bugün

arkadaşları suygun için mahkemede car car şahitlik ediyor, soyulan kumarhanede suan evli olan ruh hastası çiftin çalışmasına rağmen, ne adamların birden zengin oluşu dikkat çekiyor, ne de kanuni bir sorgulamaları oluyor.
salaklık.
-nasılsın dayı?
-neye göre nasılım yeğen neyin nasılını sormaktasın bıdı bıdı bıdı bıdı...
-aç mısın?
-açlık insan için, nedir ki evlat bıdı bıdı bıdı bıdı...
-yiyelim mi bir şeyler?
-yediğini sandığın aslında seni yer bıdı bıdı bıdı bıdı...
-aq dayı...

lan bir kere de adam gibi cevap ver dayı, tamam seviyoruz ediyoruz ama yeter da, sıkılıyorum aq, her lafa felsefe yapmak zorunda mısın?

duyun beni senaristler!
dün yayınlanan bölümde ölen çocuğun sürekli kirpiklerini oynatması ve yutkunması olarak açıklanabilir. ne o, insanlar ölünce hareket ediyor da biz mi bilmiyoruz?
meselenin bir türlü anlaşılamaması. mesele o değil yeğen, mesele bu değil yeğen. mesele ne lan?
birinin içindeki kimselere seslenmektir.

(bkz: içindeki bütün eyşanlara sesleniyorum)
eren'in öldüğü sahnede, eren ve ali havuza düşerler. her ikisi de yaralıdır ama suya bir damla kan yayılmaz.
her nedense bir halt bulmuş gibi üstüne atlanan sözde saçmalıklardır.

ulan kurtlar vadisi adlı ibiş yapımda yol ortasında adam vururlar yanından millet yürür geçer, bunu şakşaklayan tipler "ohooo en fazla 5 kere bıçak sallandı, 11 bıçak darbesi dediler" der. ulan tamam hollywood yapımlarında bile ne senaryo hataları çıkıyor, bi kere de tat alın lan izlediğinizden. bozuk parayla treni hattından çıkarınca "ooo süper" ama tren garına arka kapıdan girince "püüü kaka", ne olm bu?!

beykoz-balat işine ise hiç değinmiyorum. bursa cumalıkızık'ta çekilen dizi sözde "kınalı kar" adlı köyde geçiyordu, aslında bu isimde bir köy bile yok. ee noldu şimdi, adamlar orta dünya'ya mı ışınlanıyordu?

süper baba adlı dizide fiko'nun evi kahvehanenin yan sokağındaydı sözde ama aslında o sahneler anadolu hisarı'nda çekildi. her sahnenin çekildiği yere kendi adı verilse bunun adı belgesel olurdu canlar. takmayın böyle şeylere, türkiye'de kırk yılın başında adam gibi bir yapım çekiliyor, bir tv dizisinde oscar wilde'ın ağzından tuncel kurtiz tirad atıyor tat almaya bakın. rica ediyorum, gözlerinizden öpüyorum...
Kendini sorgulamaya vakit bulamayan gençlerimizin, yazarlarımızın, dayının * tükürülesi suratında, arabalı vapur genişliğindeki burun deliklerinde hayatın anlamını araması, diziden sözde, kopya edilmişler laflar ile keyif alması, ne kadar güzeldir, hayatım böyle, şuradan.
hayatı disko kralı izleyerek sorgulayan über entellektüel gençlerimizin, imla ve yazım kurallarını hiçe sayarak dile getirdiği saçmalıklar. mutluyum, mutlusun, mutlu...
her dizide rast gelinen saçmalıklardır. sadece ezel dizisi ile alakalı birşey değil. amerikan dizilerinde de görebilirsiniz bu saçmalıkları. ama amerikan dizilerine de aynı gözlükle bakmanız gerekiyor.
biri de ramiz in bana kara sevdayı çalsana deyip tam da şarkının dinlenecek yerinde bıdı bıdıya başlamasıdır.
daha derinsel saçmalıklardır yani gözden kaçmış, dikkat edilmemiş olaylardır fakat kurtlar vadisi gibi yüzeysel saçmalıları yoktur. Özellikle son bölümde kendisini taşlayan çocukların polat'a bir tane taş isabet ettirememesi ve polat'ın atılan taşı havada yakalaması gibi.
ezel'in anasının o kör haliyle dayı'ya gitmek için gece gece şehir turu yapması.
kanserli ciğerimle sevdim seni.
izlediği diziden keyif almak yerine, incığını cincığını irdeleyerek hata arayan yurdum insanının son numarasıdır.
kanserli ciğerimle sevdim seni.
otel ihalesi sahnesinde cengiz'le eyşan'ın ezel'in yanında ''bana bi şans daha ver ömer için, ömer'in oğlu için'' tadında diyaloglar kurması.
yine ihale sahnesinde ezel cdyi izlerken kimsenin ''ezel porno mu izliyon lan godoş'' dememesi hadi onu geçtim merak edip de ''ne ki bu'' diye sormamaları.
diğer dizidekiler gibi, aç aç yaşamaları lazımdı. ne o öyle arada bir mangal falan. çok saçma çok.
ezel'in annesinin, kör haliyle oğlundan daha önce ramiz dayı'nın yanına ulaşması.
son yayınlanan bölümde taksim'de ali'nin serdar'ı kaybetmesi(sonra buldu ama ilk kaybettiği sahne çok saçmaydı.)
serdar'ı en fazla 6 kere bıçaklamalarına rağmen, ameliyatta 17 kez bıçaklanmış demesi ve serdar'ın ordan da kurtulması.
tek anlamadığım eyşan mahkemede ömer suçlu diyor. cengiz eyşan'la evleniyor. ama ezel'in babası kendini cengiz'e yavrum, oğlum, bebeğim, minik kuşum, bıldırcınım demekten alıkoyamıyor.
kenan imirzalioğlunun çok da samimi gelmeyen voice over' ları ve de ağlama halleri.
(bkz: cansu dere)*
çin geleneğindeki hayatlarını konfüçyüs ün hayata dair telkinleriyle yönlendiren insanları andırıyor bana ezel. ramiz de çakma konfüçyüs, çakma sokrates. arak olmayan aforizmalardan gayrısı beş para etmez. saçmalık ta başlı başına ramiz dayı.
ezel dizisi sacma, ütopik hatta çalıntı olabilir. Ama şuraya yazı yazan herkes, dizinin bilmem bir yerinden izlemiş, bahsediyor "ordan geldi ama burdan gelmesi gerekiyordu" "ezel dayıyı dudaktan değil gıdıktan öpmeliydi". ya kimse kimseyi kandırmasın herkes bu yapımı izliyor. hatta izlerken "vay aq adamlar yapmış" bile diyorsunuzdur ey eleştirenler. Ama her ne oluyorsa şu kodumun klavyesinin başına geçince oluyor. Sanki hepiniz jazz dinleyen discovery channel izleyen topluluksunuz da bizi yiyorsunuz. Sonuç olarak Türkiye sartları için dizi güzel.
dünyanın en elitist kabadayısına sahiptir. ingiliz edebiyatından tutun, fransızların derin trajik cümleleri bile 'öğütsel anlamda' aktarılır. yakında boudelaire okumasını bekliyorum. tuncel kurtiz'e fena yakışıyor bu haller orası ayrı ama.. bu kadar entellektüellikte havada kalıyor biraz.
ayrıca bazen öyle şeyler oluyor ki, sanki dayı ezel'in nazını çekiyor, ona muhtaç.
hem ayrdım alıyorsun, hem havalanıyorsun.
ilginç..