bugün

entry'ler (214)

akplilerin sık kullandığı cümleler

(bkz: one minute)

seviyorum seni

yüzyıllar boyu çıldırmış şairlerin şiirlerinde en çoşkuyla yazıldı bu iki kelime. bazende bizlerde bu kelimenin büyüsüne kapılıp sayıklar dururuz.

şiir azeri türkçesinde yazıldığı için bazı kelimelere alışık olmaya bilirsiniz.

dünya haritasının her hangi bir yerinde
bütün bir birini seven insanlar kimi sevirem seni.
mübarizesiz, mübahisesiz bir o kadar sade
gönülle, hevesle, hüzurla doya doya sevirem seni.

neruda şiirinin en ateşli mısralarından
çıkan sözler tek çılgınca sevirem seni.
nazımın yıllar boyu mahbusluk mektuplarından
çıkan yakarışlar tek hasretle sevırem seni.

ayı, günü, suyu, torpağı seven gibi
anasını seven bir balaca tek sevirem seni.
anamı, hayatı, her kesı seven gibi
sade ama bir o kadar derin hisslerle sevirem seni.

yazar nicklerinin bir alt versiyonları

(bkz: rene)
(bkz: rene garcia)
(bkz: rene garcia meric) *

sevgiliyi terkettikten sonra yapılacak ilk şey

yılmaz erdoğan tarzı yeni bir aşk sifarişi daha vermek.

kino

arabasında geçirdiği kaza sebebiyle vefat eden viktor tsoyun kurduğu inanılmaz bir müzik grubu.
Bu rock grubu gerçek anlamda protest müzik yapıyordu.

çok meşhur şarkılarından bir kaçını sıralayacak olursak.

zvezda * yıldız.
skoro koncitsya leto * kısa zamanda yaz bitiyor.
pechal * hüzün.

uzak doğu lu kadınlardaki batılı erkek hayranlığı

gerekli olanın boyutuna göre şekillenmiş hayranlık.

basliga gore oy vermek

(bkz: başlığa göre oy veren zihniyet)
(bkz: başlığa göre oy veren çoluk çocuk)
(bkz: başlığa göre adamı celebrity yapan kitle)

ve saire gibi bakınızlarla desteklenmesi gereken mesele.

Aramaya inanmam sebebiyle durumu iş bu başlık altında izah edeyim.

Ben bugün bu sözlükte bunu gördüm.

(bkz: zaman in en iyi gazete olmasindaki 10 etken)
(bkz: rte nin halk tarafindan cok sevilmesinin 7 nedeni)

iki tane çok hoş ve spoiler olan başlık açdım.

Sebep?

başlık sayım artsın, entry çoğalsın, dikkat çekeyim, sazan avlayayım, oyların bollaşsın, celebrity olayım, çoluk çocuk şenlensin, herkes rte veya zamana ayar versin ben oh çekeyim, beyinsel orgazmın nirvanasına tırmanayım, turnosol kağıd olayı kimin ne olduğunu çözeyim, hemen bir genelleme yapayım.... falanlar filanlar.

aklınıza ilk gelenlerdir.

Ama değil.

Sırf pazar pazar eğlenmek maksadıyla kaynak gösterilerek açtığım başlıklardı.

Velhasıl güzelde oldu. Emin olun herkese artı oyu basdım. Nickaltı ayarmatorlere bile artı oy verdim. Çünkü maksat eğlenmekti.

Bu ahval içinde bir durumun farkına vardım.

Dilim varmıyor fakat uludağsözlük kaliteden çok yoksun. Ve durmadan yazar alımı ve durmadan ya şu ekşiyi rakamsal olarak geçsek falan furyası başlıkları ve entryleri nitelik olarak çok düşürüyor.

üzgünüm ama bu gerçek.

Farkına vardığım başka birşey çoğu arkadaşımız başlığa göre o başlığa tıklıyor.

arthur schopenhauer gibi birbaşlığa yıllardır en fazla 60 entry girilmişken.
ben 5 dakikaligina gizemli yazar olalim kampanyasi kreş oyunları tadında başlığa topu toplam bir saat içinde 60 dan fazla entry girildiğini bilirim.

Vesaire vesaire...
bunların tek sorumlusu kapıları enine boluna açıp herkesi içeri alan yönetimde.
Misal ben. Vakti zamanında tek bir günde eskiden meskiden yazdığım 10 adet entrymi copy paste ettim ve ahanda sabah yazar oldum.
insan biraz naz yapar yahu.

(bkz: Kız evi naz evi)

son tanım: #4140000 entrymde de belirtiğim gibi bildiğin yazarcık(can)lara ev sahipliği yapan bildiğin kreşde yapılması pek muhtemel fiil.

(bkz: böyle başlığa böyle entry)

evrenin ilksizligi ve sonsuzlugu

belirsizdir.

Kesinlikle çünkü ilksizliği ve sonsuzluğu ispatlanmış olsa veya ilkli ve sonlu olduğu ispatlansa zaten başlı başına tanrının varlığını veya yokluğunu ispatlamış olacaksınız.

(bkz: agnostisizm)

turk solunun recep tayyip erdogan i benimsemesi

* --spoiler--
insanlari umutlandiran bir durum. zira bugun baktigimizda muhafakazarindan ulusalcisina kadar her kesimden insan artik recep tayyip erdogan'in politikalarini benimsiyor ve kabul ediyor. simdilerde daha guzel bir gelisme var. jonturk diye kabul ettigimiz turk solu da artik rte'yi benimsemeye baslamis durumda. aciktan veya gizliden verilen destekler bunu gosteriyor. bu milletimiz tarihinin en buyuk gelismelerinden biridir. zira ilk kez turkiye'de sol kesim sag-muhafazakar bir lider catisi altinda toplanma belirtileri gosteriyor. haydi insallah ya
--spoiler--

zaman ın en iyi gazete olmasındaki on etken

* --spoiler--
1. dogru ve guvenilir haber sunuyor olmasi
2. tarafsiz olmasi
3. kaliteli icerik
4. kaliteli yazar kadrosu
5. kaliteli okur kitlesi
6. bir konuya degisik acilardan yaklasimcilik
7. design
8. uluslararasi standartlar
9. yayin politikasi
10. kulturune ve degerlerine saygi
11. kultur vasitasiyla ulasip cesitliligi kutlamasi yani abonelik sistemi

diger gazetelerde de gordugumuzde turkiye'nin daha iyi yerlere geleceginin mujdecisi 10 etken. aslinda daha cok ama 10 net bir rakam oldugu icin oyle dendi.

simdi artik tiraj almis basini gidiyor 1 milyonlarda. japonya'daki gibi. ben japonya'yi yakin zaman icinde gececez derken bu tur seyleri de kastediyorum ama bilader nerde bu alt metinleri kavrayacak kivrak zeka heyhat!

sozluk yazarlarinin bildigim kadariyla cogu da zaman okuru. onlar da goruslerini yazarlarsa burda bir sinerji yaratmis oluruz.
--spoiler--

rte nin halk tarafından çok sevilmesinin 7 nedeni

* --spoiler--
aslinda "halklar" diyecektim ama sınırdan dolayi olmadi. zira bu cografyda yasayan ne kadar halk varsa genel itibariyle recep tayyip erdogan'i cok seviyor. bunun nedenleri uzerine uzun uzun dusundum aklima 7 onemli etken geldi:

1. karizmatik olmasi
2. tum irklara, halklara, ideolojilere esit mesafede bulunmasi
3. insanlara guven veren bir karakteri olmasi
4. dis ulke liderleriyle cok iyi ikili iliskileri...silvio ile kankaligi mesela...
5. siyasi bir dahi olmasi
6. futbol meraki
7. kriz yonetimi

bence bunlardir recep tayyip erdogan'i anadolu halklarinin gonlunde yasatan baslica sebepler, 7 buyuk neden.
--spoiler--

lenin merkez camii

hütbelerinde das kapitaldan kısımların okunduğu camiidir.

zaman kac yasinda

eğer ki zamanın başlangıcı bing bangle hesaplanmış olsa bunun yanıtı çok basittir.

Fakat zaman denilen şey aynı zamanda görecelidir.

Bu sebeple en basitinden verilen şu milyarlı rakam doğru olmayada bilir.

Mekanın ve maddenin haline - şekline göre zamanın akışı farklılık göstere bilir.

O değilde. Sıfır hacim sonsuz kuvvete sahip birşeylerin oluşması için zamanın varlığı gerekmiyormuydu?

netice sıfır hacim sıfır bile olsa mekandır. Sonsuz kuvvet veya enerji zaten bir maddedir. Sonsuz kuvvetin hissedilir birşey olmayacağını kimse söyleyemez.

Bu sebeple zaman gerçek anlamda göreceli kavram olduğu için zamanın yaşı belirnemez.

tarih

tarih bir din değildir.
tarihçi hiçbir dogmayı kabul etmez, hiçbir yasağa saygı göstermez...
tarihçinin kınama veya yüceltme rolü yoktur, sadece izah eder!
tarihçi, çağdaş ideolojik şemaları geçmişe yapıştırmaz, bugünün hassasiyetlerini geçmiş olaylara yerleştirmez!
özgür bir devlette parlamentolar ve adli merciler gerçek tarihi tanımlayamaz!

dokuzu beş geçe siren çalmayı unutmak

olay ayyuka çıkarsa hatta atatürk düşmanı bile ilan edilebileceğiniz fakat en ucuz atlatma olarak işten çıkarılmasınız netilenecek bir olay.

(bkz: vurun kahpeye)
(bkz: laik türkiye de kahpeye vurmak)

http://www.radikal.com.tr...11.2008&categoryid=77

arthur schopenhauer

hiç dogmamıs olmak, dogmus olmaktan çok daha iyidir diyerek kantla başlayan alman idealizminin tek kötümser temsilcisidir.

unutmadan söylemek gerekiyor. nietzscheyi etkilemesine etkilemiş fakat üstün insan kavramıyla tanışan nitçe artık kesinlikle burda şopenhaurdan ayrılmıştır.

aynı zamanda kendileri bir doğu felsefesi hayranıdır.

efendiler kısaca bu yazıda özellikle filosofun acımak erdemi üzerine geliştirdiği düşüncesini açıklayacağız.

ve sırf acımak erdemi üzerine sistematik şekilde bir felsefi eğitimin nasıl gerçekleştiğini göreceksiniz.

öncelikle kendileri , acımak erdemini budist töresinden almıstır. budizmin töresel ilkesi acımak ve sevmektir. budist töresinin son sözü de vazgeçmedir. her türlü isteklerden, tutkulardan, gerektiginde de yasamaktan vazgeçme.

bu vazgeçis, budisti sonsuz mutluluga kavusturmakta, nirvana'lastırmaktadır.

schopenhauer, hıristiyanlıgı da bu açıdan elestiriyor ve onu dogu'dan aldıgı bu ilkelerden ötürü dogru, yahudilikten aldıgı ilkelerden ötürü yanlış buluyor.

evet kesinlikle çok güzel bir ayrıntı. cümle çok açık.
fakat tanrıtanımaz arthur özellikle islamiyyeti nasıl görüyordu. çok merak içindeyim.

hiç dogmamıs olmak, dogmus olmaktan çok daha iyidir, diyor schopenhauer.

var olmak, acı çekmek anlamını tasır. olumlu mutluluk sonsuz bir kuruntudur. olsa olsa olumsuz bir mutluluga kavusabilir insanlar, bu olumsuz mutluluk da acılarının kısa sürelerle azalmasından ibarettir.

acı çekmek özgürlükse özgürüz ikimizde.
bütün düşüncesini acı erdemi üzerine oturtan bir düşünür mutluluk denen kavramı bu kadar basite indirgemesi beni hayalkırıklığına uğratıyor. şöyle ki bir şey ya siyah yada beyaz değildir. hele sırf kara hiç değildir.

parmagınıza bir igne batar, acı duyarsınız. igneyi çıkarır, acınızı dindirerek sevinirsiniz. mutlulugunuz bu kadarcıktır, daha
çogunu beklemeyin. bin bir yeni bela sizleri hiçbir zaman rahat bırakmayacaktır. o belaları birer birer yok 'etmeye
çabalamakla geçecek ömrünüz. birini yok edince de, ardında ikincisinin sizi bekledigini düsünmeden, mutlu sanacaksınız kendinizi.

buraya kadar konunun gelişimi normal fakat işte size düşüncenin nirvanası.

bu yüzdendir ki cinsiyeti yaymak büyük bir kötülüktür. bilinciniz bu kötülügün utancını tasır.evlenmek, kendini yenmek gücünü
gösteremeyenlere acımadan ötürü verilmis bir izindir.

öncelikle arthur kesinlikle iradenin olmadığını düşündüğü için evliliği yapanları izin aldığını düşünür. fakat aynı arthur evlenmeme seçimini iradenin varlığı olarak görmez.

peki bu irade insanın kendisinde yoksa kimdedir?

bu konuda alman idealist düşünürleri ile aynı düşüncededir. kantın fenomenler - numuneler düşüncesini benimser. fakat ayrıldığı tek nokta güc denilen şeyin amaclı değilde amacsız olduğunu düşünmesiydi.

peki amacsız ve kişiliksiz olan bu güc insanoğlunu nereye sürüklüyordu. işte nereye sürüklediği konusunda tam olarak fikir sahibi olmadığı için artur karamsardı ve gittikce nihilist bir duyguya kapılıyordu.

evlilik konusunda düşüncesini şöyle tamamlar. isa'nın babasız dogusunun ince anlamı da buradadır. çünkü isa, böylesine utanç verici bir kötülügü isleyen bir adamın oglu olamazdı.

ve son olarak aşkın metafiziği bir çok düşünürü derinden etkilemesine rağmen değil metafizik gerçekliğinden hatta bilimsellikten uzak bir meseledir. fakat o günün şartlarında bu mükemmele yakın düşünceydi.

yine de bana kalırsa aşkın metafiziği peşinden gidilecek bir düşünce değil sadece felsefe tarihi olarak öğrenmemiz gereken bir meseledir.

son olarak kendileri insanoğlunun felsefe yolculuğunda önemli kilometre taşı olarak bilinmesi gereken bir düşünürdür.

kibbutz

geçen düşünüyorum da bizim sözlüğün ben gibi komünistlerine daha güzel yaşam için ne tavsiye ede bilirim ve o an aklıma gelen israilde bulunan muhteşem köyler.

eğer ki kavram kargaşası içindeyseniz.
sosyalizmin bin bir halini - komünizm - anarşizm - aşkın metafiziği - nitşe - chomsky - çav bella falan gibi kavramları veya işte meseleri aynı şey zan edip karman çorman hayallerdeyseniz ben size dokunmayayım.

ama en azından komünizmin hiç bir zaman olmadığını kavraya biliyorsanız ve bütün bilimsel düşünce dahilinde hiç bir zaman olmayacağını akıl ede biliyorsanız ben size yine de bir istisna vermek istiyorum.

fakat lütfen bu dediğim yeri pankartlara yazıp taksim meydanına çıkmayınız.

neyse efendiler. isralin kibbutz denen köylerinde özellikle arap tarafına yakın köylerdir bunlar.

acayip komünizm uygulanıyor.

efendim komünizm neydi?

toplumdaki bireylerin duzenli bir sekilde işbölümü yaptigi, herkesin eşit olduğu ve ne yaparsa komun için yaptigi sistemdir.

ahanda burda onu yapıyorlar.

maaş yok.
ortak ev kullanımı.
ortak çocukların kullanımı. çocuklar herkesin.
eğitim tas tamam.
çalışma tas tamam.
bireycilik sıfır.
ortak erzak birikimi.
ortak kapital birikimi.
eşit paylaşım.
parasız aş.

(bkz: güneş ufuktan şimdi doğar yürüyelim yoldaşlar)

can yücel

bir rivayetide benden olsun.

vakti zamanında can baba genclikle muhabbetin en alasını yaparak kafayı çeker.
velhasıl kafa bin bir haldeyken bir dolaşalım lan şu parkı demişler.
parkın tam ortasında can yücel sırtı üzerine otlara serelenmiş ve göklere bakmış.
gençlik işte can baba bir laf edecek bizde kapalım hevesiyle birazda matrakçana ne düşünüyorsun baba diye sormuşlar.

tek ve güzel cevap.

- başım dönüyor amına koyim.

minsk grubu

avrupa güvenlik ve işbirliği teşkilatı bünyesinde karabağ sorunu için özel olarak oluşturulan, şu anki eşbaşkanları matthew bryza (abd), bernard fassier (fransa) ve yuri merziakov (rusya) olan grup.

(bkz: kime göre neye göre)

bana göre: bildiğin uyku hapı grubu.

can dündar

bir çok kitabını okudum. araştırmacılığın hakkını vererek yaptığı belgeselleri veya belgesel içerikli programlarını izledim.

öncelikle kesinlikle iyi bir jurnalist. bitirdiği okulun kalitesini taşıyor.

özellikle araştırmacılığıyla yaptığı belgesel sunumlarıyla nebilden sonra beğendim kaliteli biri.

fakat kötü bir yazar.
iyi bir araştırmacı ola bilir, mesela yüzyılın aşkları ve buna benzer kitaplarında insana tek zevk veren olay araştırmasıdır. bundan ötesi yok. ayrıca romantik uslupla yazdığı bütün köşe yazıları kesinlikle kaliteden yoksun. belli yerden sonra mevzunun başını görüp gerisini kesin böyle yazmıştır diye düşünmeniz doğruyu bulmanıza yardımcı ola bilir.

yani bir nevi hakan peker şarkılarını dinlemek gibi, cezmi ersözün şizofren aşka mektuplar cinsinden yazılarını okumak gibi, brayn adamsın only for wedding şarkılarını dinlemek gibi.

aynı zamanda çok humanist bir adam. hakkaniyet tarafdarı. insan sevgisi merkezli bir hayat anlayışı var. o kadar ki bu yazım güzel bir insanı incitirmi diye belkide defalarca gözden geçirir.

mustafa isimli belgesel - filmiyle gündeme gelmesi haklı bir gerçekliktir.

velhasıl öyle veya böyle can gibilerine ihtiyacımız var.