bugün

iskoçya'nın başkenti.
celt ırkının ana yurdu.
fringe ve official festivaliyle rüya kent..tek sorun agustosta eldivenle dolaşmak zorunda kalmak.değmez mi değer
iskoçya'nın başkenti olarak bilinen şehir. aynı zamanda ülkenin, basım ve yayımcılığı ile bilinen şehirlerinden birisi olup, başlıca sanayi kolları mühendislik işleri, kauçuk, kağıt, un üretimi ve kimyasal ürünlerdir...
(bkz: fringe)
gezerken sizi "lan noldu, nereye geldim, dönem filmi mi çekiliyor" diye düşündüren şahane- efsane iskoç başkenti.
insanları ingilizlere gıcık olmanın da verdiği bir güdüyle yabancılara karşı güleryüzlü ve yardımseverdir. merkezindeki müze o kadar büyüktür ki ancak bir haritayla gezerbilirsiniz. william wallace ile ilgili her bir bok da görülebilir bu müzede.
gelelim kaleye, efendim kalenin girişinde biraz tuzluca bir miktar ödedikten sonra kalenin içinde kayda değer pek bir şey olmadığını görüp az bir hayalkırıklığına uğrasanız da şehrin şahane manzarasını görmek sizi biraz rahatlatır.

eski ve yeni edinburgh olarak ikiye ayrılan şehrimizin eski kısmı doğal olarak daha bir tarih kokar. mimarisine ağzınızın açık bakacağınız yapıları, şahane pub ve restoranları ile çok güzel bir başkenttir.

sanırım high street te sandy belly's adlı küçük bir pub vardır ve orada canlı müzikle çok hoş irlanda- iskoç celtic müziği dinlenebilir.
şehrin biraz yukarılarında da türkçe bilen david adında amerikalı bir halıcı vardır. buraya da mutlaka uğrayın keza adam zamanında türkiyede yaşamıştır ve sizde ülke özleminin tavan yaptığı bir anda yanıbaşınızda bir türk kahvesi hazırlayacaktır.
ağustostaki festivali ise dünyaca meşhurdur.

son söz, ingiltere ye gidilmişse kesinlikle atlayın trene, basın gidin bu şehre ve gayda manyağı yapın kendinizi.
iskoçya'nın ikinci büyük kenti olan ve kuzey'in atina'sı olarak ün salmış olan tarihi şehirdir. hearts ve hibernian bu şehrin takımlarıdır.
ismi asla "edinburg" olarak telaffuz edilmemesi gereken iskoçya başkenti. hele fransızlar gibi "edimburg" derseniz hepten batarsınız. adamla ayaküstü dalga geçer, köyden indim şehire psikolojisine sokarlar.

"edinb(ö)ra" ya da "edınbra" gibi okunuyor diyebiliriz, hiç olmadı aşağıdaki adreste bulunan makalenin ilk satırındaki linkten telaffuzunu dinleyebilirsiniz.

http://en.wikipedia.org/wiki/Edinburgh
"edınboro" olarak söylenen ve iskoçya'nın eline geçmeden önce romalıların, anglo-sakson krallıklarından northumbria'nın ve danların yönettiği kent.
bu sehirlilere Edinbourgeois ya da Edinbronian denir.
kristalleri ile ünlü şehir...
tepeden bakıldığında insana legodan yapılmış hissi veren,festivallerinden ötürü ağustos ayında gidilmesi uygun olan şehir.okunuşu her zaman sorun teşkil etmiştir ki doğrusu "edinbrah" dır.bir de meşhur kalesine giriş ücreti 11 pound'dur.
gitmisken kesinlikle geleneksel yemeklerinin tadilmasi gereken insani kendisine gercekten asik eden buram buram tarih kokan bir sehir..

tadilasi seyler
Venison ( kirmizi geyik eti - yumusacik eti olan turk kazan yemegimsi super bisey)
Angus Beef (tamamen iskoc bifteginden yapilan kocaman eti olan leziz hamburger -wannaburger-)
Salmon (iskoc sularinda avlanan dogal iskoc somonu ki gayet lezzetli)
Haggis (patetes puresi ustune domuz etiyle servis edir)

Ayrica gitmisken Hard Rock Cafe Edinburgh da ziyaret edilmeli, muhtesem salmon`u ve california steak denenmelidir.

ayrica bir paragrafda Tennents` a acmak isterim ki UK de tattigim en lezzetli biradir kendileri.Kanimca
Iskocya disinda bulmak cok zor.
türkiye deki , ne alırsan 1 ytlciler gibi, ' ne alırsan 1 pound' tarzı alışveriş mekanları ile sıkça karşılaşabileceğiniz tarih kokan yer.
masallarda "uzak ulkelerin birinde bir kral yasarmis" sozunu gercek yapabilecek kadar masal bir sehirdir. trenden indiginiz anda zaman sizi iki yuzyil geriye atar ve hep o zamanda kalmak istersiniz. buyuk muzeleri, asirlik tren gari, sehrin tam tepesinde bulunan kalesiyle tam bir ortacag sehridir.
dr jekyll and mr hyde romanin yazari Robert Louis Stevenson icin yapilmis simsiyah bir anit bulunmaktadir, yazarin sanina yakisir sekilde gunduz bile urkutucudur.
gidildiginde, birkac kisiye sorarak yerel publarini ogrenebilir,yerel iskoc muziginin, iskoc viskisinin ve pub yemeklerinin tadini cok ucuza cikarabilirsiniz. sehrin her kosesinde ayri bir tarih vardir ve tum sehri yuruyerek gezebilirsiniz. sanildiginin aksine ingilizlerden hic hoslanmazlar, soguk cografyasina inat bir o kadar sicak sevimli insanlari vardir.
en buyuk sorunsa oldukca agir aksanlari yuzunden bildiginizi sandiginiz ingilizca pek ise yaramaz.
hosteller en cok ragbet edilen konaklama mekanlaridir ve cok renkli tiplerle tanismak icin bicilmis kaftandir. sezon disinda ozellikle ocak subat doneminde gidilirse her yer fazlasiyla ucuzdur, isinmak icinse cok zaman viskiyle isinmak gerekir.
gunluk turlar disinda, geceleri yapilan korku turlarinda sehrin altinda bulunan ve paranormal etkisi oldugu varsayilan tas tunelleri gezebilir, ortacaga ait iskence aletlerini gorebilirsiniz.

geri dondugunuzde zamana ve sehire alismak birkac gune malolabilir.

not.olmeden once gidilip gorulesidir.
sanırım kalbimin ucra bir köşesini artık geri vermesi gereken über ötesi ortaçağ şehri.

eski ve yeni şehir olarak ikiye ayrılan bu şehrin mimarisi, insanı tamamiyle ingilterenin skindirik kraliyet yaşayış tarzından sıyırarak, oğlum asalet burda doğmuş lan dedirttirir. soğuk nevale ingilizlerin aksine, yol sorduğunuzda patronundan izin alarak size eşlik edecek kadar düşünceli insanları mevcuttur. * *

okyanus seviyesinin altında olan bu şehrin eşsiz manzarasını seyretmek için gidilcek yer calton hill den başka bir yer değildir. zira kaleye 11 pound verdiğinize değmeyecektir. pound demişken, iskoçya para birimi gbp olmasına rağmen banknotları tamamiyle farklıdır ve genelde kendi banknotlarını kabul ederler.

yazın gitmiş olsanız bile yalancı bir güneşin tepede asılı olmasına rağmen içinize soğuğun geçme ihtimali yüksektir. festival dönemleri temmuz sonuna denk geldiğinden de olsa gerek, giydiğim kostümun içine pamuklu don giyesimin geldiği dönemlerim oldu. şu festivalden bahsedelim; edinburgh jazz & blues festivali, tigerfest indie müzik festivali, edinburgh uluslararası film festivali, edinburgh kitap festivali gibi çeşitli ilginç dalları olsa da festivalin dünya literatürüne en büyük katkısı tek bir aktiviteyle ortaya çıkmasıdır: the fringe. itinayla kafa sallanır efenim.

gothic mimarinin sizi tam bir harry potter manyağı yapması işten bile değildir. rowling'in hayal gücünü parçaladığı masaya iki saat bakarken, sherlock holmes ların, graham bell lerin "burada yaşadı" tabelalarıyla nirvanaya ulaşmanız çok yakındır. ayrıca türkiye deki 1 tl cilerin türevi mahiyetinde, 1 poundcular mevcuttur. her biri evanescence kılığında dehşetül vahşet hatunların yüzünden hissettiğiniz aşağılık psikolojisinden kurtulmanız için çok hain planlar geçebilir içinizden, ama sakin olun.

yaklaşık 40 pounda, edinburg'dan (hadi yazayım, edinburou telaffuzu bana göre en iyisi) başlayarak iskoçya nın o güzelim yemyeşil vadilerine, yüzüklerin efendisindeki hobbit diyarına ve harry potter daki bir çok sahnenin çekildiği yerlere götüren turlar mevcuttur. eski şehirdeki abbey in arka taraflarından başlar. burası aynı zamanda diğer küçük şehir turlarının da yapılabileceği yerdir.

hostellerin kalite/fiyat uyumu mevcuttur. londra dan gelecekler için kings cross tan trenle gelebilirler fakat uçaktan pahalı olması hasebiyle national expressveyahut megabus u tercih etmelerini öneririm. takriben 9 saat sürer. * * *
dük ve düşesleri ile ünlü kent.
hayatımda gördüğüm en güzel yer.

şehrin sokaklarında yürümek bile bu kadar mı keyifli olur? inanılmaz mimarisi, yardımsever insanı, harika doğası, yaz aylarında hem üşütmeyen hem terletmeyen güzel havası... daha ne olsun?

hele bir de özel bir güne denk gelirseniz kaleye giden cadde her zamankinden daha kalabalık ve eğlenceli oluyor. her adımda bir enstrüman çalan kız/erkek, okul koroları, tek kişilik şovlar görebilirsiniz.

sizin gibi buraya gezmeye gelen yoğun turist popülasyonunu da düşünürsek kesinlikle eğlenceli ve canlı bir şehir.

britanya'da görülmesi gereken ilk yer... (birleşik krallık bazında bilemiyorum çünkü kuzey irlanda'ya gitmedim. ama buradan daha güzel bir yer olabileceğini düşünmüyorum k.irlanda'da açıkçası...)
yağmur, sokaklarını bir başka ıslatır bu şehrin. her köşesinde sevgi dolu gülümsemelerle karşılaşırsınız, hep bir telaşı vardır. william wallace'dan mı kalma bilmiyorum; özgürlüğüne fazla düşkün insanları sizi sıkı sıkı sarar sevgi duvarlarıyla. sokaklarında takılıp düşen insanları boldur, herkesin birbirinin gözünün içine baktığından olsa gerek, tökezletir yolları.

festivalleri, kuzey yarım kürenin rio karnavalıdır adeta. buraya ait eğlence ritüelleri, kuzeylilerin anlayış şekilleriyle harmanlanmıştır. pubları bir ayrı hoştur bu gölgede kalmış şehrin. eski kale duvarları gibi desenlerinde görürsünüz aynadaki yansımanızı yandaki centilmen size bir bira ısmarlamayı teklif ettiğinde. reddetmek mümkün değil, hepsi tanımadığın en yakın dostun.

en çok da sonbahar yakışır. falkrik düzlüklerine saplanmış bir kılıcın parlaması misali aydınlatır güneş ona hasret özgürlük savaşçılarını. "r" leri baskın, ginger yurdudur. unutulmaz.
Gezerken sherlock holmes tadı alacagınız tek Birleşik kıralık sehri gri gizemli ve yagmurlu bir şehir.
Birleşik Krallık'da gezerken gerçekten keyif alabileceğiniz sayılı şehirlerden. Uzun süre kalmadığımdan ne yapılır ne edilir diye girmeyeceğim fakat gitmeyi düşünenlere birkaç önerim olacak.
Öncelikle aksan konusunda korkmayın, öyle anlatıldığı gibi aksanları yok sadece biraz daha sert ve vurgulu. Uzun süredir Ingiltere'de yaşayan biri olarak söylüyorum daha anlaşılır. Tabi Edinburgh değilde Iskoçya'nın köylerinde durum çok farklı.
Ingiliz aksanıyla konuşmayın elinizden geldiği kadar, Iskoçya şu anda bağımsızlığını kazanma derdinde olan bir ülke, tabikide Ingilizler ile bir sorunları yok ama iki saat laf anlatabiliyorlar veya yardım edecekleri varsa etmeyebiliyorlar.
Etek giyen çok insan oluyor, dikkat çekmek için kısa etek giyen liseli Türk kızı gibi burada da erkekler mevcut hatta. * Bunlara gülmeyin, garip garip bakmayın. Fotoğraf çekmek isterseniz onlarda memnun oluyorlar bundan fakat garip garip bakınca değişik tepkiler alabilirsiniz. Tabiki 50 yaşında bi dayının mini etekle gezinmesi çok ciddiyetsiz görünüyor ama onların geleneksel kıyafeti sonuçta.
En önemli önerim özellikle kış günü gidiyorsanız, kesinlikle yağmurluk veya şemsiye, iki lat çorap, bot, kalın mont, kazak, vs. giyebildiğiniz kadar şey giyin. Gerçekten inanılmaz bir soüuk olabiliyor. Ben bana bir şey olmaz mantığıyla hareket ettim ve gerçekten soğuktan her fırsatta bir yerlere sığındım.
Kale yi kesinlikle ama kesinlikle gezin. Gerçekten çok güzel. Tabikide Türkiye de gördüğünüz tarihin yarısını göremezsiniz fakat güzel müzeler ve buram buram tarih kokusu var özellikle hapishane hücreleri çok güzel bir de manzarası. Kendinizi etek giymiş bir iskoç askeri veya kaleyi feth etmiş bir osmanlı askeri gibi hissedebilirsiniz. Hapishanede ise kesinlikle mahkum gibi hissedeceğiniz kesin. *
Viski üretilen tesislerden birini kesinlikle gezin, alkol kullanıyorsanız deneyin. Gerçekten güzel bilgiler ediniyor farklı bir tecrübe yaşıyorsunuz. Iskoç ların en ünlü olduğu yanına tanıklık etmek ve sebeplerini birinci ağızdan dinlemek güzel oluyor. Bir de eğer viski alacaksanız bu tesislerin mağazası oluyor, avm veya kale de fiyatlar fahiş oluyor 4 te 1 oranında daha uygun oluyor buralar. Tabiki şu anda pound 3.60 hiçbiri uygun değil ama direk Iskoçya'dan almak güzel bir duygu olabilir veya güzel bir hediye olabilir diye düşünüyorum.
En önemlisi kesinlikle keyif almaya bakın, güzel bir şehir. Ingiltere'de gezmekten gerçekten keyif alacağınız sayılı şehirlerden fakat sıkı giyinmeye dikkat edin çünkü soğuk gününde hazırlıksız yakalanırsanız hayata küsebilirsiniz.
Kesinlikle vatanımın bir karış toprağından bile daha güzel değildir tabikide fakat gezmekten keyif alınacak bir şehir.
Şimdiden iyi yolculuklar.
Edinbra şeklinde okunan iskoçya başkentidir, gelelim gezi notlarına:

Genel itibariyle tarih kokan, kendinizi braveheart film stüdyosunda hissedeceğiniz detaycı bir gezici değilseniz 3 günün yeteceği bir şehir. Konaklama konusunu festival zamanı değilse(sanırım ağustos ayı) rahatlıkla internetten bütçeye uygun hotel&hostel şeklinde halledebilirsiniz. Haziran ayı olmasına rağmen montla üşüdüğümüz zamanlar oldu. 'Aa güneş yaktı' dedikten yarım saat sonra yağmur yediğimiz de.

Aksan abartıldığı kadar değilmiş, sadece farklı. Bastırılan r ler ve sertlik doğruymuş ama. istiklal caddesi nin iskoç versiyonu royal mile(high street) en eğlenilesi yer oldu. Aralarda bulabileceğiniz küçük kafe barlar cidden hoştu. Hediyelik eşya işini ve günlük yemek işini burada halledebilirsiniz.

Castle görülmesi şart yerlerden birkaçı olduğu için gitmek farzdı. Giriş £16 for adult, tabiiki çok farklı ama değer mi tartışılır. Ancak scotch whisky experience adlı kalenin hemen dibinde olan müzemsi yer £13 giriş ile 4-5 çesit scotch malt viskileri deneyebileceğiniz ve scotch viski nasıl yapılır görebileceğiniz mekan.

Grassmarket&cowgate ise pubların clubların bulunduğu alan, eğlencenin su yerine alkol götürdüğü desek daha doğru lakin vakit itibariyle analiz etmek zor. Adlarını hatırlamadığım güzel publar mevcut. Princess street ise alışveriş caddesi.

Kara yolunu uçak fobiniz yoksa seçmeyin, londra edinbra uçak 1 saat ve 2 hafta öncesinden easyjet ile çok uyguna ayarladık.

Kişisel notlar:

çok tarihi aynı zamanda fazla turistik.
iskoç kızlar güzel değil.
insanı ingilizler e göre daha sıcak.
William wallece onların atatürk ü değilmiş.
ingilizleri cidden sevmiyorlar, eylül de bağımsız olabilirler.
Azcık tuzlu.
Kesinlikle gezilesi görülesi.
Gayda sesi canlı daha etkileyici.
harika tarihi yapılara ve bir o kadar harika bir doğaya sahip iskoçya başkenti. ölmeden önce gezilmesi gereken şehirlerden.
Medieval total war da england. ile. iskoçları haritadan silmem için fethetmek gereken büyük şehir.

O zamanlarda buyukmus AMK.
iskoçya'nın başkenti.
O tarihle bezenmiş sokaklarını adım
Adım gezip fotoğraflamak ve gayde dinlemek istediğim şehir.