bugün

huzur halinin olmaması durumu. içten yükselen sıkıntı, yaşama dair kuşanılan hoşnutsuz tavırlar, için daralması, ruhun içten çıkıp özgürlüğe kavuşmak isteği.
insanın içine sinen en sinsi ve en kavruk hislerden birisidir. kimileri huzursuzluk nedeniyle oturup koca koca, sayfa dolusu yazı yazarken (ki şüphesiz ki tolstoy'un, oğuz atay'ın ve daha nice kişinin yolda olmasını sağlayan da huzursuzluktu) , kimisi ise kendini sokaklara atmayı tercih eder. huzursuzluğun belli bir başı ya da sonu yoktur. belirsiz bir şekilde başlar ve yine belirsiz bir şekilde sona erer. geriye ise kimi zaman, birkaç tütün dumanı kalır; birkaç entry ve hiç çekilemeyecek olan kısa filmlere replikler. huzursuzluk eli ayağı düğüm eder, yorar.
kurulan hayallerin gerçeğe akmamasından ileri gelen derin endişe.
endişe,hüzün,karamsarlık karışımı bir duygudur.
insanı dalga dalga kaplayan, geldiği yön, varacağı istikamet belli bile olsa, yine de bir belirsizlik taşıyan duygu.

katlanılabilirliği anatomik değil ruhsal dengeyle alakalı olup genellikle insanda ne denge bırakır ne de sağlıklı düşünme yeteneği. huzur gibi işlevsel değildir terstir çünkü huzura. denk düşmez hiç bi işlem sonunda paydalar aynı olsa da.
türlü oyunları da var..

huysuz eder insanı misal,

elektrik yüklü gitar teli gibi de hem,

küçük bir dokunuş, uzayan müzik.. yoksa gürültümü..?
Yaratıldığında hemen belli olan şeydir.
içinden çıkılmaz hale getirdiği hayatı, belli bi zamandan sonra anlamlandırandır. nasıl mı. orasını tam çözemedim henüz, çözersem söylerim. bi de, huzurluysan huzurlusundur huzursuzsan da huzursuz...gerisi oyalanmalar. fazla da yorma koç...durul..dalgalan malgalan ama durul yani siktiret...prezervatifin de varsa koya mına gitsin..yak bi de sigara.
(bkz: huzursuzluğun kitabı)
sabahın köründe gün bitsin, gece olsun bir an önce diye insanı kemirebilendir.
hiçbir şarkının iyi gelmediği, karnın acıktığı halde canın yemek yemek istemediği, nedenini bilinmeyen şüphelerin kafa tasında ağırlığını hissettirdiği, yatağın içine yumulup zorunda kalmadıkca nefes bile alınmak istenmediği, birilerini kaybetme korkusunun da üstüne meze olarak geldiği, ağzın konuşma işlevini kimi zaman unuttuğu, melankoliklikle mazoşistlik arasındaki ince çizginin görüldüğü, ensenin ürperip başın ağrıdığı, sürekli uykulu hissedildiği halde gözlerin asla tam kapanamadığı, anlamsızlığın anlam kazandığı yerde zenginliğin yoksulluğa dönüştüğü, ilacı asla belli olmayan, dervişliğe atılan ilk adımın bulunduğu özge hâl.
kağıt kesiği bir yaradır.
fiziksel sağlığın bozulması kadar insanı yıpratan, ruhsal sağlığı ciddi bir biçimde tehdit eden insanlık durumudur. bu duruma düştüğünüz an, zaman geçmiyor, dünya dönmüyor, hayada dair en ufak güzel bir şey yok ve bu durum sonsuza kadar devam edecekmiş gibi gelir. bir çıkmaz ile karşı karşıya kaldığınızı hissedersiniz. tabii, eğer ciddi anlamda huzursuzsanız! o yüzden, bu durumu deneyimlemek kimseye önerilemez...
bir çok nedeni olup hiç açıklayamadığınız, ansızın gelen , sizi anlamasa da dinleyen biriyle -en azından- konuşmadan geçmeyen, dağınık, bulanık halet-i ruhhiye.
hayatta huzur bulma peşinde koşarken yaşanılan kaçınılmaz.
hakimiyetsizliğin yan etkisidir.

insanoğlu hakim olmadığı her şey hakında bir huzursuzluk duyar. yönlendiremediği, kontrol edemediği ister bir olay olsun, ister bir insan, kendisini daima tedirgin eder.
Hiçbir zaman tam anlamıyla neşeli hissedemezsiniz kendinizi. Çoğu zaman nedensiz yere gergin olursunuz. Rahatlamak istersiniz, beceremezsiniz. Bu başarısızlığınız da baş ağrıması veya mide ağrıması şeklinde gösterir etkilerini vücudunuzda.
(bkz: illet)
vicdan azabı çekmek.
aklın derinlerde bir yerleri kurcalıyor olması halidir. bu kurcalama hoşa gitmez. aranılan cevap, ulaşılması zor bir yere itilmiştir. bilinç, o dibe yakın bir durumla karşılaştığında, insanın içini kemiren bir duygu hissedilir. bu huzursuzluğun ta kendisidir. yağmak ile yağmamak arası, pislik akıtan yağmurumsu durum gibidir. trafikte yola dikkat etmek gerekir, toz kremalaşır, zemin kayganlaşır.
tilkiler dolanır beyninizin içinde, kurtlar içinizi dışınızı kemirir. elinizden bir şey gelmez, gelemez. sevdiğin adam yurt dışına çıkmıştır ve yanında sizi huzursuz eden bir bayan vardır.
7/24 telefonu açık olan adam, asla ve asla telefonunu bir yerde unutmayan adam telefonunuza cevap vermez. mesajlarınız karşılıksız kalır.
sonra ha gayret (ya da sabırsızlık) bir daha ararsınız. cevap verir. "telefonumu odamda unutmuşum dışarıya çıkarken, şimdi mesajlarını okuyordum, aradın." der. güzel güzel konuşursunuz. içiniz rahatlar.
şirket herkese ikişer kişilik odalar ayarlamışken adam "başkasının horultusuyla mı uyuyacağım?" der ve kendi parasıyla single oda tutar otelde.

ertesi gün olur...
sınav sonucunu merak edip bir sms atarsınız. beklemede kalır sms. ararsınız defalarca, neye faydası varsa. sanki çok arayınca telefonunu mu açacak.
36 saattir ayaktasınızdır. yorgun, bitkin, uykusuz ve huzursuz. onca bitkinliğe rağmen uyumak mümkün olmaz.

"beraber mi kalacaklar?!" düşüncesi iyice kemirir içinizi, beyninizi, her yerinizi.

elden ne gelir?
koskocaman bir hiç!
"diken üstünde oturmak" deyiminin isim bazında karşılıgıdır.
ömürden yer.
tat alma duyusunu yok eder.
var olduğu sürece ne yenilen yemekten, ne de hayattan tat almanın imkanı yoktur.
Beklentilerinle gerçeklerin çatışmasıdır.
sebebi bilinemeyen acı. sanki böğüre öküz oturmuşçasına... Yutkunulsa da gitmeyen lokma. ağlama zamanıdır.
güncel Önemli Başlıklar