bugün

o siktiğimin topacı dönmeye devam etti mi yoksa durdu mu merak ettirten 2010 yapımı film. felsefi açısına girersem çıkamayız o yüzden girmiyorum . trt1 e tam paranoya yok hayatımda derken tekrar filmi izleme güdümü hunharca sömürüp kafamı tekrar karıştırdığı için ayrıca küfür ediyorum. saygılar.
Bence rüya devam ediyor çünkü topaç düşse düşerdi ama düşmediğini nasıl gösterirsiniz işte böyle diye düşüyorum.
Bir nolan filmi.
--spoiler--

--spoiler--

Az önce tekrar izledim (2.kez) ve artık bu son sahnenin rüya olmadığını düsünüyorum saito el bombasını atiyor öluyor arafa düşüyor bu arada üst katmanda geçen dakikalar saitoyu orda yıllarca yaşlandırıyo cobb saito simdiye coktan ölmüştür onu bulmam lazım diyo zaten ve bu sekilde de gercekliģe uyanıyorlar ayrıca uyandıkları an saitonun tepkiside bize bunu anlatır cinsten topaca felan gerek kalmadan burdan yola çıkarak çözüm getirilebilir.
Gerçek olduğunu düşündüğümüz yaşamın bir hayal,bir düş, bir simülasyon mudur diye sizi şüpeden öteye götürüp nerdeyse inandırabilecek matrix ten sonra izlenmesi gereken en iyi filmdir.
If you take the first letters of the main characters' names - Dom, Robert, Eames, Arthur, Mal and Saito - they spell "Dreams". If you add Peter, Ariadne and Yusuf, the whole makes "Dreams Pay", which is what they do for a mind thief.
yakın zamanda nolan'ın filmin sonunun gerçek mi yoksa rüya mı olduğu hakkında yaptığı yorum ise;

"In the great tradition of these speeches, generally someone says something along the lines of 'Chase your dreams,' but I don’t want to tell you that because I don’t believe that. I want you to chase your reality.

"I feel that over time, we started to view reality as the poor cousin to our dreams, in a sense….I want to make the case to you that our dreams, our virtual realities, these abstractions that we enjoy and surround ourselves with - they are subsets of reality."

"The way the end of that film worked, Leonardo DiCaprio’s character Cobb — he was off with his kids, he was in his own subjective reality. He didn’t really care anymore, and that makes a statement: perhaps, all levels of reality are valid. The camera moves over the spinning top just before it appears to be wobbling, it was cut to black.

"I skip out of the back of the theater before people catch me, and there’s a very, very strong reaction from the audience: usually a bit of a groan. The point is, objectively, it matters to the audience in absolute terms: even though when I’m watching, it’s fiction, a sort of virtual reality. But the question of whether that’s a dream or whether it’s real is the question I’ve been asked most about any of the films I’ve made. It matters to people because that’s the point about reality. Reality matters."
Hepsi bir rüya mı diye düşündürür film bittiğinde.
çıktığı dönemde dünyayı kasıp kavuran film.

zihinsel ve psikolojik tarafıyla. hayal gücüyle mükemmel film.
nolan filmleri arasında sıralama yapılırsa,

"memento" ve "the prestige" den sonra en iyi üçüncü filmi diyebileceğimiz çok şahane filmdir.

gerçi bu adamın filmleri arasında sıralama yapmak da çok zor.

sanki hepsi birinci gibi duruyor.

hepsi çok iyi.
ilk 5 bilim kurgu listesi yapılsa içine listeye girecek olan filmdir.
Karmaşık bulup izlemeyi yarıda kestiğim filmdir kendileri.
efsane filmdir. başta müziği olmak üzere sarıp sarmalıyor adeta. kurgusu, senaryosu, oyunculuğu ve tüm bunların islenişi süperdir. 2010 yılında sinemada izlemek vardı onu ah ah...
her izlediğimde eğer bu film ise, bizim 2 saatlik sinema filmlerimiz ne ayak? diye derin düşüncelere daldığım muazzam filmdir. bu film beni öyle bir etkilemiştirki, ne zaman ismi söylense "you waiting a train" kelimeleri kulağımda çınlamaktadır.
Christoper nolan akıllarda saçma sapan soru işareti bırakan filmi. The prestige de acaba filmde kaç tane hugh jackman vardı, o makina daha sonra ne oldu? Vb sorular varken inception da ise acaba bu rüyanın kaçıncı katmaniydi o rüya makinesi gerçekte varmı vb... Soru işareti bırakan anlamsız film.
Muziginden baslayarak fena filmdir.

Memento'dan sonra gelir diyorum. Yani oyku iyi olur mesela, goruntu yonetmenliginde aksar di mi? Veya kurgu da patlar. Yok oradan da alip goturuyor. Kubrick'teki incecilik var.
Bisey dönüyo.
Çok güzel bir film . Zaten oyunculara baktığında anlıyorsun yapının niteliğini lakin sonu biraz ilginçti orası tartışılır.
bu gece bilmemkaçıncı kez tekrar izledikten sonra yapılmış en müthiş beş on filmden biri olduğuna tekrar ikna olduğum şaheser.

(bkz: in nolan we trust)

edit: bak iki tane eksi gelmiş hemen, kültürsüz piçler ya. siz devam edin kolpaçino bomba falan kasmayın bunları izleyip de. aman beyninizi kullanmak zorunda falan kalırsınız mazallah. neyse sövmücem bu kez bi arkadaşın hatrına.
beyin yakan nadir filmlerdendir. bu adam nasıl oscar almıyor dedirtir.
Sinemada iki kez izledim. Ne hikmetse ikisi de mesai sonrası yorgun olduğum bir döneme denk gelince bildiğin uyudum ki ne evde ne de sinemada film izlerken uyumak adetim değildir. Nihayetinde 1080 p çıkınca evde izledim canavar gibi film. Marion benim de bilincaltim olsa trene de binip gelse razıyım. Dünyanın belkide en sevimli yüzü.
turnusol gibi filmdir. beğenmeyen, laf eden adamla ilişiğinizi kesebilirsiniz.
Tırt balon film. Yok neymiş efendim rüyanın içinde rüyaymış. Yok daha memeler.
--spoiler--
"En dirençli parazit hangisidir? Bakteri mi? Virüs mü? Bağırsak solucanı mı? Fikirdir! Dirençli ve son derece bulaşıcıdır. Bir kere beyne yerleştiğinde, söküp atmak neredeyse imkansızdır. Biçimini almış ve kavranmış bir fikir, yapışıp kalır."
--spoiler--
Inception için tek bir cümle kurmam gerekse şunu derdim. Gerçekten çok iyi, zekice, eğlenceli ve mutlaka sinemada yaşanması gereken bir deneyim. Son yıllarda sinemadan bu kadar başı dönmüş ve mutlu bir şekilde çıktığımı hatırlamıyorum. Christopher Nolan bu filmle tekrar hayranlığımı kazandı. Ortaya çıkan iş gerçekten mükemmel. Bence son 10 yılın en iyi filmlerinden biri ve ustanın (yine bence) en iyi filmi. Evet, Memento'dan da iyi.

The Dark Knight'tan sonra bile Nolan'a favori yönetmenim demeye dilim varmamıştı. Ama bunu şimdi gönül rahatlığıyla söylüyorum.

Rüyalar her zaman filmlerin özel bir arkadaşı, yardımcısı olmuştur. ''Hepsi birer rüyaymış'' klişesi en olmadık yapı yada hikayeye sahip filmleri kurtaran bir fikir olmuştur. Hem filmlerde bittikleri zaman zihnimizde bir rüya gibi yer almazlar mı! işte C. Nolan bu klişeyi alıp onu çok zekice bir oyun haline büründürüyor. Yapısı gereği film başlangıçta biraz karmaşık gelebilir ama ilerleyen dakikalarda bu yapıya alışıyorsunuz. Zaten öykü geriye dönüşler ve başlangıcı haricinde düz bir zeminde ilerliyor.

Hem felsefi, hem aksiyon açısından gayet doyurucu bir film bu. Felsefi açıdan yaklaşırsak film kendi dünyamız ve yaşamımız üzerine pek çok imge ve metafora sahip. Yaşadığımız hayat ne kadar gerçek, aslında bütün bunlar birer rüya mı gibi sorular sorduruyor film bize. Rüyaları tema edinen bir film içinse bu kaçınılmaz elbette. Herkes filmdeki her imgeden bir şeyler çıkaracak, her unsuru bir şeyle bağdaştıracaktır, eminim. Filmdeki Yusuf karakterini Hz. Yusuf'la bağdaştıranlar görüyorum şimdiden. Filmin bu karmaşık yapısı ve sembolleride önümüzdeki birkaç yıl fazlasıyla tartışılacaktır. Zaten bir film izlemeyide bu tür tartışmalar zevkli kılmaz mı!

Aksiyon olarak bakarsak yine doyurucu bir film var karşımızda. Olayların geçtiği yer rüyalar olduğu için elbette film sınırsız bir aksiyona gebe. Ama heyecan unsuruda yok değil. ''Aman canım, bunların hepsi rüya, ölseler ne olucak ki!'' diyemiyorsunuz. Bazı durumlarda rüya içersinde dahi ölmenin bazı tehlikeleri olduğu belirtilerek bir şekilde heyecan girdabına sokuluyoruz. Yönetmen tarafından bir oyuna davet ediliyoruz, ve katman çoğaldıkça oyun daha eğlenceli bir hal alıyor. Benim favori sahnem yerçekimsiz alanda geçen dövüş sahnesi.. Daha önce eşi benzeri görülmemiş bu sahneden inanılmaz bir haz aldım. En son buna benzer bir hazzı sinemada Matrix Reloaded'ı izlediğimde almıştım.

Uyurken yüzüne su sıçrayan bir adamın rüyasında yağmur yağdığını görmesi, Dom'un çocuklarının imgesini her seferinde çocukların yüzünü görmeden görüşü gibi anektodlar çok hoşuma gitti. Paris sokaklarının tersyüz edilmiş hali ise bence bir sanat eseri.

Filmin bazı noktalarına serpiştirilmiş espiriler ise filme hoş bir mizah katıyor. Bence gayet filme yakışır, zekice espiriler.. Ama bu mizahi ton filmi asla sulandırmıyor, basitleştirmiyor. Ama filmi daha eğlenceli kıldığı kesin.

Bu filmi beğenin yada beğenmeyin, daha önce hiçbir filmde bulunmayan bir tada sahip olduğu tartışılmaz. Herşeyden önemlisi bu film o eşsiz sinema duygusuna fazlasıyla sahip. Bu da bence filmin en önemli özelliği.

Ben sinemayı bana Inception gibi filmler armağan ettiği için seviyorum.
leonardonun muhteşem filmi tavsiye ederim.