bugün
- kadının en güzel yaşı20
- sahurdayız uludağ sözlük21
- sözlük kızlarına bir şeyler söyle18
- risale i nur dan vecizeler13
- günün sözü14
- farklı siyasi görüşler dost olabilir mi11
- fenerbahçe nin ligden çekilmesi24
- telefona eşini benim karı diye kaydeden erkek17
- enflasyon 3 temmuz'dan itibaren düşmeye başlayacak40
- fenerbahçe13
- benimle olan kıymetini olmayan haddini bilecek8
- zina neden günahtır12
- imamoğlu'nun kirli rant ağı deşifre oldu26
- kuresel ikinma'nın asalet ve kalitesi15
- yazarların iftar yemekleri8
- güllaç17
- erecto'nun çaylaklılığı kaldırılsın13
- queen ravenna'ya saldıran kazlar11
- anneci erkekler8
- iv gyasaddin10
- sözlük yazarlarının akşam yemekleri8
- erkeklerin duygusuz olmaları20
- uzun boy8
- 17 mart 2024 trabzonspor fenerbahçe maçı75
- trabzon'a arapzon diyen tipler14
- iyi ki doğdun bik biiik iyi ki doğdun bik biiiik29
- 18 mart çanakkale zaferi18
- sub zero mu scorpion mu15
- sözlük yazarlarının çektiği istanbul fotoğrafları14
- pazar günü erken kalkmak için bir sebep10
- chp seçmeni12
- kadınların kendilerini güzel bulma oranları8
- sözlük kızıyla sevgili olmak16
- türkiyede kadın hakları kısıtlanırsa nolur12
- rakip takım taraftarına saygı duymak11
- arkadaşlar sizce bu bana yakışır mı9
- bisikletle işe gitmeyi medenilik sanan insan13
- 17 mart 2024 kasımpaşa galatasaray maçı25
- bir günahkar profil uzmanı sikmek13
- kan tutan kasap'ın çaylaklığı kaldırılsın11
- israil malıysa almam diyen market müşterisi14
- büyük uludağ sözlük grevi10
- arapça allahın dilidir19
- uyumlu ikililer9
- uludağ sözlük'e hintli yetkili alınması16
- chp'li teyzelerin kuaförü olmak10
- çinlilerin yaptığı kan alma makinesi17
- esra ezmeci poposunu elliyor14
- kuresel ikinma'nın sekizinci nesil olması21
- yanaklarından ısırmak istenilen sözlük yazarları8
rakı sofrasında baldan tatlı olan insan, huysuz. dost.
yalak sairlerin eline vermis aslan.
hayatta ben en çok babamı sevdim.
karaçalılar gibi yerdenbitme bir çocuk
çarpı bacaklarıyla- ha düştü, ha düşecek...
nasıl koşarsa ardından bir devin,
o çapkın babamı ben öyle sevdim.
bilmezdi ki oturduğumuz semti,
geldi mi de gidici hep, hepp acele işi!..
çağın en güzel gözlü maarif müfettişi,
atlastan bakardım nereye gitti,
öyle öyle ezber ettim gurbeti.
sevinçten uçardım hasta oldum mu,
40'ı geçerse ateş, çağ'rırlar istanbul'a.
bir helallaşmak ister elbet, diğ'mi, oğluyla!
tifoyken başardım bu aşk oy'nunu,
ohh dedim, göğsüne gömdüm burnumu.
en son teştifine çıkana değin
koştururken ardından o uçmaktaki devin.
daha başka tür aşklar; geniş sevdalar için
açıldı nefesim, fikrim, canevim.
hayatta ben en çok babamı sevdim.
Can Yücel....Şiiriyle bana babamı ve çocukluğumu hatırlatan ve buruk tebessümlerime neden olan çok sevilesi şair baba..
karaçalılar gibi yerdenbitme bir çocuk
çarpı bacaklarıyla- ha düştü, ha düşecek...
nasıl koşarsa ardından bir devin,
o çapkın babamı ben öyle sevdim.
bilmezdi ki oturduğumuz semti,
geldi mi de gidici hep, hepp acele işi!..
çağın en güzel gözlü maarif müfettişi,
atlastan bakardım nereye gitti,
öyle öyle ezber ettim gurbeti.
sevinçten uçardım hasta oldum mu,
40'ı geçerse ateş, çağ'rırlar istanbul'a.
bir helallaşmak ister elbet, diğ'mi, oğluyla!
tifoyken başardım bu aşk oy'nunu,
ohh dedim, göğsüne gömdüm burnumu.
en son teştifine çıkana değin
koştururken ardından o uçmaktaki devin.
daha başka tür aşklar; geniş sevdalar için
açıldı nefesim, fikrim, canevim.
hayatta ben en çok babamı sevdim.
Can Yücel....Şiiriyle bana babamı ve çocukluğumu hatırlatan ve buruk tebessümlerime neden olan çok sevilesi şair baba..
(bkz: idol)
datça'nın nazar boncugu.
''dün gece kendi ellerimizle
yalniz yattik
senin elin can baba
datça'da topragin altinda
yesil bir dalin kökünü oksuyordu
kandilli ilkokulunda
pis bir tatil günüydü..''
(bkz: yilmaz erdogan)
yalniz yattik
senin elin can baba
datça'da topragin altinda
yesil bir dalin kökünü oksuyordu
kandilli ilkokulunda
pis bir tatil günüydü..''
(bkz: yilmaz erdogan)
EĞER
O kadar da önemli değildir bırakıp gitmeler,
arkalarında doldurulması mümkün olmayan boşluklar bırakılmasaydı eğer.
Dayanılması o kadar da zor değildir,
büyük ayrılıklar bile, en güzel yerde başlatılsaydı eğer.
Utanılacak bir şey değildir ağlamak,
yürekten süzülüp geliyorsa gözyaşı eğer.
Yüz kızartıcı bir suç değildir hırsızlık,
çalınan birinin kalbiyse eğer.
Korkulacak bir yanı yoktur aşkların,
insan bütün derilerden soyunabilseydi eğer.
O kadar da yürek burkmazdı alışılmış bir ses,
hiçbir zaman duyulmasaydı eğer.
Daha çabuk unuturdu belki su sızdırmayan sarılmalar,
kara sevdayla sarıp sarmalanmasalardı eğer.
Belirsizliğe yelken açardı iri ela gözler zamanla,
öylesine delice bakmasalardı eğer.
Çabuk unutulurdu ıslak bir öpücüğün yakıcı tadı belki de kalp,
göğüs kafesine o kadar yüklenmeseydi eğer.
Yerini başka şeyler alabilirdi uzun gece sohbetlerinin,
son sigara yudum yudum paylaşılmasaydı eğer.
Düşlere bile kar yağmazdı hiçbir zaman,
meydan savaşlarında korkular, aşkı ağır yaralamasaydı eğer.
Su gibi akıp geçerdi hiç geçmeyecekmiş gibi duran zaman,
beklemeye değecek olan gelecekse sonunda eğer.
Rengi bile solardı düşlerdeki saçların zamanla,
tanımsız kokuları yastıklara yapışıp kalmasaydı eğer.
O büyük, o görkemli son, ölüm bile anlamını yitirirdi,
yaşanılası her şey yaşanmış olsaydı eğer.
O kadar da çekilmez olmazdı yalnızlıklar,
son umut ışığı da sönmemiş olsaydı eğer.
Bu kadar da ısıtmazdı belki de bahar güneşleri,
her kaybedişin ardından hayat yeniden başlamasaydı eğer.
Kahvaltıdan da önce sigaraya sarılmak şart olmazdı belki de,
dev bir özlem dalgası meydan okumasaydı eğer.
Anılarda kalırdı belki de zamanla ince bel,
namussuz çay bile ince belli bardaktan verilmeseydi eğer.
Uykusuzluklar yıkıp geçmezdi, kısacık kestirmelerin ardından,
dokunulası ipek ten bir o kadar uzakta olmasaydı eğer.
Issız bir yuva bile cennete dönüşebilirdi belki de,
sıcak bir gülüşle ısıtılsaydı eğer.
Yoksul düşmezdi yıllanmış şarap tadındaki şiirler böylesine,
kulağına okunacak biri olsaydı eğer.
inanmak mümkün olmazdı her aşkın bağrında bir ayrılık gizlendiğine belki de,
kartvizitinde 'onca ayrılığın birinci dereceden failidir' denmeseydi eğer.
Gerçekten boynunu bükmezdi papatyalar,
ihanetinden onlar da payını almasaydı eğer.
Issızlığa teslim olmazdı sahiller,
Kendi belirsiz sahillerinde amaçsız gezintilerle avunmaya kalkmamış olsaydın eğer.
Sen gittikten sonra yalnız kalacağım.
Yalnız kalmaktan korkmuyorum da, ya canım ellerini tutmak isterse..
Evet Sevgili, Kim özlerdi avuç içlerinin ter kokusunu,
kim uzanmak isterdi ince parmaklarına,
mazilerinde görkemli bir yaşanmışlığa tanıklık etmiş olmasalardı eğer!!
Can Yücel
O kadar da önemli değildir bırakıp gitmeler,
arkalarında doldurulması mümkün olmayan boşluklar bırakılmasaydı eğer.
Dayanılması o kadar da zor değildir,
büyük ayrılıklar bile, en güzel yerde başlatılsaydı eğer.
Utanılacak bir şey değildir ağlamak,
yürekten süzülüp geliyorsa gözyaşı eğer.
Yüz kızartıcı bir suç değildir hırsızlık,
çalınan birinin kalbiyse eğer.
Korkulacak bir yanı yoktur aşkların,
insan bütün derilerden soyunabilseydi eğer.
O kadar da yürek burkmazdı alışılmış bir ses,
hiçbir zaman duyulmasaydı eğer.
Daha çabuk unuturdu belki su sızdırmayan sarılmalar,
kara sevdayla sarıp sarmalanmasalardı eğer.
Belirsizliğe yelken açardı iri ela gözler zamanla,
öylesine delice bakmasalardı eğer.
Çabuk unutulurdu ıslak bir öpücüğün yakıcı tadı belki de kalp,
göğüs kafesine o kadar yüklenmeseydi eğer.
Yerini başka şeyler alabilirdi uzun gece sohbetlerinin,
son sigara yudum yudum paylaşılmasaydı eğer.
Düşlere bile kar yağmazdı hiçbir zaman,
meydan savaşlarında korkular, aşkı ağır yaralamasaydı eğer.
Su gibi akıp geçerdi hiç geçmeyecekmiş gibi duran zaman,
beklemeye değecek olan gelecekse sonunda eğer.
Rengi bile solardı düşlerdeki saçların zamanla,
tanımsız kokuları yastıklara yapışıp kalmasaydı eğer.
O büyük, o görkemli son, ölüm bile anlamını yitirirdi,
yaşanılası her şey yaşanmış olsaydı eğer.
O kadar da çekilmez olmazdı yalnızlıklar,
son umut ışığı da sönmemiş olsaydı eğer.
Bu kadar da ısıtmazdı belki de bahar güneşleri,
her kaybedişin ardından hayat yeniden başlamasaydı eğer.
Kahvaltıdan da önce sigaraya sarılmak şart olmazdı belki de,
dev bir özlem dalgası meydan okumasaydı eğer.
Anılarda kalırdı belki de zamanla ince bel,
namussuz çay bile ince belli bardaktan verilmeseydi eğer.
Uykusuzluklar yıkıp geçmezdi, kısacık kestirmelerin ardından,
dokunulası ipek ten bir o kadar uzakta olmasaydı eğer.
Issız bir yuva bile cennete dönüşebilirdi belki de,
sıcak bir gülüşle ısıtılsaydı eğer.
Yoksul düşmezdi yıllanmış şarap tadındaki şiirler böylesine,
kulağına okunacak biri olsaydı eğer.
inanmak mümkün olmazdı her aşkın bağrında bir ayrılık gizlendiğine belki de,
kartvizitinde 'onca ayrılığın birinci dereceden failidir' denmeseydi eğer.
Gerçekten boynunu bükmezdi papatyalar,
ihanetinden onlar da payını almasaydı eğer.
Issızlığa teslim olmazdı sahiller,
Kendi belirsiz sahillerinde amaçsız gezintilerle avunmaya kalkmamış olsaydın eğer.
Sen gittikten sonra yalnız kalacağım.
Yalnız kalmaktan korkmuyorum da, ya canım ellerini tutmak isterse..
Evet Sevgili, Kim özlerdi avuç içlerinin ter kokusunu,
kim uzanmak isterdi ince parmaklarına,
mazilerinde görkemli bir yaşanmışlığa tanıklık etmiş olmasalardı eğer!!
Can Yücel
zamanın sert milli eğitim bakanı, munis mevlevisi hasan âli yücel in oğludur. kendisi devrimci kisiliği dolayısıyla babasıyla problem yasasa da hayatta ben en cok babamı sevdim (#11091) mısrasıyla babasına olan sevgisini ya da malum sevgi aclığını anlatmaktadır.
can baba olarakta bilinir/biliriz, entellektüel karekterinin yanı sıra sakallı, bilge, baba, delikalı durusu da ona muhabbet beslemememize yol acar.
hakkında ayrıntılı inceleme icin varlık dergisinin subat/2006 sayısına bakılabilir.
can baba olarakta bilinir/biliriz, entellektüel karekterinin yanı sıra sakallı, bilge, baba, delikalı durusu da ona muhabbet beslemememize yol acar.
hakkında ayrıntılı inceleme icin varlık dergisinin subat/2006 sayısına bakılabilir.
(bkz: can yücel in mal beyanı)
bir şiirinde göt lafını kullandığı için mahkemeye çıkar can baba,hakim sorar,nie göt dedin die,bşlar can baba anlatmaya,tama hakim bey ama önce bişey anlatayım der,başlar anlatmaya
-bir köyde ateşli bir hasta vardır, kasabaya doktora getirir hastayı köylüler. koca devletin koca doktoruna. doktor hastaya fitil verir ve köye döndükleri gibi hastaya fitili anüsten vermelerini söyler köylülere.
köylüler tabi 'tamam dohtor bey' diyip köye giderler. köydeki herkese sorarlar, en bilgelere bile, ama kimse anüs ne demektir bilemez.
bu nedenle bir türlü ilacı da veremezler hastaya. hastanın durumu da gitgide kötüleşmektedir. bunun üzerine köylü, doktora, koca devletin koca doktoruna telefon etmeye karar verir ama kimse buna yanaşmaz. ne cüret di mi doktoru arayacak bi köylü. neyse durumun vehameti üzerine muhtar aramayı kabul eder. bütün köylü toplanır santrale, muhtar arar, "biz ne yapacaamızı bilemedik dohtor bey" felan der işte. karşıdan doktor bişiler söyler. muhtar döner arkasına: "makattan verin dedi dohtor" der.
yine tüm köye sorarlar, komşu köylere birilerini yollayıp sordururlar
felan, ama makat ne bilen yoktur yine. hasta ise gitti gidecek, ateşler
içinde kıvranıyo baya.
ihtiyar meclisi toplanır. son çare, doktorun bir kez daha aranmasına
karar verilir. yine kimse aramaz istemez doktoru. nihayetinde yine
biri kandırılır, telefonun başına geçer, ama bi yandan söylenmektedir:
"çok kızacak dohtor çok!" diye.
sonunda telefonu açar, durumu anlatır, doktor bişiler söyler yine.
telefondaki köylü, yüzü allak bullak, arkasını döner: "çok kızacak
demiştim; götüne sokun dedi"
sonrada hakime döner,şimdi hakim bey size soruyorum,göte göt denmezde ne denir,bu memlekette göte göt denir.
-bir köyde ateşli bir hasta vardır, kasabaya doktora getirir hastayı köylüler. koca devletin koca doktoruna. doktor hastaya fitil verir ve köye döndükleri gibi hastaya fitili anüsten vermelerini söyler köylülere.
köylüler tabi 'tamam dohtor bey' diyip köye giderler. köydeki herkese sorarlar, en bilgelere bile, ama kimse anüs ne demektir bilemez.
bu nedenle bir türlü ilacı da veremezler hastaya. hastanın durumu da gitgide kötüleşmektedir. bunun üzerine köylü, doktora, koca devletin koca doktoruna telefon etmeye karar verir ama kimse buna yanaşmaz. ne cüret di mi doktoru arayacak bi köylü. neyse durumun vehameti üzerine muhtar aramayı kabul eder. bütün köylü toplanır santrale, muhtar arar, "biz ne yapacaamızı bilemedik dohtor bey" felan der işte. karşıdan doktor bişiler söyler. muhtar döner arkasına: "makattan verin dedi dohtor" der.
yine tüm köye sorarlar, komşu köylere birilerini yollayıp sordururlar
felan, ama makat ne bilen yoktur yine. hasta ise gitti gidecek, ateşler
içinde kıvranıyo baya.
ihtiyar meclisi toplanır. son çare, doktorun bir kez daha aranmasına
karar verilir. yine kimse aramaz istemez doktoru. nihayetinde yine
biri kandırılır, telefonun başına geçer, ama bi yandan söylenmektedir:
"çok kızacak dohtor çok!" diye.
sonunda telefonu açar, durumu anlatır, doktor bişiler söyler yine.
telefondaki köylü, yüzü allak bullak, arkasını döner: "çok kızacak
demiştim; götüne sokun dedi"
sonrada hakime döner,şimdi hakim bey size soruyorum,göte göt denmezde ne denir,bu memlekette göte göt denir.
ikiz kardeşinin adı da canan dır.
Ankara Üniversitesi Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi'nde Latince-Yunanca okuduktan sonra Öğrenimine ingiltere'de Cambridge Üniversitesi'nde klasik filoloji okuyarak devam etmiş, Çeşitli elçiliklerde çevirmenlik yapmış, türkiye'ye döndükten sonra da bir süre turist rehberliği arkasından bağımsız çevirmenlik yapmış, nazım nesir çevirileriyle de tanınan usta şair. özellikle shakespeare'in sonnet 66.daki kendine has çevirisi hayran olunasıdır. güzel bir şiiri için (bkz: mare nostrum)
ustada bir basin toplantisinda sorulur
-can bey kadinlar icin ne dusunuyosunuz?
ustad'dan ses cikmaz.baska sorulara bakar.muhabir tekrar sorar
-can bey kadinlar icin ne dusunuyosunuz?
ustad yine duymamazliktan gelir.muhabir biraz sert olarak
-can bey kadinlar icin ne dusunuyosunuz?
-ben kadinlari dusunmem, sikerim, der
-can bey kadinlar icin ne dusunuyosunuz?
ustad'dan ses cikmaz.baska sorulara bakar.muhabir tekrar sorar
-can bey kadinlar icin ne dusunuyosunuz?
ustad yine duymamazliktan gelir.muhabir biraz sert olarak
-can bey kadinlar icin ne dusunuyosunuz?
-ben kadinlari dusunmem, sikerim, der
1926 yılında istanbul'da doğdu.Hasan-Ali Yücel'in oğlu. Ankara üniversitesi Dil ve Tarih -Coğrafya Fakültesi'nde Latince-Yunanca okudu, öğrenimine ingiltere'de Cambridge Üniversitesi'nde devam etti.12 Ağustos 1999 tarihinde öldü
ESERLERi
Nazım, nesir çevirileriyle de tanınan Can Yücel, şiir alanında ilk kitabı
Yazma (1950).
Sevgi Duvarı (1973),
-Bir Siyasinin Şiirleri (1974),
Ölüm ve Oğlum (1976),
Şiir Alayı (1981, ilk dört şiir kitabının toplu basımı),
Rengahenk (1982),
Gökyokuş (1984) kitaplarında topladı.
Bütün şiirleri (Gökyokuş dışında) 1985'te yayımlandı: Beşibiyerde.
Öteki şiir kitapları:
Canfeda (1986),
Çok Bi Çocuk (1988),
Kısa devre (1990),
Kuzgunun Yavrusu (1990),
Gece Vardiyası (1991),
Güle Güle- Seslerin Sessizliği (1993),
Gezintiler (1994),
Maaile (1995),
Seke Seke (1997).
Yazıları; Düzünden (1994), Ve Can'dan Yazılar (1995) adıyla yayınlandı.
ESERLERi
Nazım, nesir çevirileriyle de tanınan Can Yücel, şiir alanında ilk kitabı
Yazma (1950).
Sevgi Duvarı (1973),
-Bir Siyasinin Şiirleri (1974),
Ölüm ve Oğlum (1976),
Şiir Alayı (1981, ilk dört şiir kitabının toplu basımı),
Rengahenk (1982),
Gökyokuş (1984) kitaplarında topladı.
Bütün şiirleri (Gökyokuş dışında) 1985'te yayımlandı: Beşibiyerde.
Öteki şiir kitapları:
Canfeda (1986),
Çok Bi Çocuk (1988),
Kısa devre (1990),
Kuzgunun Yavrusu (1990),
Gece Vardiyası (1991),
Güle Güle- Seslerin Sessizliği (1993),
Gezintiler (1994),
Maaile (1995),
Seke Seke (1997).
Yazıları; Düzünden (1994), Ve Can'dan Yazılar (1995) adıyla yayınlandı.
"Bizim Deniz" adıyla Deniz Gezmiş'e adadığı şiiri;
en uzun koşuysa elbet
türkiye'de de devrim
o, onun en güzel yüz metresini koştu
en sekmez luverin namlusundan fırlayarak
en hızlısıydı hepimizin,
en önce göğüsledi ipi..
acıyorsam sana anam avradım olsun
ama aşk olsun sana çocuk, aşk olsun..
can yücel
en uzun koşuysa elbet
türkiye'de de devrim
o, onun en güzel yüz metresini koştu
en sekmez luverin namlusundan fırlayarak
en hızlısıydı hepimizin,
en önce göğüsledi ipi..
acıyorsam sana anam avradım olsun
ama aşk olsun sana çocuk, aşk olsun..
can yücel
forward yazar.
öyle parçaladım ki ömrümde
sevgiyle öfke arasında
sevgimi öfke vurdu
öfkemi sevgi kaçırdı
içim parçalandı arada
can yücel
sevgiyle öfke arasında
sevgimi öfke vurdu
öfkemi sevgi kaçırdı
içim parçalandı arada
can yücel
geniş geniş yaşadı hayatı,biraz değişik konuşurdu içkili gibi haliyle. oysa ayık olan biz miydik o mu ben hiç kavrayamadım,biz miydik her şeyi görmezden gelip bir kör gibi yaşayan,o muydu biz onu sarhoş sanarken hayatı tanıyan ve doya doya yaşayan.
orhan veli gibi "rakı şişesinde balık olsam" isteğiyle kalmamış, olmuş; kendisini ayık görmediğim, edebiyatımızın açıksözlü, çoğu zaman sivridilli, kimi zaman en duygulu şiirleri de yazabilen olağanüstü şairi. can baba, can şair... saçı sakalı birbirine girmiş haliyle adam yayınlarındaki bekçinin köprü altı şarapçılarından sanıp içeri almadığını söylerdi arkadaşlar, kendisini tanıtmasına rağmen.
"Sen miydin o, yalnızlığım mıydı yoksa
Kör karanlıkta açardık paslı gözlerimizi
Dilimizde akşamdan kalma bir küfür
Salonlar piyasalar sanat-sevicileri
Derdim günüm insan arasına çıkarmaktı seni
Yakanda bir amonyak çiçeği
Yalnızlığım benim sidikli kontesim
Ne kadar rezil olursak o kadar iyi"
"Sen miydin o, yalnızlığım mıydı yoksa
Kör karanlıkta açardık paslı gözlerimizi
Dilimizde akşamdan kalma bir küfür
Salonlar piyasalar sanat-sevicileri
Derdim günüm insan arasına çıkarmaktı seni
Yakanda bir amonyak çiçeği
Yalnızlığım benim sidikli kontesim
Ne kadar rezil olursak o kadar iyi"
Beş altı tane güzel şiiri bilinen;ancak her şiiri yaşama dair bir ipucu olan,genellikle muhafazakar kesimin sevmediği,rahat ve söylediklerinin arkasında duran şair.
(bkz: Dargın mıyız)
(bkz: ben hayatta en çok babamı sevdim)
(bkz: Dargın mıyız)
(bkz: ben hayatta en çok babamı sevdim)
Birileri tasavvufun en zor anlaşılan felsefe olduğunu savunur, oysa en zor anlaşılan felsefe can baba'nın felsefesidir, çünkü onun felsefesi yaşamaktır, her şeye inat, bir eve kapanıp ölümü beklemek değil.
türkiyenin ilk milli egitim bakanı hasan ali yücelin ogludur aynı zamanda.şiir denilince,aşkı satırlarla sevistirmek deyince,yanlızlık nasıl yasanır anlat deyince,önünde diz cökülesi şair.
Şiirlerinde küfrü ve argoyu bolca kullanan şairdir.Bir şiirinde de istediği gibi ölümünden sonra Datça'ya gömülmüştür.Yaşamı boyunca pek ilgimi çekmeyen şair,geçenlerde okuduğum bir Datça tanıtım kitapçığında torununun çocukça sorusu ile aklımda kalmıştır.Cenaze sırasında torunu -Dedemi buraya mı ektiniz diye sorar.Yazıları ya da kişiliği ile aklımda fazlaca yer etmeyen sanatçı elime tesadüfen geçen bu broşürde torununun minik cümlesi ile aklımdadır bu aralar.
(bkz: her şey sende gizli)
Gündemdeki Haberler
güncel Önemli Başlıklar