bugün

genelde kendi beyninde yaptığın öz değerlendirme, kendini kritize etmek.
mafya, çete vb suç örgütlerinde düzene ters davranılan bir durumda gerçekleştirilen eylem. birkaç kol kopar, birkaç da can gider. ama hesap kapatılmalıdır, alman olmaz...
(bkz: öz durusma)
bazen kendimize bile yalan söyleriz. bir süre sonra vicdanımız rahatsız olur kendimize söylediğimiz yalandan. sonuçta kendimize anlatırız gerçeği; ama bir sorun daha oluşur o an. o da şudur: psikolojimiz bozulur ve kendimize güvenimiz azalır. bizi motive edecek birine koşarız. kişi motivesinden sonra huzurlu oluruz; ama huzurlu olmamız için kendimize motive sırasında yine yalan söylemişizdir. işte bu böyle süregelir.
* bu entry paranoia'nın iç hesaplaşmasıdır *

iyi mi, kötü mü olduğun konusunda kafa yorman bile iyi olduğun anlamına gelir. Mutlak iyi ya da mutlak kötü elbette yok. içindeki iyiyi büyütmeye çalışan herkesse iyi. Eylem mi niyet mi derseniz; niyet derim ben aslolan. iyi niyetle yapılmış hiçbir şey acıtmadı benim canımı. Acıtsa da onu yadsımayı bildim, onu görmemek zor olmadı. Ama en mutlu edecek hareket bile, samimiyetine inanmıyorsam gülümsetemedi yüzümü. Sevgiyle atılmış bir tokat, bir yalanı örtbas edilmek için alınmış bir demet çiçekten daha kıymetli!

Kızmayın feministler, kimseye örnek olmasın benim yazdıklarım, kimsenin modeli değilim. Olmayayım da zaten.

18 yaşından küçükler okumasın beni.

Eskiden -gencecikken- pek severdim kendimi. Her şeyi doğru yaptığıma inanırdım. Aslında yapardım da. Her davranışım etik, her düşüncem mantıklıydı. Hiçbir şeyden korkmaz, aklıma koyduğum her şeyin üzerine giderdim. Uzun yıllar böyle yaşadım. Çok mutlu olmadım belki ama çok huzurlu oldum. Sevdim kendimi. Huzuru tanımlamam istense; huzur insanın kendini sevebilmesidir derim.

Yıllar geçti, herkesin yapamayacağı şeyler yaptım. Çok şey öğrendim, unuttum. çok yer gezdim, kürkçü dükkanına döndüm. çok insan tanıdım, kaybettim. ve -tabii ki- ne adamlar sevdim, zaten yoktular.

Bir gün durdu hayat. Aslında duran hayat değildi, benim hayati fonksiyonlarımdı. Yok, solunum, dolaşım değil. Mantık. Duran mantığımdı. Kaybolan isteğim, hırsım, azmimdi. Biten kendime olan sevgimdi -ki bunu çok sonra fark ettim-.

Her şey tepetaklak oldu. Düşünce bitti, içgüdü başladı. Süperego'mu çıkarıverdim aradan, kaldık id'imle baş başa. Ve başladık gezip tozmaya. id'imin götürdüğü yere gittim. Sağolsun yıllardır içimde saklı duran, birikmiş tüm temel içgüdülerimi çıkardı ortaya. Aylarca gezdik, nerde akşam orda sabah. içtik, dağıttık, güldük eğlendik, sevmeden seviştik, sevenleri kanattık, sevmeyenleri siktir ettik. Ama hiç ağlamadık. Vardı bi tuhaflık, düşünmediğimiz için anlayamadık.

genelde mutluydum, ama huzur yoktu. Arasıra alkolün etkisinin geçtiği ya da tavan yaptığı zamanlarda bir suçluluk ya da pişmanlık hissi çökerdi içime. Neyi yanlış yaptığımı anlayamazdım. ne dışardan bakabilirdim kendime, ne de içerden. Ortadaydım. En olunmaması gereken yerde. Ne objektif olabilirdim, ne de subjektif. Uyudum böyle zamanlarda. Unutayım diye. Ve gerçekten de unuttum. Hypnos kesinlikle tanrıların en yücesidir. Thanatos alınmasın. Yok etmeden unutturmak daha büyük maharet.

Var olan hiçbir şey kaybolmaz bilir misiniz?

Ben de kaybolmadım. Çok istedim, ama olmadı. Kaç kez öldürdüm kendimi düşlerimde, yazılarımda, ama gerçekte öldüremedim. Yalan söylemeyeceğim; cesaret edemedim. Eskiden cesurdum ben, söylemiş miydim? Bu arada; ölmeyi becerebilen adamları sevdim. (bkz: cesare Pavese) Kadınları daha çok. (bkz: Janis joplin)

Şimdi her şey bir kez daha değişiyor. Huzuru özledim ben. Kendimi sevmeyi, kendime saygı duymayı. Yalansız dolansız, çetrefilsiz, ihanetsiz yaşamayı özledim. Sevişemiyorum artık sevmediğim adamlarla. Huzur bulamıyorum artık güvenmediğim kollarda. Gözlerimi kapattığımda aklımdan geçenlerden korkmak istemiyorum. Başımı yastığa koyduğumda nefesim daralsın istemiyorum. Bütün gece göz ardı ettiğim gerçekleri tekrar gün yüzüne çıkaran rüyalar görmek istemiyorum. Yarın yanımda kimin olacağını merak ederek yaşamak istemiyorum. Tek bir yürek istiyorum, temiz bir yürek. Başımı omzuna koyduğumda -onun- aklından geçme ihtimali olanlar beni ürkütmesin. Geçmişi onun olsun. Eylem değil, niyet diyorum yine. Sadece güveneyim.

Bileyim ki artık yeni sözler söyleme zamanı. (Yeni bir söz söylemek için ölmek mi gerekir?)
ne ağlayacak kadar günahkarım;
ne göklere çıkabilecek kadar masum,
ne geçmişte yaşadıklarımdan huzursuzum,
ne şu an yaptıklarımdan mutlu.
sırlar içinde bir dünyam var, bir de sen varsın içimde.
ne seni kaybedecek kadar cesurum,
ne de seni kazanacak kadar güçlü..
(bkz: katarsis)
age of empires oynarken frankslere bir hücum düzenleyip savaşı kazandığınız anda verdiğiniz kayıpları hesaplamaktır.
universite öğrencisinin her final zamanı yaptıgıdır. arkadas 4 saat sonra baba gibi parazitoloji sınavım var. ben nabıyorum? nerdeyse 6 aydır oynamadıgım oyunu 12 saattir aralıksız oynuyorum. saatlerdir şimdi kalıp çalışıcam şimdi başlıyorum diyorum. yok anam babam olmuyor. kalkıp kitabını bulayım bari dedim o da olmadı. büyük vicdan azabı çekiyorum...
" Hayatlarımızdaki en büyük acı, kabul etmediğimiz hatalarımızdan gelenlerdir. Bizim asıl kimliğimizle uyuşmayan hatalardır. Bize öyle zıtlardır ki, onlara bakmaya katlanamayız. Bir vücutta iki insan oluruz, birbirine katlanamayan iki insan. Yalancı ve yalancılardan nefret eden. Hırsız ve hırsızlardan nefret eden. Bu savaşın verdiği acıya benzer başka bir acı yoktur. Bu acı, bilinç seviyemizin üzerine çıkar. Ondan kaçarız ama bizimle koşar. Nereye kaçarsak kaçalım, savaşı beraberimizde götürürüz. "

(Aklından Bir Sayı Tut/John Verdon)
"Biri, bizi cinayet işlemekle suçladığında deliller bulur, tanıklar gösterir, bunun bir iftira olduğunu kanıtlamaya çalışırız örneğin... bizi; kendimizi itham eden kişi bizzat kendimiz isek ne yaparız?"

zordur insanın kendisiyle savaşı.
en zoru suçlu olmadığınızı bildiğiniz halde kendinize ceza vermenizdir.
temelinde "neden" soruları yatan ve uykuları çalabilecek kadar atlatılması zor olan.
O hesaplasmadan suclu cikmak en kotusudur. Pismanlikla dolu olmak ve hicbir seyi degistirememek...
vicdan muhasebesi yapmaktır.
"kim kazanırsa kazansın; biz kaybediyoruz."
en fenası da yastığa başını koyunca başlayandır. bazen uyku bile uyutmaz adama.
dostoyevski'nin suç ve ceza adlı eserindeki rodion romanoviç raskolnikov karakterinde bariz olarak görülen durum.
(bkz: vicdani muhasebe)
güncel Önemli Başlıklar