bugün
- gecenin şarkısı8
- en son ne yediniz19
- şaka maka 2025 yılında hala komünist olması9
- altay cem meriç11
- lgbt denilen sapkınlık vahim boyutlara ulaştı11
- taşak traşı olmak20
- shawarma8
- keyfi verilebilen çaylaklık süresi sorunsalı9
- her şeye amk diyen tip14
- 23 mayıs 2025 fenerbahçe beko panathinaikos maçı14
- yaz geliyor heyoo8
- kitap okumak11
- 3 polis şehit eden teröristin serbest kalması8
- anın görüntüsü11
- sözlüğün aptalları sıralı tam liste12
- rus kızlarına ilgisi olmayan türk erkeği19
- yapılacak tek şey siyonistleri tek tek öldürmek9
- kadınınız mini etek giyebilir mi8
- makarnayı bir üst noktaya taşıyan küçük detaylar11
- asgari ücret 52bine çıksa kiralar da 15 bine çıkar16
- her entrynin sonuna evet yazan yazar11
- israil'e en çok mal satan beş ülke9
- günün yorgunluğunu alan şeyler10
- aydinoglu bombala'nın sözlüğe vedası28
- sevismek10
- evlenmemek için nedenler11
- filistinlilerin dedeleri topraklarını sattı8
- göte epilasyon yaptırmak16
- yunan halkına düşman değilim10
- töre dizileri12
- ülke ekonomisinin rezilliği15
- kaldırımdaki taşa tecavüz eden adam21
- evlenilecek adam modeli8
- ne işim var şan benim burada denilen yerler15
- waffle yapabilen erkek15
- batman vs superman14
- bir yazarın zekasından şüphe duymak9
- askim orasi degil diyen kadin8
- alkol dostunuzdur9
- sözlükte bilgisiz yazarların çok olması13
- kaç yaşındasın18
- sevgilisi olmayan sözlük kızları tam liste15
- allah ın ahirette baldırını göstermesi8
- bu kötü gidişe son vermek için akp14
- uludağ sözlük kızlı erkekli yaz kampı15
- kedi besleyen insan evi13


entry'ler (1303)
Müşteri hizmetlerine mesaj atarsanız aynı gün içinde geri arıyorlar. iletişim sıkıntısı yaşanmıyor.
kemer göynük'ün yeni mahalle semtinde bir çok dört ve beş yıldızlı otel var, ve hepsinin de kendine ait plajı var. ayrıca bu otellerde genelde her şey dahil. denizi çok temiz ve bir de otellerin plajında parasailing yapılabiliyor. yeni mahalle semtinden kemer merkeze 5-10 dakikada yürüyerek gidiliyor. bu bakımdan çok iyi. ayrıca yeni mahalle'den antalya merkeze sık sık dolmuşlar geçiyor. yani otelin önünden direk dolmuşa binip antalya merkeze de gidebilirsiniz. bu semtte en ilgimi çeken şey kremlin sarayına benzeyen devasa büyüklükteki otel oldu. hiç abartmıyorum otel bence topkapı sarayından çok daha büyük, deniz kenarında. ayrıca görüntüsü de rus saraylarına tıpatıp benziyor.
kemer merkezi gibi göynük de küçük bir şehir merkezi gibi. oldukça gelişmiş. merkezde beyaz, büyük bir saat kulesi var. ayrıca bir de deniz kızı heykeli var. burası genelde derici dolu. deri montlar ve çantalar.. büyük ihtimalle ruslar soğuk ülkelerine dönmeden önce deri alıp gidiyor. bir de adım başı parfüm dükkanı var. duty free'de satılan tüm ünlü markaları burada çok daha ucuza bulabilirsiniz. ben bir dükkanda bu parfümlerden denedim. birinci dükkandaki parfüm çok adi çıktı. parfümü sıktım ama hiç kokusunu alamadım. ama ikinci dükkandaki gerçekten orjinal parfüm gibi kokuyordu. ama yine de cesaret edip alamadım. yine de siz bilirsiniz. ünlü çanta markalarının çakma çantalarını da burada bulabilirsiniz.
kemer merkezi gibi göynük de küçük bir şehir merkezi gibi. oldukça gelişmiş. merkezde beyaz, büyük bir saat kulesi var. ayrıca bir de deniz kızı heykeli var. burası genelde derici dolu. deri montlar ve çantalar.. büyük ihtimalle ruslar soğuk ülkelerine dönmeden önce deri alıp gidiyor. bir de adım başı parfüm dükkanı var. duty free'de satılan tüm ünlü markaları burada çok daha ucuza bulabilirsiniz. ben bir dükkanda bu parfümlerden denedim. birinci dükkandaki parfüm çok adi çıktı. parfümü sıktım ama hiç kokusunu alamadım. ama ikinci dükkandaki gerçekten orjinal parfüm gibi kokuyordu. ama yine de cesaret edip alamadım. yine de siz bilirsiniz. ünlü çanta markalarının çakma çantalarını da burada bulabilirsiniz.
Yaren Leylek dostunu yine buldu:)
Binlerce kilometre uzaklıklardan göç edip sadece Adem Yılmaz’ın kayığına konan ve onun elinden balıkla beslenip, onunla birlikte göle açılan Yaren Leylek bu yıl da geleneği bozmadı.
Bundan yaklaşık 7 yıl önce Uluabat Gölü kıyısındaki Karacabey'e bağlı Eskikaraağaç ya da yeni adıyla Leylek Köyü'nden Adem Yılmaz'ın kayığına konan Yaren Leylek, aradan geçen yıllara rağmen Yılmaz'ı unutmuyor ve her yıl o köyde sadece Adem amcanın kayığına konarak yaşlı adamın verdiği balıklarla besleniyor. Yılın yaklaşık 6 ayında birbirinden ayrı kalan ikili, bahar mevsiminde yine buluşuyor ve birlikte balığa çıkıyorlar.
Birçok uluslararası haber kaynağında yer bulan hikaye, Yunanistan'da bir festivalde gölge oyununda canlandırılmış, Avusturya ve Almanya'da ders kitaplarına konu olmuş.
Adem Amca ve Yaren Leylek'in hikayesini ortaya çıkaran ve 4 yıldır yakından takip ederek fotoğraflayan Alper Tüydeş, bu kez hikayeyi Belgeselci Burak Doğansoysal ile birlikte beyaz perdeye taşımak için çalışmalara başlamış bile...
görsel
Binlerce kilometre uzaklıklardan göç edip sadece Adem Yılmaz’ın kayığına konan ve onun elinden balıkla beslenip, onunla birlikte göle açılan Yaren Leylek bu yıl da geleneği bozmadı.
Bundan yaklaşık 7 yıl önce Uluabat Gölü kıyısındaki Karacabey'e bağlı Eskikaraağaç ya da yeni adıyla Leylek Köyü'nden Adem Yılmaz'ın kayığına konan Yaren Leylek, aradan geçen yıllara rağmen Yılmaz'ı unutmuyor ve her yıl o köyde sadece Adem amcanın kayığına konarak yaşlı adamın verdiği balıklarla besleniyor. Yılın yaklaşık 6 ayında birbirinden ayrı kalan ikili, bahar mevsiminde yine buluşuyor ve birlikte balığa çıkıyorlar.
Birçok uluslararası haber kaynağında yer bulan hikaye, Yunanistan'da bir festivalde gölge oyununda canlandırılmış, Avusturya ve Almanya'da ders kitaplarına konu olmuş.
Adem Amca ve Yaren Leylek'in hikayesini ortaya çıkaran ve 4 yıldır yakından takip ederek fotoğraflayan Alper Tüydeş, bu kez hikayeyi Belgeselci Burak Doğansoysal ile birlikte beyaz perdeye taşımak için çalışmalara başlamış bile...
görsel
Einstein’ın bu konudaki görüşü:
Üniversite profesörü, öğrencilerine su soruyu sorar;
– “Var olan her şeyi Tanrı mı yarattı?..”
Bir öğrenci ayağa kalkar ve cevaplar.
– “Evet, her şeyi Tanrı yarattı!..”
Profesör sorusunu yineler ve öğrenci yine “Evet efendim” diye cevaplar… Profesör devam eder.
– “Eğer her şeyi yaratan Tanrı ise kötülüğü yaratan da Tanrı’dır… Çalışmalarımızda uyguladığımız kesinleştirme prensibine göre de kötülüğü yaratan olduğuna göre, Tanrı kötüdür…”
Çocuk, profesörün bu mantık yürütmesi karşısında şaşırır ve yerine oturur… Profesör, Tanrı’nın insanların içinde yarattığı bir efsane olduğunu aklı sıra kanıtlamış olmaktan mutludur…
Bunun üzerine başka bir öğrenci ayağa kalkar ve profesöre şu soruyu sorar:
– “Soğuk var mıdır sayın Profesör?..”
Profesör şaşırır:
– “Nasıl bir soru bu böyle?.. Tabii ki var” diye cevaplar…
“Sen hiç soğukta üşümedin mi?..”
Bunun üzerine çocuk şöyle söyler:
“Hayır profesör, aslında soğuk yoktur… Fizik yasalarına göre gerçek hayatta biz ‘sıcaklığın yokluğu’na ‘soğuk’ adını veririz… Aslında soğuk diye bir şey yoktur… O sadece sıcaklığın yokluğunda duyumsadıklarımızı tarif etmek için ürettiğimiz bir kelimedir” der ve devam eder.
– “Karanlık var mıdır profesör?..”
Profesör cevap verir:
– “Tabii ki vardır… Sen hiç karanlıkta kalmadın mı?..”
Çocuk bir kez daha atılır:
– “Korkarım gene yanılıyorsunuz Sayın Profesör… Çünkü esasında karanlık diye bir şey de yoktur… Gerçek yaşamda karanlık; ‘ışığın yokluğu’na verilen addır… Biz ışık üzerinde çalışabiliriz ama karanlığı çalışamayız… Gerçekte, biz Newton’un prizmasını kullanarak beyaz ışığı kırar ve renklerin çeşitli dalga uzunlukları üzerinde çalışabiliriz…. Fakat karanlığı ölçemeyiz… Bir basit ışık karanlık bir mekânı aydınlatarak karanlığı kırmış olur yani karanlığı geçersiz kılar… Çünkü gerçekte karanlık yoktur, ışıksızlık vardır… Mesela siz uzayın ne kadar karanlık olduğundan nasıl emin olursunuz?.. Işığın miktarını ölçerek!.. Bu doğrudur değil mi?.. Öyleyse karanlık denilen şey, insanlar tarafından ışığın olmadığını anlatmak amacıyla kullanılan kelimedir…”
Profesör afallamıştır ve çocuk son darbeyi vurur:
– “O zaman size son bir soru daha sormak isterim Sayın Profesör… Şeytan var mıdır?..”
Profesör bu kez pek emin olamamakla birlikte yine de cevaplar..
– “Vardır… Açıkladığım gibi, biz onu her gün, her yerde görürüz… O, dünyadaki işlenmiş tüm suçlarda, şiddette yer alır… Bunların tümü şeytanın kendisinden başka bir şey değildir…”
Çocuk “hayır anlamında” başını sallar profesöre…
– “Şeytan yoktur efendim… Yani kendi başına yoktur… Şeytan basit olarak Tanrı’nın yokluğudur… O aynen karanlık ve soğukta olduğu gibi insanın Tanrı’nın yokluğunu tarif etmek için yarattığı bir kelimedir… Kötülük ve Şeytan, insanın Tanrı’yı ve sevgisini yüreğinde hissetmediği zaman yaptıklarına verilen addır… O, aynen sıcaklığın olmadığı yere adını verdiğimiz ‘soğuk’, ya da ışığın olmadığı yere adını verdiğimiz ‘karanlık’ gibidir… Şeytan ve kötülük, Tanrı’nın içimizde olmadığı anda yaptıklarımıza verdiğimiz addır…”
Profesör kürsüde afallamıştır…
Fizik yasalarından hareket ederek bu soruları soran ve cevapları vererek profesörü allak bullak eden genç öğrencinin adı Albert Einstein’dır
Üniversite profesörü, öğrencilerine su soruyu sorar;
– “Var olan her şeyi Tanrı mı yarattı?..”
Bir öğrenci ayağa kalkar ve cevaplar.
– “Evet, her şeyi Tanrı yarattı!..”
Profesör sorusunu yineler ve öğrenci yine “Evet efendim” diye cevaplar… Profesör devam eder.
– “Eğer her şeyi yaratan Tanrı ise kötülüğü yaratan da Tanrı’dır… Çalışmalarımızda uyguladığımız kesinleştirme prensibine göre de kötülüğü yaratan olduğuna göre, Tanrı kötüdür…”
Çocuk, profesörün bu mantık yürütmesi karşısında şaşırır ve yerine oturur… Profesör, Tanrı’nın insanların içinde yarattığı bir efsane olduğunu aklı sıra kanıtlamış olmaktan mutludur…
Bunun üzerine başka bir öğrenci ayağa kalkar ve profesöre şu soruyu sorar:
– “Soğuk var mıdır sayın Profesör?..”
Profesör şaşırır:
– “Nasıl bir soru bu böyle?.. Tabii ki var” diye cevaplar…
“Sen hiç soğukta üşümedin mi?..”
Bunun üzerine çocuk şöyle söyler:
“Hayır profesör, aslında soğuk yoktur… Fizik yasalarına göre gerçek hayatta biz ‘sıcaklığın yokluğu’na ‘soğuk’ adını veririz… Aslında soğuk diye bir şey yoktur… O sadece sıcaklığın yokluğunda duyumsadıklarımızı tarif etmek için ürettiğimiz bir kelimedir” der ve devam eder.
– “Karanlık var mıdır profesör?..”
Profesör cevap verir:
– “Tabii ki vardır… Sen hiç karanlıkta kalmadın mı?..”
Çocuk bir kez daha atılır:
– “Korkarım gene yanılıyorsunuz Sayın Profesör… Çünkü esasında karanlık diye bir şey de yoktur… Gerçek yaşamda karanlık; ‘ışığın yokluğu’na verilen addır… Biz ışık üzerinde çalışabiliriz ama karanlığı çalışamayız… Gerçekte, biz Newton’un prizmasını kullanarak beyaz ışığı kırar ve renklerin çeşitli dalga uzunlukları üzerinde çalışabiliriz…. Fakat karanlığı ölçemeyiz… Bir basit ışık karanlık bir mekânı aydınlatarak karanlığı kırmış olur yani karanlığı geçersiz kılar… Çünkü gerçekte karanlık yoktur, ışıksızlık vardır… Mesela siz uzayın ne kadar karanlık olduğundan nasıl emin olursunuz?.. Işığın miktarını ölçerek!.. Bu doğrudur değil mi?.. Öyleyse karanlık denilen şey, insanlar tarafından ışığın olmadığını anlatmak amacıyla kullanılan kelimedir…”
Profesör afallamıştır ve çocuk son darbeyi vurur:
– “O zaman size son bir soru daha sormak isterim Sayın Profesör… Şeytan var mıdır?..”
Profesör bu kez pek emin olamamakla birlikte yine de cevaplar..
– “Vardır… Açıkladığım gibi, biz onu her gün, her yerde görürüz… O, dünyadaki işlenmiş tüm suçlarda, şiddette yer alır… Bunların tümü şeytanın kendisinden başka bir şey değildir…”
Çocuk “hayır anlamında” başını sallar profesöre…
– “Şeytan yoktur efendim… Yani kendi başına yoktur… Şeytan basit olarak Tanrı’nın yokluğudur… O aynen karanlık ve soğukta olduğu gibi insanın Tanrı’nın yokluğunu tarif etmek için yarattığı bir kelimedir… Kötülük ve Şeytan, insanın Tanrı’yı ve sevgisini yüreğinde hissetmediği zaman yaptıklarına verilen addır… O, aynen sıcaklığın olmadığı yere adını verdiğimiz ‘soğuk’, ya da ışığın olmadığı yere adını verdiğimiz ‘karanlık’ gibidir… Şeytan ve kötülük, Tanrı’nın içimizde olmadığı anda yaptıklarımıza verdiğimiz addır…”
Profesör kürsüde afallamıştır…
Fizik yasalarından hareket ederek bu soruları soran ve cevapları vererek profesörü allak bullak eden genç öğrencinin adı Albert Einstein’dır
insanlar için de çoğu zaman geçerli önerme. insanlarda neyi gözdesi yaparsa, o gözde onları dibe çekiyor. yani neye ya da kime önem versek neyi ilahlaştırsak (aşk, din, para, şöhret) sonumuz ondan geliyor. bunun sebebi minyatür birer tanrı (özgür irademiz ve yaratıcılığımız sebebiyle) olmamız olabilir mi? allah’la aynı kaderi paylaşıyoruz galiba??
“Yukarıda nasılsa aşağıda da öyledir.”(hermetizm)
“Yukarıda nasılsa aşağıda da öyledir.”(hermetizm)
Ben 5-6 yıl önce sapasağlamken grip aşısı oldum ve sonrasında çok fena grip oldum. O gün bugündür grip aşısı olmuyorum:)
üç türü vardır. bunlardan aferin forte ve aferin sinüs daha tehlikesiz olduğundan reçetesiz satılırken, kırmızı-gri kapsül aferin kodein içerdiği ve halisünasyona sebep olduğundan reçeteyle satılır. ayrıca halüsinasyona sebep olan, fotosunu eklediğim, kapsül aferin’in beyin kanamasına yol açtığı söyleniyor. benim bir akrabam da bu haptan kullanıyordu ve beyin kanamasından öldü. bu hap hakkında ciddi şüphelerim var. mecbur kalmadıkça kapsül aferini kullanmayın. diğer taraftan aferin forte ve aferin sinüs’ü ben de kullanıyorum.
görsel
görsel