bugün

Medine'de müslümanlara cemaatla ilk defa namazı kıldırandır.ayrıca müslüman olma hikayesi insanın tüylerini diken diken edecek kadar etkileyici olan sahabedir*

Ashab-ı kirâm'ın ileri gelenlerinden Künyesi Ebâ Muhammed'tir. Mekke'nin zengin ailelerinden olup, yakışıklı ve güzel giyinen bir gençti. Anne ve babası onun üzerine titrerdi. Özellikle, Mekke'nin en zenginlerinden sayılan annesi, oğluna güzel elbiseler giydirir ve güzel kokular sürerdi. Mekkeliler de onu hayranlıkla seyrederlerdi. Bir defasında Hz. Peygamber de onun hakkında şöyle buyurmuştu: "Mekke'de Mus'ab b. Umeyr'den daha güzel giyinen, daha yakışıklı ve nimetler içinde yüzen başka bir genç görmedim" (ibn Sa'd, et-Tabakâtü'l-Kübrâ, Beyrut 1960, III, 116).

Mus'ab, Mekke'de o günün şartlarına göre zenginlik ve ihtişam içinde yaşarken, Hz. Peygamber(s.a.s)'in insanları islâm'a davet ettiğini öğrendi. Fazla vakit kaybetmeden Hz. Peygamber'e giderek iman edip müslüman oldu. O sırada Mekkeliler, müslümanlara yoğun bir baskı uyguladığından, Hz. Mus'ab müslüman olduğunu ailesinden gizlemek zorunda kalmıştı. Ama o, Peygamberimizi gizlice ziyaret etmeyi de ihmal etmezdi. Ne var ki Osman b. Talha, Mus'ab'ın namaz kıldığını görüp durumu annesi ile akrabalarına bildirmişti. Bunun üzerine akrabaları yakalayıp hapsettiler. Mekke'nin bu nazlı ve zengin genci için artık çile dolu zor günler başlamıştı.

Habeşistan'a hicret eden ilk kafileye katılıncaya kadar hapiste tutulan Hz. Mus'ab, hicret imkanı çıkınca, dinini daha rahat bir şekilde yaşayabilmek için Habeşistan'a hicret etti. Habeşistan dönüşünde Hz. Mus'ab'ın durumu tamamen değişmiş ve bu nazlı delikanlının yerini, kalbi islam ve imanla dopdolu iradesi güçlü kuvvetli, metin bir genç almıştı. Annesi ondaki bu kararlılık ve metaneti görünce, üzerindeki baskısını biraz hafifletmek zorunda kaldı.

Bu sırada Birinci Akabe Beyatı olmuş ve Medinelilerden bir grup islâm'ı kabullenmişti. Kendilerine islâm'ı anlatmak ve diğerlerine de tebliğ yapmak için Rasulullah'tan bir öğretici istediler. Hz. Peygamber de bu önemli görev için Hz. Mus'ab b. Umeyr'i görevlendirdi. Hz. Mus'ab onlara hem namaz kıldıracak, hem Kur'an öğretecek, hem de diğer insanlara islâm'ı anlatacaktı ve yeni kimseleri islâm'a davet edecekti.

Böylece Medine'ye ilk hicret eden sahabi Mus'ab b. Umeyr oluyordu. Medine'de ilk cuma namazını da Mus'ab b. Umeyr kıldırdığı kaynaklarda ifade edilir (ibn Sa'd, a.g.e., III, 118).

Bir yıl sonra Mekke'ye, hac mevsiminde yanında yetmiş kişi ile gelen Mus'ab b. Umeyr, Hz. Peygamber (s.a.s)'e islâm'ın Medine'deki hızlı yayılışının müjdesini verirken şöyle demişti: "islâm'ın girmediği ve konuşulmadığı ev kalmadı." Başta Hz. Peygamber olmak üzere bütün müslümanlar bu habere çok sevindiler. Oğlunun Mekke'ye döndüğünü haber alan annesi onu tekrar hapsetmek istedi. Ancak Mus'ab bütün bunlara karşı olgun bir müslüman tavrını takınarak imanında direndi ve annesini bundan vazgeçirdi. Onun annesini islâm'a daveti bir sonuç vermediği gibi annesi de Mus'ab'ı yolundan döndürememişti.

Hz. Peygamber (s.a.s)'in yanında iki ay kadar kalan Mus'ab b. Umeyr, Hicretten on iki gün önce Medine'ye vardı. Hz. Peygamber (s.a.s) onu Sa'd b. Ebî Vakkas (r.a) ve Ebû Eyyûb el-Ensârî (r.a) ile kardeş ilan etmişti (ibn Sa'd a.g.e., III, 120).

Bedir savaşında muhacirlerin sancağı onun elindeydi. "Rasûlullah'ın bayraktarı" olarak ün yapmıştı. Uhud savaşında da sancak yine onun elindeydi. Savaş esnasında müslümanların gerilediğini gören Mus'ab b. Umeyr, atını sağa sola doğru sürüyor ve yüksek sesle şu ayeti okuyordu: "Muhammed ancak bir peygamberdir. Ondan önce birçok peygamberler gelip geçmiştir" (Alu imrân, 3/144). Bu ayetin Uhud gününe kadar nazil olmadığı ve o gün giderildiği rivayeti, Hz. Mus'ab'ın Allah katındaki değerini ifade eder (ibn Sa'd, a.g.e., III,120,121). Uhud Gazvesinde islâm ordusunun sancağını taşıyan Mus'ab b. Umeyr'in önce sağ kolu kesildi. Hemen sancağı sol eline alarak savaşa devam etti. Fakat ardından sol eli de kesildi. Bu defa vücuduyla sancağa sımsıkı sarıldı ve yukarıdaki ayeti okumaya devam etti. Sonunda müşriklerin bir mızrak darbesiyle şehid oldu. Sancağı hemen Suveybit b. Sa'd ve Ebû'r-Rûm b. Umeyr adlı sahabiler aldılar.

Hz. Mus'ab şehid olarak yerde yatarken, günün sonlarına doğru, Hz. Peygamber (s.a.s) Mus'ab'ı elinde sancakla gördü ve "ileriye git ey Mus'ab!" diye emretti. Fakat o kişi geri dönerek "Ben Mus'ab değilim" deyince Hz. Peygamber onun Mus'ab kılığında savaşan Allah'ın meleklerinden biri olduğunu anladı (ibn Sa'd, a.g.e., II, 121).

Uhud savaşında Ashab-ı kiram'ın ileri gelenlerinden birçok kimse şehid oldu. Hz. Mus'ab b. Umeyr de şehidler arasındaydı. Hz. Peygamber (s.a.s)'in ne kadar üzüntülü olduğu yüzünden okunuyordu. Mus'ab'ın mübarek na'şının başucunda oturarak, Uhud şehidleri hakkında nazil olduğu bildirilen şu ayeti okudu: "Mü'minlerden öyle er kişiler vardır ki, Allah'a verdikleri sözde sadakat ettiler. Kimi adağını ödedi şehid oldu. Kimi de (şehid olmayı) bekliyor. Onlar verdikleri sözü asla değiştirmediler" *(el-Ahzab 33/23). Sonra Hz. Peygamber diğer sahabilere, şehidlere yaklaşıp selam vermelerini söyledi ve verilen selamların şehidler tarafından alınacağını ifade etti (ibn Sa'd, a.g.e., III, 121).

Hz. Mus'ab şehid edildiğinde kırk yaşlarında idi. Bir zamanlar zenginlik ve refah içinde yaşayan bu değerli insanı kefenleyecek bir örtü dahi bulunamamıştı. Hz. Peygamber, yanına geldiğinde Mus'ab b. Umeyr eski bir hırkanın içinde saçları dağılmış, vücudu ise kılıç ve mızrak darbeleriyle parçalanmış bir durumda yatıyordu. Hz. Peygamber üzüntülü bir halde şunları söyledi: "Seni Mekke'de gördüğümde, senden daha güzel giyinen, senden daha yakışıklı kimse yoktu. Şimdi ise, kefen olarak sarılmış hırkadan başın dışarıda kalıyor." Sonra onun için de bir kabir açtılar ve o mübarek sahabiyi de Uhud şehidleri arasına defnettiler.

Allah yolunda canını feda eden bu aziz şehid sahabi için Ashab-ı Kiram'dan Habbab (r.a) şunları anlatıyor: "Biz Hz. Peygamberle birlikte Medine'ye yalnız Allah rızası için hicret ettik. Artık mükâfatını Allah'tan bekleriz. Arkadaşlarımız arasında bu nimetlerden tatmadan âhirete gidenler vardır ki Mus'ab b. Umeyr bunlardan biridir. O Uhud günü şehid olmuştu da, kendisini saracak bir kefen dahi bulamamıştık. Yalnız şehidin bir kaftanını bulmuş ve bu aziz şehidi ona sarmaya çalışmıştık. Ancak başını örterken ayakları açılıyor, ayaklarını kapatırken de başı açığa çıkıyordu. Bu yoksulluk karşısında Hz. Peygamber bize şehidin başını örtmemizi ve ayaklarının üstüne de izhîr denilen kokulu ottan koymamızı emretti" (Buharî, Cenâiz 27; ibn Sa'd, a.g.e., III, 121). **** *
http://www.menzil.net/shayat/MUSAB_iBN_UMEYR
Hz. Muhammed'in ilk öğretmen olarak görevlendirdiği kişi..
habbab bin eret vasıtasıyla islâm ile şereflenmiş muhacir sahabelerden...
müslüman olmadan önce mekke'nin en zengin gençlerinden biriydi.
bir dediği iki edilmez, sözü dinlenir, en güzel o giyinir, en güzel kokuları o sürünürdü.
hz. peygamber'in "Mekke'de Mus'ab b. Umeyr'den daha güzel giyinen, daha yakışıklı ve nimetler içinde yüzen başka bir genç görmedim" dediği kişiydi.

herşey iman etmesiyle başladı.
öyle bir iman ki, ailesinden gördüğü baskılar, açlık, işkenceler sarsamadı.

ve uhud savaşında önce sancağı taşıyan sağ kolunu, sonra sol kolunu kaybetmesine rağmen şehit olana kadar devam etti.
ve mekke'nin ihtişamlı zengini musab, ebedi saadete göçerken kefeni dahi üzerini örtmeye yetmiyordu.

akıl mantık almıyor.
akıl mantık almıyor.
akıl mantık almıyor...
akıl mantık işi değil demek ki!..

hasan-ı basri hazretleri'nin sahabeleri kastederek "Siz onları görseydiniz mecnûn (deli) zannederdiniz. Onlar sizin iyilerinizi görseler; "Bunlar iyilik ve hayırdan nasipsiz kimselerdir.", kötülerinizi görseler; "Bunlar da müslüman mı?" derlerdi." sözüyle anlatmak istediği bu olsa gerek...
zamanın en zengin, en yakısıklısı olan sahabe. ailesinin tek çocuğu ve kıymetli mi kıymetli. yolda yürürken genç kızlar peşinden hayran hayran onu seyreder ve hangimizle evlenecek acaba diye heyecanlanırlarmış.
böyle bir hayattan vazgeçip islamı seçer ve hayatı değişir. islamı seçtiği için ailesinin biricik çocuklarına yapmadığı eziyet kalmaz. bir zamanlar giydiği her kıyafetin olay olduğu insan giyecek bir şey bulamaz çünkü dünya nimetleri onun için hiçbir anlam ifade etmez hale gelir. şehit olduğu zaman sarılacak bir kumaş parçası bile zar zor bulunmuştur. allah hepimize böyle güçlü bir iman sahibi olmayı nasip etsin.
inanılmaz bir ikna kabiliyetine sahiptir.
Eshabı kiramın büyüklerinden. islamiyyetin ilk yıllarında müslüman oldu. Habeşistan'a, sonra da Medine'ye hicret edenlerdendir. Birinci Akabe bi'atının ardından, Medine'ye muallim olarak gönderildi. Bedir ve Uhud savaşlarında, muhacirlerin sancağını taşıdı. Hicri 3 (m. 625) senesinde, Uhud savaşında, kırk yaşında şehid oldu.


kaynak; asrı-saadet.com
--spoiler--
Mekke nin en yakışıklısı, en zengini,
medineye ilk hicret eden genç,
vatanından çıkan ilk öğretmen ,
fahri kainata benzeyen yiğit,
uhud savasının sancaktarı,
vucuduna kefen bulunamayan şehit.
uhudun eteklerinden Allah a dogru seyr
hz. musab bin umeyr..
--spoiler--
zira kendisi gül devrini görememişti. 2-3 yıl irşad tebliğ vazifesinde bulunmuştu. bedir de allah resulü nün yanındaydı , uhud da da yanında olayım ya rasulallah demişti.
ashabın güzel simalarından. araştırılmaya değer.
yakışıklı ve güzel giyindiği söylenen sahabe. ailesi islam'ı seçmemesi için üstüne çok düşse de islamı seçip müslüman olmuştur.
hayat hikayesi her aklıma geldiğinde gözlerimi yaşartan insandır, allah rahmet eylesin.
peygamber aşığı, güzel insan. müslümanlik uğruna, çok rahat zevk ve sefa içinde yaşayabileceği bir hayati elinin tersiyle itmiştir. uhud savaşinda, peygamber efendimize benzerliği yüzünden adeta doğranarak şehit edilmiştir. Allah gani gani rahmet eylesin.
Vefatında bedenini saracak bir kefen dahi bulunamamıştır. Sadece Allah rızası için ; memleketini , büyük bir serveti , gösterişli bir hayatı terk etmiş ve gurbette şehadet şerbetini içmiştir.
medine'ye hicret olayına ön ayak olmuştur. peygamberimiz onu derin kur'an bilgisinden ve hitabetinden dolayı bir grubun isteği üzerine medine'Ye göndermiştir. bu görevi fazlasıyla yerine getirmiş, sa'd bin muaz ve üseyd bin hudayr gibi ensarın uluları, kabilelerinin reisleri başta olmak yüzlerce kişinin müslüman olmasını sağlamış, başkanlığını yaptığı kafile ile akabe'de peygamberimizle buluşmuş biatlarına sebep olmuştur.
Hidayetinden once cok zengin, sayilan, guzel giyinen birisi iken Musluman olmasi ile bu dunyaliklardan vazgecen/ Vazgecmek zorunda kalan sahabi. Cok etkiler beni. Sehid oldugunda defnedebilmek icin yeterli kefen bile bulunamamistir. Simdi 4 kapili dolaplar, ozel giyinme odalari var ama yine de giyecek birsey yok(!).
Önceden zengin bir ailenin çocuğu iken, müslüman olup şehit edildiğinde vücudunu tam olarak örtecek kadar bir örtüsü dahi olmayan sahabe.

islama girmesinde vesile olan hz. habbab bin eret şöyle der ;

--spoiler--
O Uhud günü şehid olmuştu da kendisini saracak bir kefen dahi bulamamıştık. Yalnız şehidin bir kaftanını bulmuş ve bu aziz şehidi ona sarmaya çalışmıştık. Ancak başını örterken ayakları açılıyor, ayaklarını kapatırken de başı açığa çıkıyordu. Bu yoksulluk karşısında rasulullah (s.a.v.) bize şehidin başını örtmemizi ve ayaklarının üstüne de izhîr denilen kokulu ottan koymamızı emretti.
--spoiler--

musab bin umeyr sana benzerdi
Uhudda bu yüzden şehit edildi
Aşkından yandı yandı eridi
Ne güzel sahabelerin var senin

" muzaffer yalçın - seni görmeyen gözü neyleyim "
Efendimize en çok o benzerdi...

Mus'ab anasının babasının üstüne titrediği bir gençtir. Gözleri iri iri, saçları lüle lüledir. Ailesi hayli zengindir, dünya nimetleri önüne serilir. En asil atlara Mus'ab biner, en kıymetli kılıçları Mus'ab kuşanır, şıktır, zariftir. Pelerini omzuna attı mı emirleri imrendirir. Geçtiği sokaklarda mandallar tıkırdar, sürgüler çekilir, kapı ardlarında genç kızlar belirir. Ancak...

Ancak o bunlara talip değildir. Bu malın, bu paranın, bu itibarın birilerinin kanına terine mal olduğunu bilir. Zalim yöneticilerden, put tacirlerinden, falcılardan, büyücülerden iğrenir.

Günlerden birinde ayakları onu Dar-ül Erkâm'a getirir. içeri girer ve âlemlerin Efendisi'nin sohbetinde umduklarına erişir.

Kuşlar gibi hafifler, bu neşeyi ailesi ile paylaşmak ister. Ancak ebeveyni tepki gösterir. Daha düne kadar üzerine titredikleri Mus'ab'ı hırpalarlar.

"Sen koskoca Rabiaoğullarının vârisisin" diye haykırırlar, "yarın Mekke'ye emir olacaksın. Önün açık, istikbalin parlak ama Abdullah'ın yetimine bağlanırsan..."
Mus'ab'ı (Radıyallahü anh), Efendimizin (Sallallahü aleyhi ve sellem) sohbetlerinden ayırabilmek için ellerinden geleni yapar, muvaffak olamazlar. Gül yüzlü genci gün görmez dehlizlere kapar, aç ve susuz bırakırlar.

Efendimiz ona kıyamaz, Habeşistan cihetini gösterir, hicreti işaret buyururlar.
Hazret-i Mus'ab Necaşi'nin ülkesinde rahattır. Evi, işi, parası vardır. Lâkin Efendimizin nurlu siması gözünden gitmez, sesi kulaklarında çınlar. Dar-ül Erkâm sohbetlerini hatırladıkça burnunun direği sızlar.

Hasret dayanılmaz olunca yola çıkar. Soluk soluğa Mükerrem Belde'ye varır. Server-i Kâinat onu etekleri ipliklenmiş ucuz bir esvap ile görünce çok duygulanır. Hazret-i Ali'ye dönüp "Kalbini Allahü teâlânın nurlandırdığı şu kimseye bakın. Anne ve babası ona en iyi yiyecek ve içecekleri veriyordu. Allah ve Resulünün sevgisi bu hale getirdi" buyururlar.

Hicretin akabinde Efendimiz Mus'ab'la Halid bin Zeyd'i (Eyyub sultan) kardeş ilan ederler. ikisi birlikte seriyelere çıkar, Bedr'de omuz omuza vuruşurlar.
Mus'ab bin Umeyr sancaktar olarak katıldığı Uhud'da şehadet şerbetini yudumlar. Sancağı elinden melekler alır Efendimize ulaştırırlar.

Server-i Kâinat Mus'ab'ın nurlu naaşına yaşlı gözlerle bakar ve "Mekke'de senden güzel giyinen yoktu" buyururlar, "Şimdi başın tozlu ve üzerinde sadece bir hırka var."
Hırkayı ayaklarına çekerler başı açılır, başına çekerler ayakları. Dizinden altını neyle örterler biliyor musunuz? izhir denilen otlarla!

Savaş bitince Sultan-ı Enbiya başına gelir "Müminlerden öyle yiğitler vardır ki onlar Allah'a verdikleri sözde sadık kaldılar..." mealindeki ayet-i kerimeyi okurlar. "Allahın Resulü de şahittir ki kıyamet günü şehit olarak haşr olunacaksınız"

Uhud'u bilhassa akşamları ziyaret edin. Güneş batınca.
Adı konmadık bir sükunet hissedeceksiniz ve ıtırlı bir hava.
Şehid kokusu hangi kelimeyle anlatılabilir ki?
Gidin, hak vereceksiniz bana.

görsel
Mus'ab bin Umeyr, hem annesi hem de babası tarafından Kureyş'in asîl ve zengin bir âilesine mensub idi. Zengin oldukları için gâyet râhat bir hayat sürüyordu. Orta boylu, güzel yüzlü, nâzik ve yumuşak huylu, son derece zekî idi. Güzel konuşurdu. Akl-ı selîm sâhibi olduğundan, putların bir fayda veya zarar veremiyeceğini bilir onlara tapılmasından nefret ederdi. Annesi tarafından en iyi şartlar altında refah ve bolluk içinde yetiştirilmişti. Güzel yüzlü ve zengin olduğundan Mekke halkı ona gıpta ile bakardı. Peygamber efendimiz bunun için "Mekke'de Mus'ab'dan daha zarîf, daha nârin, daha güzel kimse yok idi. Saçları kıvrım kıvrım idi."buyurmuşlardı.

Dîninden dönmedi Bütün bu rahatlıklara rağmen kalbinde büyük bir boşluk hissediyordu Mus'ab bin Umeyr. Bu maksatla sevgili Peygamberimizin bir merkez olarak seçtiği, islâmı anlattığı ve o zaman Mekke'de müslümanların toplandığı Erkam bin Ebi'l-Erkam'ın evine gitti. Resulullahı görür görmez Müslüman oldu. islâmiyeti kabûl ettiği an hayatı da birdenbire değişti. Eski servet ve zenginliğin yerini fakirlik aldı. Âilesinin sevgili oğullarına yapmadığı eziyet kalmadı. Onu dîninden döndürmek için evlerindeki bir mahzene hapsederek günlerce aç ve susuz bıraktılar. Arabistan'ın yakıcı güneşi altında ağır ve tahammülü zor işkenceler yaptılar. Fakat Mus'ab bin Umeyr, bu ağır ve acımasız işkenceler karşısında sabır ve sebât göstererek aslâ islâmiyetten dönmedi. Her seferinde bütün gücüyle haykırıyordu: - Allahtan başka tapılacak, ibâdet edilecek ilâh yoktur. Muhammed aleyhisselâm O'nun peygamberidir. islâmiyet'i kabûl ettikten sonra Mekke'de sıkıntı ve işkencelere mâruz kalan Mus'ab bin Umeyr, Resûlullahın izniyle iki defa Habeşistan'a hicret etti. Bir müddet orada kalıp, her türlü sıkıntıya katlandı. Daha sonra dönüp, Peygamberimizin yanına geldi. Onun bu gelişini Hazret-i Ali şöyle anlatmıştır: Resûlullah ile oturuyorduk. Bu sırada Mus'ab bin Umeyr geldi. Üzerinde yamalı bir elbiseden başka giyeceği yoktu. Resûlullah onun bu hâlini görünce, mübârek gözleri yaşla doldu ve: - Kalbini Allahü teâlânın nûrlandırdığı şu kimseye bakın! Anne ve babası onu en iyi yiyecek ve içeceklerle besliyorlardı. Allah için bunların hepsini terk etti. Allah ve Resûlünün sevgisi, onu gördüğünüz hâle getirmiştir, buyurdu. ilk öğretmen Birinci Akabe bî'atında Müslüman olan Medîneliler, Resûlullah efendimize: "Yâ Resûlallah! içimizde, islâmiyet açıklandı ve yayılmaya başladı.

Halkı Allahın Kitâbına da'vet edecek, Kur'ân-ı kerîmi okuyacak, islâm dînini anlatacak, islâmın sünnet ve emirlerini aramızda ikâme edecek, yerleştirecek, namazlarımızda bize imâmlık yapacak bir kimse gönder" diye mektup yazdılar. Bunun üzerine Resûlullah efendimiz Mus'ab bin Umeyr'i, Medine'ye gönderdi ve ona: "Medînelilere Kur'ân-ı kerîm okumasını, islâmiyetin emir ve yasaklarını öğretmesini, namazlarını kıldırmasını" emretti. Mus'ab bin Umeyr kısa zamanda Medîne'ye vardı. Orada kendisini büyük sevinçle karşıladılar. Es'ad bin Zürâre'nin evine yerleşti. Ev sâhibi Medîneli ilk Müslümanlardan idi. Orada insanlara dinlerini öğretmeye başladı. Mus'ab bin Umeyr'in büyük gayretleri ve hizmetleri netîcesinde islâmiyet, Medîne'de sür'atle yayıldı. Öyle ki, islâmiyet her eve girmiş, îmân etmeyen kalmamıştı. Mus'ab bin Umeyr, Medîne'de Es'ad bin Zürâre'nin evinde Kur'ân-ı kerîm öğretiyor ve islâmiyet'i anlatıyordu. Onun bu hizmetiyle Medîne'de çok kimse Müslüman oldu. Medîne'de bulunan kabîle reîslerinden Sa'd bin Muâz, Üseyd bin Hudayr henüz Müslüman olmamışlardı. Bunların durumu çevreyi etkiliyor, islâmiyet'in hızla yayılmasını engelliyordu. Bir gün Mus'ab bin Umeyr, bir bahçede, etrâfında bulunan Müslümanlara dîni anlatıyor, sohbet ediyordu. Bu sırada Evs kabîlesinin reîslerinden olan Üseyd, elinde mızrağı olduğu hâlde hiddetli bir şekilde gelip, şöyle konuşmaya başladı: Sözümüzü dinle Siz bize niçin geldiniz, insanları aldatıyorsunuz? Hayâtınızdan olmak istemiyorsanız buradan derhâl ayrılın! Onun bu taşkın hâlini gören Mus'ab bin Umeyr; - Hele biraz otur! Sözümüzü dinle. Maksadımızı anla, beğenirsen kabûl edersin. Yoksa engel olursun, diyerek gâyet yumuşak ve nâzik bir şekilde karşılık verdi. Üseyd sâkinleşip; - Doğru söyledin, dedi ve mızrağını yere saplayarak oturdu.

Mus'ab bin Umeyr ona islâmiyet'i anlattı ve Kur'ân-ı kerîm okudu. Kur'ân-ı kerîmin eşsiz belâgatı ve tatlı üslûbunu işiten Üseyd kendini tutamayıp; - Bu ne kadar güzel, ne kadar iyi bir sözdür. Bu dîne girmek için ne yapmalı, diye sordu. Güzel yüzlü, tatlı dilli öğretmen cevap verdi: - Lâ ilâhe illallah Muhammedün resûlullah demek kâfidir. Mus'ab bin Umeyr'in, bu sözü üzerine Kelime-i şehâdeti söyleyip Müslüman olan Üseyd, sevincinden yerinde duramadı ve: - Ben gidip arkadaşlarıma da anlatayım, diyerek ayrıldı. Evs kabîlesinin reîsi Sa'd bin Muâz'ın ve kabîlesinin yanına varınca, Müslüman olduğunu söyledi. Bunu gören Sa'd şaşırarak hiddetlendi ve Mus'ab bin Umeyr'in yanına koştu. Yanına varınca sert ve kızgın bir tavırla konuşmaya başladı. Mus'ab bir Umeyr, ona da gâyet yumuşak konuştu ve oturup biraz dinlemesini söyledi. Sa'd, bu nâzik konuşma karşısında yumuşayıp oturdu ve konuşulanları dinlemeye başladı. Mus'ab bin Umeyr, ona da islâmiyet'i anlattı ve Kur'ân-ı kerîmden bir miktâr okudu. Kur'ân-ı kerîm okunurken Sa'd'ın yüzü birden bire değişiverdi. O da orada Müslüman oldu. Kendinde duyduğu üstün bir hâlin ve râhatlığın şevkiyle derhâl kavminin yanına gidip onlara şöyle dedi: - Ey kavmim beni nasıl biliyorsunuz? ilk cuma namazı Sen bizim büyüğümüz ve üstünümüzsün. - Öyle ise Allah'a ve Resûlüne îmân etmelisiniz... Îmân etmedikçe sizin erkek ve kadınlarınızla konuşmak bana harâm olsun. Bunun üzerine kavmi hep birden islâmiyeti kabûl etti. O gün kabîlesinden îmân etmedik kimse kalmadı. Ensâr-ı kirâm , Resûlullahdan izin alarak Sa'd bin Heyseme'nin evinde ilk defâ Cum'a namazını edâ ettiler. Medîne-i münevverede ilk kılınan Cum'a namazı bu oldu. Mus'ab bin Umeyr, Müslüman olan Medîneli müslümanlar ile ikinci Akabe bîatında bulundu. Bedr savaşında sancaktâr olup, büyük gayret ve kahramanlık gösterdi. Süveyd bin Harmale ile birlikte Abdüddâroğullarından Bedir savaşına katılan iki kişiden biri idi.

Mus'ab, Uhud savaşına da katıldı. Yine sancağı o taşıyordu. Bu savaşta Peygamberimizin yanından ayrılmayarak saldıranlara karşı koyuyordu. iki zırh giyinmişti. Bu hâliyle Peygamberimize benziyordu. Peygamberimize benziyordu Müşrik ordusundan ibn-i Kâmia adında biri Peygamberimize saldırırken, Mus'ab bin Umeyr onun karşısına çıktı. Bu müşrik, bir kılıç darbesiyle Mus'ab bin Umeyr'in sağ kolunu kesti. Mus'ab bunun üzerine sancağı derhâl sol eline aldı. Mus'ab o esnâda; "Muhammed (aleyhisselâm) ancak resûldür. Ondan evvel daha nice peygamberler gelip geçmiştir"meâlindeki Al-i imrân sûresinin 144. âyet-i kerîmesini okuyordu. ikinci bir darbe ile sol kolu da kesilince, sancağı kesik kollarıyla tutup göğsüne bastırdı ve yine aynı âyet-i kerîmeyi okudu. Bu hâliyle kendini Peygamberimize siper yapan Mus'ab bin Umeyr'in üzerine hücum eden ibn-i Kâmia, vücûduna bir mızrak sapladı ve Mus'ab bin Umeyr yere yıkılıp şehit oldu. Mus'ab bin Umeyr zırh giydiği zaman, Peygamberimize benzediği için müşrikler onu şehit edince Peygamberimizi öldürdüklerini zannetmişlerdi. Hazret-i Mus'ab şehit olunca; onun sûretinde bir melek, sancağı aldı.

Mus'ab'ın şehit düştüğünden Resûlullahın henüz haberi olmamıştı."ileri ey Mus'ab ileri!" diye sesleniyordu. Bunun üzerine bayrağı elinde tutan melek, geri dönüp Resûlullah efendimize; "Ben Mus'ab değilim" diye cevap verince, Resûlullah sancağı elinde tutanın melek olduğunu anladı. Bundan sonra Peygamberimiz sancağı Hazret-i Ali'ye verdi. Resûlullah efendimiz, Mus'ab bin Umeyr'i şehit olmuş görünce, başı ucuna dikilerek Ahzâb sûresinden: "Mü'minlerden öyle yiğitler vardır ki, onlar Allah'a verdikleri sözde sadâkat gösterdiler. Onlardan bâzıları şehit oluncaya kadar çarpışacağına dâir yaptığı adağını yerine getirdi. Kimisi de şehit olmayı bekliyor. Onlar verdikleri sözü aslâ değiştirmediler" meâlindeki âyet-i kerîmeyi okudu ve sonra şöyle buyurdu: - Allah'ın Resûlü de şâhittir ki, siz kıyâmet günü Allah'ın huzûrunda şehit olarak haşrolunacaksınız. Selâm vereceklerdir Daha sonra yanındakilere dönüp; - Bunları ziyâret ediniz. Kendilerine selâm veriniz. Allahü teâlâya yemîn ederim ki, kim bunlara bu dünyâda selâm verirse, kıyâmette bu aziz şehitler kendilerine mukâbil selâm vereceklerdir, buyurdu.

Daha sonra Mus'ab bin Umeyr'e kefen olarak bir şey bulunamamıştı. Mekke'nin en zengin iki ailesinden birinin çocuğu olan Mus'ab bin Umeyr'in örtünecek kefeni yoktu. Vücûdu kaftanı ile ve ayak tarafı da otlarla örtülmek sûretiyle defnedildi. Habbâb bin Eret der ki: Mus'ab bin Umeyr, Uhud'da şehid edilince, kendisini saracak kısa bir hırkadan başka bir şey bulunamadı. Hırkayı baş tarafına çektik, ayakları açıldı. Ayaklarına çektik, baş tarafı açıldı. Resûlullah bize: - Onu baş tarafına çekiniz! Ayaklarını otlarla kapatınız! buyurdu..
Bir sahabe. islam'ın ilk öğretmeni olarak bilinir.
görsel
görsel
görsel
görsel
Bir Arap.

Türkleri ilgilendirmez.
şurada çok iyi anlatılmış.

''müslüman olmadan önce mekke'nin en zengin gençlerinden biriydi.
bir dediği iki edilmez, sözü dinlenir, en güzel o giyinir, en güzel kokuları o sürünürdü.
hz. peygamber'in "mekke'de mus'ab b. umeyr'den daha güzel giyinen, daha yakışıklı ve nimetler içinde yüzen başka bir genç görmedim" dediği kişiydi.

herşey iman etmesiyle başladı.
öyle bir iman ki, ailesinden gördüğü baskılar, açlık, işkenceler sarsamadı.

ve uhud savaşında önce sancağı taşıyan sağ kolunu, sonra sol kolunu kaybetmesine rağmen şehit olana kadar devam etti.
ve mekke'nin ihtişamlı zengini musab, ebedi saadete göçerken kefeni dahi üzerini örtmeye yetmiyordu.

akıl mantık almıyor.
akıl mantık almıyor...
akıl mantık işi değil demek ki!..

hasan-ı basri hazretleri'nin sahabeleri kastederek "siz onları görseydiniz mecnûn (deli) zannederdiniz. onlar sizin iyilerinizi görseler; "bunlar iyilik ve hayırdan nasipsiz kimselerdir.", kötülerinizi görseler; "bunlar da müslüman mı?" derlerdi." sözüyle anlatmak istediği bu olsa gerek...''