bugün

nuri bilge ceylan ın mükemmel beyin yakan filmidir. nbc filmin üç ana karakteri ile bencil modern sözümona aydın insanın psikanalizini yapar 2014 te cannes en iyi film ödülünü alan nbc ödülü aldığında kameralara yıllar önce aynı ödülü alan yılmaz güney ile aynı pozu vererek gönüllerimize taht kurmuştur.

tembel üstelik aydın geçinen aydın karakteri genç ve güzel karısı nihal ve hayatındaki tüm olumsuzlıklar için hep başkalarını sorumlu tutmuş ablası necla ile birlikte kapadokya da ailelerinden kalma bir otelde yaşarlar. büyük şehirin debdebesinden kaçan ama kasaba insanını da beğenmeyen üçlü gayrimenkullerinin getirleri ile bohem bir hayat sürmektedirler. birlikte yaşadıkları kasabanın küçük insanlarına ve sorunlarına bir o kadar uzak ve yabancı. sürekli kasabasından ülkesiden şikayet eden herşeyin en doğrusunu bildiğinden etrafındaki kimsenin kendi hayatını yaşamasına izin vermeyen bir nevi günümüz sözümona aydının eleştirisi mahiyetindeki aydın ın sürekli laf sokan ablası necla ile olan uzun diyalogları geçmiş hesaplaşmaları. kendinden yaşça büyük hayranı olduğu bir adamla güvensizlik ve yetersizlik duygularıyla alınmış mutsuz bir evlilik kararından pişman genç ve güzel nihal in kendine ait birşeyler yapma üretme adına çabaladığı ve fakat aydın tarafından hep yetersiz görülme sen beceremezsin bakışları imaları yüzünden nafile çabalarının konu edildiği nuri bilge ceylan ın mükemmel bir kişilik analizi filmidir. görüntüler de cabasıdır. sabrı ve hastası olan mutlaka izlemelidir.
filmin herhangi bir anını durdurup print screen yapsanız tablo diye duvara asarsınız.
“Nihal…
Gitmedim.
Gidemedim.
Artık yaşlandım mı, kafayı mı oynattım, yoksa başka bir adam mı oldum, nasıl istersen öyle düşün.
Bilemiyorum.
Ama birkaç gündür içime yerleşen yeni adam gitmeme izin vermiyor.
Nolur sen de gitmemi isteme.
Anladım ki artık beni istanbul’a çağıran bir şey yok.
Her yerde olduğu gibi orada da her şey yabancı bana.
Bilmeni isterim ki, senden başka yakınım yok.
Seni her dakika, her saniye özlüyorum.
Ama gururum el vermediği için hiçbir zaman söyleyemiyorum.
Senden ayrılmanın benim için ne derece korkunç hatta olanaksız olduğunu çok iyi biliyorum.
Tıpkı artık beni sevmediğini bildiğim gibi.
Biliyorum, eski günlere dönemeyiz.
Gerek de yok buna.
Beni bir uşağın gibi, bir kölen gibi yanına al.
Ve hayatımıza senin istediğin gibi de olsa devam etmemize izin ver.
Beni affet…”
daha birkaç gün önce tekrar izlediğim başyapıt niteliğinde nuri bilge ceylan filmi.

2014 yapımı cannes ödüllüdür.

emekli olmuş bir tiyatro oyuncusunun, babasından kalan anadolu'da bir otelde, eşiyle ve kız kardeşiyle yaşadığı problemler, bambaşka hayatlar farklı bakış açılarıyla aktarılır.

farklı düşüncelerin harmonisi insanı duygu yoğunluğuna sürükler. herkesin kendi kişiliğine dair çıkarımlar bulabilmesi mümkündür.

196 dakikalık bir film olması sebebiyle fazlasıyla uzun metrajdır. ama insanı sıkmaz. izletir.

haluk bilginer, demet akbağ, nejat işler, melisa sözen, serhat kılıç, ayberk pekcan gibi oyuncuları barındırır.
Yeminle insanların tercihine bıraksalar ve özelligimizde olsa yatardim uykuya.
kamera arkası görüntüleri akıllara ziyan bir şekilde mükemmeldir. nuri bilge ceylan'ın oyuncularla olan diyalogu ve onlara sağladığı doğaçlama imkanı filmin başarısını açıklamaya yetecek niteliktedir. elbette bazı sahneler var ki senaryoya birebir bağlı kalınıyor ancak örneğin aydın(haluk bilginer) nihal(melisa sözen) ve necla(demet akbağ)nın kahvaltı sofrasında "kötülüğe izin vermek" konulu konuşmalarının doğaçlama yapılması ve nuri bilge'nin demet akbağ'a necla'nın repliklerini okuyup "buradan ne anlıyorsan söyle" tipi yönlendirmeleri şahsen beni mest etmiştir. ayrıca göze çarpan bir nokta da nuri bilge'nin haluk bilginer'e bazı sahnelerde danışmasıdır. haluk bilginer'in tartışılmaz oyunculuğunun nuri bilge'ye dahi yol gösterebiliyor olması insanı mest ediyor. izlemek isteyenler için (ki filmi izlemiş olan herkes kesinlikle izlemeli) linki şuraya konduruyorum : http://www.youtube.com/watch?v=ZYMiR1VC-XU

komikli bir kamera arkası için de (ismail'in yani nejat işlerin hidayet yani ayberk pekcan'la olan kavga sahnesi) : http://www.youtube.com/watch?v=Y5aHjIDOpeM
Filmi izlerken başlarda nihal'in mıymıy tavırları benim de içimi baymıştı. O depresyonlu can sıkan hallerine anlam verememiş olsam da film ilerledikçe daha iyi anladım; kendini beğenmiş, narsist, en iyisini hep kendisinin bildiğini sanan, egoları arasında boğulan; sevdiğini ve özlediğini dahi kibrinden dolayı söyleyemeyen bencil biriyle birlikte olmanın kendisini sürüklediği boşluk ve değersizlik hissini.

--spoiler--
“Karşımızdakini olduğu gibi görmeyip onu tanrılaştırmak; sonra da sanki böyle bir tanrı olabilirmiş de olmuyormuş diye ona kızmak.”
--spoiler--

Filme sadece bu yönden bakmak filme haksızlık olur elbette. Aynı çatı altında birbirine yabancı halde yaşayan, fikirlerinin özü bir olsa da zıtlaşmayı tercih ederek güç mücadelesi haline getirdikleri hırsları ve egolarının çarpışmalarını izlemek kişiye farkındalık oluşturması açısından faydalıydı kanımca. "kötülüğe karşı koymamak" üstüne çalışma odasında başlayan mutfakta devam eden tartışmayı seyretmek de keyifliydi.

izlemek için hep ertelediğim, kafamın doluluğunu bahane ettiğim, sınav sonrasında ise büyük bir zihinsel rahatlık ve arınmışlıkla kendimi izleyerek ödüllendirdiğim muhteşem nuri Bilge Ceylan filmi.
“Seninle cebelleşeceğim diye bütün güzel huylarım değişti.” Repliğiyle yüzümün tam ortasına sert bir yumruk yedirtmişti bu film.
2014 Türkiye, Almanya, Fransa ortak yapımı bir nuri bilge ceylan filmidir. Senaryolarını yazarken ceylan’ın anton çehov hikayelerinden etkilendiğini bilmeyen yoktur. Bu filmi de çehov’un the wife ve excellent people isimli hikayelerine dayanır. Onun dışında tolstoy, dostoyevski, voltaire, shakespare gibi isimlerden de esinlendiğini söyler filmde de alıntılar yapar. Hatta filmin posteri bir dostoyevski romanı olan netochka nezvanova adlı kitabın kapağından esinlenerek yapılır.

görsel
Film boyunca haluk bilginer’in canlandırdığı, adıyla müsamma, aydın karakteri üzerinden yapılan türk aydını ve modernleşme eleştirisi yapılır.

Gelgelelim Film, Türk sinemasının en iyi yapıtlarından biri hiç şüphesiz Sunduğu görsel şölenin ardı sıra felsefi derinliği olan diyaloglar içeriyor. Ve Filmin sonunda kış uykusundan uyanan tek bir isim var.....
her türlü övgüyü kendi naif ve doğal anlatış şekliyle fazlasıyla hak eden özellikle yarı aydın burjuvazi bir yaşam üzerinden uzak 'la uzaktan bir akrabalık kurduğum,diğer filmlerine kıyasen fazlasıyla geveze hatta samimi, sinema da sadece 6 kişinin izlediği bir salon da izlediğim bir an bile olsa sıkmayan izlerken hayatta en sevdiğim kısa hikayeye -memurun ölümü- -anton pavloviç çehov- selam çakmış nbc filmi.

nbc; kişisel tahlillere girip çıkarken insana dair net iyi ya da net kötü gibi tanımlamalar kullanmak yerine olması gerektiği gibi insanın zaaflarını, bazı şeyleri görürken önündeki bazı şeyleri görememesini, zenginlik ve doğanın akışı açısından dengesiz olsa hatta eleştirsekte bir sistemin kendince ezmeye dönük devam edip gittiğini, paranın bazı değer yargılarını değiştirebildiğini, türkiye'de aydın damgasıyla etiketlenen insanların kendi iç dünyalarına kapandıklarını ve hakikaten dışarıda neler olup bittiğinin çokta farkında olmadıklarını, yazarlığın yani kişisel entelektüel tatminin hangi platform da paylaşıldığından çok paylaşılmış olmasının önemli olabileceğini, ilişkilerde bir tarafın ekonomik koşullarının iyi olmasının diğer tarafı psikolojik olarak sıkıntıya sokabileceğini, yoksulluğu şartlarının vahimliği çerçevesinde içselleştirmiş insanlardaki gururun güçlü bir alt metin olarak yaşama sağlam bir dayanak yaratabileceğini,kafada geçenlerin bir düşünce silsilesi ve kendine içkin bir fırtına yaratmasıyla onların metine dökülmesi ve insanlara sunulması arasındaki farklılıkların betimlenmesini, aydın insandaki kibir duygusunun bir nevi yalnızlığa denk düşebileceğini, ve tüm zamanların en iyi sahnelerinden birisini içeren anton çehov'un kısa ve aşmış bürokratik sistem eleştiri yaptığı hikayesi memurun ölümü 'ne feci bir gönderme yapıldığı zoraki özür tavrıyla tiyatroyla sinemanın iç içe geçtiği zirve sahneyle kafa yorduğum nice insani dertlere aynı oran da kafa yorulmuş olmasından fazlaca mutlu olduğum bunu yaparken de nbc ve ebru ceylan'ın evlerinde hazırladıkları 285 sayfalık senaryonun fikirsel aşamalarındaki kişiselliği cidden merak ettiğim, yemek masasındaki kötülük yapan insana kayıtsız kalarak onun yaptığı şeyden utanmasını sağlamaya çalışmanın kendince bir erdemlilik olduğu kadar aslında birçoğumuzun yapmasının mümkün olmadığı bir resim olduğunu göze soktu tekrardan...

kış uykusu; aydın, necla ve nihal üzerinden kişisel zaafları ele alırken aydın'ın ne şekilde olursa olsun nihal'i yanında görmek istemesi ve bunu yaparken de o mevzu bahis kibirine bir kereliğine de olsa yenik düştüğünü necla'yla olan fikir teatisinde yazarlık mevzusundan yola çıkarak yaptıkları tartışmanın bir yüzleşme ritüeline denk düşmesinin aslında necla'nın duymak hiççç istemediği bazı söylemlere kadar gelmesi ve necla'nın eşiyle ve geçmiş hayatıyla büyük sıkıntılar içinde olduğu ve bunu yaparken de bu malum yüzleşmenin ona ağır geldiğini açımlayabiliyoruz. nihal ise aydın bey'in gücü ve popülerliği altında silikleşmiş ve ezilmiş. hayatta tutunduğu tek dal komite çerçevesinde yaptığı yardımlar... aydın beyi vaziyete kanalize etmemek istememesi yaptığı tek şeye de müdahil olunmasını istemediğinden kaynaklı. bu da psikolojik bir sorun... belki de bir baltaya sap olamamanın verdiği bir durum... arada ağırlıklı olarak sevgi temalı bir ilişki söz konusu olmadığından yola çıkarsak aydın bey'in imkanlarını kullanıp yardımları, yapılanı ondan uzak tutmaya çabalamak en hafif tabirle kendine güvensizliğin emarelerini yansıtıyor. aydın bey bu konu da yerel bir gazetede bozkırın sesi'nde yazdığı makalelerle hayat bulurken, çevresinde değerli bir insan olarak algılanırken kendince mutlu ve belli noktalarda kibirli belli noktalarda samimi bir hayatın izini sürüyor. ama yaptığı tutunduğu bir şeyler var... necla ise yaşanmışlığı sorgularken kendi yaptığı hataların bedelini ödediğini düşünüyor. yapılan kötülüklere kayıtsız kalmaktan kastettiği de bu aslında. belki de buna inanmak istiyor. necdet'i belli konularda sorgulamasaydı evlilik çatırdamazdı diye derin düşünceler içinde takılıp duruyor.

aydın bey'in imam hamdi'yle olan diyalogunda kendisini üstte konumlandırıp benim dizginleyemediğim hobilerim, uğraşlarım var. her bir işle ben uğraşamam. sen yardımcımla durumu hallet demesi kiracısını dahi tanımaması bizden bir sınıf ayrımını yaratıyor. aldığı mektubu belki de doğal ve insani olarak çok önemsiyor fakat kiracısının durumu şartlarının vahimliği onun için çokta önemli olmayabiliyor. neticede eve icra gelmiş, eşyalar alıp götürülmüş, ismail hapishane de yatmış. gözünün önündeki merteği görmeyip, mektupla ilgilenmek klasik ve tutarlı bir aydın eleştirisi gibi gözükmekte ülkem koşullarında. nihal'in aydın bey'in ona yaptığı yardımı kayıtsız şartsız imam hamdî'ye yapmayı teklif etmesi senin düzenin içinde sana ihtiyacım yok gibi zayıf ve kırılgan bir karakterden ve alt metinden besleniyor. daha sonra bu rollerin ve gurur söylemlerinin başrolünde tüm doğallıyla oynayabilecek nejat işler 'in para üzerinden gerçekçi eleştirileri ve parayı yakıp atması belki de bu ülke topraklarında onun oynayabileceği en kolay role denk düşüyor. sanki kendisini oynuyor mübarek. imam hamdi klasik bir din adamı etiketi altında koşulların zorluğundan bihaber değerlendiriliyor aydın bey tarafından hatta yazıya aktarılıyor. imam hamdi, daha arayı bulan ismail gibi sert hatları olmayan bir insan... mükemmel kotarıldığını es geçmeyeyim.

gelelim tavşanın öldürüldüğü sahneye. evet zenginsem zenginim bana bu kadar yüklenmeyin diyor ya aydın bey. akabinde bu sahne geliyor ve doğanın kendince bozukta olsa bir sisteminin olduğunu tekrardan anımsıyoruz. evet güçlüler / güçsüzler, zenginler / yoksullar, canı çok ama çok değerli olanlar bir de son derece değersizler var... tavşan değersizi simgeliyor. her şey insanın kontrolünde doğa da. yeri geliyor vuruyoruz, yeri geliyor öldürüyoruz sonra çıkıp doğayı doğanın elinden kurtarmaya çabalıyoruz.

bir yerde insan varsa o yer de insansal çelişkiler de vardır diyor nbc. iyi ki de diyor. bir de gözden kaçamayan bir john lennon edebiyatı var.

(bkz: hayat siz planlar yaparken olanlardır)

edit: şu aydın bey kompozisyondan kendimle benzerlikler bulmam da işin bonusu.

dipnot: 25 yıllık tiyatrocuyum. oyunculuk fazlasıyla ayağa düştü. onun için oyuncu demiyorum kendime. olsa olsa tiyatrocuyum ben. kesinlikle uzak'taki mahmut'tan iyi kurgulanmış bir kompoziyon. sevdim ben aydın bey'i. tabii son tahlilde haluk bilginer gerçeği var. türk sinemasının en mühim başyapıtlarından masumiyet'te de o vardı bunda da o var. bu bize bir şey anlatıyor.

(bkz: bozkırın sesi)
(bkz: türk tiyatrosunun tarihi)

bir diğer edit: bu filmi en son yeraltı'nı yapan zeki demirkubuz'a ithaf ediyorum. bana düşmez ama ediyorum. o da böyle bir film yapmak istiyordu zira. çıka çıka ortaya yeraltı çıktı insan doğasına dair karanlık bir öykü olarak. ama şahsım bunu sevdi hem de çok sevdi.

bu film en iyi nbc filmi olmasının dışında, demirkubuz'un yapmak istediği şeyin ta kendisi aslında...

10 üzerinden 9.
bugün vizyona giren ve bu sene cannes film festivalinde altın palmiye ödülü alan nuri bilge ceylan şaheseri. sabırsızlıkla bekledim, geldiği gün gittim. film biraz uzunca, üç saat kadar sürdü öncelikle bunu söylemekte fayda var. şahsen gittiğim sinemanın koltuklarından bu filme girene kadar memnundum, ama anladım ki bir yerden sonra insanın kıçı düzleşiyor.

filmin tam süresi 3 saat 16 dk. nuri bilge ceyla filmin uzun olmasına yönelik eleştirilere cevaben, bir roman nasıl çok uzun olabilirse, bir filmin de çok uzun olabilir, bunun sorgulanması anlamsızdır demiş.

film üç ana karakter üzerinde ilerliyor, ana karakterimiz aydın(haluk bilginer), kız kardeşi necla(demet akbağ), eşi nihal (melisa sözen). aydın ve necla babalarından kalma evlerini otele çevirmişlerdir ve bu oteli yürütmeye çalışmaktadırlar. ayrıca aydın yerel bir gazetenin köşe yazarıdır. aydın, karşımıza gerçek anlamda bir aydın olarak çıkıyor, entelektüel birisi, zamanında oyunculuk yapmış ancak tutunamamış ve kendi halinde geçinmeye devam eden bir adam. neyse film zaten olay temelli olmadığı için takdir edersiniz ki konusunda bahsedilecek pek bir şey yok, hem spoiler'a girmek istemiyorum.

görsellik açısından: her zamanki gibi manzaralar harika. sinematografik açıdan muhteşem. filmin çekildiği bölgeyi yakından bilen biri olarak, olduğundan güzel göstermiş diyebilirim. ama kış mevsimi karlı bir erciyes manzarasının olmayışına da kayserili olarak bozuldum açıkçası, sevgili nuri bilge abimiz... * gerçi filmin havası genel olarak kapalı, melankolik. bu da kahramanların psikolojisinin yansımasında büyük etkiye sahip. o havada erciyes görünmez zaten. *
filmde dikkatimi çeken bir unsur aynalar. yanılmıyorsam dört kez, birinde çok bariz bir şekilde olmak üzere, iki kahraman aynı odadayken biri aynanın yanında, diğeri aynadan yansıma olarak çekilmiş. bence çok hoş bir şey. aslında görmeye alışkın olduğumuz bir durum fakat biraz özel ilgi gösterilmiş zannımca, bu yüzden izlerken aynaları da şöyle bir kontrol ettim sürekli. eğer özel bir anlamı varsa bu durumun bilemiyorum, bilenlerin paylaşmasını rica ederim.

filmdeki görsel şölen mahiyetindeki kareleri şöyle anlatabilirim; filmden kesilen karelerle çok hoş bir fotoğraf galerisi oluşturulabilir rahatlıkla.

müzikler... diğer nuri bilge filmlerinde müzikler yok denecek kadar azken bu filmde diğerlerine nazaran çok fazla kullanılmış. müziklerin kullanıldığı yerler ve kullanılan müzikler muhteşem. özellikle o schubert piyano sonatı filme "cuk oturmuş".

senaryo muhteşem. diğer filmlerde bu kadar konuşma olmazdı nuri bilgenin, ama bu filmde oyuncular ezber konusunda baya zorlanmıştır sanırım zira uzuun uzun konuşuyorlar. öyle birer cümlelik diyaloglar da değil, her biri kendi başına monolog sayılabilecek kadar uzun ve kapsamlı konuşmalarla bir diyalog halindeler. dolayısıyla bazen konuda kalmakta zorlanabiliyorsunuz. ayrıca bu konuşmalar sayesinde karakterlerin psikolojik dünyası mükemmel şekilde yanısıtılmış, oyuncular da bunu gerçekten muhteşem şekilde yansıtıyorlar, her biri harika oynamış, ancak melisa sözen sanki biraz genel performansın altında kalmış gibi hissettim. konu dağılmadan, bu diyaloglarda gayet felsefi konulara değiniliyor, seyirci düşünmeye sevk ediliyor, güzel alıntılara hatta ince göndermelere yer veriliyor gerek siyasi gerek toplumsal konularda, anlayana. benim yakalayabildiğim 4-5 tane vardı, daha niceleri vardır. bu konuşmalardan aklınıza yeni fikirler gelebilir, hatta fikirleriniz değişebilir, etkilenebilirsiniz. konuşmalarda bir yapmacıklık ya da gerçekçiliği bozan herhangi bir durum görmedim. bazen kullanılan kelimeler öyleymiş gibi gelse de konuşan kişinin zaten entelektüel biri olduğu düşünülünce normal karşılanıyor ve herhangi bir sorun olmuyor.

zengin-fakir uçurumu, sosyal statü durumları köylü karakterler ve zengin üst zümre karakterler arasında çarpıcı bir gerçeklikle işlenmiş.

film yine o kadar gerçekçi ki, oyucuların üstün performansı, senaryonun ve görüntü yönetmenliğinin başarısı sayesinde, yine kendimi filmde gibi hissettim. tüm kış uykusu film ekibini ayrı ayrı tebrik etmek lazım. bu başarılı eseri sadece oyunculara, nuri bilgeye atfetmek haksızlık olur, tüm ekip harika iş çıkarmış.
durağan olmasına rağmen fevkalede dialoglar içeren bir filmdir, anlayabilmek adına olgunlaşmak gereklidir. 3 sene önce izlediğim kış uykusunun benim üzerinde yarattığı etki ile bugün izlediğimin yarattığı etki arasında dağlar kadar fark vardır.
başkaraktere Aydın adını verme cesaretini gösterebilmek iÇin önce NBC olabilmek gerek sanırım.
filmi görme şansı bulan eleştirmenlere göre cannes' da altın palmiye şansı oldukça fazla olan nuri bilge ceylan filmi.

nuri bilge ceylan'ın tarkovski bergman, etkisi altında bir sinema dili olduğu aşikar. kış uykusu'nun bergman vari olduğu yönünde genel bir kanı var eleştirmenlerde.
önceki filmlerinde olduğu gibi bu filminde de yaratıcı ve özgün bir sinema dili yok gibi görünüyor.
en azından ilk izlenim böyle.
yine de izleyip göreceğiz.
Altın palmiye ödülü almış filmdir.
güncel Önemli Başlıklar