bugün
- şeriatın gümbür gümbür geliyor olması10
- 2025 asgari ücret tahminleri15
- 5 yıl önceki kendime not11
- sözlükte moruq istemiyoz18
- zayıflamakicinyaratil mis11
- zeka geni çocuğa anneden geçiyor15
- sadece müslümanlar ölünce ağlayan çakma hümanist10
- kadınlar erkekleri sadece kullanır12
- anın görüntüsü8
- niye kitap satılmıyor yahu18
- gozlerinin meyhanesi14
- diyanetin bütçesi eğitimin üç katı olamaz21
- arka sokaklar8
- zalbert cart curt9
- sözlük kızlarının şapkaları11
- yarın sarma saracak olmam10
- sözlük hanımlarının bugünkü kıyafetleri8
- sevgilisi olan yazarlar çaylak yesin13
- sözlük erkeklerinin kombinleri8
- türk olup dubai çikolatası yemek8
- türkiye'nin başına gelen felaketler14
- yazarların en iyi seks deneyimi10
- evli yazarların sözlükte yazmaları ahlaksızlıktır18
- 28 kasım 2024 slavia prag fenerbahçe maçı16
- enflasyona sebep olan şey nedir9
- evli olduğu halde 31 çeken erkek10
- 28 kasım 2024 az alkmaar galatasaray maçı16
- geceye bir şarkı bırak9
- tanrıya mikrofon uzatılsa söyleyecekleri9
- üstteki yazar hakkında fikrini söyle9
- izmirbeyefendisi11
- bir sözlük kızının içi polarlı çorabını yırtmak12
entry'ler (5212)
goethe'ye atfedilen, onun mu emin olamadığım hiç de araştırmadığım ama gerçekliğini hayatımın her alanında neredeyse gün aşırı yaşayarak gördüğüm sözdür.
hassas, narin bir kalbim var. lisede alınganlığımla alay konusu olurdum hatta. o günleri geçtik geldik yirmi beş yaşına bu kalp hastalığını bi yenemedim. insanlara bakıyorum. kalpsizler, karaktersizler, yavşaklar, piçin önde gideni bazıları. ama bir şekilde bu insanlar bir şeylere tutunuyo birilerine yaranabiliyor. ben yaranamıyorum amk. iyi biri olmaya çalışıyorum. eksiklerimin, yanlışlarımın farkındayım. her zaman çözüm odaklı davranıyorum. yardımcı olmaya, kendimden parça verip karşımdakini tamir etmeye çalışıyorum ama yok olmuyo. Ne eğitim hayatımda ne iş hayatımda ne aile hayatımda ne sosyal hayatta ne aşk hayatında bir kişi de hakkımı teslim etsin ya. uğramadığım haksızlık görmediğim muamele kalmadı şu kısacık ömrümde. ben bunları hak edecek ne günah işlemiş olabilirim ya? yok abi benim gücüm kalmadı artık. bi annem var beni hayata bağlayan. onu üzmemek için yaşıyorum. ona bi şey olduğu gün bu çocuk kaçar. hadi eyv
hassas, narin bir kalbim var. lisede alınganlığımla alay konusu olurdum hatta. o günleri geçtik geldik yirmi beş yaşına bu kalp hastalığını bi yenemedim. insanlara bakıyorum. kalpsizler, karaktersizler, yavşaklar, piçin önde gideni bazıları. ama bir şekilde bu insanlar bir şeylere tutunuyo birilerine yaranabiliyor. ben yaranamıyorum amk. iyi biri olmaya çalışıyorum. eksiklerimin, yanlışlarımın farkındayım. her zaman çözüm odaklı davranıyorum. yardımcı olmaya, kendimden parça verip karşımdakini tamir etmeye çalışıyorum ama yok olmuyo. Ne eğitim hayatımda ne iş hayatımda ne aile hayatımda ne sosyal hayatta ne aşk hayatında bir kişi de hakkımı teslim etsin ya. uğramadığım haksızlık görmediğim muamele kalmadı şu kısacık ömrümde. ben bunları hak edecek ne günah işlemiş olabilirim ya? yok abi benim gücüm kalmadı artık. bi annem var beni hayata bağlayan. onu üzmemek için yaşıyorum. ona bi şey olduğu gün bu çocuk kaçar. hadi eyv
Iki buçuk ay sonra ilk kez yenik düştüğüm istektir. Tabi ki bunda ruh halimin de etkisi büyüktü. Amma ve lakin ırzına geçtik diyetin. Yarın kaldığımız yerden devam.
Yazarlarının hislerini paylaşmalaranı engelleyen sözlük. Neymiş çok fazla sözlük içi entry girmişim de bilmem ne. Ulan anasını siktiniz sözlüğün. Anca canımız sıkıldıkça gelip içimizi dökecek kadar yer kaldı ona bile mani oluyosunuz. Napayım yani bi tane itiraf girebilmek için on tane bilgi içerikli entry mi gireyim? Çok beklersiniz
napcaz bu şıpsevdiliği aq. yok mu bunun doktoru, tedavisi, ilacı falan. önüme gelene kapılmaktan, her seferinde üzülmekten perişan oldum. her şarkı başka birini hatırlatıyo yıldım aq hayatından.
insanların 2018 yılında attıkları storyleri anılar başlığıyla paylaştığı sosyal medya uygulaması.
Sizin o arşivdeki otuz sekiz tane storyyi tekrar paylaşmak için harcadığınız mesaiyi sikeyim ben amk çocukları.
Sizin o arşivdeki otuz sekiz tane storyyi tekrar paylaşmak için harcadığınız mesaiyi sikeyim ben amk çocukları.
Her yeni ilişkimde gidip daha beterini bulduğum sevgili türü. Her seferinde seviyeyi daha aşağı çekmeyi nasıl başarıyorum acaba ya? Gidip de duygusu, tutkusu olmayan kızlara niye tutuluyorum? Daha da acayibi bu duygusuz kızlar neden ilişki arıyolar? Biri olsun diye mi, boşta kalmamak için mi?
Tanışıyosun konuşuyosun bi şeylere başlayalım diyosun. ilk dedikleri "ya ben biraz odunum pek anlamam böyle şeylerden ehe ehe". E siktir git o zaman niye karşımda oturuyorsun aq?
Gece gece dellendim yine ya. En son annemin bulduğu hayırlı bi kısmetle evlenicem. Flört dönemini de sikeyim, odun kızları da sikeyim
Tanışıyosun konuşuyosun bi şeylere başlayalım diyosun. ilk dedikleri "ya ben biraz odunum pek anlamam böyle şeylerden ehe ehe". E siktir git o zaman niye karşımda oturuyorsun aq?
Gece gece dellendim yine ya. En son annemin bulduğu hayırlı bi kısmetle evlenicem. Flört dönemini de sikeyim, odun kızları da sikeyim
En son böyle hissettiğimde hayatımdan iki yılı çöpe atmıştım. Bakalım bu kez neye mal olacak
2013 yazıydı, lise sona geçmiştim. dershaneler açılmadan önce ailecek tatile gitmiştik bir sahil kasabasına. bir hafta kadar kaldık. bir gün kardeşlerimle birlikte yine denizdeyiz. daha doğrusu onlar genelde sahilde oturuyolar ben çok iyi yüzemesem de suyu çok sevdiğimden denizden çıkmıyorum tabi.
akşam üzeri dalgalar da hayli artmış fark etmeden baya açılmışım kıyıdan. kendime geldiğimde kıyıdan ne kadar uzakta olduğu fark edip paniklemiştim. ayağım da yere değmiyor. kıyıya yüzmeye çalışıyorum ama dalgalar çok sert bi gıdım ilerleyemiyorum. baya bi uğraştım olacak gibi değil. bağırıyorum el sallıyorum kıyıya kardeşlerim görsün yardım çağırsın diye. ama hem çok uzaktayım sesimi duymuyolar hem de şaka falan yapıyorum sanıyolar gülüyolar kendi aralarında.
biraz daha çabalayıp dermanım kalmayınca tamam dedim. burada bitiyo. o zamanlar inançlıyım da, kelime-i şehadet getirip bıraktım kendimi suya. pes ettim. aynı filmlerdeki gibi gözümün önünden bi şeyler geçiyo. ne geçebilir ki daha 19 yaşındaydım. öleceğimi o zaman anlamıştım korkmuştum da.
sonra gözlerimi bi açtım. benden daha az yüzme bilen ve yaşça da cüsse olarak da benden küçük olan kardeşim o can havliyle nasıl yaptıysa gelip çıkarmış beni sudan. kenara doğru sürükledi beni. kendime gelmem yarım saatten fazla sürdü. o kadar su yutmuştum ki ciğerlerim yanıyodu. o günden ne anneme ne babama bahsetmedik. 5 sene oldu hala da bilmezler.
keşke diyorum şu son beş yılda yaşadıklarım o gün bilincimi kaybettiğimde gördüğüm bi rüya olsa. gözümü bi açsam yine o sahilde olsam. acıdan ciğerlerim yansa zar zor nefes alsam. düşünüyorum şu beş yılda ne yaşadım, ne kadar ileri gidebildim, ne katabildim kendime. ne aile ilişkilerim, ne üniversite hayatım, ne sosyal hayatım, ne ilişkilerim, ne akıl sağlığım hiçbiri o günden daha iyi düzeyde değil.
sık sık kendimi bu ruh halinde bulur oldum. yıllar geçti ama içimdeki sıkıntı, ciğerlerimdeki o acı geçmedi. ardımda bırakacaklarımdan ve gideceğim yerden korktuğum için canıma da kıyamıyorum. keşke diyorum gözlerimi o sahilde açsam ya da hiç açamasam. o gün bitmiş olsaydı her şey, ne güzel olurdu.
akşam üzeri dalgalar da hayli artmış fark etmeden baya açılmışım kıyıdan. kendime geldiğimde kıyıdan ne kadar uzakta olduğu fark edip paniklemiştim. ayağım da yere değmiyor. kıyıya yüzmeye çalışıyorum ama dalgalar çok sert bi gıdım ilerleyemiyorum. baya bi uğraştım olacak gibi değil. bağırıyorum el sallıyorum kıyıya kardeşlerim görsün yardım çağırsın diye. ama hem çok uzaktayım sesimi duymuyolar hem de şaka falan yapıyorum sanıyolar gülüyolar kendi aralarında.
biraz daha çabalayıp dermanım kalmayınca tamam dedim. burada bitiyo. o zamanlar inançlıyım da, kelime-i şehadet getirip bıraktım kendimi suya. pes ettim. aynı filmlerdeki gibi gözümün önünden bi şeyler geçiyo. ne geçebilir ki daha 19 yaşındaydım. öleceğimi o zaman anlamıştım korkmuştum da.
sonra gözlerimi bi açtım. benden daha az yüzme bilen ve yaşça da cüsse olarak da benden küçük olan kardeşim o can havliyle nasıl yaptıysa gelip çıkarmış beni sudan. kenara doğru sürükledi beni. kendime gelmem yarım saatten fazla sürdü. o kadar su yutmuştum ki ciğerlerim yanıyodu. o günden ne anneme ne babama bahsetmedik. 5 sene oldu hala da bilmezler.
keşke diyorum şu son beş yılda yaşadıklarım o gün bilincimi kaybettiğimde gördüğüm bi rüya olsa. gözümü bi açsam yine o sahilde olsam. acıdan ciğerlerim yansa zar zor nefes alsam. düşünüyorum şu beş yılda ne yaşadım, ne kadar ileri gidebildim, ne katabildim kendime. ne aile ilişkilerim, ne üniversite hayatım, ne sosyal hayatım, ne ilişkilerim, ne akıl sağlığım hiçbiri o günden daha iyi düzeyde değil.
sık sık kendimi bu ruh halinde bulur oldum. yıllar geçti ama içimdeki sıkıntı, ciğerlerimdeki o acı geçmedi. ardımda bırakacaklarımdan ve gideceğim yerden korktuğum için canıma da kıyamıyorum. keşke diyorum gözlerimi o sahilde açsam ya da hiç açamasam. o gün bitmiş olsaydı her şey, ne güzel olurdu.
görsel
Sözlüğün donuz sisteminin işe yaramaz olduğu gerçeğidir. Üstteki örnekte görüldüğü üzere yıllardır aynı boktan donuz sistemi devam ediyor. Şunu adam akıllı düzeltemediler. Adamı donuzlamışsam başlığını niye görüyorum ya ben? Bazı başlıkları merak edip başlığa giriyoruz entry yok çünkü donuzlamışım adamı. Akıl hafsala alacak gibi değil, Saçma sapan işler.
Sözlüğün donuz sisteminin işe yaramaz olduğu gerçeğidir. Üstteki örnekte görüldüğü üzere yıllardır aynı boktan donuz sistemi devam ediyor. Şunu adam akıllı düzeltemediler. Adamı donuzlamışsam başlığını niye görüyorum ya ben? Bazı başlıkları merak edip başlığa giriyoruz entry yok çünkü donuzlamışım adamı. Akıl hafsala alacak gibi değil, Saçma sapan işler.
Karizmasından ötürü Captain America, geyiğinden ötürü rocket racoon ya da yeni adıyla rabbit.
Her şehre üniversite açılması en önemli sebeptir.
En ufak bi şey yaşadığım bi kadına direk bağlanıyorum. Escorta gitsem ona da aşık olurum aq. Varsa bu durumdan nasıl kurtulacağımı bilen psikologlar dm açık.
Ufomuo - yıldızlar.
Birbirini tanımaya, ortak noktalar ve zevkler bulmaya çalışma amacıyla başlayıp; önce o yazsın, o yazmazsa ben de yazmam gibi saçma sapan yerlere giden ve sonunda iki taraftan birinin daha çok "yazması" sonucu ilişkiye ya da iki tarafın da siklememesi "o yazsın bana ne" tavırlarını sürdürmesi sonucu zamanla * hiç tanışmamış gibi olmaya evrilen saçma sapan dönem.
- çok düşüncelisin..
Evet öyleyim. Keşke siz de biraz öyle olsanız amına koduklarım hepiniz kereste gibi olmak zorunda mısınız?
Evet öyleyim. Keşke siz de biraz öyle olsanız amına koduklarım hepiniz kereste gibi olmak zorunda mısınız?
Haggard versiyonu da çok iyidir ama benim favorim gamarna. Çünkü haggard versiyonunu dinlerken bir metal şarkısı dinliyormuş gibi hissediyorum ancak gamarna versiyonunu dinlerken kuzeyden esen rüzgarların içime işlediğini hissediyorum, o ezgiler beni alıp iskandinav topraklarına götürüyor. Müthiş bir şey bu nasıl bu kadar geç keşfettim.
son zamanların en çok konuşulan, üzerine en çok muhabbet dönen, popüler olmanın da ötesine geçmiş netflix dizisi.
uzun zaman boyu izlemedim tuttum kendimi ama bu neymiş arkadaş herkesin ağzında diyip açtım izledim en sonunda. "tokyo'nun götü len mq, berlin reyiz len mq, la casa de papel en birinci dizi len mq" geyiklerini bir kenara bırakıp adam akıllı bir eleştiri yazmak istiyorum. belki dizi izleme konusunda seçici davranan bu diziyi de izleyip izlememek arasından gidip gelen insanların fikir edinmelerine bir katkısı olur.
öncelikle ilk bölüm pilot bölüm olarak gayet başarılı, gelecek vadeden bir şeyler ortaya koyuyor. biter bitmez ikinci bölümü açıp izliyosunuz. zaten dizinin sürükleyiciliğine ve temposuna diyecek bir şey yok. vaktiniz varsa 2-3 gün içinde bitiriyorsunuz.
dizideki soygun fikrine gelelim çok orijinal bulanlar da var bir kaç filmden araklama olduğunu söyleyenler de. ben mevzu bahis filmleri seyretmediğim için bir şey diyemeyeceğim ama banka soymaktan daha mantıklı bir fikir gibi geldi.
dizinin sinematografisi, kameranın sürekli hareket etmesi ve sürekli odak değişikliği yaparak ortaya güzel görüntüler çıkarmaya çalışması başta çok yordu beni. sonradan ya alıştım ya da görüntü yönetmeni bunu daha az yapmaya çalıştı bilemiyorum. ama ilk 2-3 bölüm boyunca hep ilk filmini çeken ve kamerayla şov yapmaya çalışan, her sekansda alan derinliğini dibine kadar kullanan yönetmenleri hatırlattı bana.
kurgusu dizinin belki de en güçlü yanı. flashbacklar mükemmel kullanılmış. planın tamamını en başta size vermeyip dizi ilerledikçe sizin de soyguncularla birlikte öğrenmeniz çok hoş. ayrıca bazı hataların da planın içinde olduğunu zamanla görmek de güzel.
buradan da profesörün gerçekten çok zeki bir karakter olduğuna bağlayayım. hatta soyguncular arasında profesör ve berlin dışında zeka kırıntısı bulunan bir kişi bile yok nerdeyse. o kadar bariz hatalar yapıyor ki diğer soyguncular izlerken "off bu kadar da olmaz ya" diyorsunuz. bu da senaryonun zayıflığıyla ilgili tamamen.
senaryo dedik madem spoilerlı kısma geçeyim.
--spoiler-
--spoiler--
--spoiler--
Zekice kurgulanmış bir soygun nasıl berbat edilir? Darphanedeki soyguncuların hepsi mi dikkatsiz ve mal? Eğer öyleyse bu soyguna neden ve nasıl katıldılar?
Rehinelerin isyan ve kaçış girişimlerinin hepsi fasa fiso. soyguncuların önünde resmen bağıra bağıra konuşuyolar, planlıyolar bunları.
Monica gidiyo Denver'ın gözü önünde silahları değiştiriyo Denver görmüyo. Arturito denen oç sürekli birileriyle bir şeyler konuşuyo, içlerinden bir tanesi de tutup bu lavuğu bunlardan ayıralım bir şeyler karıştırıyo demiyo.
Rehineleri çatıya çıkarıp vurdurmaları da neyin nesiydi? Napmaya çalıştılar amaçları neydi? Cidden orada bir şey mi kaçırdım ben yoksa gereksiz ve saçma bir sahne miydi?
Karakterlerle ilgili de birkaç şey söylemek istiyorum.
Öncelikle tokyo. Bu kıza hasta olanları anlayamadım. Dizide bundan on kat güzel ve akıllı tonla kadın varken. Sevişme sahnesi var diye herkes tav olmuş kendisine. Tamam ilk iki üç bölüm ben de hımm alımlı kızmış dedim. Ama sonra gıcık kaptım amk aşüftesine. Planı berbat etmeye kalktı. Bir de sürekli aynı kısık gözle etrafı süzme hareketini yapmasına sinir oldum. Motorsikletle tekrar darphaneye girdiği sahneyse tam fiyasko askdlskdlkl.
Berlin, darphanedeki soyguncular içindeki en zeki ve işi bilen adam. Sayko hareketleri olsa da en mantıklı karakter de buydu benim gözümde. Sadece dizinin son sahnesinde kendi feda etmesi hem çok klişeydi hem de karakteriyle hiç bağdaşmıyordu. Ariadna da tokyo'dan güzel bence.
Moscow ve Denver. Baba oğul, dizideki gerçekten sevdiğim ve en gerçekçi karikatürize olmayan iki karakter. Moscow'un tokyo gibi bi aşüfte için canından olması hiç hoş olmadı. Denver'ın ağlaması da yürek dağladı.
Rio hiçbir işe yaramayan, sürekli sıkıntı çıkartan bir ergen. Bilgisayarları kurmuş iyi etmiş tamam ama darphanede bir sikime yaramadı kendisi.
Nairobi klişemsi bir hikayesi olsa da orijinal yanları olan ve tüm çirkinliğine rağmen samimiyeti ve iyi niyetiyle kendini sevdiren bir karakterdi.
Helsinki ve Oslo. Sessiz sakin, iş bitirici sırp askerler. Helsinki Berlin'in sadık askeri gibiydi. Sevdim bunları da. Oslo r.i.p.
ve El Profesör. Tamam zekisin eyv da karı kız uğruna güzelim soygunu piç ediyordun. Gerçi Raquel için ömrümü veririm de neys.
--spoiler--
--spoiler--
--spoiler--
Kısacası, iyi kurgulanmış olsa da senaryosunda yer yer boşluklar ve klişeler barındıran, orijinal bir iki karaktere sahip, sürükleyici ama efsane olamayacak izle, üzerine konuş ve geç dizisi. 7.5 dan 8. Raquel'in hatrına.
uzun zaman boyu izlemedim tuttum kendimi ama bu neymiş arkadaş herkesin ağzında diyip açtım izledim en sonunda. "tokyo'nun götü len mq, berlin reyiz len mq, la casa de papel en birinci dizi len mq" geyiklerini bir kenara bırakıp adam akıllı bir eleştiri yazmak istiyorum. belki dizi izleme konusunda seçici davranan bu diziyi de izleyip izlememek arasından gidip gelen insanların fikir edinmelerine bir katkısı olur.
öncelikle ilk bölüm pilot bölüm olarak gayet başarılı, gelecek vadeden bir şeyler ortaya koyuyor. biter bitmez ikinci bölümü açıp izliyosunuz. zaten dizinin sürükleyiciliğine ve temposuna diyecek bir şey yok. vaktiniz varsa 2-3 gün içinde bitiriyorsunuz.
dizideki soygun fikrine gelelim çok orijinal bulanlar da var bir kaç filmden araklama olduğunu söyleyenler de. ben mevzu bahis filmleri seyretmediğim için bir şey diyemeyeceğim ama banka soymaktan daha mantıklı bir fikir gibi geldi.
dizinin sinematografisi, kameranın sürekli hareket etmesi ve sürekli odak değişikliği yaparak ortaya güzel görüntüler çıkarmaya çalışması başta çok yordu beni. sonradan ya alıştım ya da görüntü yönetmeni bunu daha az yapmaya çalıştı bilemiyorum. ama ilk 2-3 bölüm boyunca hep ilk filmini çeken ve kamerayla şov yapmaya çalışan, her sekansda alan derinliğini dibine kadar kullanan yönetmenleri hatırlattı bana.
kurgusu dizinin belki de en güçlü yanı. flashbacklar mükemmel kullanılmış. planın tamamını en başta size vermeyip dizi ilerledikçe sizin de soyguncularla birlikte öğrenmeniz çok hoş. ayrıca bazı hataların da planın içinde olduğunu zamanla görmek de güzel.
buradan da profesörün gerçekten çok zeki bir karakter olduğuna bağlayayım. hatta soyguncular arasında profesör ve berlin dışında zeka kırıntısı bulunan bir kişi bile yok nerdeyse. o kadar bariz hatalar yapıyor ki diğer soyguncular izlerken "off bu kadar da olmaz ya" diyorsunuz. bu da senaryonun zayıflığıyla ilgili tamamen.
senaryo dedik madem spoilerlı kısma geçeyim.
--spoiler-
--spoiler--
--spoiler--
Zekice kurgulanmış bir soygun nasıl berbat edilir? Darphanedeki soyguncuların hepsi mi dikkatsiz ve mal? Eğer öyleyse bu soyguna neden ve nasıl katıldılar?
Rehinelerin isyan ve kaçış girişimlerinin hepsi fasa fiso. soyguncuların önünde resmen bağıra bağıra konuşuyolar, planlıyolar bunları.
Monica gidiyo Denver'ın gözü önünde silahları değiştiriyo Denver görmüyo. Arturito denen oç sürekli birileriyle bir şeyler konuşuyo, içlerinden bir tanesi de tutup bu lavuğu bunlardan ayıralım bir şeyler karıştırıyo demiyo.
Rehineleri çatıya çıkarıp vurdurmaları da neyin nesiydi? Napmaya çalıştılar amaçları neydi? Cidden orada bir şey mi kaçırdım ben yoksa gereksiz ve saçma bir sahne miydi?
Karakterlerle ilgili de birkaç şey söylemek istiyorum.
Öncelikle tokyo. Bu kıza hasta olanları anlayamadım. Dizide bundan on kat güzel ve akıllı tonla kadın varken. Sevişme sahnesi var diye herkes tav olmuş kendisine. Tamam ilk iki üç bölüm ben de hımm alımlı kızmış dedim. Ama sonra gıcık kaptım amk aşüftesine. Planı berbat etmeye kalktı. Bir de sürekli aynı kısık gözle etrafı süzme hareketini yapmasına sinir oldum. Motorsikletle tekrar darphaneye girdiği sahneyse tam fiyasko askdlskdlkl.
Berlin, darphanedeki soyguncular içindeki en zeki ve işi bilen adam. Sayko hareketleri olsa da en mantıklı karakter de buydu benim gözümde. Sadece dizinin son sahnesinde kendi feda etmesi hem çok klişeydi hem de karakteriyle hiç bağdaşmıyordu. Ariadna da tokyo'dan güzel bence.
Moscow ve Denver. Baba oğul, dizideki gerçekten sevdiğim ve en gerçekçi karikatürize olmayan iki karakter. Moscow'un tokyo gibi bi aşüfte için canından olması hiç hoş olmadı. Denver'ın ağlaması da yürek dağladı.
Rio hiçbir işe yaramayan, sürekli sıkıntı çıkartan bir ergen. Bilgisayarları kurmuş iyi etmiş tamam ama darphanede bir sikime yaramadı kendisi.
Nairobi klişemsi bir hikayesi olsa da orijinal yanları olan ve tüm çirkinliğine rağmen samimiyeti ve iyi niyetiyle kendini sevdiren bir karakterdi.
Helsinki ve Oslo. Sessiz sakin, iş bitirici sırp askerler. Helsinki Berlin'in sadık askeri gibiydi. Sevdim bunları da. Oslo r.i.p.
ve El Profesör. Tamam zekisin eyv da karı kız uğruna güzelim soygunu piç ediyordun. Gerçi Raquel için ömrümü veririm de neys.
--spoiler--
--spoiler--
--spoiler--
Kısacası, iyi kurgulanmış olsa da senaryosunda yer yer boşluklar ve klişeler barındıran, orijinal bir iki karaktere sahip, sürükleyici ama efsane olamayacak izle, üzerine konuş ve geç dizisi. 7.5 dan 8. Raquel'in hatrına.
alper çağlar duyurduğundan beri sabırsızlıkla bekleyenlerdendim. ama içimde hep bi korku vardı. herkes zannediyor ki dizinin süresini 2.5 saatten 1 saate indirince yabancı diziler gibi kaliteli oluyo. yok işte olmuyo bu dizi de bunun en büyük kanıtı.
herkes diyor ki daha ilk bölüm hemen ne eleştiriyosunuz. zaten dizi 6 bölüm olacak. ve 6 bölümde yine amerikan askerinden bozma havalı, dövmeli, alkolik türk polislerini izlicez bu kez. araya biraz vatan severlik biraz atatürkçülük biraz küfür biraz entrikalı aşk ekleyince olmuyo.
diyaloglar eğreti, her cümleyi beylik bir şey söylemişçesine söyleyen karakterler burada da var. ne yerli dizi olabilmiş ne yabancı dizi. arada bi yerde kalmış gibi. bana hiç doğal gelmiyor bu diyaloglar, konuşmalar, oyunculuklar.
prodüksiyon anlamında kaliteli bir iş. iyice sıçıp batırmazsa 6 bölüm devam ederim zaten ama o kadar bekledik bu da fos çıktı, üzücü.
alper çağlar belli ki bir şeyler anlatma kaygısı olan bir adam. arkasındaki kitleleri böyle sürükleyebilmesi de bu yüzden. ama bunu yaparken de senaryoya biraz daha eğilmeli, daha doğal diyaloglar karakterler yazmaya çalışmalı diye düşünüyorum. eyyorlamam bu kadar.
herkes diyor ki daha ilk bölüm hemen ne eleştiriyosunuz. zaten dizi 6 bölüm olacak. ve 6 bölümde yine amerikan askerinden bozma havalı, dövmeli, alkolik türk polislerini izlicez bu kez. araya biraz vatan severlik biraz atatürkçülük biraz küfür biraz entrikalı aşk ekleyince olmuyo.
diyaloglar eğreti, her cümleyi beylik bir şey söylemişçesine söyleyen karakterler burada da var. ne yerli dizi olabilmiş ne yabancı dizi. arada bi yerde kalmış gibi. bana hiç doğal gelmiyor bu diyaloglar, konuşmalar, oyunculuklar.
prodüksiyon anlamında kaliteli bir iş. iyice sıçıp batırmazsa 6 bölüm devam ederim zaten ama o kadar bekledik bu da fos çıktı, üzücü.
alper çağlar belli ki bir şeyler anlatma kaygısı olan bir adam. arkasındaki kitleleri böyle sürükleyebilmesi de bu yüzden. ama bunu yaparken de senaryoya biraz daha eğilmeli, daha doğal diyaloglar karakterler yazmaya çalışmalı diye düşünüyorum. eyyorlamam bu kadar.
(bkz: french press)