bugün

Yukarıdaki yazara katılmadığım söylem. Roman okumak zeki insanların vazgeçilmezidir. Ayrıca kurgusal anlamda insanın hayal gücünü genişletir.

tanım: hikayeden daha ayrıntılı ve daha uzun yazılardır.

edit: kitap okumayan yazar başlığı.
doğru şartlar altında doğru romanların seçilmesiyle bir çocuğa bir ömürlük deneyim yıllar içerisinde kazandırılabilir. hatta onlarca kişinin ömürlük deneyimleri aktarılabilir. fakat ülkemizde sıkıcı! romanlardan ziyade diyaloğu bol, sadece olay kurgularına dayanan 2-3 günlük çerez romanlar tercih edildiği için yanlış anlaşılan bir edebi türdür.
"romanda anlam ve yaşam birbirinden ayrılır, böylece özsel ve zamansal olan nesneler ortaya konur. Burada, romanın iç tutumu, zamanın gücüne karşı verilmiş bir savaştır."
roman gerçekten olayları ya da olayların içindeki dramatik anları saptayıp olabildiğince duygulandırarak anlatma sanatı mıdır ?
hayır !

çok iyi biliyoruz ki dünya romanlarının baş yapıtları ''savaş ve barış''ın, ''goriot baba''nın, ''anna karenina''nın ve daha nicelerinin anlattığı olayları uzun uzun özetlemek anlamsızdır, gereksizdir..
bunları üç beş satırla özetlemek mümkündür. çünkü onlarda olay sadece bir araçtır..
gelişmeye devam eden ve tamamlanmamış tek edebi tür.
roman sözcüğü romanice'den türemiştir.
romanın ataları;
petronius'un satyricon'u(1.yy) ve apuleius'un metamorphoseon'u(2.yy) sayılır.
birçok kaynağa göre ilk büyük roman cervantes'in don kişot'udur.
'' ilk gençlikte romanların sarhoş edici dünyasına dalarak Alaska'dan Hindistan'a Küba'dan Afrika'ya Sibirya'dan Kamçatka'ya uzanan bin bir serüvenin heyecanına kapılanlar, dünyada bununla karşılaştırılabilecek çok az zevk olduğunu bilirler. Mança'lı huysuz ihtiyar Don Kişot'un, kitaplardaki dünya ile gerçek dünyaya yer değiştirten hayal gücünün soluğunu hissetmişlerdir mutlaka. Rosinante'nin sırtında rüzgara meydan okumuşlardır. Bu tutkuya kapılanlar, bala düşmüş sinek gibi, ömürlerinin sonuna kadar kitap okumayı bırakamazlar. '' diyor zülfü livaneli. romanı bu kadar basit bir şekilde bundan daha iyi açıklayan bir yazıya henüz rastlamadım.

(bkz: bala düşmüş sinek)

bala düşmemiş sineklere bir lafımız olamaz.
(bkz: roman kratochvil)
bir roman metaforlarla bezenmiş soyut bir fikir değil; açınlayıcı bir mittir.
yeryüzü ile gökyüzünü aynı dünyada birleştiren bir yaşam imgesidir ki
yaşamı tüm boyutlarıyla kapsayan bir imgedir bu.*
çok beğendiğim, düzenlemesi mithat can özer ve arto tunçboyacıyan'a ait olan sezen aksu şarkısı.nedense müziği bana feci bir şekilde goran bregoviç'i* anımsatıyor.aferin mithat can.
insanı insandan ayıranı kayıranı
Sen ıslah et aşka yasak buyuranı
Hak ya hak

Tepeden bakanı zulüm yapanı
Ruhunu çula çaputa hak diye satanı
Yak mevlam yak .... dizelerine aynen katıldığım , adeti batsın emi.... isyanına da bayıldığım Serçe' nin son albümünden bir parça.
1980 yılında nişantaşı'nda ilk mağazasını açmış olan hazır giyim markasıdır.moda sektöründe tercih edilen firmadır.tarzı ve konseptiyle fark yaratmıştır.
batı edebiyatının bir türüdür. 19 yy da edebiyatımıza girmiştir. batıdaki ataları romans ve pikareskdir. gerçekliğe en mahkum olan tahkiyeli türdür.
uzun hikaye ile karıştırılamaması gerekendir. çünkü roman karakter tahlili gibi bir görevi yazarının sırtına yükleyen bir yazın çeşididir.
"bi şarkıda duymuştum buna benzer bir şeyi..."
"okursun sen, okur kal", "soyun" dedi "yazmaya çalıştıklarını!"

"lan..." dedim " hakkaten ha! haddini bilmek lazım galiba, doğrusun." "afferin" dedi. "amma...şimdilik!" dedim. ses etmedi. soloya girdi. bir sigara yaktım. radyonun sesini açtım. " yol, yani yolda olmak, yani bir yere varmaktansa seyir halinde olmak; ne kadar güzel bir şey değil mi? aslolan bu olmalı, değil mi?" diye kendi kendime sormadım. insana, kendi kendine konuşurken, bu tarz samimiyetsiz cümleler kurdurmamak gerektiğini dandik romanlardan öğrenmiştim çünkü. "vay bee, manzaraya bak anasını satiim" dedim. gazı kökledim.
harika bir sezen aksu şarkısı ve sevdiğim renkli insanlar.