bugün

Psikoloji de bir savunma mekanizması olarak yansıtma, bireyin kendinde var olan ancak kabullenemediği şeyleri başka yerlere yüklemesidir. Kendimize yakıştıramadığımız şeyleri başkalarında görmek kolaydır. Örneğin, kaçamak yapma hevesiyle yanıp tutuşan birinin aşırı kıskanç davranması ve aldatıldığını düşünmesi veya insanlara karşı kin ve nefret içinde olan birinin "benden nefret ediyorlar" demesi veya ilişkilerinde kendi çıkarlarını gözeten birinin "kimseye güvenilmez insanlar çıkarcı" demesi gibi.

Yansıtmalarda ki temel dinamik, yaşantıların veya düşüncelerin sorumluluğunun kişi tarafından kabul edilmemesi durumudur. Buradaki algı, "ak kaşık" misali, "ben iyiyim onlar kötü" şeklindedir. Eşini döven birinin " bunu hak etti, beni çok kızdırdı" inancı, "ben kötü ve şiddete eğilimli biriyim" inancından daha kolay kabul edilebilir. Dolayısıyla dayak eyleminin sorumluluğu karşı tarafa yüklenmektedir. Oysa ki kızdığımız zaman şiddete başvurmama gibi bir seçeneğimizde vardır!

insan duygularını yadsıyıp diğerine yansıttığında olumsuz yönde enerji harcar. Örneğin, başkalarıyla yakın ilişkiler kuramayan birinin, "Beni sevmiyorlar aralarına almıyorlar" demesi tüm ilişkilerini bir savaş olarak algılamasına yol açacak ve sürekli gergin olmasına neden olacaktır.

ilişkilerin daha olumlu olması için harcanması gereken enerjiyi, diğerini suçlamak, ona hakaret etmek veya rencide etmek için harcayan birey, sonuçta yalnız kalacaktır. Ancak bunu "diğerleri beni istemiyor, reddediyor" yansıtmasına bürüyerek aslında kendisinin diğerlerini reddettiği gerçeğini görmezden gelecektir. Çünkü , "Ben insanları sevmiyorum" u kabul etmek "Kimse beni sevmiyor" u kabul etmekten daha zordur!

Özellikle paranoid kişilik bozukluğunun temelinde de bu tip duygu ve düşünce çarpıtmaları yatar. Birey kendi gereksinim, duygu ve tercihlerini kendi dışındaki bir yere yani çevresine transfer ederek bu duygu, düşünce ve tercihleriyle ilgili sorumluluğundan kaçınır. Ve sanki bunları, çevresinden ona yöneltiliyormuş gibi algılayarak onlara karşı mücadeleye girişir. Oysa burada savaştığı kişi aslında kendisidir. Bunun farkında olmadığı için de sürekli diğerlerini suçlayarak birey olma sorumluluğundan kaçar.

Yansıtmalardan bireyin kişilik özellikleriyle ilgili birçok saptama yapmak mümkündür. ilişkilerinize bakınız, kim sürekli diğerlerini şu veya bu şekilde suçluyorsa, suçladığı argümanlara kendisinin de sahip olacağı gerçeğini asla göz ardı etmemenizi öneririm. Şayet kendiniz bu tip suçlamalar içindeyseniz, nelerle diğerini suçluyorsanız "acaba bunlar bende de olabilir mi?" sorusunu da kendinize sormayı unutmayınız! *

Burasını da ben şeyettim:

sözlüğümüzde, komünizm, ateizm gibi düşünceleri benimsemek, metal, jazz gibi müzikleri dinlemek birçok bünye tarafından "kız tavlamak" amacına yönelik davranışlar olarak değerlendirilmiş bulunmakta. Yukarıdaki davranış biçimini bu düşünce kalıpları ile değerlendirecek olursak, bazılarımızın kendileriyle yüzleşmelerini sağlayabiliriz diye düşünmekteyim.
annesinden dayak yiyen çocuğun oyuncaklarını kırması doğru bir örnek değildir , bir örnek vermek gerekirse karşısındaki kişiden nefret eden biri yansıtma ( projeksiyon ) savunma mekanizmasını kullanarak nefret ettiği kişiye " sen beni sevmiyorsun , davranışlarından benden nefret ettiğini hissediyorum " der , kendisinde olan olumsuz düşünceleri karşısındaki kişiye yansıtarak içinde bulunduğu durumdan kurtulmaya çalışır.
gol yiyen kalecinin arkadaşlarına kızması bağırması.
paranoid bozukluklarda sık görülen, kişinin hissettiği bir duyguyu yada yaptığı eylemi sanki başkalarının ona karşı yaptığını zannetmesidir.
örnegin kıskanç birinin sürekli "herkes beni kıskanıyor" diye yakınması gibi.
sosyal psikolojide bireyin, başka insanların kendisine benzediğini varsayma eğilimini ifade eder. kişi, karşısındaki kişiyi gerçekte olduğundan daha fazla kendine benzer olarak algılar, diğerinin kişiliğini kendi kişiliğine benzetmek için çarpıtır. bu çarpıtma o kadar büyüktür ki, diğer kişiye ilişkin değerlendirme, daha çok algılayanın kişiliğini yansıtır.
aslında patolojik seviyeye varmadığında her an ve her ortamda karşımıza çıkacak bir savunma mekanizmasından ibarettir. başta suçu kabullenme ve kendini haklı olarak savunma kavramlarının çok farklı durumlar olduğunu kabul etmek gerekir doğru bir ayrım yapabilmemiz için bu konuda.
bilindiği gibi ego, tamamen sanal ve felsefi olarak nitelendirilebilecek üst yapıya ait erdem, dürüstlük, suç sorumluluğu gibi duygulardan bağımsız ve alabildiğine bencil bir yapıdır. nşa ego dışarıdan gelecek ve benliği tehdit eden her türlü etkene haklı haksız ayrımı yapmadan müdahale edecek ve bu etkenleri zararsızlaştırma ve uzaklaştırma çabasına girecektir. bir açıdan bakıldığında, gayet normal olarak gözükebilir bu. evet bireyin suç işlediğinin veya haksızlık yaptığının bilincinde olmasının uyandıracağı üzüntü ve vicdan azabı ruha hasar verecek kadar güçlü olabilir, birey bunu bilinciyle fark edecek kadar idrak sahibi olmayan bir zavallı olsa bile, bilinçaltı bu zarar görme ihtimalinin daima farkındadır ve kaçınmak için elinden geleni yapar.
işte bahsettiğimiz ayrımın ortaya çıktığı nokta burasıdır. her insan belli dönemlerde belli olaylar karşısında illa ki başvuracaktır bu yola, özellikle egonun en zarar görmemesi gereken dönem olan zayıflık, hastalık ve işlevsizlik süreçlerinde. tamamen sağlıklı denemese bile güçlü bir bilince ve ne kadar acı verici olsa da açık bir algıya sahip olan bir birey, yansıtma eyleminin ahlak, vicdan, erdem gibi üst yapıları nasıl çürütüp insanı insan yapan kişilik bütünlüğünü ve benlik saygısını parçaladığını, romantik sözcükler kullanırsak ruhu nasıl kararttığını ve insanı iflah olmaz bir zavallı haline getirdiğini er geç fark eder ve kendi ahlak kuralları çerçevesinde, yine egonun bu kabullenmeden gördüğü zararı aşırıya kaçırmadan sözü edilen üst yapılarla egoyu bir şekilde dengelemeye çalışır. ancak suçu kabullenme eylemi genellikle herkesin kaldıramayacağı derecede sağlam bir karakter ve irade isteyeceğinden büyük bir çoğunluk bu eylemi yerine getirmekten kaçınır.
bu ayrımı yapamayan ve geçmişindeki bastırılmışlıklar yüzünden neredeyse psikotik sayılabilecek davranışlara yönelen bireyler ise farkında olmadan ruhlarına ve insanlık onurlarına en büyük kötülüğü yaparlar.
misal olarak para ve statü iştahı, id'in emrettiği fiziksel ve sosyal ihtiyaçlar gibi nedenlerle kendisine ihtiyaç duyan, ihtiyaç duymasa bile sevgi, karşılıklı fedakarlık, verilmiş sözler gibi bağlarla bağlı olduğu birine sırtını dönen başka biri, asla suçunu kabullenmek istemeyecektir. bu davranış her şartta, her ortamda haklı bir tanımla "ihanet" olarak nitelendirilir ve hem toplum hem birey nazarında daha ağır bir suç bulmak imkansız gibidir.
suçu işleyen ve yansıtma davranışına girişen birey büyük ihtimalle bu suçun ağırlığının ve karşı taraf için yıkıcılığının en azından bilinç düzeyinde farkında değildir. ama bilinçaltı suçun itiraf edilmesi halinde benliğin yapısında büyük payı olan erdem ve ahlak'ın göreceği zararın, bu üst yapıların davranışlarla düşeceği çatışmanın gayet farkındadır ve bu çatışmanın sonucunun genelde kötü olduğunu çok iyi bilir.
bu noktadan sonra suç ne kadar ağırsa yansıtma davranışı da o kadar şiddetli ve saldırgan biçimde ortaya çıkar. ilk elden yapılan karşı tarafı ihanetle suçlamak olsa da, burada kalmaz. vicdan ve ihanet olduğu içten içe çok iyi bilinen davranış çatıştıkça, bu saldırganlık daha açık biçimde ortaya çıkar. kötü yanı gün geçtikçe doğruların ve karşı tarafa verilen nedensiz zararın vicdanı daha da çok zorlamasıdır. bunun için ihanetle suçlanan karşı tarafın suçlanmaya devam edilebilmesi için bir altyapı hazırlanır. hiç olmamış şeyler, karşı tarafın asla gerçekleştirmediği davranışlar sanki gerçekmiş gibi kabullenilir ve nefreti, ihaneti hak eden bir hayalet yaratılır. bu hayaletten sadece nefret edilmesi yetmez, egonun daha kısa sürede ve daha kalıcı bir biçimde doyurulması amacıyla gerçek bireyin hatalarının ortaya çıkarılması, kötü davranışlarının ve zayıf yanlarının cımbızlanarak bu hayaletin niteliklerine eklenip aşağılanması da oldukça yaygın görülen ve açıkça söylemek gerekirse bu insanlıktan çıkmış egoyu tatmin etmekte oldukça başarılı yöntemlerdir.
ihtimaller kişiden kişiye değişse de, yansıtmayı yapanların bir çoğu davranışlarıyla ahlaklarının dahil olduğu bu derin çatışmadan büyük hasar görecektir. söz konusu olan insanı insan yapan temel özelliklerin menfaat uğruna hiçe sayılması üzerine bir de bu ihaneti haklı çıkarılabilmek için karşı tarafın içinde bulunduğu duruma bakılmaksızın ona saldırılması olduğunda, en zavallımız bile bunun başta tanrı olmak üzere tüm inandıklarına ve vicdanına da ihanet etmek olduğunu bilir.

konunun dışına çıkarsak ve bireyin bütün bu yazılanları, yansıtmanın temelinde yatanları soğukkanlı bir tatmin duygusuyla, bilinçli şekilde ve ihanetinden zevk alarak yaptığını, bu zevkin ve tatmin duygusunun karşı tarafa acı çektirdikçe arttığını da varsayabiliriz ki biz böylelerine kalbi nasır tutmuş diyoruz.
yaşadığı semtte; "dedikoducu" olarak anılmaya başlan bir kadının, bu özelliğini yok sayarak, bir başkasına atfetmesi; onu "dedikoduculuk" ile suçlaması durumudur.
kişinin kendi duygu ve isteklerini başka bir kişininkilermiş gibi göstermesi, hatta belki de öyle olduğuna kendi bile inanması ya da inanmak istemesidir.
örnek: x'den nefret eden bir kişinin, x benden nefret ediyor demesi.
yalnızlık çeken kişinin çöpçatanlıkla kafayı bozması.

birey kendi gereksinim, duygu ve tercihlerini kendi dışındaki bir yere yani çevresine transfer ederek bu duygu, düşünce ve tercihleriyle ilgili sorumluluğundan kaçınır. çünkü bu duygu, düşünce ve tercihlerini kendisine bile itiraf edememektedir. çevresindekileri suçlar ve adeta onlarla mücadeleye girişir. oysa burada savaştığı kişi aslında kendisidir. bunun farkında olmadığı için de sürekli diğerlerini suçlayarak birey olma sorumluluğundan kaçar.
tamamen haksız olduğu bir konuda, yaptıkları ortaya çıktıktan sonra en güçsüz kişinin üzerine çullanmasıdır suçlunun. şöyle ki, kendisi yalanlarıyla insanları kandırır, aldatmış, oyuna getirir. etrafındakileri saf görür ben burdan yardırırım aga herkesi de uyuturum havaları yapar ama o kandırılanlardan biri de bütün planı bozup kirli çamaşırlarını ortaya çıkarınca, deliye döner ve ortaya çıkaranı yalancılıkla suçlar kendinde asla hata bulmaz, pişman olmaz hatta daha ileri gidip tehditler savuranları da vardır. (bkz: hem suçlu hem güçlü) tanımı burada devreye girer.
(bkz: projection)bireyin kendisinde gördüğü olumsuzlukları ve başarısızlıkları başkalarında da var göstermeye çalışmasıdır.yansıtmanın diğer bir çeşidi de yapamadığı işlerde başkalarına suç yüklemedir.
özetle, "suçu başkasının üzerine yükleme" anlamına gelen ego savunma mekanizması.

mesela, maçta yenilen futbolcuların suçu hakeme atması gibi.

hatırlamanın kolaylaşması açısından akla bu savunma mekanizmasını fazlasıyla kullanan galatasaray getirilebilir.
"yansıtan galatasaray" şeklinde ezberlerseniz diğer savunma mekanizmalarıyla karıştırmanız imkansız bir hal alacaktır.
herkese mal, ezik, embesil diyen kimsenin icinde bulundugu ruh halidir.
savunmaktadir, ustune gitmeyin yavrunun.
(#27100417).
Çok büyük bir problem olmakla beraber karşıdaki insanı aşırı yıpratır.bir örnekle açıklamak gerekirse;

Durmadan her konuda bilmişlik taslayan ve kibirli olan birinin, karşısındakine uyum sağlayamadığı ilk andan itibaren onun, çok bilmiş ve kibirli olduğundan yakınması.
Bilinçdışı bir mekanizma olan yansıtma, istenmeyen niteliklerimizi kabul etmekten, bunları abartılmış biçimde başkalarına göndererek korunmamızı sağlar.

iki farklı yansıtma durumu söz konusudur;

- Bastırılan duygu ve düşüncelerin bir başkasına mal edilmesi.

( Herkes benden nefret ediyor)

- Yetersizliklerimizin sorumluluğunun bir başkasına yüklenmesi.

( Hoca, notu az verdi.)

Yansıtma, aslında bir akla uydurma biçimidir. Ancak toplumumuzda çok sık kullanıldığından ayrıca ele alınmaktadır.

Örnek 1: Okul ortamı içinde öğretmenlerine karşı kızgınlık ve nefret duyan bir öğrenci, böyle bir nefret duygusuna sahip olmanın hoş bir şey olmadığı düşüncesi ile egosu ile süperegosu arasında doğan çatışmayla bu nefret duygusunu öğretmenlerine yansıtarak “Öğretmenlerim beni sevmiyorlar, benden nefret ediyorlar.” düşüncesi ile kendini rahatlatabilir.

Örnek 2: Başkalarına karşı nazik bir insan olmadığımızı, onları sık sık eleştirdiğimizi düşünelim. Bu davranışımız kabul etmek pek hoşumuza gitmeyecektir. Ama eğer etrafımızdaki kişilerin kaba ve zalim olduklarına kendimizi ikna edersek, onlara sert davranmamız bizim kötü niteliklerimizden kaynaklanmıyordur, onlara hak ettiklerini veriyoruz.

Örnek 3: Özellikle paranoid bozukluklarda görülen kişinin çevresindekilere yönelik hissettiği öfkeyi “Herkes bana karşı, bana düşmanlık besliyorlar, ben çok fazla insanım, ben hiperstarım o yüzden beni kıskanıyorlar.” şeklinde başkalarına yansıtması.
insanların en çok kullandığını düşündüğüm savunma mekanizması.zira kendi suçunu başkasın aktarma veya kişisel bir özelliği başkalarına yansıtarak rencide etme gibi davranışları kullanan çok fazla tanıdığım var.
+ beni seviyor musun?
Aslında ben onu seviyorum muyum acaba diye düşünüyordur. Yansıtma budur işte.
içe atım ile birlikte en sık kullandığımız ve en erken yaşlarda edindiğimiz savunma mekanizmalarımızdandır.

öteki'leştirdiklerimiz kadar yansıtır, idealize ettiklerimiz kadar içe atarız.
"... Psikolojide yansıtma: Aslen kendimize karşı hissettiğimiz huzursuzluk duygusunu, sıkça yaptığımız gibi, başkalarına boşalttığımızda, esasında yargımızı sislere sarıp aldatmaya çabalıyoruzdur. Huzursuzluğumuzu a posteriori olarak başkalarının kusur ve yetersizlikleriyle harekete geçirmek isteriz ki kendimizi görmeyelim..."

(Kendiyle Bir Başına insan - Friedrich Nietzsche, s.39)
tam olarak şudur; (bkz: cuckold kemalist)

ak troller sağolsun. bu olayı örneklem ile halka açıklıyorlar.