bugün

tanrı yeteneğinden bir parça ile süslediği çiçeğe ışığını verir.
onu sevgiyle yoğurur ve can taşıma yeteneğini ona aşılar.
gözlerinin içine bakarak ruh verir ve sonra gülümser hafifçe.
eğilerek kulağına,
"sen can taşıyacaksın güzel olmalısın" der fısıldayarak.
sonra gökyüzünü yararak onu çiçekler arasına bırakır
kokusunu doğa da tatsın diye.

işte bizler ise bu olayı kısaca

"ve tanrı kadını yarattı"

olarak biliyoruz.
aşağı cins.
kadın dediğin klasik gitar gibidir. akdeniz tipi hatlarıyla gönüllere taht kurmuştur. hastasıyım.
akrep gibidir.
bir kadın her konuda hakikaten bilgiliyse kesin cinsel organları ile ilgili bir problem vardır... *
balzac'a göre servetleri iki bacakları arasında olan tür...
kavimleri bilincli bir topluluk haline getiren, erkege kahramanlik duygulari asiliyan varliktir.
ikinci el araba değildir. paketi açılmış bir hediye hiç değildir.
o bazı değerleri(!), zaten kaybetmek için kendisinde bulunan kişi. topraga götürecek hali yok.
hem (bkz: sorun)
hem (bkz: çözüm)
saffiyane bir durum, insan inanıyor ki bekaret zarına endeksli rekolte belirlemeler, "bozulma" fiiliyle sevişmeyi kastetmeler artık utanılacak, yerin dibine girilecek, böyle "aman abi ne dedim ben" dahi değil akla dahi getirmeyecek bir psikoloji bulunsun. mümkün değil. bütün türkiye el ele veriyor, kızlarına bakıp türbanından sorun, bacak arasından değer, mini eteğinden kuyruk sallama, kahkahasından şuhluk, rujundan fuhuşa davet çıkartıyor. şu içinde bulunduğumuz çukurlaşma algoritmasından da bundan bir türlü çıkış olamıyor. büyük sorunlar yerine ikame edilmiş ve hep başkalarının hayatlarıyla ilgili subjektif etik sorunlara odaklanma da bir türlü sıhhatli bir toplum içerisinde yaşama olanağını bizlere vermiyor.

öyle de çifte standartçı ki bu algı, değerini bacak arasına hapsetmiş, saygıyı külod içine gömmüş bir şekilde ölçme yaparken diğer taraftan "hatun olsam kesin orospu olurdum", "kız olsam kesin verirdim" cümleleri ortaya saçılıyor. "kadın" hani ayrı ayrı insanların neticede toplandığı bir küme değil de, toplamı belirli standartları karşılamak zorunda olan bir fabrika. ama biz o kümenin elemanı olunca çifte standartlar ortaya saçılıyor. tanımı da böyle verince, envai çeşit örneği şu gamda geçiyor, başka bir faza yol alıyorum, burada da karşılaştığımız ve artık bir klasik haline dönüşen başkasının yaşam biçimini belirleme, bir çeşit fundamentalizmdir. burada köktenciliği yaratan şey, diğerinin yaşama biçimini aşağılayarak, yok etmek, baskın kötüleme ile o yaşam biçimini, ortak yaşam biçimlerinin bulunduğu toplumsal arenanın dışına çıkartmak gayesidir. siz karşıdakine "değersiz" derseniz bu dakikadan itibaren tartışma "dialog" üzerinden değil "kavga" üzerinden gideceğinden netice de ancak "yok etme" ile gözlenir. kelamın sonu, beraber yaşamanın temel şartı olan rasyonelize edilmiş yaşama kültürlerinin izahatla nedenselleştirilip tartışılması rafa kalkar "sen iyisin", "şu kötü" western filmi estetiğinde çatışma doğar. çatışma nihayetinde de erilecek şey birbirine husumet besleyen insanlar yekünü, işlemeyen bir sosyal sistem, pıtrak gibi çoğalan sahte sorunlar.

neden? çünkü insanları, kafalarını basmayacak şekilde var eden ve onları kafaları basmayıp da ezberden geleneği tekrar etmeye yönelten, bunu yaptığı sürece de ödüllendiren bir sistem var. sen bu sisteme uydukça "değer" görüyorsan, hop sistemin en azılı idiotu haline dönüşüp kutlu varlığını şenlendiriyorsun. senin şenlenişin başkalarına hakaret etmeye ve diğer yaşam tarzlarını aşağılamaya hak veriyor mu? nanay. o saatten sonra da kutlu yalnızlığınla, ben nerede hata yaptım sularında yaşayıp gidiyorsun.

yapma kardeşim. "bence" de bari. idiotluğun çatışmaya dönüşmesin.
bir anne bir çocuk; şımartan, şımartılmak isteyen, hem şevkatli hem hain, nefretten aşk , aşktan acı yaratan, hem sığınan, hem sığınılan, kolayca yanıldığı gibi kolayca yanıltan, aşk arayan, aşktan yorulan, sakin olduğu anlarda bile ruhunda fırtınalar kopan, derinliklerine inildikçe daha çok karanlıklarla karşılaşılan, hem güçlü hem güçsüz, hem uysal hem isyankar, sertlikten korkan serttlik isteyen, bir melek bir şeytan, hem sokulgan hem uzak, tanındığı sanılan anda yeni yüzler çıkaran, gerçekten ve yalandan nefret eden, bir cilvesiyle savaşlar çıkaran, tanınmadığı gibi kendisini de tanımayan fenomen.
dünyanın en güzel varlığı. en estetik, en güzel kokulu... sevilesi.
fazla zeki olanlarindan korkutugum . bir zamanlar seytan olduklari dusunulmus dunyanin olmazsa olmazlari . her guzeligin icinde bir seytan oldugunu dusunen beni bazen tirsitan kusursuz varliklar. kesinlikle yaratilis ve evrimde erkegin onunde olduklarina inaniyorum. birgun dunyayi egemenlikleri altina alacaklar ve iste o zaman biz erkekler sictik.
en aptalının bile aslında zeki oldugu ırk. büyük çogunlugu evdeki herif olarak - ki zaman zaman "benim ayı", "bizim bey" şeklinde de kullanılır-hitap ettikleri erkek cinsinden olanları hiiiiiiiç sezdirmeden yönetir.
(bkz: kadın isterse)
Sanırım ki erkekler arasında; bizim Osmanlı ozanları kadar, kadınlara ağız dolusu sövüp sayanı pek gelmemiştir.
Neden bu kadar kızmışlardır kadınlara, bilinmez. Oysa geçen yüzyılın ortasına dek; Kapalıçarşı'nın Nuruosmaniye kapısı dışındaki pazarda, neredeyse okkayla satılıyordu fakirler.
***
imam nikâhını kıyıp, şerbetleri içtikten sonra; ertesi sabah tepen attı da:
- Testi boş, diye bağırdın mı; yeni gelin, pılısını pırtısını koltuğunun altına sıkıştırarak, anasının evine dönüyordu.
Ve sen, imam nikâhıyla bir tane daha alıp, ertesi sabah:
- Testi boş, diye yine bağırabiliyordun.
***
Yahut tutsak pazarına gidiyor, evire çevire her yanına bir iyi baktıktan sonra, beğendiğin bir tanesini alıp, getiriyordun eve.
Bir süre sonra da; canın isterse, yine götürüp satıyordun pazarda. Üç beş kuruş üstüne vererek, bir yenisini alıyordun.
***
Bizim Osmanlı edebiyatında, düzyazı geleneği pek olmadığı için; kimse tutsak pazarından alınmış anne, yahut ninelerinin anılarını yazmamıştır.
Eski yüzyıllarda istanbul'a gelmiş yabancılar yazmışlardır tutsak pazarlarını daha çok.
***
Kadının, bu ölçüde kişiliksiz olduğu bir toplumda; yine de ozanların onlara veryansın etmeleri, bilmiyoruz nedendir.
Kalayi Refi Efendi bakın ne diyor:
Mısraf-ı beyt ejderiyle uğraşırken rüz-ü şeb
(Gece gündüz ev masrafı ejderiyle uğraşırken)
Akrep-i banu da bir yan sokmadadır nişteri
(Bayan akrep de bir yandan neşter sokmaktadır.)
***
Hamdullah Hamdi Efendi de, tamamlıyor bu görüşü:
Keyd ile zen azizi har eyler
(Kötülükle kadın, kutsal kişiyi eşeğe çevirir)
Mekr ile fikrini figar eyler
(Düzenleriyle fikrini yaralar)
***
Yine Hamdullah Hamdi Efendi; Havva Anamızın, Adem Babamızın sol göğüs kemiğinden yaratılmış olduğunu anımsatarak, diyor ki:
Zeni pehlu-yi çebden eylerdi hak
(Tanrı kadını sol göğüs kemiğinden yarattı)
Eğrinin hali eğridir mutlak...
***
Lamii Efendi, sövgüyü daha da artırıyor:
Zenlerin dışlarına aldanma
içleri dopdolu hasasettir (kötülüktür)
Mekr-ü tezvir-i fitne vü telbis
(Düzenbazlık, uyduruculuk, kışkırtıcılık ve sahtekârlık)
Bunlara sanat-ı verasettir.
(Sanat olarak miras kalmıştır onlara)
Kadınların ise erkekler için söyledikleri hiçbir şey yok. Kendi kendilerine:
- Allah iki gözünü kör etsin de, süründürsün inşallah; diye beddua etmekten başka...
***
Sümbülzade Vehbi Efendi de, kadınlar konusunda şöyle bir uyarıda bulunuyor:
Bilirim sanma sakın mekr-i zeni
(Kadın düzenbazlığını)
O bulur bilmediğin bir düzeni
***
Koskoca Sadrazam Ragıp Paşa bile kadınlara karşı:
Biz cihanın hıyel-i nakşına meftun değiliz
(Biz dünyanın nakışlı hilelerine vurgun değiliz)
Bilürüz mekr-i zeni hasılı mecnun değiliz
(Kadın düzenbazlığını biliriz, deli değiliz).
***
Rasih Efendi de öneride bulunuyor erkeklere:
Sakın aldanma avretin sözüne
Merd isen bakma onların yüzüne
***
Neşet Efendi alacağına şahin, vereceğine karga olanları da kadınlara benzetmede:
Zen gibi şive-i şehvetle alır dünyayı
Vaz-i hami itme (doğurur) gibi virmede feryat eyler
***
Fazıl Efendi, tüm dünya kadınlarını ayağa kaldıracak bir küstahlıkla yükleniyor kadınlara:
Er olan bir ola mı kancık ile
Anulur mu keçi kıvırcık ile
***
Yine Fazıl Efendi, çok hanımla haşır neşir olmaktan yana:
Olma bir avrete amma mahsus
Sana olsun zen-i dünya mahsus
Ne bela bir zene mahsur olmak
Taze zevk eylemeden dür (uzak) olmak
Ola her bahçede bir lane (yuva) sana
Her mahalde dahi bir hane sana
Ben de bilmem nice bazı hayvan
Ola bir avrete mahsus her an
***
O dönemlerde "kadınların özgürlüğü için çaba" gösterme örgütleri kurulmuş olsaydı; sanırız Osmanlı ozanlarının ne kavuğu kalırdı, ne de sakalıyla bıyığı.
***
Daha böyle nice nice birbirinden beter dizeler var.
Lami Efendi zengin hanımlara şu kıtayla bindiriyor:
Merd isen evde kahpeyi tutma
Ger boyunca batursa altuna
Lanet olsun ana ve maline de
Mali mel'un ve kendi mel'une
***
Sümbülzade Vehbi Efendi de ünlü kadın düşmanlığıyla sorunu özetliyor:
Ne açık göz o pürefsunlardır
Ne başı örtülü mel'unlardır.
***
Osmanlı ozanlarının kadına karşı duydukları öfke, insanı şaşırtacak kadar acımasız ve derin.
Oysa oyalı oymalı nice nice aşk şiirleri yazanlar da yine onlardır.
Anlaşılan:
- Hem söverim, hem döverim, diye bakmışlar kadına...
Çağımızda dahi biraz böyle. Ama hiç değilse eleştiri ve veriştiri, sadece erkeğin tekelinde değil artık.
Üstelik gitgide belki de; eskiye inat, sadece hanımların tekelinde olacak.

çetin altan
ve kadınlar...bizim kadınlarımız: korkunç ve mübarek elleri , ince küçük çeneleri , kocaman gözleri ile anamız , avradımız ,yarimiz ve sanki yaşamamış gibi ölen ve soframızdaki yeri öküzümüzden sonra gelen ve dağlara kaçırıp uğrunda hapis yattığımız ve ekinde ve tütünde ve pazardaki karasabana koşulan ve ağıllarda ışıltısında yere saplı bıçakların oynak, ağır kalçaları ve zilleriyle bizim olan kadınlar...bizim kadınlarımız...
nazım hikmet ran
yaşamını zorlaştıran cinsiyete dayalı ayrımcılıklar yaşıyorsan, hayatında yapmak istediklerini başkalarından sürekli eleştiri duymadan yapma imkanı verilmiyorsa sana, bazen yolda yürümen, bir kafede tek başına oturup kahve içmen bile zorlaşıyorsa, giydiğin kıyafetten, yediğin yemeğe, kurduğun arkadaşlıklara kadar sorgulanıyorsan ve başkaları senin adına uygun olan ya da olmayana karar vermeye çalışıyorsa, sadece cinsiyetinden dolayı yapamayacağın bilemeyeceğin şeyler olduğunu ileri sürenlere, seni hayatın arka sayfalarına atmaya çalışanlara cinsiyetinle değil sağlam karakterinle, ayaklarını yere sağlam basarak, hayatına kendi çizdiğin yönü vererek karşılık verebiliyorsan kadınsındır. Ne mutlu sana...
http://blog.milliyet.com.tr/blog.aspx?blogno=30816
böyle bir şeydir kadın.
aşağıdaki hikayenin sonunda tasvir edilendir;

her zamanki gibi loştu klüp ve her zamanki gibi boştu insan silüetlerinin içi. 18 yıllık dostluğun verdiği bilinçle, sol tarafının hissiz ve duymaz olduğunu bilen arkadaşı geçip sağ yanındaki tabureye oturdu. her zamankinden isteyip baktı arkadaşının yüzüne; anlamıştı ki, derin bir düşüncenin acıtan hatları tüm ihtişamıyla karartmıştı dostunun yüzünü, böyle zamanlarınında hüsn'le konuşmazdı.. bir dişi hint keneviri sarıp uzattı, sonra düşünceleriyle onu baş başa bıraktı.

içinden sol yanının titrediğini hissetti hüsn; hafifçe doğruldu taburesinden. içkisinden bir yudum alırken, önce yüzünün aynadaki yansımasına hüzünlendi, hüznüyle sarmaş dolaş olurken gözleri bardaki içki şişelerine daldı.
"kadınlaaar" dedi hüsn.. derin derin "kadınlaaar" dedi. içki şişeleri tıpkı kadınlar gibi sarstı belleğini.

işte şu sağdaki uzun, zarif görünen kalın camdan şişedeki içki, zerafetine aldanırsan tez zamanda sarhoş ederdi adamı. üstelik ayıldığında geriye kalan, pekde bir keyif verici an hatırlanmazdı.
"içini saklamak için dışının zerafetini kullanan kadınlar gibi" diye geçirdi aklından...

hemen yanındaki kaba saba, büyükçe, pek bir kudretli görünen şişenin içindeki içki, beş şişe içsen bile hafifti. kudretine aldanıp sığınmaya kalksan boş bir yudumlama yüzdesinden geri kalan, akan zaman olurdu salt.
"güçlü görünmek için kendini vurgulayan, içi boş ve sıradan kadınlar gibi" dedi...

sol tarafta duran ilginç görüntülü şişe takıldı gözüne, içinde canlı rengiyle parlayan içki, şişede çokda az kalmıştı. eğlendirirdi insanı, içerken tat verir yutkunduktan hemen sonra tadı hatırlanmazdı bile. gülümsedi;
"an'ları eğlenceli kılan renkli kadınlar, ve gidişleri de gelişleri gibi dokunmayan"...

büyük bir tezatla yanına iliştirilmiş üsturuplu şişeye baktı uzun uzun... düz, dikkat çekmeyen, hatsız bir şişeydi işte. içindeyse, içildiğinde ne sarhoş eden ne etmeyen, ne tat veren ne vermeyen, kolay sahip olunur, uzun yıllar koltuk altına sıkıştırılıp eve götürülecek türden bir içki vardı. kıstı gözlerini;
"yorulmayı sevmeyen biz erkekler için evlenilecek kadın" diye fısıldadı...

derince aldığı nefesi vermek için başını yukarı kaldırdığında, gözlerinin kilitlendiği şişenin -aklını darmadağın eden- hissiyle tuttu nefesini.
içindeki değerli içkiyi korumak için korku ve güç salan, çekici duruşuyla mağrur, dikkatli bakınca o kırılmaz duruşuyla tezat, ince camdan bir şişeydi. içindeki içkinin el altında gezmeyecek kadar değeri olduğundan ama en önemlisi; onu içebilecek cesarette insan sayısı bin kişide belki bir olduğundan, gözden uzak.. en tepede duruyordu.
"işte" dedi derin derin soluyarak;
"işte......... varlığını bilmek yeter!"

uzun süre ne cümlelerini ne de düşüncelerini toplayabildi. dumanından bir nefes çekip sol yanına üfledi;
"kadınlaaar" dedi hüsn.. derin derin "kadınlaaar" dedi;

"kadın vardır; aldatıcı! sarhoş eder, tehlikelidir.. kadın vardır; aldanırsın! boşa zaman kaybıdır.. kadın vardır; eğlendirir! gönlünü hoş eder ve gider.. kadın vardır; evlenirsin! biter..
"kadın" dedi içinden hüsn... "kadın";
"kadın vardır; sadece bir yerlerde var olduğunu bilmek bile yeter." **
kadınsız geçen bir gün, aysız bir geceye benzer.

rumi.
--spoiler--
kadınlar kendinden bir önceki kadını öldüren erkekleri severler... her kadın ayrıca acıya meyillidir... acıyı çekmek için değil ama...
--spoiler--

(bkz: altay öktem)
onu en güzel anlatabilenlerden biri de kuşkusuz erkin koray dır.

(bkz: deli kadın)
Dünyayı yöneten canlı türü.Erkeği kandırabilecek yegane varlık.
Dünyaya kadın olarak geldiği için yakınmayan, sadece kendi istediği için hayatındaki belli geçislere ne kadar zor olabileceğini bilse de izin verebilen, kendisinde olan allah vergisi zekasını küçük oyunlarla harcamayıp kullanabilen her zaman ayakta tek basına durabilen ama erkeğine ona ihtiyacı olduğunu hissettirebilen, ve kendisine verilen yüce duyguyu taşıyabilen kişidir kadın.....