bugün

ingilizce ve almanca londra.
2005 yapımı aşk asısını anlatan muhteşem film. amerikada hayatın ne bohem olduğunu anlatır.
sanayi devrimi ve fransız devrimi sonrası çivisi çıkan, toplumun güçsüz her kesiminin devamlı ezildiği, sokaklarında her köşe başında bir drama rastlanabilecek ingiltere'yi anlatan bir william blake şiiri.
şu sıralar olimpiyatların düzenlendiği yer.
--spoiler--
- Ne kadar çıktınız.
+ Kim? London ve ben mi? iki buçuk yıl.
- Ayrılmanız?
+ Altı ay’ı bir kaç gün geçti.
- Gün sayıyorsun Syd. Bu iyi değil.
--spoiler--
(bkz: fenobarbital)
filmde geyiği dönen deney; http://www.youtube.com/watch?v=KeTTCeqBwjc
kanada eyaleti ontario'nun middlesex alteyaletinde (county), 353 bin nüfuslu bağımsız bir şehir (city).

şehirdeki küçük yerleşim bölgeleri (community):

· Old London East
· Wortley Village
· Petersville (Kensington)
· Byron
· Broughdale
· Masonville
· Lambeth
· Westminster
· Hyde Park
· Crumlin
· Fanshawe
· Brockley
· Scottsville
· Tempo
· Glanworth

bölgeye ait tüm yerleşim birimleri için:

(bkz: middlesex/#8858021)
(bkz: ontario/#8803354)

(government of canada)
(travelingluck)
son defa... "ne kötü bir şey" diyerek tanımladığımız, zor durum. son defa dokunmak, son defa olduğunu bilerek daha tutkuyla dokunmak, son defa olduğunu araya başkalarının gireceğini bilerek deli gibi dokunmak ve son defa olmaması için yine de dua etmek... daha kötüsü var mı? alıştığınız, sevdiğiniz, kendiniz olduğunuza inandığınız şeyden kopma zorunluluğu. hala bir şans var gibi gelir ancak bazen kendi ellerinizle uğurlarsınız hem de öperek. izlediğim, hayata dair güzel filmlerdendir. hüngür şakır ağlatmıştır. "hayır ayrılamazsınız" nidaları yükseltmiştir.

bu arada jason statham denilen şahsın da vurgunu olunmuştur.

görsel
filmin soundtracklarından bir tanesi... unutulması imkansız bir parça...

we spent some time
together walking
spent some time just talking
about who we were
you held my hand so
very tightly
and told me what we
could be dreaming of

there's nothing like you and i

we spent some time
together drinking
spent some time just thinking
about days of joy
as our hearts started
beating faster
i recalled your laughter
from long ago

there's nothing like you and i

we spent some time
together crying
spent some time just trying
to let each other go
i held your hand so
very tightly
and told you what i would be
dreaming of

there's nothing like you and i
so why do i even try?
there's nothing like you and i
dunyanin en eksi metro hattina sahip sehir. (bkz: dunyada metronun ilk kuruldugu yer)
avrupanin en pahali sehridir ayni zamanda.
en renkli barlarin, tiyatrolarin, sinemalarin bulundugu bir kent...
sisli puslu kiremit renkli sehir...
ama gorulesi ve yasanasi bir yerdir londra herseye deger
son olarak hic ingiliz goremeyeceginiz ama butun dunya kulturleriyle tanisacaginiz kozmopolit sehir....
izlenmesi gereken hunter richards filmi.
chris evans ve jessica biel in performansı gözümü doldurdu.
gitmek için 1 yıl 6 ay para biriktirdiğim ülke başkenti.
gece hayatıyla ve kumarhaneleriyle gecenin nasıl gittiğini anlayamayacağınız şehir.
şehirde ingilizden başka her vatandaşı bulabilirsiniz.
alt yapısı çok sağlam olan bir şehirdir terörist in biri belinde c4 metroya girer sonuç sıfır terorist patlar ölür metroda 1 tane seramik bile inmez

edit: bizim ülkemizdeki gibi tuvalet seramikleriyle yapılmamıştır.
londra sehrinin, bu sehre bir kere ayak basanlarin o dakikadan sonra kullanmayi yegledikleri ismi. pardon ney`din diyenlere landin landin, londra yani derler. havali oldugunu zannederler. hiyarlar. *
es geçilmiş şahane filmlerden. diyaloglar oldukça etkileyici ve her şeyden önemlisi herkesin başına gelmiş, gelebilecek türden, hele ki tanıdıksa bu olay size sonunda çalan troy bonnes - crime ile zırıl zırıl ağlatabiliyor.
burberrys'in bir parfümü.
çok çok güzel bir smoke city şarkısı:

fell like i'm invisible
as i walked in the middle of the drizzle
landed in a place which is folded up
london please hold me up
where are the caresses promised?
how the street are paved
with cold souls, cold souls

feel like i m invisible
as i walk in the midle
what a pity, what a pity, what a pity
fallen out of like, with the city
hard to get a smile in a mile down
frowns, there's not enough love in this big town.

where is the love, where is the love?
cold souls
where is the love, where is the love?
cold souls
a love in this big town
cold souls
where is the love, where is the love?

you promised me love

feel like i'm invisible
feel like i'm invisible
feel like i'm invisible
feel like i'm invisible

exorcised the demons inside my head
as i walk i like what it was
landın diye okunur. çoğu zaman dil tartışmalarında, o eşsiz tartışmanın baş aktörüdür.

neden new york, washington, * olduğu gibi yazılır ve okunur da, london, Londra diye yazılır.
ingiltere'nin hem siyasi hem ticari başkenti. türkçe karşılığı londra'dır.
başrollerinde chris evans, jessicca biel ve jason statham'ın oynadığı 2005 yapımı film. diyaloglara dayalı filmleri seven bünyeler için birebirdir.
en guzel yeri covent garden,en turistik yeri leicester square,en luks yeri knightsbridge,en sanatsal yeri south bank,en ucuk yeri soho olan guzel sehir.
(bkz: london bridge)
jason statham ı görünce vurdulu kırdılı bir film sanarak büyük bir merakla izlediğim film.
sevgilisi tarafından terk edilen bir gencin yaşadıklarını anlatıyor ki bence konu olarak yeterince sıkıcı. sadece diyalog üzerine kurulu ve sanki kendinizi bir arkadaşınızın derdini dinliyor gibi hissediyorsunuz. buna benzer başka bir film de;

(bkz: before sunset)
(bkz: before sunrise)
ilk dakikalari garipsenerek izlenebilecek bir film. bir saatte bir torba kokain ceken erlerin aralarinda gecen sohbet akli ba$tan alir. cok saglam dialog aki$ilarina sahiptir, tanridan, korkulardan, ihanetlerden, terkedili$ler ve terkedi$lerden bahsedilir, dem vurulur. jason statham yine harikulade oyunculuk sergilemi$tir ki iktidarsizligini itiraf edip, bagirdigi banyo sahnesi cok ba$arilidir.
A light snow is falling in London
All sign of the living has gone
The last train pulls into the station
And no one gets off, and no one gets on

[chorus]
I search inside my head
Helps me remember the day
That the taxi never came
So I walk on in the rain

One light burns in a window
It guides all the shadows below
Inside, the ghost of a party
No one is left, just the cigarette smoke

(bkz: porcupine tree)