Sadece mutsuzken ve yalnızken sözlüğe girme ihtiyacı duyuyorum.
ezik manı özenip sözlüğe giriyorum.
Aşırı deşarj olma ihtiyacım var. Öyle böyle değil. Trafo gibi dolanıyorum. Kime patlarsam yazık olacak.

Dışarıdan görenler sütliman görüyor, ayrı mesele.
Otobüste osurup arkaya doğru ilerlemiştim. Daha sonra bir kadın:
+ Gazı olan lütfen aşağıya insin!! Diye bağırmıştı.
Bende:
+ evet ya, bu nedir? Açın şu camları lütfen...
Deyip, kendimi kamufle etmiş ve karambole getirmiştim olayı.
Batmışım, ortada deniz yok.
Uzun süre bir yerde vakit geçirince ciddi canım sıkılıyor. Farklı bir yerlere gitme ihtiyacı hissediyorum.
dürüst olduğum tek yer burası. insanlara da yalan söylüyorum kendime de, ama buraya yazmaya başlayınca kendi dürüstlüğüme bile şaşırıyorum. sanki ben değil de iç sesim yazıyor. ve kimse benim kim olduğumu bilmiyor,yargılamıyor.
Kendimce bir not tutuyorum birkaç gündür.

Yaklaşık 32 yaşındayım. Şu yaşıma kadar ön sevişmeler, orallar hariç tamı tamına 60 kişiyle birlikte olmuşum.

16 yaşında milli olduğumu varsayarsak kalan 16 yılda 60 kişiye tekabül ediyor. Unuttuğum da 5-6 kişi vardır desek 65 diyelim biz ona. Yılda aşağı yukarı 4 farklı kişi demek.

Lakin benim için yeterli bir sayı mı? Hayır. Doymuyorum. Farklılık kadar çekici bir şey yok. Ne olacak bu halim bir fikrim de yok. Kitap yazsam adı "sikimin peşinde bir ömür" olurdu.

Bu da böyle bir itirafımdır.
Zaman su gibi akıp giderken bir tas doldurup kana kana içmemek,
kenarda durup birilerinin hayatın akışına kapılmalarını izlemek çok üzücü.

Sophinin Dünyasında da dediği gibi
Herkes tarihin akışına kapılıp gidemiyor Sofie. Bazıları durup ırmağın kıyılarında biriken şeyleri toplamak zorunda.”
ruhum bedenimin içinde hapsolmuş, özgürlüğüne haykırıyor hatta hıçkırarak yalvarıyor. inancım ve gitme arzum beni her gün işkencelerle boğuyor.

bu inanç ve bu göç isteği arasında biçareyim.
Kız arkadaşım "eğer evlenmezsek ben giderim" diyor. Kızı seviyorum ama evlenecek param yok. Kız işsiz. iş bulması da çok zor. Evin bütün yükü benim omuzlarımda olacak eğer evlenirsem.

Bu hayat pahalılığında çok korkuyorum. Diğer yandan kızı kaybetmek var. Diğer yandan sıradan bir çalışanım. Yani param yok. Nasıl olacak bilmiyorum.kafayı yiyeceğim.
bugün psikoloğa gideli tam 1 yıl oldu. iyi ki de gitmişim çünkü ondan sonra tam olarak olmasa da daha çok rahatladım. eskiden her gün olay aklıma gelir ve üzülürken daha az gelmeye başladı. sonuçta beni 200 tl verdiğime pişman da edebilirdi.
Hava yağmurlu olunca bir yerlere gidesim geliyor. Kulaklıkla Barış Manço anlıyorsun değil mi şarkısı eşliğinde yolda yürümek bana çocukluğumu hatırlatıyor. Sanki 8 yaşımı teneffüs ediyormuşum gibi.
bazen, "şu anda eski kız arkadaşlarımdan hangisi ile sevişmek isterdim" diye düşünüyorum. sonuçlar şaşırtıcı olabiliyor.
bu gece çok mutsuzum.
Müzeyyen abla ne de güzel demiş:

" maziye bir bakıver, neler neler bıraktık. "

şarkıyı dinlerken içten içe kendime bunu söyledim. ömür geçiyor ve biz hala kendimizle savaşıyoruz.
maalesef gerçek hayatımda buradaki kadar sosyal biri değilim. iletişim eksikliği yaşıyorum ve bunu gidermek için sözlüğü de sıkça kullanıyorum.
az evvel bir şeyler oldu ve gerçekten çok tatlı bir nostalji hissettim. içimi bir tık burktu. hafiften ergen zamanlar geldi gözümün önüne. yine, çok fazla eğlendiğim, kimseyi sallamadığım ve sanal bile olsa, kardeşim gibi gördüğüm insanlarla takıldığım günler. bazıları bunu eziklik olarak görse de, umurumda değil açıkçası çünkü sanal da hayata dahil.

kardeşim gibi gördüğüm birine denk geldim ve bir hayli tesadüfler silsilesinin sonucunda denk geldi. 2 tahminimden biriydi ve doğru tahmindi. sabahlara kadar sol tarafın tozunu attırdığımız ve saçmalayıp güldüğümüz günler gözümün önüne geldi. hala o eski saygısını, efendiliğini koruyor. ben tabii, salak salak gülen, ergen triplerine devam eden bir tip olarak kaldım. onun da aynı veya en azından çok benzer şeyleri, anlık olarak bile olsa, göz kapağının ardında gördüğüne eminim.

sözlüğe girdikten sonra sadece eğlenmekle kalmaz, dertleşir ve muhabbet de ederdik. yakın olduğum pek kimse kalmamış olduğu için, şimdilerde sadece nadiren falan girip, gülüp, eğlenip çıkar oldum. metamorfoz işe yaramış olsa gerek, aşırı uzun süredir bu kadar bile uzun bir şeyler yazıp içimi dökmek istememiştim hiç ama işte o kahrolası nostalji sancısı.

ulu, şu an gözümde bir memleket gibi. o eski tadı olmasa da, geçtiğin sokakların her birinde bir anı bıraktığın yer. onları görüp, kendini avuttuğun, "güzeldi ya..." dediğin bir yer haline geldi benim açımdan. o yüzden hala ara ara gelip, eğlenip kaçarım geri. memleket tatili gibi işte.
sinirimle çok insan kaybettim.
hiçbiri de geri dönmedi.
hepsinin a..
2004-2008 arasında Uludağ üniversitesinde okurken maddi durumum iyi olmadığı için heykel-santral garaj arasında muşlu bi abinin dolmuş taksisinde şoförlük yapıyordum. Bölüm hocalarından biri heykelde binip yol boyu aşağılarcasına bana baktı. Daha sonra dersine geç kalınca keşke işe özen gösterdiğiniz kadar derslerinize de özen gösterseniz deyip derse almadı kadın. O an ağlamamak için kendimi zor tuttum. Sesim titredi. Özgüvenimi yıkan anlardan biridir.

Arkadaş grubumuzda Mersinli bir kız vardı. Sağlam kızdı vesselam, neredeyse bizimle bi halısaha yapmamıştı. Beraber okey oynar, içer, dertleşirdik. Karşı cins gözüyle bakmazdık yani. En delikanlı arkadaşlarımız sıralamasında rahat ilk üçe girerdi bence.

Bu akademisyen karı sınıfın ortasında ağzıma sıçtıktan sonra Mersinli kız bi gün elinde bi cd’yle Geldi. Al dedi, cengiz kurtoğlu, hemşerin hem, takside iyi gider. Yemin ederim hayatımda aldığım en anlamlı hediyeydi.

Yalnız arabada cd çalarlı teyp yoktu lan, hiç dinleyemedim o cd’yi.

Bunun ve başka olayların da etkisi var tabi, niyedir bilmem Mersinlileri çok severim, hayatımda tanıdığım tüm Mersinliler çok dürüst, sıcakkanlı ve yardımsever insanlardır. Yaşasın Mersin ve Mersinliler!
Oturuşumu düzelteyim derken dengemi kaybettim ve sandalyeden düştüm. Yetmezmiş gibi de etrafıma baktım ya. Yemin ederim utanç verici, iki dakika kendimden utandım.

Neyse işte, bugün bir hâller var, arada kendimden utandığım da bir itiraftır.
aynı tuvaleti paylaştığım ev arkadaşı kovit oldu. olası enfeksiyondan korunmak için diğer arkadaşların tuvaletini kullanmak için izin istedim. olur, dediler ama onların da sifon sorunlu. bazen çalışıyor bazen çalışmıyor. daha doğrusu onlar kullanabiliyor ama ben beceremiyorum. yapısal bir sorun var. kısacası büyük tuvalet için orayı da hiç kullanmadım. neyse, işe gidince orada hacet söz konusu olur diye düşündüm. orada da alışkın olmadığım için değişik bir stres geldi ve yine yapamadım. yani oturuyorum ama gelmiyor affedersiniz. velhasılıkelam, iki gündür sıçamıyorum amk.
Normal şartlarda yanımda birisi olduğunda uyuyamayan ben normal şartlarda birisi olmadan uyuyamıyorum artık. Bildiğiniz artık sadece sarılarak uyuyabiliyorum. Korkuyla zerre alakası yok bunun. Kuzenim tüm sistemimi değiştirdi kendi alışkanlıklarıyla. Sinirlerimi bozuyor bu durum.

Kısa zamanda kurtulmam dileğiyle...
Evlilikten korkuyorum evet. Bir çocuğun bana baba demesini isterdim ama gerçekten bu sorumluluğu almak için biraz daha mı yaş almalıyım yoksa vaz mı geçmeliyim tereddüt içerisindeyim. Ama küçük çocuk, bir bebek görünce yiyesim geliyor sevinçten. Bilemedim şimdi.
Yıllar önce internet üzerinden biriyle konuşuyordum. Bulunduğum şehre taşınmış, hiç sevmediğim şehre adeta aşık olmuştu. Sonra bir şey oldu ve benim "iyi günler" diye bitirdiğim konuşmayı "kötü günler" diye bitirdi. Az önce fark ettim ki kendisi benimle flört ediyormuş ve ben hiç fark etmemişim. Kötü günler demesinin sebebi de reddetmemmiş.

O "kötü günler"den sonra hayatımın düzene girmesi de enteresan oldu.