

biz resmen dört kişi, fiilen otuz kişi kaldığımız neresini tutsan elinde kalan mekana da ev diyormuşuz, bu sırada öğrendim, meğer kümesmiş.
bu arkadaşım üç sene önce 1+1 stüdyo evine her şey hariç 750 lira kira ödüyordu. evinde bilimum pahalı teknoloji ürününün yanı sıra, filmlerde robdöşambrlı adamların kullandığı ne varsa vardı. mini bar da bunlarda biri.

kristal bardaklar, bir viski koyayımlar filan. çok acaipti, çok garipti, adam bana ne söylese kikir kikir gülüyordum. yadırgadım tabii, ama alışmam beş dakika sürdü. sonra buzlu bademler filan, zenginlik çok acaip şey.

abdullah çatlı

bahçelievler katliamının faili.

9 ekim 1978 gecesi, ankara'nın bahçelievler semti, 15. sokak 56 numaralı apartmanın 2 numaralı dairesinde kalmakta olan 7 türkiye işçi partisi üyesi üniversite öğrencisinin, abdullah çatlı'nın yönettiği faşist militanlar tarafından öldürülmesi ile sonuçlanan olayın davasında sanıklardan haluk kırcı'nın savcılığa verdiği ifade şöyledir:

"kapı açılır açılmaz içeri girdik. hepsini yere yatırdık. ne yapacağımız konusunda talimat almak için abdullah'a birini gönderdik. abdullah eter ve pamuk vermiş "hepsini teker teker bayıltıp öldürelim" demiş. dışarı çıkıp, arabada bekleyen abdullah'la konuştum. "evde öldürmek zor olacak, ikişer ikişer götürüp öldürelim" dedim. "olur" dedi. iki kişiyi büyük reisin arabasına bindirip eskişehir yoluna götürdük. müsait bir yer bulup ikisini de yere yatırıp kafalarına ateş ettik. geri döndük. böyle zor olacağını anlayınca abdullah, "tek tek boğalım bunları" dedi. bir tanesini zorla boğdum, diğer dördünü bu şekilde öldürmekte zor olacaktı. arkadaşları gönderdim. sonra da sedirin üzerinde bulunan dört kişiye yakın mesafeden ateş ederek mermilerin hepsin boşalttım. silahı da götürüp abdullah'a verdim."

ikizler paradoksu

zamanın göreliliğini zekice anlatan ve bir dönem modern fizik dersi alıp zar zor geçmiş gerzek mühendislik öğrencilerinin götlerinden paradoks yazmakta üstlerine olmadığını gösteren şeker mi şeker düşünsel deney.

yukarıda konuyla ilgili entrilerin bir tanesi bile mi doğru bilgi içermez arkadaş? bilmiyorsun madem yazma, git futbol yaz, politika yaz, edebiyat yaz. insan bu kadar kendine güvenerek nasıl uydurur anlamak mümkün değil, bildiğin kitabi bilgiyi çarpıtmış adam.

twin paradox'un ne olduğunu kavramaya çalışanlar mümkünse buradan uzak dursun, vikipedi'ye filan bakınsın.

kart sensin postal da sana girsin

doksanlı yılların başında ortaya çıkan bir slogan.

kadınların yemek yapmak, çocuk bakmak dışında da marifetleri olduğunu yüksek sesle söyleyen duygu asena'ya karşı yürütülen nefret harekatının zincirleme reaksiyon metodu ile kitlelerce benimsenmiş, sahiplenilmiş vecizesi.

zincirleme reaksiyona enzim etkisi yaratan, zamanın birinde bir aklıevvelin bu hikayeyi gütünden uydurması olmuş. sloganın yaygınlaşmasında rol oynayanları duygu asena "her duyduğu kötü şeye hemen inanıp, yemeyip içmeyip, gerçekmiş ve kendisi görmüş gibi etrafa yayanlar" olarak tanımlıyor. önceden hakaret ediyordum ben bu insanlara, ağır konuşuyordum. yılların yorgunluğu insanı dinginleştiriyor, artık sakin sakin anlatıyorum; güzel kardeşim, yapma böyle şeyler diyorum.

güzel kardeşim yapma böyle şeyler.

genelde -dili geçmiş zaman kipinde anlattıkları bu hikayenin gerçekle herhangi bir geometride kesişmediğini anladıklarında ilk tepkileri hayal kırıklığı oluyor. göz göre göre götünden uydurmuş olmanın ayyuka çıkması sonucu madara olmuşluk değil hayal kırıklığının kaynağı. oldukça hoşa giden bu hikayenin hiç yaşanmamış olması canlarını sıkıyor.

yüksek sesle konuşan, "kadın"la ilgili konuşan bir kadına kimsenin tahammülü yok. zira şair değil, devrimci bir şair olan can yücel, formasyonu ülkü ocaklarında edinmiş, omurilik soğanı ile idare edebilen çakalların filan hoşuna gidiyor, hiç olmasza "sevmem ama saygı duyarım" mesafesi ile hoşuna gidiyor.

"seke seke ben geldim, sike sike gidiyorum"

omurilik soğanı ile idare edenler için gelsin...

nedir bu dizede hoşa giden? sekmek ve sikmek'in oluşturduğu kafiye, ama sadece bu. öyle ki, çok azı seke seke gelmek ve sonra sike sike gitmek eylemlerini gözünde canlandırmayı denemiştir. daha azı iki eylem arasında bir ilişki kurmuştur.
devamı soğandan beyne giden çakıllı yolda aranmalıdır.

tkp otobüsleri taşlayacak

melih gökçek'in toplu taşım indirimi ile ilgili yaptığı açıklamalardan biri. iftira atayım derken kantarın topuzunu kaçırmış iyice.

tkp işi gücü bırakıp senin değirmenine su mu taşıyacak otobüs taşlayarak? ağzından çıkan bir kelime de bir yerinden gerçekle temas etsin be adam. yalan dolandan başka işin kalmadı. bunun sıfatına bakıp da ettiği bir kelama inananın kafası taştan gelsin inşallah, gün yüzü göremesin, çocuklarını sevemesin.

lise öğrencilerine prezervatif dağıtmak

doğum kontrolü ve cinsel yolla bulaşan hastalıklar konusunda bilinçlendirme adına sarfedilen çaba.

başbakanınız üç çocuk doğurun fetvası veriyor diye mi bozuluyorsunuz, yoksa lisedeki cinsel hayatınız porno dergilerden ve kerhane kapılarından ibaretti diye yeni nesile haset mi duyuyorsunuz?

ben hamileyim

hamileliğin istenmediği/beklenmediği durumlarda kurulan cümle. beklendiği durumlarda cümlenin başındaki ben kullanılmaz.*

zaman genleşmesi

özel görelilik teorisinde, ışık hızının tüm referans sistemlerinde aynı olması ile açıklanan terim.
(bkz: time dilation)

konuyla ilgili ayrıca;
(bkz: length contraction)
(bkz: twin paradox)

sabit bir referans sistemine göre hareket halinde olan bir gözlemciye göre saat, sabit olan gözlemciye göre daha yavaş ilerler. bu, aynı yerde gerçekleşen iki ayrı olay arasında geçen zamanı, hareket halindeki gözlemcinin sabit olan gözlemcinin ölçtüğünden daha uzun bir süre olarak ölçmesi anlamına gelir.

bir muon'un ortalama yarılanma ömrü 2.2 mikrosaniye iken, muon'a göre ışık hızının 0.995 katı bir hız ile hareket eden bir gözlemci muon'un 22 mikrosaniyede yarılandığını görür.

bu örnekte hareket halindeki gözlemci duran gözlemciye göre 10 kat daha uzun bir süre ölçmüştür, yani hareket halindeki gözlemciye göre zaman genişlemiştir; eleman time dilationlara gelmiştir bir anlamda.

iki olay arasında geçen süre biliniyor ve bu olayların gerçekleştiği referans sistemine göre belli bir hızla hareket eden gözlemcinin bu süreyi ne kadar ölçtüğü bilinmek isteniyorsa, time dilation constant adı verilen çarpan ile bu süreyi çarpmak yeterli olacaktır. gamma çarpanı olarak da bilinen bu çarpan karekök içerisinde 1 eksi hızın karesi bölü ışık hızının karesidir.

iki olay arasında geçen süre ancak olayların geçtiği referans sisteminde ölçüldüğünde en kısadır. bu sisteme göre en yüksek hızla hareket eden bir gözlemci en uzun süreyi bulacaktır.

güneş sistemi

güneş sistemine dahil sekiz gezegenin tamamı güneş etrafında aynı düzlem üzerinde dönmektedir. çok acaip.

en sevdiğim gezegen jüpiter benim. dünya'nın şimdiye kadar başıbozuk bir gökcismi yüzünden göte gelmemesinin bir sebebi varsa o da jüpiter'in olanca heybetiyle gökyüzünde salınmasıdır. anaçlığı ile civarda ne kadar cıvır kütle varsa alıveriyor, bizi böyle koruyor. canım ya.

güneş'e kafa tutacak sayıda etrafında dönen uydu vesaireye sahip olmasının sebebi de kütlesi zaten. kütlesi dünya'nınkinin üçyüz katı. altmış küsür uydusu var, ne güzel. bizim dandirik dünya'nın bir küçük ay'ı var sadece. pek tatlı olurdu her gece başka bir uydunun mehtabını seyretmek, tamam altmış demiyorum ama şöyle çeşitli renklerde üç beş tane ay olsaydı fena mı olurdu, sorarım.

caesar 4

sierra firmasının 2006 yılında çıkardığı masaüstü şehir planlama strateji oyunu.

sistem gereksinimleri:
1.6ghz işlemci
512mb bellek
64mb ekran kartı
2gb boş alan

serisindeki ilk üç boyut olan caesar 4, önceki sürümlerinde insanı sinir eden mantık hatalarından da ayıklanmış. grafik olarak oldukça iyi ve üç boyuta alışması zor değil.

oyun kurgusuna göre caesar, roma'nın etrafındaki belli noktalara atadığı yönetici aracılığı ile şehirler kurduruyor. oyuncu atanan yönetici oluyor ve her bölümde farklı kriterlere göre belirlenmiş hedefler doğrultusunda farklı şehirler kuruyor.

oyun kurgusu roma tarihi üzerine kurulu. elbette oyunlaştırabilmek açısında bir takım değişiklikler yapılmış. gerçekte roma'da yaşayanlar kabaca üç sınıftan oluşuyor; köleler, halk, asiller. halk içerisinde ve asiller içerisinde hukuken ayrıştırılmış kademeler olmasına rağmen özetle üç sınıf var diyebiliriz. oyunda ise köleler yer almıyor. nüfus; "plebs": atelyelerde, tarımda çalışan vasıfsız çalışanlar, "equites": okullarda, hastanelerde, tiyatrolarda çalışan vasıflı çalışanlar ve "patriciants": çalışmayıp yan gelip yatan asiller olmak üzere üçe ayrılmış.

her bölüm için 100 üzerinden belli bir puanın başarılması gereken beş farklı hedef var: culture, security, prosperity, favor, population.

culture: anlaşıldığı üzere kültür, equites sınıfının çalışanı olduğu yapıların sayısı ile orantılı olarak yükselebilen bir kriter. tanrı tapınakları, okullar, sağlık binaları, tiyatro, kolezyum gibi binalar, forum, yönetici binaları vs.

security: güvenlik. çoğunlukla yiyecek stoklarının yetersiz olduğu, şehir maliyesinin eksilerde olduğu durumlarda baş gösteren suç oranının artması ile sıfıra düşüyor. jüpiter'i memnun etmek security kriteri açısından oldukça önemli. prefecture denilen bir tür polis teşkilatı var (ilginçtir aynı zamanda itfaiyecilik de yapıyor bunlar), buna ait yeterli sayıda binanın olması gerekli.

prosperity: refah anlamına gelen bu kriter, ikamet edilen evlerin seviyesi ile doğrudan orantılı, başka bir parametresi yok. prosperity kriterinin yükselmesi asıl olarak şehirde yaşan asillerin ihtiyaçlarının karşılanıp karşılanmadığı ile ilgili. yani bütün halk bu asalak sınıf için çabalamalı.

favor: caesar'ın sana olan beğenisini gösteren, aslında en taşşaklı kriter. oyun boyunca bu caesar diktatörü senden periyodik olarak haraç alıyor, bu bir ordu olur, para olur, tahıl olur, zeytinyağı olur vs. caesar'ın bu isteklerini yerine getirmeyip etrafta asi olarak tanınmaya başlarsan, şanlı caesar'ın it sürüsü gibi bir ordu yollayıp şehrini başına yıkması işten bile değil. eğer yeteri kadar yalaka bir yönetici isen bazı bazı şehir birikim fonundan caesar'a hediyeler gönderebilirsin, hoşuna gidiyor.

population: nüfus. her bölüm için belli bir şehir nüfusuna sahip olmak gerekiyor.
oyun krallık, cumhuriyet ve imparatorluk olmak üzere üç aşamadan oluşuyor. krallık aşamasında 5 bölüm, ardından cumhuriyet aşamasında 7 bölüm ve son olarak imparatorluk aşamasında 7 bölümü bitirince oyun da sona eriyor. ben imparatorluğun 6. bölümünü oynuyorum şu an.

kingdom-krallık aşaması bir nevi oyunu anlama kavrama öğrenme aşaması, atlanmaması gerekir. republic-cumhuriyet ve empire-imparatorluk aşamaları oyunu öğrenen bir oyuncunun oynayabileceği aşamalar ve her ikisinin de her bir bölümünde ekonomik ve askeri olmak üzere iki farklı opsiyondan birini seçebiliyorsunuz.

oyun piyasada 20-25 dolara satılıyor. beleşten internette bulabilirsiniz. oyunun çalışması için bölge ve dil seçeneklerinden bölgeyi abd dili de abd ingilizcesi olarak değiştirmeniz gerekiyor. nedenini ben de bilmiyorum ama bunu yapmazsanız oyun kesinlikle çalışmıyor.

hadi başlayın bakıyım.

kabak tadı

havuç soğan ve dereotu ile birlikte zeytinyağında kavrulup sarımsaklı yoğurt eklenerek yendiğinde bilhassa güzel olan tat. daha yeni yaptım, valla süper oldu.

sarımsak ve kekikle kavurup kuşbaşı tavuk eti ile sotesi de yapılabilir, bu da gayet güzel olur.

hoş ben tuz ekip çiğ çiğ de yiyebilirim. hangi sabrı tükenmiş atamız bıkkınlık gelmesi anlamını yükledi ise bu güzelim sebzeye, kınıyorum kendisini. yattığı yerde kıvransın işallah.

spoiler

film ya da kitap başlıklarında kullanılması gereken uyarı.

izlemediğiniz fakat izlemeyi düşündüğünüz bir film hakkında fikir sahibi olmak için ne yaparsınız? sözlük bu işe de yaramayacaksa başka işe yaramasın zaten. açar sözlüğe bakarsınız, ne menem bişeydir bu film diye. ama orada filmin sonunun yazdığı bir entri okursanız işin tüm tadı kaçmaz mı? evde sopa aramaya başlamaz mı insan?

burayı topluca gidilen film çıkışında sohbet ettikleri kafe zanneden bazı yazar arkadaşlar var. ha işte onlara diyorum. arkadaş diyerek yakınlık gösteriyorum ki, beni dinlesinler, bana kulak versinler.

yapmayın, etmeyin.

sen filmini izledin, film senin üzerinde çeşitli etkiler bıraktı anlıyorum, bunları paylaşmak istiyorsun bizimle. çok normal, herkes böyledir. ama cancağızım bırak da ben de filmden etkileneyim, ben de çeşitli duygulara gark olayım. neden filmi ikimiz de izledikten sonra özel mesaj aracılığı ile sabaha kadar sohbet etmeyelim, neden bunu yapmak yerine izlemekten vazgeçtiğim filmin dvdsini sokacak yer ararken bir yandan sana küfretmekle kendimi yorayım? neden olsun ki bunlar? neden kardeşçe yaşamak varken bunlar olsun?

filmin heyecanından gaza gelip destursuz yazmak düşüncesizlik, salaklıkken, bunu bile isteye yapmak ortamı terörize etmektir.
(bkz: bunu yapan insan olamaz)

gün gelir devran döner, sen de bir spoiler kurbanı olabilirsin, ki inşallah olursun.
başka canlar yanmasın diye spoiler kullanın, kullanmayanları dilediğiniz yöntemle uyarın.

türkler dışındaki milletlerin gereksiz olması

kütüklemesine ırkçılık yapmanın sonuçlarından biri, argüman demiştim başta ama bir eşşek arısının bana doğru hızlıca geldiğini görünce neo çevikliğiyle kafamı sağ yana eğip asıldım backspace'e. sıçmık yazıyım onun yerine. sıçmık.

bu arada türkçe'ye giriş dersi için yoğun ihtiyaç ve istek üzerine birinci kurdan başlayacak bir sınıf açılacak. gereksiz sözcüğünün ne anlama geldiği onyedinci ünitenin konusu.
(bkz: gereksiz)

mülksüzler

politik bilim kurgu roman, ütopya. ursula k. le guin tarafından 1974 yılında yazılmış.

mülksüzler'de anlatılan ütopya öyle kanıksanır ki, bu kanıksama gerçek dünyayı yadırgatır. gündelik olan garip gelmeye başlar. oysa mülksüzler bildiğin bilim kurgudur, farklı gezegenlerde yaşayan farklı insan toplumları, uzayda yolculuklar, vs. ütopya gerçek gibi gelmeye başlarken, yaşadığın dünyanın zemini ayaklarının altında kıpırdamaya başlar. romanı bir başyapıt yapan unsur, ütopya olmayan bir ütopyayı anlatıyor olması olabilir. özel mülkiyetin olmadığı, sahip olunanların toplumun kolektif malı olduğu bir düzeni*, mülksüzlerin toplumsal davranış alışkanlıkları ve anlayışları tamamlar.

aynı zamanda bir feminist olan yazar le guin, mülksüzler'de insan ilişkilerini öyle bir biçimde ortaya koyar ki, ütopyayı bir anarşist klişe olmaktan işte bu kadın-erkek, erkek-erkek, kadın-kadın, yetişkin-çocuk, zeki-ortalama, sakin-öfkeli, öfkeli-öfkeli vs. arası ilişkiler çıkarır. mülksüzler toplumunda toplumsal cinsiyet yoktur denilebilir. içimize kadar işlemiş kanıksadığımız her bir şeyi mülksüzler bir bir suratımıza çarpar.

--spoiler--
romanın ilk sayfalarında uzay gemisinin kaptanı olan bir insandan bahsedilir. bu, romanın ana karakterlerinden biri değildir. sadece ilk sayfalarda yer alır ve eğer bu kaptanla ilgili anlatılanı anlayamazsanız, kitabı bitirdiğinizde aklınızda kalanlar arasında yer almaz. kaptan, bildiğin kaptandır. bilmediğinse onun bir kadın olduğudur. birden fazla cümlede kaptanın erkek değil kadın olduğuna dair bariz ipuçları yer alıyor olmasına rağmen, kaptanın erkek olduğunu düşünür ve sayfaları okur gidersiniz. romanı ikinci kez okuduğunuzda kaptanın aslında kadın olduğunu farkettiğinizde anlarsınız bunun böyle olduğunu. ben böyle anladım.
--spoiler--

albert einstein

"ışık hızı ile hareket etsem kendimi aynada nasıl görürüm?" sorusu ile çıktığı yolun sonu olan 1905 yılında peşpeşe yayınladığı makaleler, bir yıl sonra max planck tarafından dikkate değer bulunmuş, modern fiziğin mihenk taşı bilim insanı.

einstein'ın fizikte yeni bir çağın başlamasına sebep olan teorisi, kendinden önce bu konulara kafa yormuş bilim insanlarının yarattığı bir külliyata dayanıyor.

michael faraday'ın ışığın bir elektromanyetik dalga olduğuna dair deneysel öngörüsünü matematik ile tamamlayan james clerk maxwell,
ömrünü paris'te vergi toplamanın yanı sıra kütle korunumu deneyleri ile geçiren fransız aristokrat Antoine Lavoisier,
enerjinin isaac newton'ın önerdiği gibi bir cismin hızı ile değil hızının karesi ile orantılı olduğunu ispat eden kral xiv. louis'in kızı, fransız matematikçi, fizikçi, yazar emilie du chatelet bunlardan birkaçı.

fizikçi

bu bilgi gerçek hayatta ne işime yarayacak sorusunun cevabını bilendir.

polemik

lenin'in kitlelere seslenirken kullandığı yöntem. o savunduğu fikri, hasmıyla tartışarak aktaran en iyi polemikçilerdendir. sözlüktekiler ise olsa olsa polenikçidir.