avusturyalı sırad1şı bir yazardir. biraz anlas1lmas1 zor ama fazlaca nihilist. bundan dolayı hakkındaki yorumlar da fazla. bana kalırsa 20.yy'ın sayılı yazarlarından.
kitaplık dergisinin 47. sayısı[yanlış hatırlamıyorsam] thomas bernhard'a yöneliktir.
bazen beynimi allak bullak eden bir yazardır; karakterleri o kadar tuhaf ve farklı düşünür ki akılda bişey kalmaz. daha doğrsusu sistematik bişeyler ortaya koymaz; özellikle don'un ressam strauch'u!
avusturya tarafından afaroz edilen 20.yy'ın en sağlam yazarlarından biridir. nedeni herhalde şu sözler olsa gerek: frost/don isimli romandaki ressam strauch'un ağzından:

''
.''bizim devletimize gelince,(''artık devlet değil'') bir yana''büyük bir hayvanat bahçesinde cıyaklayan rhesus maymunu'' gibi gülünç bir şeymiş, bu bahçede leoparların ve kaplanların ve aslanların yalnızca iyi bakımlı güzel örnekleri ilgi uyandırıyormuş doğallıkla:tıslayanlar. yalnızca tıslamak değerliymiş, cıyaklamak gülünçmüş! ''yalnızca büyük tıslamalar cıyaklamak tıslamayla susturulur! büyük tıslamalar gülünç cıyaklamaları susturur !'' devlet reisimiz bir tüketim derneği başkanıymış, başkanımız ''tıkanma piyasası pezevengi''. halk cüppeliler arasında sadece ceset soyguncularıyla, ceset soyguncularının temsilcileri arasında bir seçim yapabilirmiş.. demokrasi, ''bizim demokrasimiz'', büyük bir dolandırıcılıkmış. ülkemiz avrupa'nın midesine oturmuş, hazmedilemiyormuş. avrupa'nun şuursuzca yuttuğu bir sakat ayak gibi''....

''
(bkz: der stimmenimitatör)*
(bkz: Der Untergeher)*
(bkz: Alte Meister)*
(bkz: Heldenplatz)*
(bkz: Wittgenstcins Nefe)*
(bkz: frost)*
(bkz: auslöschung)*
(bkz: der theatermacher)*
(bkz: holzfallen-eine erregung)*
(bkz: die ursache eine andeutung)*
(bkz: die kaelte eine isolation)*
bir adı ''eleştiri''dir bu adamın. diğer adı da''nihilist''.
20. yy alman edebiyatının güçlü yazarlarından birisidir, thomas bernhard. aynı zamanda sıradışıdır. daha doğrusu bunun dozu da pek fazladır, çünkü eserlerinde max scheler'in hedefi belirsiz kin olarak addettiği ''resentment'' kavramı hemen hemen her eserinde yer alır.

avusturyalıların her eserinde ağzına sıçar onların hepsinin bu ülke tımarhanesinden çıktıklarını söyler, tualetlerine varana kadar eleştirir. hata eski ustalar isimli eseri de bir nevi ''eski ustalar'' olarak addedilen bir takım filozofları kendi tabiriyle ''sağılamaz derecede yüklü bir felsefe ineği olan sapına kadar alman'' heidegger'i hatta yerden yere vurur. aslında bernhard içimizde belki de hiç bir zaman söyleyeceğimiz belki de bize zarar veren keskin sirkeyi sürekli dışına akıtır.

ve bunu hemen hemen her roman, anlatı ve oyununda tekrarlar. bunu özellikle frost/don isimli ilk romanında derinden derine hissettim, belki de ilk okuduğum romanı olması dolayısıyla. dikkatimi çeken kitaplarındna birisi de der stimmenimitator/ses taklitçisi isimli eseridir. bu eserde özellikle nokta vuruşlarını çok yapar. bir anda neye uğradığınızı şaşırırsınız.

bunu yanında sansürden de pek etkilenmiş bir yazardır bernhard. belki de avusturya'nın üvey evladıdır. annesini ya da babasını tekmelelemiştir belki zamanında belki onlar onu tekmelemiştir kim bilir?

bunlarla birlikte thomas bernhard'ın eserlerinde otobiyografik unsurlar önemli yer tutar. bilindiği gibi kendisi mozarteum'da eğitim görmüştür ve aynı zamanda ''bitik adam'' da yer alan kahramanımız da bu okulda eğitim görmüş. hemen hemen tüm karakterleri ailesinden kopuk, izole eidlmiş esaslı iki üç dost dışında pek yakın çevresi olmayan ve bilinç akımının sürekli gerçekleştiren karakterlerdir. ve sürekli sorgular bu karakterler ama sorgularken de aynı zamanda kendilerini yok ederler ''yoketme bir parçalanma'' isimli eserde gerçekleştiği gibi.. karakteri sürekli varolabilmesi için kendini yok etmesi ve parçalaması gerektiğine inanmıştır.

bununla birlikte bu yok etme parçalanma ve bir daha ki yok ediş için tekrar kendini toparlama sürecinde bernhard hemen hemen bir çok şeyi sorgular. nasyonal sosyalizm, yaşadığı çevre, roma, reel sosyalizm, sanat, eski filozoflar, ot, bok, bok ve ot. açıkçası bazen insanın beyninin duracak duruma getirir bernhard.

ama bernhard'ın çok önemli bir özelliği vardır; ve bu özeliği hep dikkat çekmiştir. ''tekrarlar!'' ve bu tekrarlarda bernhard'ın eserlerinin banşından sonuna kadar hiç bitmeyen bir dil enejisi gizlidir bu yönden okuyucuyu hep dinç tutar. ve beynin sorgulama yönünde zorlar.

aslında bernhard eserlerinde hep iğrendiği şeyleri yaşar ve aynı zamanda bu iğrendiği şeylerden güç alır. valery'nin dediği gibi''nefret edip tiksindiğimiz bayağılıklarımızdan alsında yakından ilgileniriz'' dememiş miydi? ve hep bu iğrendiği şeyleri yapar, aslında sevdiği birşey de yoktur. belki nefret ederek yok ederek varoluyordur.
sanat yaşamını edebiyat çevrelerinin ve gruplarının dışında sürdürmüştür. şiirlerinde, romanlarında ve ve oyunlarında insana duyduğu güvensizliği, ölüm ve intihar saplantısını dile getirmiştir.
http://www.radikal.com.tr...p?ek=ktp&haberno=6665
avrupa romaninin en onemli isimlerinden biri.
avusturyali yazar bernhard, diger avusturyali yazarlar, robert musil ve hermann broch gibi modernist yazarlarin izinden gitmis ve siradisi yapitlar birakmayi basarabilmistir. biraz musil'e yakin duran uslubuyla bernhard, romana yeni boyutlar katmis bir yazardir. dilimize hemen hemen tum eserleri cevrilmesine karsin turkiye'de yeterince taninan ve sevilen bir yazar degildir. * * *
romanları çoğunlukla deneme tadındadır. ortak paydası kitlelerin ahmaklığına, duyarsızlığına, sahtekarlığına, yaşamın anlamsızlığına yönelik bir şikayetler ve ilenmeler toplamı olmasıdır. tek avuntusu şiir, felsefe ve edebiyat olmasına rağmen, en büyük yaratıcılar ve düşünürler de dahil olmak üzere onun üretken ve kendini çoğaltan öfkesinden, başta kendisi olmak üzere hemen hiç kimse kurtulamamıştır. tek bir romanı okunacaksa, bu, "yok etme, bir parçalama" olmalıdır. üslup bakımından faulkner, woolf ve mishima gibi devlerle kıyaslanabilecek yetkinliktedir. dünya yazının en rahatsız kalemi olduğu savunulabilir. romanlarının çoğu sezer duru'nun kusursuz çevirileri ile yky'den çıkmıştır.
Varoluşum ömür boyu hep huzur bozdu. Daima rahatsız ettim, tedirgin ettim. Yazdığım her şey, yaptığım her şey rahatsız edici ve tedirgin edicidir. Varoluş olarak tüm yaşamım, aralıksız bir rahatsız etme ve tedirgin etmekten başka bir şey değildir. Rahatsız eden ve tedirgin eden olgulara dikkati çekerek... Thomas BERNHARD – Mahzen, Bir Vazgeçiş
1931-89. kronik akciğer yetmezliği. devlet edebiyat ödülünü aldıktan sonra yaptığı üç dakikalık konuşmada, insanın acılarının ancak ölümle dineceğini söylediği ve başka karanlık fikirler ileri sürdüğü için şiddet ve hakarete maruz kalıp hayatının insanıyla birlikte salonda yalnız bırakıldı. üzerinde yeni aldığı ve kendisine dar gelen takım elbisesi, toplumun nihayet kendisiyle uzlaşmaya karar verdiği düşüncesiyle grillparzer ödülünü almaya gittiğindeyse girişte ve içeride hiç kimse tarafından karşılanmadı; ödül komitesi başkanı da dahil olmak üzere bir kişi haricinde salondaki hiç kimse onu tanımadı. tören sırasında kadın bakan tarafından yazarcık olarak nitelendirilince daha fazla dayanamayıp salonu terk etti. bir yazarın ödül kabul etmesinin, üzerine işenmesine izin vermesi anlamına geldiğini yazıyor bir dostluk' ta. entry sahibinin bilebildiğince yazın tarihinin en çok düşünce üreten, gözlem yapan, sataşan, hakaret eden, özeleştiride bulunan kalemidir. düşünür, bahçıvan ve mimar ludwig wittgenstein'ının ruh zengini yeğeni paul'le bir dönem aynı hastanede, farklı pavyonlarda yattılar. paul psikiyatri, thomas akciğer kliniğinde. orhan pamuk, onun dil enerjisinden bahseder ki, bunun kökeninde üç şey vardır: herkese ve her şeye karşı öfke, daha çok öfke ve sınırsız öfke.

(bkz: edebiyat ödülü almaya gidip dayak yemek)
don isimli romanındaki ressam strauch karakterinin yaşayan yüzüdür.ailesiyle birlikte eğitimi için salzburga giden yazar için avusturya hemen hemen her şeyin esin kaynağıdır.özellikle salzburg da geçirdiği yıllar hayatında ciddi devinimlerin meydana geldiği yıllardır;avusturyanın kuzeyindeki zihniyetin her türlü gelişimi veto eden ,sanatı reddeden,özgür düşünceye gem vuran,işe yaramaz bir mantaliteye sahip olduğunu vurgular.

''yaşam arı,en duru,en karanlık ,en kristalize,umutsuzluktur.oraya sadece kardan ve buzdan bir yol götürür...'' sözleriyle hayatın neşe,sefahat içinde geniş düzlüklerde yaşanan hayat değil de; umutsuzca, çetin ,donuklaşmış çevrelerde iz sürmüş bir gerçek olduğunu dile getirir.

yazarın kimliği gerçek bir avusturya iklimidir;hızla soğuyup aylarca yerden kalkmayan kar örtüsünün katılaştırdığı toprak gibidir;ilk romanı dondaki ressam strauch un şehirden çok uzak karlarlar kaplı bir dağ köyünde ''hancı kadın yine sobayı yakmamış üşüyorum'' vurguları bir çeşit çaresizlik ,yalnızlık ve çözülmedir.yazar buzun üzerinde saatlerde yürüyüşler yapar,pencereden sağanak yağmuru seyreder,doğanın aklında bıraktığı psikolojik etkilerle resim yapmaya çalışır...ressam strauch ''dünya ışığın aşama aşama kısılması;don ise dünyanın sonu anlamına gelir der.ressam strauch olarak kendini anlatan yazar her şeyi iklimsel bir başlangıç ve bitiş olarak görür.

aslında o ülkesine küfretmez,ülkesinin içindeki küfrü kaldırmaya çalışır.''avusturya kendisini aklamalı,bir alman sömürgesi olmamalı,bir karış toprağında bile dış mihraklar olmamalı..''mesajları verir.

yazarın izdüşümleri çok fazla değişmez ama farklılık gösterir;bitik adam isimli romanda bu kez bir şeylere sıkı sıkıya bağlı kalmanın gereksizliğinden bahseder.arkadaşı glen in senede 34 konser vermiş bir piyano virtüözü olması onun da değerli piyanosunu kasabadaki öğretmenin kızına hibe etmesini engellememiştir.glenin de sanki mozarteum müzik okulunda yıllarca beraber müzik eğitimi almamışçasına onu filozof olarak nitelemesi yazarın bu romanda farklı bir izdüşümle karşımıza çıktığını gösterir.glen,beethoven i salakça bulur; brahms hayranıdır.aslında bir amerikalıdır,new york u dünyanın en güzel şehri sayar,manhattanın da kuytu köşede kalmış yerleri gezdirir arkadaşlarına...

özetle;thomas bernhard,lapa lapa yağan karın kristalize ettiği volkanik bir taştır;kendi içinde metamorfoz geçirmiş,başka kayaçlarla ilişkiye girmiş,zamanla tüf halini almış bir büyük dehadır.
mutlağa yaklaşan uyumsuzluğun, marazi bir nefrete varan hoşnutsuzluğun, varoluşsal huzursuzluğun, küçük, değersiz, vasat ve art niyetli olanın tutku ve acımasızlıkla eleştirisinin büyük, çok büyük yazarı, romancı.
(...)düşünce insanı denen kişi her zaman bir başkası üzerinden konuyu ele alır, bu iş için onu öldürür ve zihinsel amacı için onu ceset haline sokar. belirleyici anda bu tip bir düşünce insanı, ona böylesi bir zihinsel ürünü mümkün kılan insanı, bu zihinsel ürün için feda eder, ölesiye kötü kullanır kendi şeytansı spekülasyonları için.'' - beton

(bkz: insan-i kamil olmak)
hakkında yazılması güç yazardır. yazdıklarından fışkıran öfke edebi gücünden,dehasından ileri gelir. tıpkı beckett gibi büyük bir yazardır. başlı başına bir doruk noktasıdır. günümüze kalmış büyük modern yazarlardan birisidir.
öfke dolu avusturyalı yazar. avusturya'ya "gübre yığını" demişliği vardır.
öfkesini, nefretini, inançsızlığını ve aynı zamanda inancını, her şeyini ama her şeyini profesyonelleştirmiş avusturyalı yazar. odun kesmek, yok etme, don, bitik adam... hangi eserini okursanız okuyun, nefret ve öfkeyi damarlarınıza kadar hissedersiniz.
görsel

Ot dergisinin temmuz sayısında kendisinden şöyle bahsedilmiş.
kurt hofmann ile konuşmalarında geçen bir paragraf: "freud bizzat kaçıktı. teyzem, freud'un kızıyla aynı okula gitmişti. o size daha çok şey anlatabilir, yaşlı babalarını nasıl kandırdıklarını filan. oldukça iyi bir yazardı, çok iyi değil ama, keskin bir fantezisi vardı, bir şeyler de koydu yola, insanlar birkaç yıl boyunca heyecanlandılar. Ama herhangi bir başka insanınkinden daha önemli değil..."
"Bütün ömrümüzü, hakkımızda en ufak bir şey bile bilmeyen ama hakkımızdaki her şeyi bildiklerini iddia eden insanlarla birlikte geçiriyoruz. En yakın akrabalarımız ve dostlarımız bile bir şey bilmiyor, çünkü kendimiz de çok az şey biliyoruz. Yaşamımız boyunca kendimizi keşfetmeye çalışıyoruz, sonunda zihin gücümüzün sınırına gelince de pes ediyoruz. Çabalarımız tam bir hayal kırıklığı ve mutlak bir ölümcül depresyonla son buluyor. Yetkili olmadığımızı düşündüğümüz için iddia etmeye cesaret edemediğimiz şeylerde, başkaları bizi eleştirmekten geri kalmıyor, bilerek ya da bilmeyerek içimizdeki her şeyi görmezden geliyorlar. Her daim başkalarının fırlatıp attıkları oluyoruz, her yeni günde de kendimizi tekrar bulmak, toparlamak ve birleştirmek zorundayız"
Thomas Bernhard - Kiler - Bir Kaçış
düşünen her kişi sabah kalkar kalkmaz kusmaktan alıkoyamaz kendisini... der. delinin teki bir kaçıktır. dili sert, tam bana göre.