bugün

afyonun ölü siken soğuğunda verilen mola bitiminde otobüse binmek fakat bir huzursuzluk duygusunun eşliğinde camdan dışarı bakarken camdaki daha önce orda olmayan minimal bir çatlağı farketmek, akabinde kalkmak üzere olan otobüsü durdurarak inmek, aslında aynı firmanın aynı marka ve aynı model ve aynı boya otobüslerinden izmire gidene değil izmirden gelene bindiğini farketmek çok geç olmadan doğru otobüse binmek, daha sonrasında bindiğin otobüsün plakasını ezberleme alışkanlığı kazanmak.
uyursunuz, uyandığınızda önünüzdeki koltuk artık kucağınızdadır zar zor aradan sıyrılır ve şu sözleri söylersiniz;

+çok rahatsızsın böyle ya gel kucağıma yat çekinme..
-...
+ne bakıyorsun öyle kaldırsana koltuğu!!!
2 ay kadar asker kaçağı durumunda kaldığım dönemde o zamanlar ankaralı bir sevgilim vardı, son kez beraber tatil yapmak için bodruma giderken jandarmanın otobüsü çevirmesi sonucu, hayatımdan dakikada 1 sene yemesiyle karşılaştığım felaket. düşün ki herşey harika, yollar şahane, kulağında mp3 toz pembe hayallere yelken açmışsın gidiyorsun ve otobüse dur çekilip tek tek kimlikler kontrol ediliyor, hayatımda öyle bir içe doğru sıçtığımı hatırlamıyorum, nasıl olduysa o sıralar yoldaki polisten bile tırsan bana jandarma dokunmadı, sistemde bir arıza vardı heralde.
Yanına oturmuş şişman teyzenin sana acımasızca sorularına maruz kalmaktır.
(bkz: deplasman otobüsü)
istanbul'da esenler otogarında edirne otobüsü beklemekteyimdir. otobüs gelir, ulusoy turizm'in edirneli muavini bağırmaya başlar:

-reklamlardaki otobüs, en yakışıklı kaptan! bu kaptanla cehenneme bile gidilir! gel vatandaş gel! edirne! edirne! edirneeeeee!
adı üstünde iki şehir arası yaşanan unutulmaz anılardır. bazen insanı hüzünlendirir, bazen ise sevindirir.
Yakında bu konuda yazacağım kitapla hepinizi kahkahalara boğacağım sayın yazarlar.
(bkz: arka koltuktan hiyar ikram edilmesi)
güzeldir, özlenendir. galiba bu aralar buna ihtiyacım var.
geçen hafta bursa-ankara otobüsünde başıma gelen ilginç bir olay. yanımdaki teyze 60lı yaşlarda, biraz salaş giyimli, ezik bir tip. klasik sorularla başlıyoruz tabi. öğrenci miyim, nereye gidiyorum, aslen nereliyim falan. ha işte aslen nerelisin diye soruverdi teyze.rizeliyim dedim. ve o silik teyzenin cevabı: rizespor iyi gidiyor. geçen hafta berabere kaldı da bu hafta yendi.mustafa denizliden sonra çok iyi oldu...yolun geri kalanı futbol sohbetiyle geçti.teyze fanatik bir trabzonsporlu çıktı. hatta sadece süper ligi değil bankasyayı da takip ettiğini öğrendim. sözlük okuyorsa da hiç şaşırmam, burdan kendisine selam ederim.
metrobüs yolculuğu düşünülünce yolculukların en manalısı şehirlerarası yolculukmuş gibi geliyor bana. deniz otobüsünde verilen mola, yolluk kekler. ve en önemlisi bir yere gitmenin heyecanı. ne güzel şeyler bunlar. özlenilesi.
sevdiceğe gidiliyor ise giderken sevindirir, dönerken efkarlandırır.
hayatımda hiç midem bulanamzdı .fakat o gece binmeden önce arkadaşımla cips yemiştik ne bileyim amk böyle olucagını .

istanbul- adana arası tam 12 saat orta kapının agzında oturdum midem bulanıyo ama çıkaramıyorum falan ama yaşlandım cidden ben o gün. o gün bugundur uzun yola çıkmadım.
hayatımda ilk kez bir tatile kendi paramla giderken varan turizm şöförünün bunu bir şekilde hissesip yolculuk sırasında uyuyarak sabote etmeye çalışması... * allahtan yolcu bunu farkedip şoförü uyardı yoksa şarampoller şarampoller amk...
geçen sen çanakkaleden istanbul agiderken malkarada bir genç sanırsam 14 15 yaşında yani kısaca ergen yanıma oturdu oturmasıyla telefonun çalması bir tabii lan sen 3 saat ne konuştun aman allahım inanamadım yok aşkım sen kapat olaya girmiyorum bile ben sevgilimle konuşma suren 20 dk geçme ( şuan sevgilim yok ) öldüm sinirden bide öyle saçma sapan konular ki anlatmaya bile değer vermiyorum kapattıktan 5 dk sonra indik bu sefer inmemizle telefonu çalması bir oldu gene aynı muhabbetler seni özledim falan filistan işte yaw ayrılalı 3 saat oldu bi dur .... kimsenin başına gelmesin bu olay gerçekten çok zor .
doğu karadeniz yolculuklarıdır beni en çok etkileyen. bir yanım masmavi deniz diğer yanım ise yeşilin hr tununun armonisidir. çılgın karadeniz kah kükrer, kah uysalca kıyıları yalar .yeşilden alamazsınız gözlerinizi. en büyük ressam işte bu güzelliğin sahibidir. yemyeşil fındık bahçelerini çay bahçeleri takibeder. siz güzelliklere büyülenmişcesine bakarken yolculuğun nasıl geçtiğini farkedemezsiniz ve hatta otobüsten inerken üzülürsünüz.
yolda uyurum diye votkanın dibine vur daha sonra arkadaş ortamında içtikçe içmeye devam et alkolün bokunu çıkar. gece 12'de kalkacak otobüse zar zor yetiş. nilüferden bilet almama rağmen kamil koç'a bin allahtan muavin hemen uyansın kamilden inip nilüfere bin takriben 1 saat sonra otobüste kus.

bana en çokta koyan neydi biliyor musun? muavin ibnesi elinde oda spreyi ile geldi tüm şişeyi benim üstüme sıktı lan.
Ankara van arası normal şartlarda 10 saat sürerken karın yoğunluğundan 3 günde vana gidememek , Yolda sayısız kaza görüp , sayısız kaza geçirme tehlikesi atlatıp araba kullanmaktan korkmak.
muavin: kolanya?
ben: teşekkkrrler
annem: elini ağzına götürme!
ben: !!!?!!??!?!
istanbul Erzurum arası kolay değil otobüsle yirmi bir saat. Refahiye' de verilen molada ön camdan insanları izliyordum. Gece yarısı otobüsleri yıkayanlar, tuvalete koşuşturanlar, gözleme sırasına girenler, bir tane daha yakayım diyerek sigaralarını adeta yiyecekmiş gibi içenler ve benim bitmek bilmeyen bacak ağrılarım.
at yarışı sevdalısı bir amcanın gözyaşlarına ve yolculuk sırasında çocuğunun ölüm haberini alan bir annenin feryatlarına şahit olmaktır.
izmir den ankara ya dönerken 8 saatlik yolun son 2,5 saatinde mola vermeyen otobüste tuvaleti gelmesine rağmen gurur yaparak durdurmadan yolculuğu amansız acılar içinde bitirip, çıkar çıkmaz klozette ne kadar böcek varsa öldürmek.
gece yolculuğu , saat 01.00-02.00 arası , önümde oturan kadın yüksek sesle yanındakiyle konuşuyor. anlatıyor da anlatıyor...
ben ise bir bağırmışım ki
-sussun artık , izin verirseniz uyuyacağız da sabah işe gideceğiz.

kadının ödü kopmuştu. muavin ve şoför bana bir farklı davrandı. teşekkür edercesine *
yıl 2006. otobüs firması: süha turizm. güzergah: kayseri - denizli. koltuk no: 17 (cam kenarı). böyle bir entry girmeme sebep olan şey: eti cin. ne gerek vardı bu kadar bilgiye dediğinizi duyar gibiyim. kurgu için gerekli lütfen bekleme yapmadan devam edelim.

üniversiteyi yeni kazanmışım ve kayıt için tek başıma yola çıkacağım. ilk defa şehir dışına çıkıyorum. her neyse. uygun bir firma ve uygun bir saat için biletimi süha'dan temin ettim ve zamanı geldiğinde otobüsteki 17 numaralı koltukta yerimi aldım.
araç normal saatinde kalkmada biraz gecikti, tam muavine soracaktım ki otobüsün ön kapısından iki kişilik yer kaplayacağı yönünde ön yargı oluşturduğum bir abi bindi. elindeki biletine bakarak geldi ve başıma dikilip bana başıyla selam verdi. daha sonra muzip bir burhan altıntop gülüşüyle sempati kazanmaya çalışmaya çalıştı. sonra poposunun sol kanadı ile 18 numaralı koltuğu işgal ederken bana şuna benzer bir şeyler söyledi ve akabinde bir şey istedi: kardeş ben sürekli 17 numara cam kenarında yolculuk yaparım. yoksa ne uyuyabiliyor ne de rahat edebiliyorum. benim hem uğurlu sayım 17. bu koltuğun satın alındığını öğrendiğimde bu otobüse binmekten vazgeçecektim ama acil işim olduğu için bu seferlik ödün verdim bu kuralımdan. rica etsem yerimizi değiştirebilir miyiz?

ben de uzun bir yolculuk yapacağımdan; etraftan arkadaşlardan aldığım tavsiye ile uzun yolculuklarda cam kenarı tercih etmem gerektiğini düşünüyordum ve o nedenle 'maalesef ben de koridor tarafı koltukta rahat edemiyorum, kusura bakmayın değiştiremem' dedim. sayın abim karşı atağa geçti: ne var yani yer değiştirsek ölür müsün, deyip tıpkı tiki kızların trip esnasında kafalarını hızlıca karşıya çevirip (burun hafif dik hayal edin) 'hı' diyerek atar yaptı.
neyse orijinal bir abi herhalde deyip camdan dışarıya baktım. neredeyse aynı diyaloglarla bir daha rica etti ve aynı kibarlıkta reddettim ve aynı tiki kız tribiyle karşılaştım. nerden almıştım 17 numarayı. almaz olaydım. özellikle cam kenarı istemiştim ama özellikle 17 istememiştim.
neyse otobüs yaklaşık bir saattir hareket ediyor ve ikram servisi yapılmaya başlanıyor ve olaylar burada kopuyor...
muavin bizim koltukların hizasına gelip yiyecek olarak kek, çubuk vs. ne istediğimizi soruyor. ben kek alıyorum. yandaki abi tercih yelpazesine bir istek daha katıyor ve 'eti cin istiyorum' diyor. şöyle diyalog haline getirelim: muavin: m - değişik abi: da
da: eti cin istiyorum.
m: maalesef beyfendi ikramlarımız arasında yok.
da: nasıl olmaz!? ben sürekli süha ile yolculuk yaparken eti cin ikram edilirdi.
m: şu anda yok eti cinimiz kusura bakmayın. ama istediğinizden fazlasıyla alabilirsiniz (muavin: tırsma mode on).
da: istemiyorum başka bir şey (ses burada çatallaşır ve yükselir). ben eti cin istiyorum (bu arada millet sesten rahatsız olur ve bizim koltuğa doğru gözleriyle yönelir).
m: yapacak bir şeyim yok beyfendi.
da: ... (sessizlik içinde kollar çiçek ol pozisyonunda kavuşturulur ve yüz kızarık halde önüne döner. bu arada abinin üst dudağının bir cm öne çıkışı beni, potansiyel ağlamalı bir bebek yolculuğunun başlayacağı konusunda endişeye düşürür.)

sanırım bir saat falan daha geçiyor üzerinden ve değişik abi aksaray civarlarında inmek istediğini dile getiriyor. millet şaşkın ve gülüşmeler hakim tıs tıs. özellikle ben içimden jim carrey kahkahaları atıyor fakat korkudan dışıma yansıtamıyorum. çünkü abi bir sağ kroşe geçirse ben camı kırıp, sol şerit üzerinden uçup tarlalara karışırım. otobüs mecburi bir konaklama yaparak değişik abiyi indiriyor. benim mutluluk ikiye katlanıyor. yan koltuk boş. oh mis.
adam bir eti cin uğruna indi neyzen. bir eti cin uğruna. aslında bu (bkz: bir eti cin uğruna) ayrı bir başlık olarak bile açılabilirdi de neyse konuyu dağıtmayalım. zaten bitmiş entry, tamam tamam.

vicdani not: ama muavin abi ayıp etti en azından bir dinlenme tesisinden veya yol kenarı bir bakkaldan alabilirdi eti cini. hem biz de nasiplenmiş olurduk (smiley).