bugün

Ne olursa olsun bir sahabedir. Biraz sayginiz olsun. Carpilirsiniz bak.

Hakkinda atilan iftiralar sii'lerin isine gelmeyen hadisleri rivayet etmis olmasindan kaynaklanir.

Sehriyar senin dunyadan haberin yok. O sogan yalani neden atilmis hic dusunmez misin, dusunmezsin tabi. Simdi git. Burda kufur yakismaz.

Radyallahu anh
allah ondan razı olsun.
pek çok hadis nakletmiştir.
ibn-i Ebi’l- Hadid-i Mütezili “Şerh-i Nehc’ul-
Belağa”nın 1. cildinin 358. sayfasında ve 4.
ciltte, üstat ve şeyh-i imam Ebu Cafer iskafi’den şöyle naklediyor: “Muaviye bin Ebi Süfyan, sahabe ve tabiinden bir grubu toplayıp onlardan Hz. Ali (a.s)’ı yeren hadisler uydurmalarını ve bunları halkın arasında yaymalarını istedi. Onlar da bu işle meşgul olmaya başladılar. Ebu Hureyre, Amr bin As ve Muğeyre bin Şube, Hz. Ali (a.s)’ı yeren hadisleri uyduran kimselerdendiler.” Olayı sayfa 359’a kadar genişçe anlattıktan sonra, aynı sayfada A’maş’tan şöyle rivayet ediyor: “Ebu Hureyre, Muaviye ile beraber Kufe camisine geldi. Halkın kendisine büyük bir ilgi gösterdiğini görünce ayağa kalktı ve . (Halkın dikkatini çekmek için) iki eliyle başına vurmaya başladı. Sonra şöyle dedi: “Ey Irak halkı! Benim Allah ve Peygamberinin adına yalan söyleyip cehennem ateşini satın alacağımı zannediyor musunuz? Peygamber’den duyduğum o şeyi benden
duyun (yani duyduğumu size naklediyorum)
Peygamber’in şöyle buyurduğunu duydum.
“Her peygamberin bir haremi vardır; benim haremim de Medine’dir. Kim orada bir olay
çıkarırsa, Allah’ın, meleklerin ve bütün
insanların laneti onun üzerine olsun. Allah’ı
şahit tutuyorum ki, Ali Medine’de olay
çıkardı.” (O, bu sözüyle, halkı Hz. Ali’ye lanet
etmeye davet etti.) Muaviye bunu (yani Ebu Hureyre’nin hem de Hz. Ali (a.s)’ın hilafet
merkezinde kendisine böyle bir hizmette
bulunduğunu) duyunca, onu çağırtıp hediyeler verdi ve onu Medine’nin valisi yaptı.
(bkz: Kedi babası)
Sözlükteki o*uspu çocuğu bir yazarın yalancılıkla iftira attığı değerli bir sahabe ...
KedilerLe ilgilenen hayvansever bir sahabe.
Hadis uydurdugu söyleniyor. Verilen linke baktım, bir kısmını okudum. Şöyle bir durum var;
iddia ettikleri gibi gerçek bir hadis uydurucusu olduğuna kanıt olarak yine eski kitaplarda geçen bir takım sözleri verilmiş.
Oysaki hadis olarak rivayet ettiklerine inanmiyirlardi... ama kendi kendini yalancı çıkardıği sözlerine inaniyorlar ve delil diye onumuze koymuslar.
Çok çelişkili bir düşünce tarzı.
Ebu hureyre r.a bir gün kolunun içine kedi yavrusu koyarak rasülullahın yanına geldi. Rasülullah' ona bu nedir? diye sordu. Oda kedicik dedi. O zaman efendimizde (sav)' de ona, انت ابو ھريرة
"Sende kediciğin babasısın dedi."
işte bundan sebeb kedilerin babası ismini almıştır.
En çok hadis rivayet etmesinin sebebi 14 yaşından beri efendimizin yanımda olmasından sebep her gördüğünü, işittiğini ezberlemesindendir. Ezberlediğini hiç unutmaması için efendimiz Ebu hureyre'ya dua etmiştir.
Efendimiz aleyhissalatü vesselamdan dua alması sebebiyle hafızası çok kuvvetli olan mübarek sahabe ve efendimiz ile çok vakit geçirmiştir (kısa zamanda hep yanındaydı)

Pislik şia akidesine sahip olanların sevmedikleri sahabe.
emre dorman ın allah a öğretilen din adlı eserinden kendisi hakkında:

"" bilindiği gibi peygamberimize en fazla hadis atfeden kişi ebu hureyre’dir. buradaki asıl sorun, beş binin üzerinde hadis rivayet ederek en fazla hadis rivayet eden kişi olmasına rağmen ebu hureyre’nin peygamberimizin yanında sadece bir yıl dokuz ay (başka bir rivayette kendi ifadesine göre sadece üç yıl) gibi bir süre bulunmuş olması ve kimsenin işitmediği ve hatta çoğu kişinin itiraz ettiği türden birçok uydurmayı nakletmiş olmasıdır. bunun yanında ebu hureyre’nin güvenilir bir kişi olmadığı, israiliyat ve mesihiyat kaynaklı kimi uydurmalarını rivayet ettiği, sonradan müslüman olan yahudi kökenli ka’b elahbâr’dan edindiği bilgilerle birçok israiliyat öğretisini islam dininin içine soktuğu da ifade edilmiştir. ka’b el-ahbâr’ın islam’a girmesinin arka planında münafıklık ederek dini bozmak ve allah’ın resulü’ne iftiralar isnat etmek olduğu görülmektedir. mahmud ebu reyye, “muhammedi sünnetin aydınlatılması” isimli çalışmasında ebu hureyre ile ilgili çok önemli hususlara dikkat çekmektedir öncelikle ebu hureyre’nin gerçek ismi, geçmişi ve müslüman olmadan önceki durumu ile ilgili net bilgiler bulunmamaktadır. ancak kendi ifadelerinden hareketle yetim büyüyen, yoksul bir kişi olarak karın tokluğuna çalışan biri olduğu anlaşılmaktadır. otuz yaşlarında medine’ye geldiği ve fakirliğinden dolayı kendi ifadesiyle karnını doyurmak için peygamberimiz tarafından mescid-i nebevi’nin duvarına bitişik olarak kurulmuş olan ve ‘suffe’ adı verilen gölgelikte yaşayan; genellikle genç, bekâr ve yoksullardan oluşan ashab-ı suffe grubuna katıldığı bilinmektedir. tarihi kaynaklar ebu hureyre’nin çok yemek yiyen obur biri olduğunu, her gün peygamberimizin ya da ashaptan birinin evinde karnını doyurduğunu, bazen de insanları rahatsız eden hareketleri, vakitli vakitsiz evlerine dalıp yemek istemesi sebebiyle bazı kişilerin kendisinden nefret ettiğini ve bazı sahabelerin ondan yüz çevirip kaçtıklarını ifade etmektedirler. mizahı, şakalaşmayı ve aslı olmayan hikâyeleri gerçekmiş gibi paylaşmayı seven birisi olduğu, bol hadis rivayeti ve hikâye anlatımları ile insanları oyalayıp eğlendirdiği ve bu sayede onların sempatisini topladığı ifade edilmiştir. hz. ömer’in, asılsız birçok sözü peygamberimize isnat etmesi sebebiyle ebu hureyre’yi cezalandırdığı ve bu durumundan vazgeçmesi için onu sürgün ile tehdit ettiği kaydedilmiştir. hz. ömer hayattayken onun korkusundan rahat hareket edemeyen ebu hureyre, hz. ömer’in vefatından sonra aslı esası olmayan birçok hadis rivayet etmeye başlamıştır. kendisi de bu gerçeği şu sözleri ile ifade etmiştir: “size rivayet ettiğim şu hadisleri ömer zamanında rivayet etseydim değneği ile beni döverdi.” bir başka rivayette ise şöyle söylediği aktarılmıştır: “ömer ölünceye kadar ‘allah resulü buyurdu ki’ diyemedik. ömer hayatta olsaydı bu hadisleri size rivayet edebilir miydim? vallahi, asla! çünkü o takdirde sopasının sırtımı okşayacağını kesin olarak biliyorum. ömer şöyle derdi: kur’an ile ilgilenin! o, allah’ın kelâmıdır.” reşid rıza da bu konuda şöyle söylemiştir: “eğer ömer’in ömrü ebu hureyre’nin ölümüne kadar olsaydı bize bu kadar çok hadis ulaşmazdı.” yine onun çelişkili olan hadislerinin de hiçbir şekilde dini anlamda dayanak teşkil edemeyecek bir mahiyette olduğunu söylemiştir. yine ebu hureyre’nin insanlara bir şeyler anlatıp aktarırken hem peygamberimizden duyduğu bazı şeyleri hem de ka’b elahbâr’dan dinleyip öğrendiklerini birbirine karıştırarak aktardığı, insanların da o gittikten sonra bu haberleri birbirine karıştırdıkları ifade edilir. ibn kuteybe, ebu hureyre ile ilgili şöyle söylemiştir: “sahabe’den hiçbirinin, benzerini rivayet etmediği sayıda yüklü hadis rivayet eden ebu hureyre, bu yüzden ithama uğramış ve bazılarınca yadırganmıştır. onlar kendisine şunu sorarlardı: ‘bunu nasıl yalnız sen duyuyorsun? seninle bunu duyan kimdir?’ ikisinin de ömrü uzun olması itibarıyla ebu hureyre’nin bu bol sayıda rivayetini en fazla kınayan hz. aişe olmuştur.” yine ebu hureyre’yi yalancılık ile itham edenlerin başında hz. ömer, hz. osman ve hz. ali gelmektedir. kaynaklar, hz. aişe’nin ebu hureyre’ye: “sen resul’den duymadığın sözleri rivayet ediyorsun!” dediğinde ona edep ve hayadan uzak bir cevap verdiğine dikkat çekmektedir: “ayna ve sürme seni resul ile ilgilenmekten uzak tuttu.” yine hz. ali’nin de ebu hureyre için “dikkat edin o, insanların en yalancısıdır.” ve başka bir rivayette ise “yaşayanlar arasında allah resulü’ne en fazla yalan isnat eden ebu hureyre’dir.” dediği kaydedilmiştir. yine ebu hureyre’nin “sevgili dostum bana haber verdi ki…” şeklinde konuştuğunu duyunca ona “resul ne zaman senin sevgili dostun oldu?” dediği kaydedilmiştir. ebu hanife’nin talebelerinden olan ebu yusuf’tan şu şekilde bir rivayet gelmiştir: “ebu hanife’ye şöyle derdim: “bize resul’ün hadisi geliyor ve kıyasımızla çelişiyor. bunu ne yaparız?” dedi ki: “eğer o hadisi sika (güvenilir) raviler aktarmışsa onu alır, reyi terk ederiz.” dedim ki: “ebu bekir ve ömer rivayeti hakkında ne dersin?” dedi ki: o ikisinden iyisini nereden bulacaksın!” dedim ki: “peki ali ve osman?” dedi ki: “aynı şekilde.” bütün sahabeyi saymaya başladığımı görünce şöyle dedi: “bazı adamların dışında, sahabenin tümü adildir.” istisnalar olarak ebu hureyre ve enes b. malik’i zikretti.” mahmud ebu reyye, hz. ömer ve ebu hureyre arasında geçen bir tartışmayı şu şekilde aktarmıştır: “ömer 21. yılda ebu hureyre’yi bahreyn valiliğine atadı. ne var ki, ebu hureyre’nin adil bir valiye yakışmayacak bazı ihlallerde bulunduğunu duyunca görevinden azlederek yerine osman b. ebi’l âs b. bişr es-sekafî’yi atadı. ebu hureyre’yi çağırttı ve kendisine şöyle dedi: “biliyor musun? seni bahreyn’e vali yaptığımda ayağında bir çift ayakkabı yoktu! sonra duydum ki sen 1000 dinara, 600 dinara atlar satın almışsın!” ebu hureyre şu cevabı verdi: “bizim sürekli çoğalan atlarımız ve ardı arkası kesilmeyen hediyelerimiz vardı!” ömer: “senin rızkını ve geçim masrafını belirlemiştim. bu anlattıkların fazlalıktır, onları ver.” ebu hureyre: “onlar sana düşmez!” ömer: “tam tersi. yoksa yemin ederim ki sırtını acıtırım.” ömer, sopasıyla kalktı ve onu kan çıkıncaya kadar dövdü ve: “onları getir!” dedi. ebu hureyre: “onları kendime ait kıldım.” dedi. ömer: “bu yaptığım, helalinden almadığın şeyleri itaatkâr bir şekilde vermen içindi! sen bahreyn’in en ücra köşesinden, insanlar vergilerini; allah ve müslümanlar için değil de senin için versinler diye mi geldin?” ebu hureyre’nin bizzat kendisinin aktardığı bir rivayette ise hz. ömer’in kendisine şöyle söylediği görülmektedir: “ey allah’ın kitabı’nın düşmanı! allah’ın malını çaldın değil mi? yoksa senin on bin dinarın nereden olacak?” hz. ömer’in vefatından sonra ebu hureyre her anlamda daha serbest kalmış ve hz. osman’ın yumuşak huylu tabiatından da güç alarak asılsız olan birçok rivayeti yaymaya başlamıştı. hz. ali ve muaviye arasındaki mücadelede, muaviye’nin türlü planlar ile zaman içinde iktidarı ele geçirmesi ile birlikte ebu hureyre de altın çağını yaşamaya başlamıştı. mahmud ebu reyye bu durumu şu sözleri ile ifade etmektedir: “resul, ebu bekir ve ömer döneminde yaşanan güçlü günlerden sonra fırkaların türemesinin akabinde muaviye ile ali, diğer bir deyişle emeviler ile abbasiler arasında savaş patlak verip müslümanlar gruplaşmaya başlayınca ebu hureyre, tabiatının yatkın olduğu gruba yakınlaştı. bu grubun arzuları da onunkilerle çakışıyordu. bu, muaviye’nin grubuydu. bütün lüksü, savleti ve varidatıyla muaviye’nin grubu; fakirlik, açlık ve zühtten başka bir şeye sahip olmayan ali’nin grubuyla karşılaştırıldığında ebu hureyre gibi bir hayat süren kişinin yapabileceği en muhtemel tercihti. ali’ye giden yoldan uzaklaşıp, oburluğunu muaviye’nin rengârenk sofralarında ve ihtirasını onun değerli hediyeleri ile tatmin etmek: işte ebu hureyre’nin bütün isteği. açlıktan baygınlıklar geçiren ve etrafındakilerin “deli” diyerek boğazına bindikleri ebu hureyre’nin, saltanata ve lezzetli yemeklere sahip emevi devleti’ni bırakıp yiyeceği peksimet olan yoksul, zahit ali’ye meyletmesi düşünülebilir miydi? emeviler, ebu hureyre’nin iyiliklerini itiraf etmiş, kendilerine gösterdiği yakınlığı takdir ederek onu hediyelere ve bağışlara boğmuşlardı. çok geçmeden ebu hureyre’nin durumu düzelerek dar günlerden müreffeh günlere, fakirlikten zenginliğe kavuşmuştur. bir zamanlar vücudunu yırtık yemen abasıyla örten ebu hureyre, artık ipek ve keten elbise giyiyordu. emeviler’in, yardımına karşılık ebu hureyre’ye verdikleri ilk ödül, bisr b. artae tarafından medine valiliğine atanmasıdır. ona bu görevi veren bisr, muaviye’nin emri ile hicaz halkına yapmadığını bırakmamış biridir. mervan b. hakem de ara sıra ebu hureyre’yi medine valiliğine niyabetle bırakırdı. zamanla emevilerin ebu hureyre üzerindeki etkileri artmış ve onun için el-akik’te bir köşk inşa ederek, kendisine arazi vermişlerdir. bununla da yetinmeyerek, onu yoksul günlerinde karın tokluğuna hizmet ettiği prens atebe b. gazvan’ın kızı, büsre bn. gazvan ile evlendirmişlerdir. kibir ve böbürlenmesi onu daha da aşağı bir hale getirmiş, aslı ve mayası ortaya çıkmıştı… ebu hureyre’nin muaviye’ye yaptığı destek kılıçla veya malla değildi. onun yardımı; ancak ve ancak ali ve taraftarlarını kötüleyen, eleştiren hadisleri rivayet edip bunları yaymak biçiminde gerçekleşiyordu. bunun yanı sıra muaviye’yi ve devletini öven hadisler de söylüyordu. o yaptığı bu propagandayla halkın ali’den uzaklaşmasını ve muaviye’ye ılımlı bakmasını sağlıyordu.” görüldüğü gibi durumun ve söz konusu dönemdeki rivayetlerin nasıl ortaya çıktıklarının daha iyi anlaşılabilmesi için örnek olarak aldığımız ebu hureyre, en fazla hadis rivayet eden ancak peygamberimizin en yakınlarındakiler tarafından “yalancı ve güvenilmez” olarak görülen bir kişidir. 5374 tane hadis rivayet ettiği bilinen ebu hureyre’den gelen hadislerin 446 tanesi buhari tarafından kayıt altına alınmıştır. peygamberimizin en yakınındaki arkadaşları tarafından rivayet edildiği kabul edilen hadis sayısı ise rivayetlerin asılsız şekilde ne boyutlara ulaştığını görebilmek açısından son derece dikkat çekicidir.""
muaviye'yi Peygamber ile bir Tutan Rivayet(Hadis) nakletmiş Şahıstır.

islam'ı Kaynağından öğrenmeyen Süslüman kardeşlerin Büyük alim sandığı biridir.
islam dinini Bozan bir sürü rivayetin Kaynağı olarak bilinir.

Halifeler ve Yakın akrabalarının Rivayetleri bir avucu geçmezken binlerce Rivayete adını vermiştir.

Muaviye için özel olarak hazırlanmış rivayetleri vardır.
Ebu Hureyre (r.a.)'nin anlattığına göre, Rasulullah (s.a.v.), Medine sokaklarından birinde kendisine rastlamıştı. Ebu Hureyre bu sırada cünüp olduğu için, Rasulullah (s.a.v.)'in yanından sıvışıp gitti ve yıkandıktan sonra da geldi. Rasulullah (s.a.v.) onun geldiğini görünce sordu:

"Ey Ebu Hureyre, neredeydin?" O da cevap verdi:

"Ben cünüp idim, pis pis yanınızda oturmak istemedim."

Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.) şöyle dedi:

"Sübhanallah! Müslüman pis olmaz."
islam dinini yozlaştıran En büyük isimlerden biri.

Müslümanlığa inan insanlara Söylüyorum, O kadar müşrik Yok olmadı arkadaşım Peygamberden Sonra dini Bozmak Nesilden nesile rivayetler Uydurdular.
Hadis uydurma konusunda kendini aşmış sahabe. Öyle ki ömrü peygamber efendimizin yanında geçmiş sahabeler bile onun kadar çok hadis rivayet etmemişler.
Ebu Hureyre (r.a.)

Ebu Hureyre, çok hadis rivâyet eden meşhur sahâbîdir. Adı, Abdurrahman b. Sahr; künyesi, Ebû Hureyre 'dir. Câhiliye döneminde ismi Abdüşşems idi. Hz. Peygamber (s.a.s) onu, Abdurrahman (bazı rivâyetlere göre Abdullah, hattâ başka isimler de ileri sürülmektedir) diye adlandırdı. (el-Hâkim en-Nisâbûrî, el-Müstedrek, Beyrut, t.y, III, 507).

Ne sebeple Ebû Hureyre diye künye edindiğini kendisi şöyle açıklamıştır:

"Bir kedi bulmuştum, onu elbisemin yeninde taşırdım; bundan dolayı 'Ebû Hureyre (kedicik babası)' künyesiyle çağrılır oldum." (ez-Zehebî, Tezkiretü'l-Huffâz, Haydarâbâd 1376/1956, I, 32).
Hayber gazvesi sıralarında Yemen'den Medine'ye gelip Müslüman olmuştur. (H. 7/M. 629) (ez-Zehebî, a.g.e., aynı yer). Bu genel kanaatle birlikte onun, Tufeyl b. Amr ed-Devsî vasıtasıyla daha Yemen’de iken, hicretten önce Müslüman olduğuna dair rivayet de vardır. (ibn Hacer, el-isâbe, 3/287)

O tarihten itibaren Hz. Peygamber (s.a.s)'ın vefâtına kadar ondan ayrılmayan bir sahabesi olmuş, kendisini onun hizmetine adamıştır. Hizmet süresi yaklaşık dört yılı buluyordu. (ibn Kesir, el-Bidâye ve'n Nihâye, Beyrut 1966, VIII, 108,113).

Hz. Peygamber (s.a.s)'ın misafirperverliği ve cömertliği sayesinde yaşayan Ebû Hureyre, Rasûlullah (s.a.s.)'in mescidinde sadece ibadet ve ilimle meşgul olan Ehl-i Suffe'nin en ileri gelen siması idi. Hz. Peygamber (s.a.s)'i büyük bir muhabbetle sevmiş, onun sünnetine uygun olarak yaşamış ve manevî yüce mertebelere erişmiştir. (ibn Kesir, a.g.e., VIII, 108, 110).

iffet sahibiydi, eli açık ve cömertti. Hz. Osman (ra)’ın şehid edilmesinden sonraki fitne olaylarında köşesine çekildi. Halk onun bu halinden kendisine söz ettiklerinde Rasûlullah (s.a.s.)'in şu hadisini rivâyet ediyordu:

"Fitneler çıkacak. O zamanda, oturanlar ayakta durandan, ayakta duran yürüyenden, yürüyen koşandan daha hayırlıdır. Kim dönüp bakmaya yönelirse, o da ona yönelir. Kim bir sığınak veya korunak bulursa onunla korunsun." (Buhâri, Menâkib, 25; Müslim, Fiten, I0).

https://sorularlaislamiye...inin-nedenleri-nelerdir-0
Hoş sohbet, temiz ve ince duygulu, saf gönüllü idi (Zehebî, Tezkire, 1, 33). Emirlik ve valilik ona kibir vermedi. Üstelik alçak gönüllülüğünü arttırdı. (ibn Sa'd, et-Tabakatü'l-Kübrâ, Beyrut 1380/1960, IV, 336)

imam Şâfii gibi büyük âlimlerin bildirdiğine göre, Ebû Hureyre kendi dönemindeki hadis nakledenlerin içinde hafızası en sağlam olanıdır. (ibn Hacer, el-isâbe fî Temyîzi's-Sahâbe, Mısır 1328, IV, 205).

Ebû Hureyre 78 yıl yaşadıktan sonra Hicrî 57/676 yılında Medine'de vefât etmiştir.

Hz. Ebû Hureyre ve Hadîs Rivayeti

Hz. Ebû Hureyre, vefatına kadar Allah Resûlü’nün (s.a.s.) yanından hiç ayrılmamış, ömrünü O’nun hizmetine adamıştır. ilmini bizzat O’ndan almış, hemen her yerde O’na refakat etmiştir. Mescid-i Nebevî’nin kenarındaki Suffe’yi kendisine mekân edinmiş ve böylelikle paha biçilemeyecek bir ilim hazinesini bizzat Allah Resûlü’nden (s.a.s.) elde etme şerefine nail olmuştur. Hz. Peygamber’le (s.a.s.) ‘sohbeti’ dört yıl kadar sürmüş, bu zaman zarfında pek çok hadîs dinlemiş ve sünnet-i seniyyenin inceliklerine vakıf olmuştur.

Ebû Hureyre’nin (r.a.) hem kemmiyet hem de keyfiyet itibariyle hadîs ve sünnete olan bu vukûfiyeti, geçmişten günümüze Mu’tezile, Şia, Râfiziye ve Hâriciye gibi muhtelif mezhep mensuplarının dikkatini celbetmiş, genelde sahabeye karşı menfî bir tavır takınan bu mezhebî akımlar, Ebû Hureyre’ye (r.a.) karşı daha saldırgan bir üslûp kullanmışlardır. (Bağdâdî, el-Fark beyne’l-Firâk, s.147) Bu hücumlar, günümüzde farklı bir zemine taşınmış ve Batı’da islâmî ilimlere ilgi duyan Oryantalistler, XVIII. yüzyıldan itibaren islâm dünyasında, bilhassa hadîs, sünnet ve sahabe hakkında şüpheler uyandırmaya matuf çalışmalar yapmışlardır.

https://sorularlaislamiye...inin-nedenleri-nelerdir-0
Oryantalistler, islâm’ın temelini sarsmayı hedefledikleri bu sinsi projeyle, tanınmış sahabilere yönelik akla hayale gelmedik iftiralar uydurmuşlar ve bilhassa en çok hadîs rivayet eden sahabi olması dolayısıyla adı hadîsle bütünleşmiş Ebû Hureyre (r.a.) hakkında bilimsel dürüstlükle bağdaşmayan bir tezyif ve tahkir kampanyası başlatmışlardır. (bk. Osman Güner, Ebû Hureyre’ye Yönelik Eleştiriler, s.21-23) Oryantalistlerin bu çabası, maalesef sayıları az da olsa, bazı Müslüman yazarlar cephesinde de kabul görmüş ve bu sayede atılan şüphe tohumları Müslümanlar eliyle yeşertilmeye çalışılmıştır.

Bütün bu beyhude çabalar bir tarafa, Allah Resulü’ne (s.a.s.) hayatı boyunca dost ve sırdaş olmuş sahabe-i kirâm, hadîs ve sünnetin yüceliğini en güzel şekilde takdir edip onlara sımsıkı tutunmuş ve sünnete aykırı davranmaktan kesinlikle sakınmıştır. Bununla birlikte hadîslere yalan ve tahrifat karışması, bu konuda hataya düşme korkusu, onları hadîs rivayetinde daha ihtiyatlı davranmaya sevk etmiştir. Bundan dolayıdır ki, sahabe Kur’ân’dan sonra islâm’ın en önemli teşrî kaynağı olarak gördükleri sünneti muhafaza etmek için her yolu denemiş ve hadîsleri rivayet ederken de itidalden ayrılmamıştır. Onlar hadîs rivayetini ‘ağır bir mesuliyet’ olarak telâkki ettiklerinden çok az hadîs rivayet etme yolunu bile tercih etmişlerdir. Nitekim Enes b. Mâlik,

“Eğer hataya düşmekten korkmasaydım, sizlere Resûlüllah’tan (s.a.s.) duyduğum çok şey anlatırdım.” (Dârimî, Mukaddime 25)
sözleriyle sahabenin bu konudaki hassasiyetine tercüman olmaktadır. işte bu gibi sebeplerle birçok sahabi hadîs rivayetine sıcak bakmamış, ancak ihtiyaç duydukları ve mecbur kaldıkları durumlarda rivayet etmişlerdir. (ibn Kuteybe, Te’vîlu Muhtelifi’l-Hadîs, s.48. Saîd b. Zeyd, Allah Resûlü'nden 48 hadîs rivayet etmiştir).

https://sorularlaislamiye...inin-nedenleri-nelerdir-0
Hz. Ebû Hureyre’ye Yöneltilen itirazlar

Hadîs rivayetini ağır bir mesuliyet olarak görüp ihtiyatı elden bırakmayan ve dolayısıyla bilinçli olarak az rivayeti tercih eden bazı sahabiler, Ebû Hureyre’nin (r.a.) çok hadîs rivayet etmesine itiraz etmişlerdir. Kaynaklarda, Hz. Âişe (ra) ile Hz. Ömer (ra)’in, onun çok hadîs rivayet etmesine itirazda bulundukları zikredilmektedir. (ibn Kuteybe, Te’vîl, s.48) Ebû Hureyre (r.a.) bu itirazlara, kendinden emin, makul ve ikna edici cevaplar vererek, çok hadîs rivayet etmesinin sebeplerini bütün şüpheleri izale edecek şekilde izah etmiştir.

Rivayete göre, Hz. Âişe (ra) validemiz bir gün ona:

‘Ebû Hureyre! Senin Peygamber’den naklettiğin söylenen şu hadîsler de nerden çıktı?! Bizim duyduklarımızı sen de duymadın mı? Bizim gördüklerimizi sen de görmedin mi?’

diye itiraz etmiş, o da buna:

“Evet anacığım, senin bir kadın olarak ayna ve sürmedanlıkla meşguliyetin, Hz. Peygamber’le (s.a.s.) aranıza bir mania olarak girdiği hâlde, benim Efendimiz’le (s.a.s.) birlikteliğime hiçbir şey mâni olmadı.”
diye karşılık vermiştir. Ebû Hureyre’nin (r.a.) bu cevabı karşısında Hz. Âişe: ‘Belki de öyledir’ diye sükût etmiş ve bu konuda ona hak vermişti. (ibn Hacer, el-isâbe, 7/205; Zehebî, Siyerü A’lâmi’n-Nübelâ, 2/604)

Hz. Ebu Hureyre haklıydı, zira Hz. Aişe Validemiz, Peygamberimiz’le (s.a.s.) çoğu kez hane-i saadette birlikte olduğu hâlde, Ebû Hureyre (r.a.) O’nu çarşıda, pazarda, hazarda, seferde, hâsılı hemen her yerde takip ediyordu. Aişe Validemiz, Abdullah b. Ömer’e gelerek, "Ebû Hureyre’nin rivayet ettiği hadîslerden reddettiklerin var mı?" diye sormuş; o da: "Hayır, o cesaretli, bizse çekingen ve korkak davrandık." demiştir. O sırada orada bulunan ve konuşmaya şahit olan Ebû Hureyre (r.a.) de: "Evet, ben ezberledim, onlar unuttular. Bunda benim ne kusurum var?" diye haklılığını dile getirmiştir. (Hâkim, el-Müstedrek, 3/510; ez-Zehebî, Siyer, 2/608)

Bununla birlikte Âişe Validemiz, Ebû Hureyre’nin (r.a.) isteği üzerine rivayet ettiği hadîslere şahitlik de etmiştir. Nitekim Ebû Hureyre’nin (r.a.), ‘Cenazeye tâbi olup arkasında namaz kılana bir kırât sevap vardır…’ hadîsine Abdullah b. Ömer (r.a.) itiraz edince, onu hemen Hz. Âişe’nin yanına götürmüş ve ona: ‘Ey mü'minlerin annesi, Allah aşkına söyle! Sen Hz. Peygamber’in (s.a.s.) şöyle buyurduğunu işittin mi…?’ diye sormuş, o da buna: ‘Evet, vallahi işittim’ diye şahitlik etmişti. Bunun üzerine Ebû Hureyre (r.a.):

"(Bakınız!) Bağda-bahçede ağaç dikmek ve çarşı-pazarda alış-veriş yapmak gibi meşguliyetler, (her ne kadar sizin Peygamber’le (s.a.s.) beraberliğinize engel olsa da) bunlar benim O’nunla birlikteliğime mâni olmadı. Ben O’ndan sadece açlığımı giderecek bir lokma ekmek karşılığında bana öğreteceği birkaç kelimeyi bellemek için hep fırsat kolladım."
sözleriyle hadîse karşı nasıl bir iştiyak duyduğunu ifade etmiştir. O sırada Âişe Validemiz’in yanında bulunan ibn Ömer (r.a.): "Ey Ebû Hirr, (söylediklerin doğru!) sen Hz. Peygamber’le (s.a.s.) bizden daha çok birlikte olurdun. Dolayısıyla O’nun hadîslerini de bizden daha iyi bilirsin." diyerek ona güvendiğini açıkça belirtmiştir. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 2/2-3; Hâkim, el-Müstedrek, 3/511).

https://sorularlaislamiye...inin-nedenleri-nelerdir-0
Ebû Hureyre’nin (r.a.) itirazlara Verdiği Cevap

Ebû Hureyre (r.a.), çok hadîs rivayet ettiği için kendisine yöneltilen tenkitlere genellikle şu cevabı vermiştir:

“Bazı kimseler: ‘Ebû Hureyre çok (hadîs rivayet) ediyor’ deyip duruyorlar. Hâlbuki Ensar kardeşlerimiz tarlalarında ziraatla, muhâcir kardeşlerimiz de pazarda ticaretle meşgul olurken, (bu kardeşiniz) karın tokluğuna Hz. Peygamber’e (s.a.s.) hizmet ediyor, onların görmediklerini görüyor, duymadıklarını duyuyordu.” (Buhârî, i’tisâm 22; Müslim, Fedâilü’s-Sahâbe 159-60)

“Allah’a yemin ederim ki, Allah’ın Kitabı’ndaki şu iki âyet olmasaydı, size hiçbir şey rivayet etmezdim.” (Buhârî, ilim 43; Hars 21; ibn Hanbel, 2/240) demiş ve şu âyetleri okumuştur:

“Gerçekten indirdiğimiz açık delilleri ve doğru yolu, Kitap’ta insanlara açıkça gösterdikten sonra gizleyenler var ya, onlara hem Allah lânet eder, hem de lânetçiler lânet eder. Ancak tövbe edip durumlarını düzeltenler ve gerçeği açıkça ortaya koyanlar müstesnadır; zira ben onların tövbelerini kabul ederim. Tövbeleri en çok kabul edici ve günahları en çok bağışlayıcı benim.” (Bakara sûresi, 2/159-160)
Ashabın güzide simalarından Hz. Talha da Ebû Hureyre’ye (r.a.) hakkını teslim etmiştir. Kendisine neden onun kadar çok hadîs rivâyet etmediği sorulduğunda şöyle demiştir:

“Allah’a yemin olsun ki, onun, bizim Peygamber’den (s.a.s.) duymadıklarımızı duyduğundan asla şüphe etmem. Gerçek şu ki, bizler varlıklı kimselerdik; evimiz barkımız vardı. Peygamber’in (s.a.s.) yanına ancak sabah ya da akşamleyin gidebiliyorduk. Oysa Ebû Hureyre, hiçbir şeyi olmayan fakir bir insandı. Kendisi Hz. Peygamber’in (s.a.s.) misafiri olarak Suffa’da kalır ve yanından hiç ayrılmazdı.” (Buhârî, et-Târîhu’l-Kebîr, 6/133; Tirmizî, Menâkıb 47)
Görülüyor ki, Ebû Hureyre (r.a.), arkadaşlarının çok hadîs rivayet ettiği şeklindeki tenkitlerine kendinden son derece emin cevaplar vermiş, onlar da bu cevaplara tekrar itirazda bulunmamışlar ve onun bu konudaki üstünlüğünü ve haklılığını itiraf etmişlerdir. Her şeyden önce sahabe arasında cereyan eden bu hâdiseler bize, Allah Resûlü (s.a.s)’ın ashab-ı kirama emanet ettiği bu mukaddes mirasın, kılı kırk yararcasına itinalı bir şekilde ve liyakatli eller vasıtasıyla âdeta nazenin bir çiçek gibi nasıl korunduğunu ve sonraki nesillere nasıl ulaştırıldığını göstermektedir. Bu kutsal mirasa en küçük bir leke dahi bulaşmasına onların gönülleri razı değildi. Onlar her türlü fedakârlığa katlanabilirler ve sevdikleri her şeyden vazgeçebilirlerdi, lâkin üstlendikleri bu yüce misyonu en layıkıyla yerine getirme konusunda asla taviz vermezlerdi. Esasen onlar arasında yaşandığına işaret edilen söz konusu itirazlar ve tahkik çabaları, onların mesuliyetlerinin idrakinde olduklarını göstermektedir.

https://sorularlaislamiye...inin-nedenleri-nelerdir-0
Ebu Hureyre’ye yapılan itirazlardan bir kısmını ve cevaplarını özet olarak verelim:

Ebû Hureyre'nin hadis konusundaki güvenilirligine gölge düşürecek şüphe kaynaklarından biri, onun Rasûlullah (s.a.s.)'den:

"Bir kimse Ramazan ayında cünüp olarak sabahlarsa, o gün oruç tutmasın."
hadisini nakletmesi ve halka bu yolda fetvâ vermesidir. Onun böyle rivâyet ettigini Âişe ve Ümmü Seleme haber alınca, onun bu rivâyetini kabul etmemişler, şöyle demişlerdir:

"Hz. Peygamber (s.a.s) ailesiyle birlikte olması neticesinde cünüp olarak sabahlar, sonra da boy abdesti alıp orucunu tutardı."
Bunun üzerine Ebû Hureyre onların dediklerini kabul etmiş ve demiştir ki:

"Bu hadisi bana Fadl b. Abbâs ile Üsâme b. Zeyd Hz. Peygamber'den nakletmişlerdi. Mü'minlerin anneleri ise bu gibi konuları erkeklerden daha iyi bilirler." (Buhâri; Savm, 23; ibn Hacer, Fethu'l-Bâri, Mısır, 1300, IV, 123-124; Muhammed Ebû Zehv, a.g.e., 155).
Buna şu cevap verilmiştir: Ebû Hureyre söz konusu hadisi Rasûlullâh (s.a.s.)'den kendisi işitmemiştir. Hadisi Fadl ve Üsâme vasitasiyle rivâyet etmiştir. Bu iki sahâbî ise dogru ve güvenilir kişilerdir. Âişe ile Ümmü Seleme'nin hadisi, onun yanında ağırlık kazanınca, onların rivâyetine dönmüş, hakka uyarak önceki fetvâsından vazgeçmistir. (ibn Hacer, a.g.e., IV, 126; M. Eba Zehv, a.g.e, 155).

Fadl ve Üsâme'nin naklettiği hadise gelince, âlimler bu konuda şunları söylediler:

Birincisi, bu hadis kendisinden daha kuvvetli hadisle çelişmektedir; dolayısıyle onunla değil kuvvetli olanla amel edilir.

ikincisi, bu iki sahâbînin hadisi orucun farz kılındığı dönemin başlarına aittir. O sırada oruçlunun uyuduktan sonra yemesi, içmesi, cinsel münasebette bulunması haramdı. Daha sonra Allah tanyeri ağrıncaya kadar bütün bunları mübah kıldı. Onun için karı-koca ilişkisi sabaha kadar devam ederdi. Fecrin doğuşundan sonra da yıkanması gerekmekteydi. Bu da gösteriyor ki Âişe ile Ümmü Seleme'nin naklettigi hadisin hükmünü neshetmiştir. Ne Fadl ile Üsamenin ne de Ebû Hureyre 'nin bu son hükmü bildiren hadisten haberleri vardı. Bu yüzden Ebû Hureyre hâlâ önceki hadise göre fetvâ vermeye devam ediyordu. Kendisine bu haber ulaşınca da bu fetvâsından dönmüştür. (ibn Hacer, a.g.e., IV, 127-128). ibn Hacer şöyle der: "Ebû Hureyre 'nin hakkı teslim edip ona dönmesi onun faziletini gösterir." (a.g.e. ve yer; Kastallâni, irsâdü's-Sâri, Mısır 1326. IV, 443; M. Ebû Zehv, a.g.e., 155).

https://sorularlaislamiye...inin-nedenleri-nelerdir-0
Bir başka itiraz da şudur:

Ebû Hureyre hadis rivâyet ederken tedlis yapardı, yani Hz. Peygamber (s.a.s)'den duymadığı bir hadisi kendisine rivâyet eden şahsın ismini vermeyerek, Hz. Peygamber (s.a.s)'den rivâyet ederdi. Meselâ, yukarıda geçen "Cünüp olarak sabahlayan kimseye oruç tutmak yoktur." hadisinde durum böyledir. Tedlis yapmak ise yalan söylemenin kardeşidir. (ibn Kesir, el-Bidâye, VIII, 109).

Bu itiraza şöyle cevap verilir:

Ebû Hureyre 'nin islâm'a girişinin hicretin 7. yılına kadar geciktiği dikkate alınırsa, Hz. Peygamber (s.a.s)'ın pekçok hadisini ondan duymadığı ortaya çıkar. Bu durum, onun hadis bilgisini tamamlayabilmesi için, Hz. Peygamber (s.a.s)'den duymuş olan sahâbîlerden almasını gerektiriyordu. Onun bu hali, ya dünyevi meşguliyetlerinden dolayı, ya da yaşlarının küçük olması, yahut da sonradan Müslüman olmaları gibi sebeplerle Hz. Peygamber (s.a.s)'in meclislerinde bulunmayan diğer sahâbîlerin durumuyla aynıdır. Humeyd'den gelen şu haber de bunu teyid eder:

"Biz Enes b. Mâlik'in yanında idik. Bize şöyle dedi: Vallahi size Hz. Peygamber'den naklettiğimiz hadislerin hepsini bizzat kendisinden duymuş değiliz. Fakat (hadisi duyan duymayana naklederdi) biz de birbirimizi yalanlamazdık." (Ahmed b. Hanbel, Müsned, Misir 1313, IV, 283; M. Ebû Zehv, a.g.e., 157).

Hadisi duyan ve diğerlerine nakleden sahâbînin isminin zikredilmemesini "tedlis" saymak uygun değildir. Zira Ehl-i sünnet âlimlerinin ittifakıyla sahâbenin hepsi âdildir. Âlimlerin, mürsel hadisi delil kabul etmek hususundaki ihtilâfi, ismi zikredilmeyen râvinin durumunun bilinmeyişi sebebiyledir. ibnu's-Salâh bu hususta şöyle der: "ibn Abbâs ve benzeri yaşça küçük sahâbîlerin Hz. Peygamber (s.a.s)'den işitmedikleri halde ondan rivâyet ettikleri mürsel hadisler, mevsûl ve müsned hükmündedir. Çünkü onlar bu hadisleri sahâbîlerden almışlardır. Bir sahâbînin kim olduğunun bilinmemesi, hadisin sihhatine zarar vermez. Çünkü sahâbîlerin tamamı âdildir." (ibnu's-Salâh, Mukaddime, Mısır 1326, 22).

Bütün bunlardan anlasiliyor ki Ebû Hureyre 'den hiçbir yalan çıkmış değildir. Zira bu tür mürsel hadislerde Ebû Hureyre, "Rasûlullah'ın şöyle dediğini işittim, ya da şöyle yaptığını gördüm" demiyor; aksine, "Rasûlullah şöyle buyurdu veya şöyle yapmıştır" gibi ifadeler kullanıyordu. Burada onun tedlis yaptığı da söylenemez. Çünkü adını zikretmediği kimse, sahâbeden biridir ve sahâbînin âdil olduğuna dair icmâ vardır (M. Ebû Zehv, a.g.e., s.158).

https://sorularlaislamiye...inin-nedenleri-nelerdir-0
Bir başka itiraz:

Hz. Ömer (ra), Ebû Hureyre 'yi hadis rivâyetinden alıkoymuş ve ona,

"Ya Hz. Peygamber'den hadis rivâyetini bırakırsın, ya da seni Devs topraklarına sürerim."
demiştir (ibn Kesir, el-Bidâye, VIII, 106; M. Ebû Zehv, a.g.e., 159). Hz. Ömer (ra)'in bu tutumu Ebû Hureyre 'nin yalan söylediğini göstermektedir.

Buna şöyle cevap verilmiştir:

Ebû Hureyre (ra), Hz. Peygamber (s.a.s)'dan naklettiği hadisleri halka öğretmeyi, ilmi gizlemenin günahındân kurtulmak için, kendisine bir görev sayıyordu. (Buhâri, ilim, 43). Bu anlayış onu çok hadis rivâyet etmeye sevketti. Bir tek mecliste bile Hz. Peygamber (s.a.s)'in birçok hadisini naklederdi. Fakat Hz. Ömer (ra), halkın her şeyden önce Kur'ân ile meşgul olmasını, amelle ilgili olanların dışında kalan hadisleri az rivâyet etmelerini, halkı yersiz bir tevekküle götürecek ruhsat hadisleriyle, halkın anlayamayacağı müşkil hadisleri halka rivâyet etmeyi uygun görmüyordu. Bu arada, çok hadis rivâyet edenlerin, rivâyet sırasında hata yapabileceklerinden ve benzeri şeylerden de endişe ediyordu. Bütün bu sebeplerle, Hz. Ömer (ra) sahâbîleri çokça hadis rivâyet etmekten alıkoymuş, Ebû Hureyre 'ye de ağır konuşmuş ve onu Devs'e sürmekle tehdid etmiştir. Çünkü Sahâbe içerisinde en çok hadis rivâyet eden oydu. ibn Kesir bunu naklettikten sonra şöyle der: Bununla birlikte Hz. Ömer (ra), bu konuda Ebû Hureyre’nin (r.a.) hassasiyet ve titizliğini anladıktan sonra, ona hadîs rivayeti konusunda izin vermiştir. Ebû Hureyre (r.a.) bunu şöyle anlatır:

“Ömer’e çokça hadîs rivayet ettiğim haberi ulaştığında beni çağırıp, ‘Falanın evinde, Resûlüllah’la (s.a.s.) birlikteydik ve sen yanımızdaydın değil mi?’ diye sordu. Ben de: ‘Evet (ben de oradaydım) ve bunu neden sorduğunu da biliyorum!’ dedim. Ömer: ‘Peki neden sordum?’ dedi. Ben de: ‘Allah Resûlü o gün, “Kim bile bile bana yalan isnat ederse, ateşteki yerine hazırlansın!” buyurmuştu.’ dedim. Hz. Ömer: ‘(Madem bunu hatırlıyorsun) o hâlde git ve hadîs rivayet et!’ dedi." (ibn Kesîr, el-Bidâye, 7/107; Zehebî, Siyer, 2/603).

https://sorularlaislamiye...inin-nedenleri-nelerdir-0
Bir baska menfî tenkid:

Ebû Hureyre 'nin diğer sahâbîlerden daha çok hadis rivâyet etmesini sağlayan şey, Hz. Peygamber (s.a.s) söylesin veya söylemesin, helâl ve haramla ilgili olmayan, fakat güzel ahlâka teşvik, cennet ve cehennem haberleri gibi bütün güzel sözleri ona isnad etmeyi kendine câiz görmesidir. Onun bu konudaki dayanağı şu hadislerdir:

"Benden size hakka uygun bir söz ulaştığında, ben onu ister söylemiş olayım isterse olmayayım, onu alınız. Benim söylemediğim fakat benden size ulaştırılan güzel bir sözü, ben söylemişimdir." (M. Ebû Zehv, a.g.e., 160).
Buna verilen cevap şudur:

Geç Müslüman olmasına rağmen Ebû Hureyre 'nin çok hadis rivâyet etmesi, onların ileri sürdükleri sebeplere bağlanamaz. Bunun asıl sebebi, dünyadan el-etek çekip Hz. Peygamber (s.a.s)'in toplantılarına katılması, savaşta ve savaş dışında onun yanından ayrılmaması, hadisleri unutmaması için Hz. Peygamber (s.a.s)'in duasını alması, Hz. Peygamber (s.a.s)'in vefâtından sonra elli yıl kadar daha yaşaması ve duymadığı hadisleri diğer sahâbîlerden alarak insanlara rivâyet etmesidir. (a.g.e.).

Helâl ve haram dışındaki konularda Hz. Peygamber (s.a.s)'e yalan isnad etmesini kendisi için câiz görmesi iddiası da geçersizdir. Çünkü o,

"Kim bilerek bana yalan isnad ederse cehennemdeki yerine hazırlansın."
hâdisinin râvîlerinden biridir. Birçok toplantılarında hadis rivâyet etmek istediğinde bu hadisi zikrettiği sâbittir. Sahâbiler, onun hadis rivâyetindeki üstünlüğünü kabul ettiler ve ondan hadis naklettiler. Hz. Ömer, Osman, Talha, ibn Abbâs, Âişe, Abdullah b. Ömer ve diğerleri (r.anhum) bunlardandır. (Hâkim en-Nisâbûrî, a.g.e., III, 513; ibn Kesir, a.g.e., VIII, 108). Bu da onların, Ebû Hureyre 'nin güvenilirliği ve doğruluğu hususunda ittifak ettiklerini gösterir. Diger taraftan, Ebû Hureyre 'nin rivâyet ettiği hadislerin çoğunun, başka sahâbîler tarafindan da nakledildigi görülür. (M. Ebû Zehv, a.g.e., 160, 161).

Ebû Hureyre'nin dayandığını ileri sürdükleri hadislere gelince, bu hadisleri Ebû Hureyre rivâyet etmemiştir. Aksine bunlar onun adına uydurulmuş sözlerdir. Bu hususta ibn Hazm şöyle demiştir: "Allah'tan korkmaz bazı insanlar birtakım hadisler rivâyet ettiler. Bunların bazısı islâm'ın temel prensiplerini geçersiz kılmakta, bazıları da Hz. Peygamber (s.a.s)'e yalan isnat etmeyi mübah saymaktadır." ibn Hazm bu iki hadisi de, râvîlerinin çok zayıf olmasından ötürü geçersiz saymaktadır (ibn Hazm, el-ihkâm fî Usûli'l-Ahkâm, Mısır 1345, II, 76, 78, 80; M. Ebû Zehv, a.g.e., 161, 162).

https://sorularlaislamiye...inin-nedenleri-nelerdir-0
Macar asıllı ünlü müsteşrik Yahudi Ignaz Goldziher de Ebû Hureyre 'nin hadis uydurduğunu ve bunda hayli ileri gittiğini ileri sürmüştür. Böyle bir tenkid tümüyle bâtıldır, geçersizdir ve hiçbir haklı tarafi yoktur.

Buhâri'nin söylediği gibi Ebû Hureyre 'den sekiz yüz âlim hadis rivâyet etmiştir. O, sahâbe ve muhaddisler nazarında son derece güvenilir yüce bir şahsiyettir. ibn Ömer şöyle demiştir: “Ebu Hureyre benden daha hayrlı ve naklettiğini daha iyi bilendir." Cennet'le müjdelenenlerden biri olan Talha b. Ubeydullah da:

"Şüphe yok ki Ebû Hureyre Hz. Peygamber (s.a.s)'den bizim işitmediğimiz hadisleri işitmiştir."
demiştir (el-Hâkim en-Nisâbûrî, a.g.e, III, 511, 512). Mervan'ın sekreteri Ebû Zuayzia da Ebû Hureyre 'nin hadis rivâyetinde ne derece güçlü olduğunu gösteren şu haberi nakleder:

"Mervan, Ebû Hureyre 'yi Saray'da hadis rivâyet etmek için dâvet etmişti. Mervan beni divanın arkasına oturtmuştu ve ben de Ebû Hureyre 'nin naklettiklerini gizlice yazıyordum. Ertesi yıl yine onu dâvet etti ve ondan hadis rivâyet etmesini istedi. Bana da bir yıl önceki yazdıklarımdan takip etmemi tenbih etti. Neticede, onun bir tek kelime bile değişiklik yapmadan rivâyet ettiğini gördüm." (ibn Kesir, a.g.e., III, 106; M. Ebû Zehv, a.g.e., 162-164).
Ebû Hureyre’nin (r.a.) çok hadîs rivayet etmesinde hangi âmiller rol oynadı?

Hiç şüphesiz, Ebû Hureyre’nin (r.a.) diğer sahabilere nispetle Allah Resûlü’nden (s.a.s.) çok hadîs rivayet etmesinde önemli rol oynayan âmiller vardır. Bu âmiller bize, onun hem maddî hem de manevî olarak böylesi ağır bir sorumluluğu yüklenmeye hazır olduğunu ve Allah Resûlü (s.a.s)’ın hadîslerini istikbale taşıma konusunda ne kadar kararlı olduğunu göstermektedir. Bunları şöyle açıklamak mümkündür:

1. Hz. Peygamber’le (s.a.s.) Sürekli Birlikte Olması

Ebû Hureyre (r.a.), Medine’ye hicret ettiği andan itibaren Resûlü Ekrem’in (s.a.s.) yanından ayrılmamış; büyük bir iştiyakla ilâhî feyzinden istifade edip hadîslerini hıfzetme konusunda özel bir gayret göstermiştir. Diğer sahabiler çoğu kez günlük meşguliyetleriyle uğraşırken, o, Hz. Peygamber’i (s.a.s.) takip ederek onların bulunmadığı meclislerde bulunmuş, onların duymadığı hadîsleri ezberlemiş, ilmi gizlemeyip başkalarına tebliğ görevini (Bakara sûresi, 2/159; Buhârî, Hacc 131; Tirmizî, ilim 3) layıkıyla yerine getirmiştir. Resûlüllah’a en yakın iki sahabiden Hz. Ebû Bekir (ra)’in Sunh denilen yerde oturduğu ve oradan Mescid-i Nebevî’ye gelip gittiği (Buhârî, Cenâiz 3; Megâzî 84), Hz. Ömer (ra)’in de ancak gün aşırı Mescid’e gelebildiği (Buhârî, ilim 25; ibn Hanbel, 1/33) göz önüne alındığında, Allah Resûlü’yle (s.a.s.) mülâzemetin Ebu Hureyre’ye ne büyük bir avantaj kazandırdığı anlaşılmaktadır.

Yine Ömer (r.a.), rivayetleri tahkîk ederken, ‘çarşı-pazarda ticaretle uğraşmanın bazı hadîsleri kaçırmasına neden olduğunu’ bizzat ifade etmiştir. (Buhârî, Büyû’ 9) Abdullah b. Ömer, Talha ve Ebû Eyyüb el-Ensârî (r.anhum) gibi sahabiler de, Ebû Hureyre’nin (r.a.) kendilerinden daha çok hadîs rivayet etmesinde, onun Hz. Peygamber’le (s.a.s.) olan beraberliğinin önemli rolü olduğunu belirtmişlerdir. (Tirmizî, Menâkıb 46).

https://sorularlaislamiye...inin-nedenleri-nelerdir-0
2. Resûl-i Ekrem’in (s.a.s.) Husûsî Duasına Mazhar Olması

Resûl-i Ekrem’in (s.a.s.) duasına mazhariyet, Ebû Hureyre’nin (r.a.) ilme olan iştiyakı dolayısıyla kazandığı manevî bir fazilettir. Rivayete göre, Ebû Hureyre ve Zeyd b. Sâbit (r.a.) gibi sahabîlerin Mescid-i Nebevî’de dua ve zikirle meşgul oldukları bir esnada, Allah Resûlü (s.a.s.) gelip yanlarına oturmuş ve her birinden dua etmelerini istemişti. Hz. Zeyd ile diğer arkadaşlarının dualarına ‘âmîn’ dedikten sonra, Ebû Hureyre’nin (r.a.): ‘Allah’ım Sen’den bu iki arkadaşımın istediklerini ve ayrıca unutulmayacak bir ilim vermeni istiyorum.’ şeklindeki duasına da ‘âmîn’ diye mukabele etmiştir. Diğerlerinin: ‘Ey Allah’ın Elçisi, biz de unutulmayacak ilim istiyoruz.’ demeleri üzerine, Ebû Hureyre’yi (r.a.) kastederek, ‘Şu Devsli genç sizi geçti.’ (ibn Hacer, el-isâbe, 7/204) diyerek onun bu konudaki arzu ve iştiyakına işaret etmiştir.

3. Hadîsleri Öğrenmeye Büyük Bir iştiyak Duyması

Ebû Hureyre (r.a.), Resûl-i Ekrem’in (s.a.s.) "iman Yemenli, fıkıh Yemenli, hikmet Yemenlidir." (Buhârî, Menâkıb 1; Meğâzî 74; Müslim, imân 82,88-90) sözleriyle ilim ve kültür zenginliğine işaret ettiği Yemen şehrinin kültür havzasında yetişmiş, ilme ve öğrenmeye âşık bir zattı. ilme layık olduğu önem ve değeri verdiği içindir ki, yalnızca birkaç kelime öğrenebilmek maksadıyla günlerini Peygamber’e (s.a.s.) hizmetle geçirmiş, dünya nimetlerine iltifat etmemiştir.

Hz. Ebû Hureyre’nin bir gün: ‘Ey Allah’ın Elçisi, kıyamet gününde senin şefaatine en çok kim layık olacaktır?’ diye sorması üzerine, Resûl-i Ekrem (s.a.s.):

“Ey Ebû Hureyre! Hadîse karşı düşkünlüğünü bildiğim için senden önce hiç kimsenin bana böyle bir hadîsi sormayacağını tahmin etmiştim. Kıyamet gününde şefaatimle bahtiyar olacak en mutlu kimse, tüm kalbiyle veya içten içe ‘Allah’tan başka tanrı yoktur/Lâ ilâhe illallah’ diyen kişidir.” (Buhârî, ilim 33; Rikâk 51)
buyurarak onun hadîse olan iştiyakını takdirle karşılamıştır.

Ebû Hureyre (r.a.) kendini ilme o kadar adamıştı ki, onun hayatta tek bir arzusu vardı, o da ilim taleb etmek ve dinde derinleşmekti (tefakkuh). Bir gün Allah Resûlü (s.a.s.) ganimet taksim ederken, onun taksimata kayıtsız kaldığını görmüş ve: “Sen de arkadaşlarının benden istediği gibi ganimetten istemez misin?” diye sormuş, o da buna, ilme adanmış bir ruh hâliyle şöyle karşılık vermişti: “(Ey Allah’ın Elçisi) benim Sen’den istediğim tek bir şey var, o da Allah’ın sana öğrettiği ilimden bana da öğretmendir.” (ibn Hacer, el-isâbe, 7/203)

Ebû Hureyre (r.a.), ilme ve öğrenmeye karşı oldukça meraklı ve cesurdu. Öyle ki, başkalarının Hz. Peygamber’e (s.a.s.) sormaya cesaret edemedikleri şeyleri rahatlıkla sorar ve aldığı cevapları başkalarına ulaştırmak için muhafaza ederdi. Vahiy kâtiplerinden Übey b. Ka’b (r.a.) buna şöyle işaret etmiştir: “Ebû Hureyre Peygamber (s.a.s.)’in karşısında oldukça cesaretliydi. Bizim soramadıklarımızı hiç çekinmeden ona sorardı.” (ibn Hacer, el-isâbe, 7/202) Kendinden önce Müslüman olmuş sahabilere de sorar, onların ilminden de faydalanırdı. O, sonsuz bir ilim ve irfan hazinesiydi. Talebelerine kimi zaman şöyle derdi: “Ebû Hureyre’nin daha ne (ilim dolu) keseleri var ki, onları henüz açmamıştır.” Ebû Saîd el-Hudrî (r.a.) da, onun hakkında: ‘Ebû Hureyre âdeta ilim dolu bir kaptı’ demiştir. (Zehebî, Siyer, 2/596).

https://sorularlaislamiye...inin-nedenleri-nelerdir-0